TARİH BOYUNCA HALEP

Bu çalışmada Halep’in sosyo-ekonomik yapısı; nüfus, şehir yapısı, göç, ticari hayat, sanayi ve tarım, idari yapı, dini hayat, eğtim ve ideoloji başlıkları altında incelenmiştir.   

 COĞRAFİ KONUMU

İlkçağ Halep’ine ait 49 m. yüksekliğindeki oval biçimli höyüğün üzerinde yer alan iç kale bugün her yönüyle tam bir İslami eser hüviyetindedir. İyaz b. Ganm, Seyfüddevle ve Nasreddin Mahmud Zengi kaleye büyük özen göstermişlerdir. En parlak günlerini Eyyubi Hükümdarı el Melikü’z-Zahir Gazi döneminde yaşayan kale Hülagü’nun ve Timur’un tahriplerinden sonra tekrar inşa edilmiş, son olarak da Kansu Gavri zamanında (1500-1517) yeniden yapılır esasına göre köklü biçimde onarılmıştır. Muntazam bir plana sahip bulunmayan kale ile içindeki saray ve diğer hizmet binalarının mimari teşkilatı, üzerinde yer aldıkları tepenin oval şekline uygun tanzim edilmiştir. Kalenin en dikkat çekici ve en önemli kısmı, güneybatıdaki büyük kulelerle birleşen ana girişidir. Zengiler Dönemi’ne ait olan (1209) ve çeşitli onarımlar geçirmesine rağmen orjinal şeklini büyük ölçüde koruyan bu kısım, savunma ve gözetleme kulesi vazifesini gören iki burç ile uzun bir köprüden oluşmaktadır. Büyük ve geniş giriş burcunun altında yer alan kapıdan itibaren aşağıya doğru meyilli şekilde inşa edilmiş yüksek ayaklar üzerindeki köprü, kaleyi çevreleyen hendeğin üzerinden geçerek daha aşağıdaki diğer bir savunma kulesinde son bulmakta, giriş burcundan daha küçük ölçülerdeki kaleden bağımsız bu ön kuleden başlayan ikinci köprü de aşağıyla irtibatı sağlamaktadır. Bugün harap durumda olan kalenin içindeki binalar arasında dikkat çekenler ise 1367 tarihli bir hamam, dokuz kubbeli bir taht odası, XV, yüzyıla tarihlenen bir kapı ve bir minareden ibarettir. Halep Kalesi İslam dünyasının harikalarından biri sayılmış ve bu yönüyle darbımesel olmuştur.

Halep’te inşa edilen ilk cami Mescidü’l-emas’tır. Bu mescid Camiu’l-Ömer, Camiu’l Gadairi, Medresetü’ş-Şuaybiyye gibi çeşitli isimlerle anılmıştır; bugün ise Camiu’l- Tüte adıyla bilinmektedir. Duvarlarındaki kitabeler önemli birer tarihi belge niteliğindedir. Büyük Emevi Camii’nin tarihi ise Emevi Halifesi Velid b. Abdülmelik devrine (705-715) kadar uzanır. Ancak halifenin vefatından sonra kardeşi Süleyman tarafından tamamlandığı sanılmaktadır. Minaresi de Selçuklu dönemine rastlayan 482 (1089- 90) yılında Kadı İbnü’l-Haşşab tarafından Serminli bir mimara yaptırılmıştır. Halep’te bugün Selçuklu Eyyubi ve Memlük dönemlerine ait çok sayıda cami bulunmaktadır; bazı camilerdeki mihrap ve minberlerin sanat değeri çok yüksektir. Dini eserlerden biri de Cevşen dağı eteklerinde yer alan Meşhed-i Hüseynidir, Eyyubi Hükümdarı el-Melikü’z-Zahir Gazi tarafından 892’de (1196) onarılan bu eser Hülagü tarafından yağma ve tahrip edilmiş ancak daha sonraki yıllarda birkaç defa tamir görmüştür.

Şehirde günümüze intikal eden birçok eski medrese bulunmaktadır. Bunların en önemlisi Medresetü’l-Firdevs olup 633 (1235) yılında, Peraüre Hankahı gibi Eyyübi Hükümdarı el Melikü’n-Nasır Yusuf’un karısı Safiyye Hatun tarafından yaptırılmıştır. Halep’te Yelboğa en-Nasıri Hamamı gibi Eyyübi ve Memlük dönemlerinden kalma hamamlar da bulunmaktadır.

Halep’teki ticari hayat Haçlı seferlerinden sonra daha çok canlanmıştır. Çarşılarda fildişi, demir, dokuma, sergi ve seramik eşya cinsinden aranan her şey bulunabiliyordu. Şehir, özellikle Kunesrin’in harap olmasından sonra doğu ve batı arasında önemli bir ticaret merkezi halıne geldi. Buradaki, bazıları bugün dahi faaliyetini sürdüren hanlardan yola çıkan kafileler Suriye’nin çeşitli şehirlerine, Anadolu’ya, lrak’a, İran’a, Hicaz’a, Yemen’e, Hindistan’a, Çin’e, Mısır’a ve Kuzey Afrika ülkelerine kadar giderdi. Ticart önemi sebebiyle Ortaçağ’da Avrupalılar’ın Yeni Tedmür dedikleri Halep, Portekizliler’in 1491’de Hindistan ticaret yolunu bulmalarına kadar mevkiini korudu; bugün de Kuzey Suriye’nin en önemli ticaret merkezidir.

YENİ VİLAYET DÜZENİ- NÜFUS VE SINIRLAR

Halep, Hitit ve Mari Krallığının kayıtlarında “Haleb” veya ”Halepp” İ.Ö. ikinci milenyumda isimleri altında bölgesel bir pazar olarak adı geçmektedir. Bölgeyi kuşatan pek çok küçük tepe olması sebebiyle savunma alanı olarak çok uygundu. Kuveyt ve kuyuları bölgeye temiz, bol su sunmaktadır. Bölgenin geniş coğrafyası aynı zamanda Halep’e ticari merkez olma imkânı sunmuştur.

Şehir Akdeniz’den ve Fırat Nehri’nden hemen hemen eşit uzaklıkta bulunmaktadır. Bronz Çağı’ndan Osmanlı’nın hâkimiyet zamanlarına kadar Halep, Asya’dan Avrupa’ya giden İpek Yolu’nda en çok tercih edilen yol üzerindedir. Verimli topraklarında zeytin ağaçları ve dut ağaçları yetişmektedir. Halep loncaları bu ürünleri sabundan ipek yapımına kadar pek çok alanda değerlendirmiştir. Halebin kuzeyinde, doğusunda ve güneyinde farklı kabileler yaşamaktadır: Bedeviler, Kürtler, Türkmenler. Kabileler, şehirde ikamet edenlere, odun, et ve halı ve kervanlara yük hayvanları satmaktadırlar. Bunun karşılığında da çadır, kılıç almaktadırlar.

Halep’in coğrafi avantajına ve eski medeniyet merkezi olmasına rağmen büyük Halep için az katkısının olduğu söylenebilir.

637’de Müslüman Ordusu tarafından fethedilmesinden sonra, Halep Hıristiyanlık ve İslam arasındaki sınırı haline gelmiştir. Haçlı seferleri sırasında, Halep’in hisarı zındıklar tarafından yeniden inşa edilmiş(1128-83) ve Eyyubiler tarafından da (1183-1260) da Antakya’da bulunan Franklere karşı İslam’ın siperi olarak kullanıldı. Hülagü(1260) ve Timur(1401) tarafından şehir yağma edilmiş, halkı köle olarak satılmıştır. Ama her seferinde halkı geri dönmüş ve şehri yeniden inşa etmiştir. [1]

Havran, Cebel Drüz, Lazkiye ve Hama gibi bölgelerde kırsal kesimde yaşayan nüfus yüksektir. Hama bölgesi yine de bu korelasyon için bir istisna teşkil eder. Çünkü büyük gayrimenkuller bölgede geniş yer kaplar.

 

Yeni Bölgeler:

1950’lerde Halep’in doğu kısımlarını da kapsayan bölgeler yeni açılan bölgelerdir. Bu yeni bölgeler, Taurus Dağları ve Suriye Çölü arasındaki yağmur kuşağında bulunmaktadır. Bu bölgelerde düşen yıllık yağmur miktarı dağlarda 50-60 m3dür.

