GELİN! CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İLE BİRLİK, BARIŞ, KARDEŞLİK, GÜVEN VE HAYIR YOLUNU AÇALIM!..

Bayrak Dergisi 1239

Türkiye bir süreden beri cumhurbaşkanlığı seçimini konuşuyor. Her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçimi konusu çok öncelerden başlatılmış ise de cumhurbaşkanlığının süresinin dolmasına sayılı günlerin kaldığı bu günlerde neden cumhurbaşkanlığı tartışılıyor diye sormanın anlamı yok.

Cumhurbaşkanlığı seçim takvimi Anayasa’ya uygun olarak Sayın Meclis Başkanı tarafından açıklandı. Bu takvim işlemeye başladı. Ancak sayıca önemli bir vatandaş topluluğunun AKP’nin bir cumhurbaşkanı seçmesi, özellikle Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi konusunda ciddi kaygıları var. Bu kaygılarını, seçimlere çok az bir zaman kala yaptıkları mitingle dile getirdiler. Cumhurbaşkanlığı gibi yetkileri hiç de azımsanmayacak bir makama uygun bir adayın bulunması siyaset bakımından fevkalade önemlidir.

CUMHURBAŞKANLIĞI’NIN YETKİLERİ OLAĞANÜSTÜDÜR!..

Cumhurbaşkanının yetkilerini kısaca hatırlamakta fayda var:

Cumhurbaşkanı yasamayla, yani kanun yapımıyla ilgili olarak, gerekli gördüğünde TBMM’ni her an toplantıya çağırabilir. Kanunları yayınlamak, anayasa değişikliğine ilişkin kanunları halk oyuna sunmak, kanunların anayasaya aykırılığı sebebiyle Anayasa Mahkemesi’ne iptal davası açmak, TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek, milletlerarası anlaşmalara onay vermek ve yayınlamak, TBMM adına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanlığı’nı temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanı’nı atamak, başkanlığında toplanan bakanlar kurulu kararlarıyla sıkı yönetim veya olağanüstü hal ilan etmek ve kanun gücünde kararname çıkarmak…

 CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMI HALKIN TİRANI MI?

Böylesine geniş yetkilerle donatılmış, adeta rejimin emniyet supapı ve direksiyonu elinde bulunduracak bir makamı dolduracak kişinin görevlerinin çok ağır olduğu, adeta halk diktatörü seçildiği apaçıktır. Şüphesiz ki bu da Evren Anayasası’nın garabetlerindendir. Böylesine bol kepçeden verilmiş yetkilerin parlamenter demokrasiyle bağdaştırılması çok zordur. Bu tür yetkiler olsa olsa yarı-başkanlık sisteminde görülebilir…

 SORUMSUZ AMA YETKİLİ OLMAK DEMOKRATİK DEĞİL?

Talihin garip cilvesine bakınız ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesi, üniversite ve yüksek okul rektörleri ve yargının temsilcileri, partiler arasında birinci sırayı işgal eden ama seçmen topluluğunun çeyreği ağırlığında bile desteği bulunmayan bir parti yönetimi ile ülkenin en önemli meselelerinde takip edilecek siyaset konusunda büyük bir uzlaşmazlık halindedirler. Ve söz konusu kurumların sözcüleri Sayın Erdoğan’ın adaylığı konusunda itirazlarını dile getirmişlerdir.

Mevcut anayasamıza göre seçimi olağanüstü derecede kolaylaştırılmış ve vasıfsız bir ekseriyet tarafından bile kolayca seçim imkanı hazırlanmış cumhurbaşkanlığı seçiminin teknik bakımdan hiçbir problem oluşturmayacağı açıktır. Çünkü mevcut anayasaya göre cumhurbaşkanı seçilmesi son derece açık, anlaşılabilir şartlara bağlanmıştır. Anayasanın 101, 102 ve 104. maddelerinde hangi şartlar altında nasıl seçileceği düzenlenmiştir. Özellikle 101 ve 102. maddelerinde düzenlenmiştir. 101. madde cumhurbaşkanı adaylarında aranacak özellikleri zikretmektedir. Bu özelliklere göre 40 yaşını dolduran ve TBMM üyesi seçilebilme özelliklerine sahip ve yüksek öğretim yapmış her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı cumhurbaşkanı seçilebilir.