Halep’in Doğusunda, Deyr-ez-Zor yolunda, tarla sürme kolaylığı aratmaktadır. Bağdat’tan Halep’e giden ana hat, bölgenin tahıl ihracatını elinde tutar, ana hat Türk topraklarına geçince ve Türkiye arasında sorun olduğundan trafik sıkışmaktadır.

Hıristiyanlar tarafından desteklenen Kürt nüfusu, Fransız bürokratların da teşvikiyle 1937’de özerklik istekleri baş gösterdi. Bu yüzden bu bölgede tarım gelişmemiştir. Fransız mandasının son yıllarda Fransız otoriteleri bu bölgede tarımı teşvik etmeye çalışmıştır.

Fransız mandasının hâkim olduğu zamanlarda, Cezire’ye özel izinleri olmaksızın yabancıların girişi yasaklanmış ve girişi ve çıkışları yakından takip edilmiştir.

 

  1. İSLAMİYET ÖNCESİ HALEP

Halep, Anadolu’da kurulan Hitit Krallığı’nın eline geçerek bu devletin imparatorluk döneminde en önemli eyalet merkezlerinden birini oluşturmuş; imparatorluğun dağılmasından sonra da Halpa Krallığı adıyla müstakil bir Geç Hitit devleti haline gelmiştir. Milattan önce IX. yüzyılın ortalarında Asur imparatorluğu topraklarına dâhil olan şehir yavaş yavaş önemini kaybetmeye başlamıştır. Pers hâkimiyeti sırasında ise sadece tanrı Adad sebebiyle hatırlanan küçük bir yerleşim merkezi durumuna düşmüştür. Ancak Helenistik dönemde Suriye Kralı Seleukos Nikator (m.ö. 305-280) tarafından Grek mimarisine uygun yeni bir planda imar edilmesiyle eski önemine kavuşmuş ve Berola adını almıştır. Bu dönemde şehrin imarına vesile olan tanrı Adad’ın da Halep Zeusu adıyla anıldığı görülür. Halep Romalılar zamanında büyümesine devam etmiş ve kalesi de kutsal mekânları barındıran bir akropol haline gelmiştir. Bizanslılar zamanında ise çok sayıda kilisenin bulunduğu bir Hıristiyanlık merkeziydi. Şehir bugün de başpiskoposluk ve Marunî piskoposluğudur.

 

İSLAMİ DÖNEM

İslami Dönem Halid b. Velid’in azIedilmesinden sonra Suriye valiliği ve başkumandanlığına tayin edilen Ebu Ubeyde b. Cerrah’ın emrindeki İslam ordusu Kınnesrin’in fethinden sonra Halep üzerine yürümüştür: öncü birliklerinin başında iyaz b. Ganm el-Fihri bulunuyordu. Şehir dışında adını Haleb denilen yerde yaşayan Tenüh ve diğer bazı Arap kabileleri İyaz b. Ganm’e itaat etmişlerdir. Şehir halkı da kısa bir müddet sonra canına, mallarına ve surlarla binalara dokunulmaması şartıyla aman dilemiş, iyfız b. Ganm, cizye vermeye razı olmaları üzerine isteklerini kabul etmiş ve kendileriyle bir antlaşma yapmıştır. Antlaşmanın Ebu Ubeyde tarafından da onaylanmasından sonra (Belazüri, Fütüh [Fayda]. s. 209) Müslümanlar Antakya Kapısı’ndan şehre girmişlerdir.(16/637). Yaptıkları ilk iş kalkanlarını koyup namaz kılmak olmuştur. Daha sonra bu yerde Mescıdü’ı-etras (kalkanlar mescidi) adıyla bilinen bir cami yaptırılmıştır. Ebü Ubeyde b. Cerrah’ın ölümünden ( 639) sonra Muaviye b. Ebu Süfyan Suriye valiliğine getirilmiştir. Halep önce Cündü Hıms’a, daha sonra da Cündikımesrin’e bağlanmıştır. Emeviler döneminde bazı eyalet valilerinin şehir civarına yerleşmiş olmasına rağmen Halep hiçbir zaman siyasi ve idari bir merkez haline getirilmemiştir. Bu dönemde iktisadi ve mimari bakımdan gelişmişse de Emeviler’in yıkılmasından sonra Suriye’nin diğer şehirleri gibi ihmal edilmiştir.

Mısır Valisi Ahmed b. Tolun 264 (878) yılında Halep’i istila etmiş ancak Abbasiler daha sonra şehri geri almışlardır(271/884). 290’da (903) Karmatiler tarafından kuşatılan şehir 324 (936) yılında İhşidlerin eline geçmiştir. Muhammed b. el-İhşid buraya Beni Kilab reisini vali göndermiştir. Bu kabileye mensup bedeviler şehirde birçok tahribata sebep olmuşlardır. Hamdart Emiri Seyfüddevle, Kafür el-lhşidi’rıin valisi Yanls el-Mü’nis ile barış antıaşması imzalamasının arkasından Halep’i hâkimiyeti altına alarak Hamdanilerin başşehri yapmış (333/944) ve bu tarihten itibaren şehir bölgenin tarihinde önemli bir rol oynamıştır. Seyfüddevle, Bizans saldırılarına karşı burayı uzun yıllar başarıyla savunduysa da Nikephoros Phokas 351’de (962) şehri ele geçirmeye muvaffak olmuştur. Bir hafta süren yağma ve tahribat sırasında binlerce kişi kılıçtan geçirilip birçoğu da esir alınmıştır. Şehir adeta ıssız bir harabeye dönmüş ve bu felaketten sonra uzun süre belini doğrultamamıştır. Meyyafarikin’e çekilerek burayı başşehir yapan Seyfüddevle’nin ölümü (356/967) üzerine yerine oğlu Ebü’l-Meall Sa’düd devle geçmiştir. Onun döneminde Halep fetihten sonraki en karanlık günlerini yaşamıştır. Sa’düddevle zamanında Fatımller’in Suriye’de hissedilen nüfuzundan dolayı camiierde hutbeler Fatımi Halifesi Muiz Lidinillah adına okunuyordu. Bu durum, Hamidani Devleti’nin vasıtasıyla arasında ihtilaflara ve Bizans imparatoru Nikephoros Phokas’ın 358 (969) yılında Halep’i tekrar istila etmesine sebep olmuş; Hamdamiler şehri ancak 36S’te (975) geri alabilmişlerdir.

Halep 404’te (1014) Fatımilerin eline geçti ve Mansur b. Lü’lü’ Abbasirer adına okunan hutbeye son verdi. Ancak Salih b. Mirdas el-Kilabi 415 (1024) yılında şehri ele geçirip Mitdasiler hanedanının merkezi yaptı. Mırdasüer zaman zaman Fatımiler ve Bizanslılarla mücadele ettiler.

Mısır’da mutlak otoritesini kabul ettirir ettirmez, Tolun kendisi için yeni bir başkent inşa ettirdi. Bu, Fustat’ın kuzeyinde yer alan, maiyeti ve ordusundaki her etnik grubun kendilerine tahsis edilen ayrı semtlere yerleştirildiklerinden, el-Katal (Bölgeler/Semtler) olarak adlandırdığı kentti. Kentin yüzölçümü 2,5 kilometre kareydi.

Mısır gelirlerinin, yılda sadece 4.300.000 dinar olduğu söylendiğine göre, Tolun muhtemelen hazinesini doldurmak için kendi topraklarının gelirinden başka araçlar bulmuştu. Çok geniş mülklerin denetimine sahip din ileri gelenlerini borç vermeye zorladı, ama kısa zaman sonra fikrini değiştirerek, topraklarını Suriye yönünde, yani buradan geçen ana ticaret güzergâhı boyunca genişletmeye karar verdi. Suriye’nin denetimi, hazineyi zenginleştirmenin kesin bir yöntemiydi, ama aynı zamanda üzerine bir ordu gönderen halifeyle çatışmaya girmesi anlamına da geliyordu. Halifenin ordusu Mısır sınırlarının yakınına kadar asla gelemedi; bu seferi yapmak için gereken fonlar bulunamayınca, geri çekilmek zorunda kaldı.

Kuzey Suriye’de Nûreddin Zengî iktidarını kurmuş ve 1154’de Şam’ı ilhak etmişti. Bu gelişme Kudüs krallığını tehlikeye açık ve güvensiz bir konuma getirdi. Zengî, muhafazakâr bir Sünnî’ydi ve İsmâilî Fâtımîlerle ittifak yapamazdı, ama bir Müslüman ülkenin, yani Mısır’ın Haçlıların boyunduruğuna düşmesine de izin veremezdi. O dönem, bir yandan Zengî’nin öte yandan Haçlıların kur yaptığı Mısır, tam bir diplomatik faaliyet sahnesine dönüştü. İktidardaki diktatör Ruzzîk öldürülmüş ve vezirler arası rekabet ülkeyi bir kez daha zayıf düşürmüştü. Rakip vezirlerden biri Zengî, diğeri Haçlılarla ittifak yaptı. Üç kez, bu iki devletin orduları Mısır’ı istilâ etti; 1169’daki son olayda, Zengî’nin Suriyelileri, Haçlıları alaşağı etmek üzere Mısır’a geldiler.

Baybars, ordu ve donanmayı düzenledi, kumandanlarına belirli miktarda topraklar (ikta) tahsis etti ve tüm halkın yararlandığı devasa bayındırlık projelerini hayata geçirdi.

Suriye Valisi Muaviye

El-İhşîd ve onun soyundan gelen yöneticiler, otuz yıllık bir dönem boyunca bir yandan Suriye ile kutsal kentler olan Mekke ve Medine’nin de valiliğini yürüttüler.[2]

İsveç veya Merkezi Polonya, 1914’te tüm şehirdeağ kurmadan önce, Avrasya ticareti de Suveyş Kanalı’nın açılmasından sorumluydu.(1869) Bu durum, mısır, sudan, arabistan, Suriye ve Irak için de olumlu olmamıştır.

Suveyş Kanalı’nın açılmasından sonra, Royak –Halep tren Hattı, 2,5 milyon sterlin Homa-trablusgrab Hattı 600.000 sterlin tuttu. 16. yy’ın sonlarında Osmanlı kayıtlarına göre, Halep’in nüfusunun 80.000’den 120.000’e çıktığını görürüz.[3]

Bizans İmparatoru Romanos Diogenes 1068-1071 yıllan arasında Halep üzerine iki sefer düzenledi. 1069’da Türkmen Emiri Sanduk büyük bir orduyla Halep’e girdi ve kışı orada geçirdi. Mirdasi Emiri Mahmud kıymetli hediyeler vererek onu Bizans üzerine cinada teşvik etti. Mahmud el-Mirdasi, Fatımi Devleti’nin zayıfladığını görünce Halep camiIerinde Abbasi Halifesi Kaim – Blermülah ve Selçuklu Sultanı Alparslan adına hutbe okutmaya başladı (19 Şevva1 -1 Temmuz 1070). Sultan Alparslan Mısır seferi sırasında Halep’i kuşattı. Kısa bir müddet sonra da Mahmud şehrin anahtarlarını teslim ederek Selçuklulara bağlılığını bildirdi.

Suriye Selçuklu Meliki Tutuş 470’te (1078) Halep’i kuşattı. Fakat özellikle Ukayli Emiri Şerefüddevle Müslim b. Kureyş ile Halep Emiri Sabık’ın Arap kabilelerinin desteğini sağlayarak ona mukavemet etmeleri üzerine başarı sağlayamadı. Ertesi yıl şehri yeniden kuşatınca halk Şerefüddevle Müslim’e bir heyet gönderip anahtarı ona teslim etmek istediklerini bildirdi. Tutuş, Emir Atsız’ın yardım çağrısı üzerine Dımaşk’a dönünce derhal harekete geçen Şerefüddevle kalabalık Arap kabileleri ve kuvvetleriyle şehre girdi ve Mirdasi Hanedanına son verdi (472/1080). Anadolu Selçuklu Sultanı i. Süleyman Şah’ın Antakya’yı fethetmesinden sonra Şerefüddevle ile girdiği mücadele onun ölümüyle sonuçlandı (20 Haziran 1085). Süleyman Şah bu zaferden sonra Halep’i kuşattı. Şehri müdafaa eden kuvvetlerin kumandanı Şerif el-Huteyti, yapılan müzakerelerden sonra Halep’i Sultan Melikşah’ın onayı alındıktan sonra teslim edebileceğini bildirdi. Bunun üzerine Süleyman Şah kuşatmayı kaldırdı (Temmuz 1085). Ancak daha sonra verilen sözün tutulmaması üzerine ertesi yılın nisan ayında şehri yeniden kuşattı. Şerif el-Huteyti bu defa Tutuş’a haber gönderip şehri kendisine teslim edeceğini bildirdi. 479 Muharreminde (Nisan-Mayıs 1086) Dımaşk’tan yola çıkan Tutuş, Halep’e yaklaşık 5 km. uzaklıktaki Aynüseylem’de Süleyman Şah ile savaşa girdi ve onu mağlüp ederek ölümüne sebep oldu (4 Haziran 1086). Savaştan sonra Şerif el Huteyti Halep’in teslimi hususunda Tutuş’u da oyalamaya kalkıştı; ancak Tutuş 26 Rebiülevvel 479 (11 Temmuz 1086) günü şehri ele geçirdi. Bu gelişmeler üzerine Sultan Melikşah Tutuş’a haber gönderip Şam’a dönmesini istedi. Tutuş da bu emre uyarak Halep’ten ayrıldı. Sultan Melikşah, bazı devlet adamı ve kumandanlarıyla birlikte gelerek 23 Şaban 479’da (3 Aralık 1086) şehri teslim aldı. Ardından da Nizarnülrnülk’ün tavsiyesi üzerine Kasimüddevle Aksungur’u Halep şahneliğine, Nuh et-Türki’yi de kale kumandanlığına tayin etti (479/1087). Tutuş, Sultan Melikşah’ın ölümünden (4851 1092) sonra çıkan taht kavgaları sırasında Halep’i hâkimiyeti altına aldı.

Tutuş’un 488’de (1095) ölümü üzerine Suriye (Halep) Selçuklu Melikliği’nin başına geçen oğlu Rıdvan, Fatımi Halifesi Müsta’llala teklifini kabul ederek başşehri Halep’te ve hâkimiyeti altındaki diğer yerlerde onun adına hutbe okuttu (17 Ramazan 490/28 Ağustos 1097); ancak aldığı sert tepkiler karşısında bundan vazgeçerek yeniden Abbasiler’e ve Büyük Selçuklular’a döndü (12 Şevval 490/22 Eylül 1097). Rıdvan, Halep’teki Batıniler’le sıkı iş birliği yaptı ve onların burada bir darü’dda’ve (propaganda merkezi) kurmalarına müsaade etti. Ancak Sultan Muhammed Tapar’ın tehdidi üzerine bazılarını öldürtmek, bazılarını da şehir dışına sürmek zorunda kaldı (50111 107-1 108). Haçlılar’ın bazı kale ve stratejik yerleri ele geçirmeleri üzerine Artukoğlu ilgazi ve Arslantaşoğlu Alpı ile ittifak kurdu. Haçlı tehdidi karşısında zor durumda kalan yerli halkın şehri terk etmeye başlaması üzerine de göçe engelolmak için beytülrnale ait araziyi onlara sattı ve kendilerine ternüknarne verdi. Antakya Prinkepsi Tanered’in Halep bölgesini istilaya teşebbüs etmesi üzerine Rıdvan süfi, fakih ve tüccarlardan oluşan bir heyeti o sırada Bağdat’ta bulunan Sultan Muhammed Tapar’a göndererek yardım istediyse de emirler arasındaki meseleler yüzünden sonuç alamadı. Rıdvan’ın 501’de (1113) ölümünden sonra yerine geçen oğlu Alparslan el-Ahres, kısa süren melikliği sırasında Batıniler’in faaliyetlerine izin vermemekle birlikte Haçlılar’a karşı da ciddi bir şey yapamadı. Onun 1114’te ölümü üzerine yerini alan kardeşi Sultanşah döneminde idare tamamen Atabeg Lü’lü’ün elinde toplandı. Lü’lü’ 1116’da ölünce Emir Yaruktaş idareye hâkim oldu ve zaman zaman Haçlılar’la iş birliği yaptı. Haçlılar’ın baskı ve tehditleri karşısında zor durumda kalan şehrin ileri gelenleri. Artukoğlu ilgazi’ye haber gönderip Halep’i teslim almasını ve hıristiyanlarla mücadele etmesini istediler; ilgazi de oğlu Timurtaş ile birlikte gelip şehre girdi (17-18). Onun 1122’de ölümü üzerine Emir Bedrüddevle Süleyman Halep’te yönetimi ele geçirdi. Kudüs Kralı II. Baudouin Halep’i tehdit edince Artuklu Belek b. Behrarn idareyi ele alıp şehri Haçlılar’a karşı savundu. Belek b. Benram’ın ölümü üzerine ilgazi’nin oğlu Timurtaş 22 Mayıs 1124’te şehre hâkim oldu. Bu sırada Mardin’de hapsedilmiş olan Suriye Selçuklu Meliki Sultanşah hapisten kaçarak Dübeys b. Sadaka ve Kudüs Kralı II. Baudouin ile ittifak kurdu. Halep’i kesin olarak ele geçirmeye karar veren müttefikler şehri aldıklarında Dübeys’e teslim etmek üzere anlaştılar. Zor durumda kalan Timurtaş asker toplamak amacıyla Mardin’e gitti; ancak Haleplilerin tutum ve davranışlarına öfkelendiği için geri dönmedi. Kumandayı ele alan Kadı Ebü’l-Hasan Muhammed b. Haşşab şehri yiğitçe savundu ve Aksungur el-Porsuki’ye haber gönderip yardım istedi. Aksungur’un yaklaşması üzerine müttefikler kuşatmaya son vererek dağıldılar.