 KOLAY SEÇİM! VEYA SEÇİM KOLAY AMA…
  1. madde, seçimin nasıl yapılacağını düzenlemektedir. 102. maddenin 2. ve 3. fıkralarına göre seçime başlama tarihinden itibaren cumhurbaşkanlığı seçimi 30 gün içinde sonuçlandırılmalıdır.

Bu sürenin 11. gününden itibaren, en az 3’er gün arayla yapılacak oylamalarda sonuç alınması istenmektedir. Buna göre 1., 2., 3. oylamadan bahsedebiliriz. Son oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday cumhurbaşkanı seçilecektir. Bu oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu (276) sağlanamadığı takdirde 3. oylamada en çok oyu alan iki aday arasında oylama yapılır. Bu oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu bulunamadığı takdirde TBMM seçimleri yenilenir.

Görülüyor ki bir iktidar 367 yani meclisin üye sayısının üçte ikisi gibi bir rakamı birinci oturumda bulamadığı takdirde ikinci veya üçüncü turda iktidar partisi içinden bir adayı cumhurbaşkanı yapma konusunda hiçbir sayısal engelle karşı karşıya değildir. Ama sayısal ekseriyet yeter mi, yetmez mi? İşte bütün mesele de budur.

Ana muhalefetin uzlaşma teklif veya şartı devletin kurumları tarafından da, YÖK, yargı ve siyasi parti temsilcileri tarafından da belirtilmiştir. Bir kere daha belirtelim. Mevcut anayasamıza göre AKP’nin 354 milletvekilinin aralarından bir cumhurbaşkanı çıkarması için hiçbir engel yoktur. Birinci turda 367 rakamına ulaşamazlarsa 2. veya 3. turda evveliyetle adi ekseriyetin arandığı 276 rakamına guruplarında bir çatlak patlak olmadığı takdirde ulaşmalarında hiçbir engel yoktur. Aksi halde 4. turda da bu rakam bulunmazsa meclis seçimleri yenilenecektir. Seçimlerin yenilenmesine veya erken seçime AKP grubu nasıl bakacaktır. Seçimlerin zamanında yapılacağı Sayın Erdoğan tarafından açıklandığına göre bu ihtimalin de istenmediği söylenebilir. Bu itibarla AKP’nin 354 milletvekilinin bulunduğu bu meclisin 1. turda değilse bile 2. ve 3. turda bir cumhurbaşkanı seçmesine engel yok gibidir.

Ancak cumhurbaşkanlığı koltuğu AKP için ve Türkiye için bir huzur ve mutluluk döneminin başlangıcı olmasını mı; yoksa siyasetin, dolayısıyla dinin, ahlakın ve hukukun can çekişmesini mi temsil edecektir. Evet anayasa şartları AKP siyasetçilerine “İşte koltuk! Buyur, otur!” Demektedir. Ama o koltuk ateşten bir koltuk veya gömlek mi olacaktır? Büyükler, “nasihati dinlemek istemeyen kulak karşısında susmak iyisidir” demişler.

Bir iktidarın cumhurbaşkanı olmasına YÖK karşı, yargı karşı, bir rivayete göre en azından 375 bin insan, bir rivayete göre bir milyon insan karşı. Bu insanların bir endişesi var, korkusu var. Bu endişe Türkiye Cumhuriyeti’nin ve bayrağın tehlikeye düşebileceği endişesidir. AKP ve danışmanları ise böyle bir endişeyi küçümsüyorlar.