 

  1. HAÇLILAR DÖNEMİ

Halep’i Haçlılar karşısındaki kahramanlıklarıyla tanınan İmadüddin Zengi’ye verdi (1129). Onun ölümünden (1146) sonra yerine geçen oğlu Nüreddin Mahmud Zengı de aynı şekilde Haçlılar’la savaştı ve çok sayıda kaleyi geri aldı. Bu arada meşhur Haçlı kontu Joscelin’i esir alarak kaleye hapsetti. Adil bir hükümdar olan Nüreddin Mahmud şehirde huzur ve sükünu sağladı. Surları, kaleyi, ulu camiyi, pazar yerlerini ve yolları tamir ettirip zaviyeler ve hastahaneler yaptırdı. Sünnlliği destekleyen medreseler kurarak Irak ve el-Cezire’den getirttiği alirnlerln buralarda ders vermesini sağladı. Yerine geçen oğlu el-Melikü’s-Salih İsmail zamanında Selahaddin-i Eyyübi Halep kapılarına dayandı. Fakat şehir halkı şiddetle karşı koydu ve Eyyübi kuvvetleri geri çekildi. el-Mellkü’s-Salih ölümünden önce Halep’i Musul hakimi izzeddin Mes’ud’a bıraktı. Selahaddln-i Eyyübi, Halife Müstazl-Blernrltlah tarafından kendisine verilen Halep’i ele geçirmek üzere 578’de (1182) Mısır’dan yola çıktı. Ancak bu sırada İzzeddin Mes’üd Sincar’, alarak Halep’i kardeşi II. İmadüddin Zengi’ye bırakmıştı. Selahaddin 26 Muharrem 579’da (21 Mayıs 1183) şehri kuşattı. II. İmadüddin Zengi bir süre mukavemet ettikten sonra Eyyübilerle anlaştı. II. Yüsuf devrinde (1237-1260) Memluklerle başlatılan mücadele halifenin müdahalesiyle sona erdi. Hülagü 1260’ta şehri ele geçirerek yakıp yıktı. Aynicalüt Savaşı’nda mağlüp olan Moğollar Halep’i Memlükler’e bıraktılar (1260). VIII. (XlV.) yüzyılın başında Moğol kumandanı Kazan b. Argun şehri tekrar aldıysa da üç ay sonra terketti.

1348’deki veba salgını pek çok kişinin ölümüne sebep olmuş, 1400’de de Timur surlar ve kale dâhil bütün şehri yakıp yıkmış, üç gün süren yağmalama sırasında 20.000 kadar kişi öldürülmüştür. Osmanlı yönetimine kadar devam eden Memlük döneminde Halep genel anlamda kalkınmışsa da açlık, kıtlık, bazan günde 8OO kişinin ölümüne sebep olan veba salgını ve sık sık şehri harabeye çeviren deprem gibi felaketlerden de kurtulamamıştır.

İlim, Kültür ve Sanat. Seyfüddevle’nin sarayı filozof Farabi, edebiyat tarihçisi Ebü’l-Ferec el-İsfahanl, vaız İbn Nübate, dil âlimleri İbn Halüye (Haleveyh) ve İbn Cinni, şairlerden Ebü’t-Tayyib el-Mütenebbi, Ebü Flras el-Harndanl ve Ebü Bekir es Sarıüberl gibi önemli kişileri barındırmaktaydı. Ancak Halep’in kültür durumu, Haçlı seferlerinin ve Moğol istilasının sebep olduğu tahribattan etkilendi ve seçkin ilim, fikir ve sanat adamları Mısır’a gittiler. Bu olayların tabii bir sonucu olarak ilim ve sanat faaliyetlerinde büyük bir düşüş görüldü. Halkı Haçlılar’a ve Moğollar’a karşı cihada teşvik etme düşüncesi devrin edip ve şairlerinin eserlerine de yansımıştır. Edebiyatta İslam beldelerinin uğradığı felaketleri konu alan akımlar ortaya çıktı; bunlar da özellikle mersiyelerle, tehlikelere karşı halkı uyaran ve şuurlandıran başka akımlann doğmasına sebep oldu. Söz konusu mersiyeler felaketlerin tasvirini, İslam beldeleri için gözyaşı dökmeyi, şikâyet ve nasihat içeriyordu. Savaşlar müslümanların lehine sonuçlanınca da zafer ve övünme temaları işlenir, şairler ve edipler kahraman kumandanları ve askerlerini överlerdi. Bunun yanı sıra şehidlere de ağıtlar söylerlerdi. Halep hakkında çok mersiye yazılmıştır; bunlardan biri, Eyyübiler’den el Meltkü’n-Nasır’ın esir olarak buradan geçerken kaleme aldığı mersiyedir.

Halep Zengiler ve Eyyubiler döneminde çok parlak bir çağ yaşadı. Nureddin Mahmud ilme ve allimlere çok değer verirdi. Onun Suriye’de inşa ettirdiği medreseler şeriatın öğretildiği, fıkhi tartışmaların yapıldığı birer dinl enstitü haline geldi. Bu konudaki gayretler, özellikle o yıllarda yaygınlaşan Şia’ya karşı Sünniliği canlandırmaya yönelikti Nureddin Mahmud’un öldüğü 1174 yılında Halep’te üçü Hanetiler’e, dördü Şafiiler’e mahsus olmak üzere toplam yedi medrese ile biri kadınlara ait üç hankah vardı. Halep Eyyübiler ve Memlükler devrinde de Sünni düşüncenin merkezi oldu. 1204’te şehirde sekizi Şafiilere, dokuzu Hanefilere mahsus on yedi medrese, 1260’ta yirmi biri Şafiilerin, yirmi üçü Hanefilerin olmak üzere toplam kırk dört medrese mevcuttu. Bu medreselerdeki hocalar ve öğrenciler maaşlarını ve burslarını medreselerin vakıflarından alırlardı. Zengiler’in ilgi ve ihtimamı yalnızca dini ilimIere münhasır kalmamış, müspet ilimIeri de kapsamıştır. Özellikle buralarda teorik ve pratik tıp öğretimi yapıldığı bilinmektedir. Tıp ilminde Halep’in en önde gelen siması, el Kal u’l-kuhl adlı eserin müellifi olan Halife b. Ebü’l-Mehaslrı’dlr, Hayatının bir bötü­münü Eyyübiler’in veziri sıfatıyla Halep’te geçiren Ali b. Yusuf el-KıftT de önemli bir tıp tarihçisidir.

Şehabeddin es-Sühreverdi ile İmadüddin en-Nesimi Halep’in meşhur mutasavvıflarındandır. Memlükler dindar insanlardı. Bu hasletleri onları Haçlılar’a ve Moğollar’a karşı ihlas ve samirniyetle mücadele etmeye yöneltmiştir. Aynı sebepten dolayı din âlimlerine değer vermişler, medreseler. Camiler ve sosyal kurumlar inşa etmişlerdir. Bu çalışmaları kütüphaneler takip etmiş, Kur’an, hadis ve dört mezhebi ilgilendiren fıkıh, tefsir ve usul ilimIerine ait çok sayıda eser yazılmıştır. Halep hakkında pek çok eser telif edilmiş olup bunların en eskisi İbn Ebu Tay el-Halebl’nin (Yahya b. Ebu Hamid) kitabıdır.

Fetihten hemen sonra müslümanlar Halep’i bir İslam şehri haline getirmiş ve çok sayıda mimari eserle süslemişlerdir:

Ancak felaketler sebebiyle Hamdanilerden önceki döneme ait olanlar ortadan kalkmıştır. Halep, Kahire’den sonra birçoğu bugün de varlığını koruyan Eyyubi ve Memlük yapılarının en bol bulunduğu Ikinci merkezdir. Şehrin etrafı surlarla çevrilidir. Defalarca onarılmış olan bu surların bazı kısımlarıyla birkaç kapı ve burcu günümüze kadar gelebiimiştir; ayakta kalabilen kapılar şunlardır:

Babü’l-Hadid. Babü’n-Nasr, Babü Antakıyye ve Babü Kınnesrin. İzzeddin İbn Şeddad, kendi zamanındaki kapıların sayısının on beş olduğunu söylemektedir.

 

  1. OSMANLI DÖNEMİ

Memluk sultanlarının son zamanlarında Halep halkına zalimane davranışları, Halep Halkını Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim’in (1512-20), Memluk Sultanı Kansu Gavri’yi 1516’da yenmesini hoş karşılamasına sebep olmuştu. Halep ve bir yıl sonra da Mısır’ın Osmanlılar tarafından feth edilmesiyle, Akdeniz kıyıları tek müslüman devlet olarak Osmanlılar’ın eline geçmiş oldu. Osmanlılar Halep’i Şam valisine bağladılar. Sultan Süleyman Osmanlı sultanı olunca Şam’daki eski memluk valisi Canbirdi Gazali isyan etti. Bu isyana Halep’te görevli olan Karaca Ahmet Paşa katılmayı reddetti, şehrin kapılarını tuttu ve Halep halkının Osmanlı’ya destek vermesini sağladı. [4]

Yavuz Sultan Selim’in Memlük Sultanı Kansu Gavri’yi rnağlüp ettiği Mercidabık Savaşı’ndan sonra (24 Ağustos 1516) Osmanlı hâkimiyeti altına giren şehir (28 Ağustos 1516), bu sırada doğu ile batı ticaretinde önemli bir merkez olarak gelişme göstermekteydi. Osmanlı hâkimiyetiyle birlikte şehrin geçmişinde rastlanmayan büyük bir gelişme devri başladı ve bu dönem Halep tarihinin birçok bakımdan en parlak dönemini teşkil etti.

Suriye bölgesinin fethinden sonra Osmanlılar bölgedeki eski Memlük idari teşkilatını bozmadılar. Halep de Memluk döneminde olduğu gibi Şam emirü’l ümerası (beylerbeyi) idari bölgesi içinde yer alıyordu. Yavuz Sultan Selim’in ölümü ve yerine Kanüni Sultan Süleyman’ın geçmesi üzerine, eski Memlük beylerinden olup Yavuz Sultan Selim tarafından kendisine Şam beylerbeyiliği verilen Canbirdi Gazali Halep’i de tesiri altına alacak büyük bir isyan başlattı. Bu arada şehri kuşattıysa da kalede bulunan Osmanlı garnizonu ile ortak hareket eden Halep halkı ona karşı direndi. İsyanın bastırılmasından sonra bölgedeki idari teşkilat yeniden düzenlendi. Önce Halep ve Şam adları altında iki beylerbeyilik kuruldu; daha sonra bunlara 1570’te Trablus, ardından da. Sayda eyaletleri ilave edildi. Suriye bölgesinin bu idari teşkilatı XVIII. yüzyıla kadar değişmedi. 17. yy’da nüfus: 1537’deki toplam nüfus, 10.270 hane için 80.000’di.

Halep’in en önemli ksıımları: Cellum iki mahalleye bölünmekte, bunlar da Cellum el Kebir(542 birim) ve Cellum el Şakir(167). Bunların dışında Bahsita(477 birim) ve Saha biza(421) bölgesi bulunmaktadır.

Halep’te 1683’ün sonlarına doğru 115.000’den daha az olan yerlisi,1/3’ünden daha fazlası(42 000) sur içinde yaşamaktayken, 28.000’i kuzey ve güney bölgelerinden yaşamaktaydı.

Osmanlı’nın yönetimi altındaki iki yüzyıllık zaman zarfında demografik evrimin en önemli karakteristiği, mahallede şehrinin örgütünün istikrarı idi. Durum Memluk döneminden farklı idi. Suriçi bölgenin %73.6’sı kener mahallelerin de %26.4’ü nüfus dağılımını götermekteydi.

1537-1683 arasındaki nüfusun artışı refah seviyesindeki artışı göstermektedir. Nüfus 80.000’de 115. 000’e çıkmıştır(1683’te). Toplam nüfusun 16. yüzyıldan( 17. yüzyıla varıncaya kadar azalma gösterirken, 17.yy’dan 19. yy’a kadar sabit kaldığı görülmektedir.)

Aragonlar, korsanlarını 1492’deki Endüslü’ü işgallerinden önce, Halep ve Mısır kıyılarına korsanlarını yerleştirdiler. 1511’de Fransa ile yapılan savaş, 1516’da Fredinand’ın ölümü ve Habsburg Valisi V. Charles’in yönetimde karşılaştığı zorluklar yaşanırken, Osmanlı Mısır’ı feth etti. Yavuz Sultan Selim Mısır’ı ele geçirince halife ünvanını da elde etti. [5]

 

Osmanlı Döneminde İsyanlar

Halep’in bu zenginlik ve refahı ilk olarak Canbolatoğlu Ali’nin isyanı sırasında ( 1606-1607) ve Osmanlı – İran savaşlarının uzaması sonucu XVII. yüzyılın başlarında biraz sarsıldı. Canbolatoğlu’nun isyanı bu dönemdeki birçok Celali isyanından biriymiş gibi gösterilirse de çağdaş mahalli tarihler, onun Suriye’de bağımsız bir devlet kurma iddasıyla ortaya çıktığını belirtirler. Niyetleri ne olursa olsun gerek amcası Hüseyin Paşa’nın gerekse Canbolatoğlu Ali’nin valilikleri dönemi, mahalli idarecilerin şehrin yönetimini ellerine geçirdikleri kısa ve tek devreyi teşkil eder. Canbolatoğlu Ali’nin 1610’da Belgrad’da idamından sonra Halep doğrudan doğruya İstanbul’un merkezi kontrolünde kaldı; hatta Osmanlıların diğer Arap vilayetlerindeki gibi, XVIII. yüzyılda mahalli valilerin ortaya Çıkıp idareyi ellerine almaları ve merkezin bunları tanımak zorunda kalışı hadiseleri burada görülmedi.

1639’da Osmanlı – İran mücadelesinin sona ermesiyle kervanlar İran ipeğini tekrar Halep’e getirmeye başladılar ve bu durum XVVII. yüzyıl boyunca sürdü. Bu yüzyılda İzmir’in alternatif bir pazar olarak doğmasına rağmen Halep’in ticari üstünlüğü devam ediyordu. Bu hüküm en azından, XVII. yüzyılda Halep’in içindeki Ortadoğu ticaretinin hemen hemen yarısını elinde tutan ingiltere için doğrudur. XVII. yüzyıl, bir Osmanlı eyaleti olarak Halep’in nüfusunun ve ticari zenginliğinin en yüksek noktaya ulaştığı dönemi teşkil eder. Zaman zaman uzun devreler halinde ortaya Çıkıp şehir nüfusunun azalmasına yol açan veba salgınlarına rağmen Halep XVII. yüzyılda yaklaşık 100.000 nüfusa sahipti. XVI. yüzyılda da nüfusu 50-60.000 dolayında bulunuyordu. Halep’in nüfusunun fazla değişmemesi, hatta nisbi bir artış göstermesi, özellikle Anadolu’dan buraya doğru görülen devamlı göçlerin bir sonucudur. Bu nüfusu Halep’i İstanbul ile Kahire arasında en büyük şehir durumuna getiriyordu. Şehrin XVI. yüzyıldaki hızlı fiziki gelişmesi aynı seviyede görülmemekle birlikte XVII. yüzyılda İpşir Paşa (1653) ve Kara Mustafa Paşa ( 168 i) gibi bazı devlet adamları büyük vakıflar kurmayı sürdürdüler. Halep’in varlıklı tüccar ve esnafı şehrin fiziki ölçülerinin daha da genişlemesine yol açtı. Surların kuzeydoğusunda zenginlerin oturduğu mütena Cüdeyde varoşu yapılan binalarla yeni bir yerleşme yeri olarak ortaya çıktı.