Hatırı sayılır bir vatandaş kesimi TC’nin geleceğinin ve Türkiye’nin birliğinin tehlikeye düşebileceğini ileri sürüyorlar. Milyonlarca vatandaş ve anayasanın iktidar kadar önemsediği devlet kurumları da bu endişeyi ifade ediyor.

Tekrar ifade edelim: Anayasanın ortaya koyduğu şartlara göre AKP’nin kendi içinde bir cumhurbaşkanı çıkarmasına hiçbir engel yoktur. Hatta bir parti için bundan daha elverişli bir sayısal yeterlilik zor bulunabilir. Ancak devletin bir numaralı koltuğunda oturmak, hele Tayip Bey gibi yakın geçmişi önüne konabilecek bir yığın dosya ile hesaplaşma durumunda olan bir kişi için o koltuk hem şahsı, hem partisi ve hem de millet için büyük sıkıntılara vesile olmayacak mıdır?

Daha dün denilebilecek kadar yakın bir geçmişte Taliban liderlerinden Hikmetyar’ın dizi dibinde oturmakta beis görmemiş Tayip Bey’in; “ben değiştim, döndüm” demekle dışarıda ve içerde pek çok kimseyi ikna etmesi, inandırması kendi güvenirliği ve inandırıcılığı bakımından büyük bir zaaf olacaktır. Sadece kendisi için değil, Türkiye için de zaaf olacaktır. Bir kısmı bizce malum ama bilmediğimiz pek çok bilgi ve belge Türkiye Cumhuriyeti’nin önüne konmayacak mıdır? Bu siyasi ve diplomatik zaaf, aşılması imkansız bir uçurum gibi gözüküyor. Ama bunu geçelim.

Bir ara YÖK komitesi seslendirdi: “Şaibesiz bir cumhurbaşkanı seçilmelidir” dedi. Bu teklif öfke ve husumet duyguları içinde unutulmuş olabilir. Rakamların dili ne olursa olsun, sırtında geçmişinin şaibesi olan vicdanen, hukuken aklanmamış bir zatın seçilmesi, vicdanen, hukuken ülkenin siyasetten olduğu gibi dinden de ümidini azaltacaktır.

Yukarıda söyledik; hikmet ve akl-ı selim ancak nasihat dinleyenler için yol göstericidir. Ama AKP, son derece gergin bir ortamda düşmanlık, gurur gibi duygulardan kendini arındırabilmeli, gerçekten ahlaki, bilimsel, hukuki uzlaşmayı arayabilmelidir.

İnsanların akıl pazarına gittiklerinde yine kendi akıllarını beğenip satın aldıkları bilinmektedir.

Kalabalıkları küçümsemenin yanında, kurumları adına mesleki kariyerlerini de tehlikeye sokacak şekilde endişelerini kamuoyu ile paylaşan anayasal kurumların temsilcilerinin sözleri bir anlam ifade etmiyorsa AKP için gerçekten tehlikeli yalnızlığın başladığını söyleyebiliriz.

Hamasete ve demokrasi mücahitliğine soyunmadan akl-ı selim ile mutabakatı aramakta cidden fayda vardır. Bu gerçekleştirilemiyorsa cumhurbaşkanlığı için halkın oyuna başvurmak en salim yoldur.

Sayın Erdoğan! İnanılsın veya inanılmasın, Sayın Erdoğan hakkında tutulmuş ve emsali de mahkumiyetle sonuçlanmış TC Savcıları’nca açılmış bir çok dava dosyası mevcuttur. Bunlar içinde emniyeti suistimal gibi yüz kızartıcı suçlar da mevcuttur. Sizin için önemli olan önce bu davalardan aklanmak olmalıdır Sayın Erdoğan! Yoksa şaibeli bir zatın o koltuğa oturması ile o şaibeler oturmaz. Şaibeler de unutulmaz! Ama siyaset ve Türkiye dindarlığı şaibe altında kalır! Bu şaibeye sebep olmamalısınız!

Yorum Yapın

Navigate