Halep’in talihi XVIII. yüzyılda değişmeye başladı ve çöküş dönemine girildi. İran Safevi Devleti’nin dağılması iran menşeli ipeğin veriminde düşüşlere yol açtı ve daha 1730’larda Avrupalı tüccarlar alternatif kaynaklar aramaya başladılar. Bu arayışlar bir ölçüde Suriye ipeğiyle karşılandı, fakat zamanla Avrupalı tüccarların faaliyetleri azaldı. Onların yokluğu, hıris­tiyan Arap ve yahudiler gibi yerli gayri müslim unsurların ön plana çıkmasına yol açtı. Varlıklı hıristiyan Arap tüccar burjuvazisinin doğuşu özellikle Halep için çarpıcı bir gelişmedir. Bu tüccar zümresinden bazıları, geleneksel Katolik kilisesinden Çıkıp yeniden şekillenmiş Katolik kilise cemaatlerini teşkil ettiler. Bu da hıristiyan cemaatler içinde ve Osmanlı hükümetiyle “beratlı” denilen yabancıların himayesindeki Katolik Hıristiyanlar arasında gerginliğe yol açtı. Bölgedeki dengeler siyası güç mücadeleleriyle daha da sarsıldı. Sünni Arap ticari ve dinl burjuvazisinin temsil ettiği eşraf ile şehrin alt tabakasını oluşturan Arap, Türk, Kürt gibi gayri mütecanis grupların teşkil ettiği yeniçeri zümreleri arasındaki ayrılıklar daha da büyüdü. Osmanlı hükümeti düzeni eski haline getirmeyi başaramadı, Bu gruplar arasındaki çekişme ve mücadele şehrin ekonomisinin ve siyasi kurumlarının çöküşüne yol açtı.

Düzenin sağlanması ve kontrolün yeniden tesisi de kısa ömürlü oldu. 1832’de Mısırlı İbrahim Paşa Halep’i işgal etti ve şehir 1840’a kadar Mehmed Ali Paşa’nın hâkimiyetinde kaldı. Bu dönem Halep’in İktisadi ve siyası hayatında yıkıcı bir etki yaptı. Osmanlı idaresinin tekrar kurulması ve ardından müslüman kesim üzerine askerl mecburiyet ve feröı verginin yüklenmesini ihtiva eden Tanzimat reformlarının ilanı şehirde yeniden kargaşaya sebep oldu. Bilhassa yeniçeri zümrelerinin nüfuzlarının çöküşüyle siyası güçlerini ve etkilerini kaybeden iktisadi sıkıntı içindeki fakir müslüman ahali arasında reformlara karşı tepkiler görüldü. Nitekim 1850 Ekiminde fakir müslüman ahali zengin hıristiyan bölgelerine karşı saldırıya geçti ve büyük bir şehirli ayaklanması meydana geldi. Vali Mustafa Zarif Paşa Halep’ten kaçtı: isyanın elebaşısı olan yeniçeri zümrelerinin reisi Abdullah el-Babinsl iki hafta kadar şehrin kontrolünü elinde tuttu. Kasım ayında Osmanlı ordusu, asilerin bulunduğu bölgeyi topa tutup pek çok kişinin ölümüyle sonuçlanan kanlı sokak savaşları sonucu düzeni yeniden sağladı. 1850’den sonra Tanzimat reformları küçük bir muhalefetle eyalette uygulandı. Halep’te bu büyük sosyal karışıklığa rağmen bundan sonra şehirdeki değişik dini gruplar ve etnik cemaatler arasındaki münasebetler I. Dünya Savaşı’na kadar genellikle sakin bir ortamda geçti. Suriye’nin büyük bir kısmını tesiri altına alan müslüman ve hıristiyanlar arasındaki mücadelelerin görüldüğü 1860 yılında bile şehir halkı sükûnetini muhafaza etti.

Tanzimat reformlarının bir parçası olarak geliştirilen 1281 (1864) Vilayet Nizamnamesi kısmı değişikliklerle 1866’da Halep’e de uygulandı. Bu tarihte yeni nizam­nameye göre oluşturulan ve yeniden teşkilatlandırılma görevi Cevdet Paşa’ya verilen Halep vilayeti Urfa, Maraş, Kozarı. Adana, Payas, Halep merkez ve Zor sancaklarından teşekkül ediyordu. Cevdet Paşa, iki yıl süren valiliği döneminde Zor sancağı dışında Halep vilayetine bağlı sancaklarda ve merkezde yeniden teşkilatlanmayı gerçekleştirdi. Kuruluşunda çok geniş tutulan Halep vilayeti sınırları 1869’da Adana, Kozan ve Payas sancakIarının çıkarılmasıyla daraltılmıştır.

XIX. yüzyılda Suriye bölgesinde Halep’in iktisadi ve siyası durumu Şam ve Beyrut’un yükselişiyle sarsıldı ve çökmeye yüz tuttu. Asrın sonunda şehrin iktisadi hayatında, Hatay ve Adana bölgelerindeki bataklıkların ıslah edilip ziraatın verimliliğinin arttırılmasının ve ticaretin canlanmasının yol açtığı kısmı bir iyileşme görüldü, Arap milliyetçisi Abdurrahman el-Kevakibl hariç tutulacak olursa Halep halkı güney kesimlerdeki kuvvetli siyası cereyanların ve gelişmelerin dışında kaldı. Halep burjuvazisi Arap milliyetçilik hareketlerine katılmakta isteksiz davrandı. Bunun başlıca sebepleri, eski rakibi Şam’ın siyası hakimiyeti altına girme ihtimali ve Anadolu’nun güneyinde bulunan bazı şehirlerle olan iktisadi bağın kopması endişesiydi. Sonuç olarak çok az Halepli Arap isyanına katıldı.

1918 Ekiminde İngiliz ve Arap kuwetleri Osmanlı kuwetlerini Şam’dan Halep’e doğru geri çekilmeye zorladı. Aneze bedevilerinden teşkil edilen Arap ordusu 23 Ekim’de şehri işgal etti. Böylece Halep Faysal el Haşimi idaresindeki krallığa katıldı ve 402 yıllık Osmanlı idaresi sona ermiş oldu.

 

Fiziki Yapı ve Tarihi Eserleri

Halep Osmanlı döneminde, önceleri 50.000 dolayında olan nüfusunun XVIII. yüzyılda 120.000’e ulaşmasıyla sürekli bir geliş­me göstermiş, buna paralelolarak şeh­rin fiziki yapısına yeni yerleşme alanları katılmıştır. XVIII, yüzyıl sonlarında imar edilmiş bölgeler 367 hektarlık bir sahayı kaplamaktaydı, genelolarak ise şehir 397 hektarlık bir alana yayılmıştı. Eski yerleşme merkezi olan “Medine”si Os­manlı döneminden itibaren iki katına çıktı. Hüsrev Paşa’nın 1844’te yaptırdığı cami etrafında yeni bir gelişme oldu. Du­kakinzade Mehmed Paşa Külliyesi Adliy­ye Camii (ı 555) etrafında teşekkül et­mişti ve dört çarşı, 187 dükkarı, üç bü­yük hanı da içine alıyordu. Mehmed Paşa Külliyesi’nde 937 iş yeri vardı. Bu külliye­de yer alan Gümrük Ham (129 iş yeri) büyük ve dikkat çekici bir mimari özelli­ğe sahip bulunuyordu. Yine bu civardaki 344 dükkânı içine alan iki çarşı da söz konusu külliyenin vakıfları arasında yer almaktaydı. 1583’te Behram Paşa Külli­yesi’nin inşasıyla bu gelişme daha da ilerledi. Burada iki çarşı bulunmaktaydı. Öte yandan İpşir Paşa’nın kuzey varo­şunda, bir hıristiyan mahallesi olan Cüdeyde’nin kenarında kurduğu büyük kül­liye (1064/1653-54) bir küçük cami, bir han, bir kumaş boyama atölyesi, kahve, sebil ve dükkanıardan müteşekkiidi. Bu külliye, söz konusu kesimin gelişimini daha düzenli bir şekle soktu ve merkezle varoş arasındaki bağları sağladığı gibi varoş kesimindeki evler için yakın bir alışveriş mekânı oldu.

Ekonomik sebepler dolayısıyla Halep kuzeye ve güneye giden ana ticaret yol­ları boyunda gelişmesini sürdürdü. As­lında Memlük devrinde başlayan bu ge­lişme Osmanlı döneminde daha da bariz hale geldi. Güneye doğru yayılması ise mezarlıklarm bu yönde bulunması sebebiyle cılız kalmıştı. Batıda tabakhaneler şehrin içindeki eski yerlerinden bu yöne taşındığı için (1570) nispi bir büyüme oldu: Fakat batı surunun yakınından akan ve taştığında önemli tehlikeler arzeden Kuveyk deresinin varlığı daha fazla büyü­mesine engel teşkil etti.

Medine ve kaleden itibaren halkalar halinde yayılma eğilimi gösteren Os­manlı Halep’inin en zengin semtleri tüc­carın ikamet ettiği, büyük evlerin bulun­duğu Feraflre. Suveyka Ali ve Sefahiye idi. Küçük tüccara ve zenaatkara ait ba­sit evler şehri çevreleyen varoşlarda yer almaktaydı. Doğu varoşunun uç kesim­leri ile güney varoşunda, kısa bir süre önce göç etmiş yarı kır hayatı yaşayan yoksul halk bulunuyordu, Karlık ve Ta­tarlar semtleri bu yerleşmelerle oluş­muştu. Ancak kuzey varoşu, güçlü ve zengin hıristiyan topluluğun oturduğu ve buna paralel olarak büyük yerleşme birimlerinin bulunduğu bir kesim şeklin­de ortaya çıktı. Osmanlı hâkimiyetinin başlarında, dokumacılık ve ticaret alanında şehrin ekonomik gelişimini kolay­laştırmak amacıyla Hıristiyanların yerleş­tirilmesi sonucu teşekkül eden Cüdeyde Behram Paşa Vakfı ve İpşir Paşa Vakfı sayesinde, ekonomik bakımdan güçlen­miş ve dini vasıfta olmayan bir kamu ala­nı ve eğlence yeri haline gelmişti. Öte yandan XVII. yüzyıldan itibaren şehirde güçlerini arttıran ve çeşitli mesleklerle uğraşan yeniçeri zümreleri Bankusa. Ba­bünneyreb, Karlık, Babülrnelek, Babül­makam gibi doğU varoşlarında ıkarnet etmekteydiler. Şehrin en büyük hanı Kurtbey Hanı olup (1540) eski ana mer­kezin kuzey bölgesine açılan kesiminde, yirmi iki dükkân, üç han, iki kumaş bo­yama atölyesinden müteşekkiidi. Ayrıca Gümrük Hanı ile Vezir Hanı da (1682) di­ğer önemli iş ve konaklama merkezle­riydi. Halep, Osmanlı döneminde vakıflar sayesinde büyük çarşılara sahip olduğu gibi İstanbul tipi uzun ince minareli ca­mileriyle de bu devrin özelliklerini ak­settirir. Mimar Sinan’ın ilk eserlerinden Hüsrev Paşa ve Behram Paşa camiieri yanında Ahmediye, Şabaniye ve Osman Paşa medreseleri de dikkat çekici eserler arasında zikredilebilir. Bazıları Türk rokokosu üstübunda XVII ve XVIII. yüzyıla ait konakları olgun yapı teknikli cep­heleriyle dönemin mimarisinin güzel ör­neklerini oluşturur.

 

Napolyon’un Suriye Seferi

Haziran 1798’de Napolyon Bonapart, Mısır’ı işgal ettikten sonra Suriye üzerine yürümüştür. Napolyon’un Suriye’yi işgal edeceğini tahmin eden Cezzar Ahmet Paşa bir takım tedbirler almıştır. Napolyon’un bu sorada Suriye’deki Hıristiyanları ayaklanarak, kendisini detsleyeceğini düşünmüştür. Yafa, Remle, Hayfa’yı alan Napolyon, Cezzar Ahmed Paşa tarafından Akka’da durdurulduğu gibi Hıristiyan kesimden de umduğu yardımı görememiştir.[6]

Napolyon, Müslümalar’ı kendine çekmek için bir takım faaliyetlerde bulunmuştur.  Irkçılık ve mesehep ayrılığından havreketle Araplar’a bağımsızlık vaadined bulunmuştur. Fransa bölge halkını Osmanlı’ya karşı kışkırtırken, Osmanlı Devleti de yaptığı propogandalarla Müslümanlar’ı Fransa’ya karşı cihada çağırmıştır. Napolyon başarılı olamayacağını anlayınca Suriye’yi terk ederek Kahire’ye geri dönmüştür.[7]

 

M.Ali Paşa Döneminde Suriye

  1. Ali Paşa döneminde Suriye’de Türkler’e karşı Arap milliyetçiliği gelişmiştir. Bu sırada Hıristiyanlar’a verilen önem dolayısıyla Hıristiyanlar’ın durumu güçleşmiştir. Bu durum da Hıristiyna-Müslüman çekişmesini körüklemiştir. Bu dönemde Avrupalı konsoloslar da gayri mülimlerin çıkarlarına yönelik faaliyetlerde bulunmuştur. Avrupalılıar bu dönemde Suriye’deki etkinliklerini arttırdılar. Bu sırada gelişen ticari faaliyetlerde Suriye Hıristiyanları ve Yahudiler karlı çıkmıştır. [8]

M.Ali Paşa yönetimi döneminde İbrahim Paşa’nın vergi politikasından dolayı Düzriz isyanları olmuştur. Bu sırada Fransızlar, Marunileri Türkler aleyhine isyana teşvik etmiştir. Arapça kitaplar basılmasının yanısıra Arap dili ile ilgili çalışmalar da bu dönemdde büyük gelişmeler göstermiştir.

 

Suriye’de 1860 Olayları:

M.Ali Paşa döneminde Avrupalılar’ın kışkırtması ile başlayan Maruni-Dürzi çekişmesi sonucunda 1841’de çatışmalar başladı. Fransılar Marunile’i desteklerken, İngilizler de Düzriler’i detskelemiştir. Böylece bölgedeki din ve mezhep farklılığı körüklenmiştir. Osmanlı Devleti her ne kadar kargaşalık ve çatışmaları durdurmuşa da aradaki düşmanlığı giderememiştir. Bunun üzerne 1845’de ikinci defa çatışmalar çıkmıştır. Bu kargaşalıkları Suriye’ye müdahale için fırsat bilen Fransızlar bu yönde Osmanlı’ya baskı yapmışlardır.

İki küçük çaplı 1841 ve 1845’teki Maruni-Dürzi çatışmasından sonra, Fransa ve İngiltere’nin kışkırtması sonucunda 1860’ta daha büyük bir çatışma çıkmıştır. Bilhassa bu çatışmanın çıkışında din kisvesi altında yabancı devlet ajanlığı yapan misyonerlerin faaliyetleri etkil olmuştur. Önce Hıritiyanlar’ın Düzriler’e saldırılarıyla başlayan mücadele kısa sürede Şam’a kaar yayılmıştır. [9]

 

Meşrutiyet Döneminde Suriye

1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin çıkması üzerine II. Abdülhamid meclisi tatil etti; Osmanlı-Rus Harbi’nin Suriye halkının sosyo ekonomisini kötü etkiledi. Osmanlı ordusunun savaşı kaybedecek gibi olması üzerine Şam, Beyrut ve Sayda’da bazı nüfuzlu liderler Osmanlı’nın çökmesi üzerine bağımsız bir Suriye Krallığı kurma çalışmaları içine girmişlerdir.

Ahmed Cevdet Paşa’dan sonra Suriye’de valilik yapan Mithat Paşa, Arplar’ın kazanılması amacıyla daha önceden diğer vilayetlerde uyguladığı reform programlarını Suriye’de uygulmaya çalışmıştır. [10]

 

Hicaz Demiryolu Projesi

  1. Abdülhamid tahta geldikten sonra, 1870’ten itibaren Hicaz demiryolu projesinin önemli etkileri olmuştur. Projeyi Abdülhamid’in kâtiplerinden ve Suriye asıllı bir Arap olan İzzet Paşa önerdi. Yapılan çalışamalar ile 2 Ağustos 1906’da demiryolu hattı Halep ve Ham’ya ulaştı. Palnalama yapılırken İstanbul-Mekke-Medine pahalı hattının yerine Kızlı Deniz’i takip edecek yol ile demiryolu hatlarının daha kısa hatlarla sahilden iç kesimlere özellikle Cidde-Mekke, Ynabu-Medine ve Hudeybiye-San’a arasında olması daha cazip geldi. Planın inşasından birçok kısa hatlara stratejik açıdan çok, ekonomik düşüncelerle öncelik verildi.
  2. Abdülhamid döneminde Suriye’de kurulmuş demiryolları şu hatlardan ibaretti: Beyrut-Şam, Rayak-Helep, Trablusşam-Humus, Yafa-Kudüs. Bu hatların bazıları devlet tarafından yapıldığı halde, sonradan kumpanyalara devredilmiştir. [11]

 

Abdülhamid Ve Siyonizm

Osmanlı toprakları içinde Filistin, önceleri Suriye’nin ir parçası olarak Kudüs, Gazze, Nablus ve Safed sancakları olarak Şam eyaletine bağlıydı.

Thedor Herzl, siyonist amacını gerçekleştirmek için Dünya Siyonist Kongresi başlamadan önce, nazbı yoklamak amacıyla Haziran 1896’da İstanbul’a geldi. Herzl 1896’da İstanbul’a geldiğinde, Polonyalı Philip Newlisky vasıtasıyla Sultan Abdulhamid’egötürülen teklife Sultan Abdulhamid şu cevabı vermiştir:

“Eğer Mr. Herzl senin bana arkadaşım olduğun gibi bir arkadaşın ise ona nasihat et, bu konuda bir diğer adım atsın. Ben bir karış toprak bile satmam. Zira bu vatan bana ait değil, milletime aittir. Benim millletim bu imparatorluğu savşata kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanları ile verimli kılmıştır. Bu toprak bizden sökülüp alınmdan evvel, biz onu tekrar kanlarımızla sulayacağız. Enim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı, birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesini dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında canlarını vermişlerdir. Türk imparatorluğu bana ait değil, Türk milletine aittir. Ben onun hiçbir parçasını vermem. Bırakalım yahudiler, milyonlarını saklasınlar. Benim imkparatorluğum parçalnadığı zaman onlar Filistin’e karşılıksız olarak sahip olabilirler. Fakat yanlız bizim cesedimizi tasim edebilirler. Ben canlı bir ceset üzerinde ameliyat yapılmasına razı değilim. “[12]

 

Meşrutiyet

  1. Meşrutiyet ilanı ile birlikte Suriyeliler daha fazla basın özgürlüğüne kavuştular. Arap milliyetçilerihemen Osmanlı’dan ayrılma çalışmalarını hızlandırdılar. Meşrutiyetle birlikte Arap Diriliş Cemiyeti de gövde gösterilerine başladı.

 

Sykes-Picot Anlaşması

Sykes-Picot Anlaşması için François Georger Picot Londra’ya gelerek Osmanlı Devleti’nin Arap bölgelerini aralarında paylaşmak amacıyla 23 Kasım 1915’te görüşmelere başladılar. Fransızlar ile Picot en çok Fransız hâkimiyetini sadece Akdeniz kıyılarına ve genişletilmiş ir Lübnan’a uygulmak, Suriye’nin geri kalan kısımlarını kukla Arap hükümdarlarla kontrol altına almak konusu üzerinde duruyorlardı. Picot’a göre önce tüm Suriye üzerinde hak idddia edilecek, bu isteğinden vaz geçildikçe ödün vermiş olacaktı. Fransa’nın nüfuzu altında: Şam, Hama, Humus, Halep ve Musul bulunuyordu.

 

Son Dönem

I Dünya Savaşı öncesinde Halep, istanbul ve Kahire’den sonra Osmanlı Devleti’nin üçüncü büyük şehri durumundaydı. Savaşın sonlarına doğru itilaf devletleriyle Arapların hücumlarını sıklaştırmaları üzerine Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa başarısız savun­ma teşebbüslerinden vazgeçip geri çekildi ve şehir önce Arap kuvvetleri, ardından da İngilizler tarafından işgal edildi (27 Ekim 1918). 1920 Martının başında Şam’da toplanan Eşraf Kongresi, Suriye Krallığı’nın kurulduğunu açıklayarak Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı tahta geçirdi. Emir Faysal’ın Suriye kıralı olarak taç giymesine (8 Mart 1920) rağmen Fransızlar Sykes-Picout ve Manda anlaşmasına göre Şam ve Halep’e girdiler. Fransa’nın Suriye’deki yüksek komiseri General Gouraud 1 Eylül 1920 tarihli bildirisiyle, Halep’in 72.243 kmz’lik bir saha üzerinde kurulan özerk bir bölgenin merkezi olduğunu ilan etti: İskenderun’u da içine alan bu bölgenin yönetimi Araplara bırakılmıştı. Böylece Fransızlar Halep’i, ba­tıyı doğuya bağlayan ana ticaret yolu üzerinde olması sebebiyle, bu ekonomik yönünden daha fazla avantaj sağlaya bilmek için Suriye’den ayırmaya çalışıyorlardı. Bunun üzerine Halep bölgesinde Fransız manda yönetimine karşı İbrahim Henanü liderliğinde büyük bir milliyetçi teşkilat kuruldu ve Türkler tarafından silah ve mühimmatla desteklendi: ancak 1921 yılından itibaren bu destek kesildi. Fransız- Türk Savaşı da sona erince Fransız otoriteleri Anadolu’daki bütün askeri güçlerini çekip Arap milliyetçilerinin kar­şısına çıkardılar. Fransızlar 1922 yılının sonlarında Halep özerk bölgesiyle, onunla birlikte oluşturdukları Şam, Dürzi ve Alevi özerk bölgelerini birleştirerek merkezi Halep olan federal bir devlet kurdular. 1924’te bu federal devlet Suriye adı altında üniter hale getirildi ve hükümet merkezi Şam’a taşındı:

İskenderun ise yarı bağımsız bir statüyle doğrudan Beyrut’taki Fransız yüksek komiserliğine bağlandı. Ancak her tarafta Herıanü’nun ayakianmasına Suriye ile antlaşma im­zalamak zorunda kaldılar (1936). Bunun üzerine Türkiye İskenderun meselesini ortaya attı ve sonunda Fransa ile Türkiye arasında imzalanan bir antlaşma ile İskenderun Türkiye’ye ilhak edildi (24 Haziran 1939).

  1. Dünya Savaşı başlarken Fransa’da Almanya yanlısı Vichy Hükümeti, iktidarı ele geçirdi. İngiliz savaş uçakları Halep’in Barun Otelindeki Fransız kumanda merkezini bombaladı. General Wilson kumandasındaki İngiliz güçleriyle General Catroux kumandasındaki Hür Fransa hükümeti güçleri birlikte hareket ederek Halep’e girip Suriye’deki Vichy hükümetine bağlı yönetime son verdiler. General Catroux Fransa hükümeti adına hürriyet vaad etti ve Suriye 29 Şubat 1945’te Birleşmiş Milletler tarafından bağımsız bir devlet olarak tanındı. Ancak Fransa hükümeti bağımsızlığın gerçekleşmesini oyalayınca ülkenin her tarafında Fransa aleyhine gösteriler başladı. Buna şiddetle karşı koyan Fransız askerleri 20-21 Mayıs 1945 günleri Halep’te iki öğrenciyi öldürüp baskılarını arttırdılar ve daha sonra parlamentoya yürüdüler. Suriyeliler’le Fransızlar arasında Çıkan çarpışmalara Birleşmiş Milletler müdahale ederek yabancı güçlerin ülkeden çekilmesine karar verdi ve çekilme işle­mi 15 Nisan 1946’da tamamlandı Osmanlı Devleti’nin dağılmasından sonra siyası sınırlama dolayısıyla Halep gele­neksel ticarı bölgesinden ayrıldığı için ekonomik buhran geçirdi. Ancak kara ve demir yollarının merkezinde bulunduğundan Şam’la mukayese edildiğinde yine de bir ticaret merkezi olarak önemini koruduğu dikkati çeker. Daha sonra şehir bütün tarım ürünlerini Lazkiye yo­luyla ihraç eden bir ticaret merkezi haline geldi. Bugün Suriye ticaretinin % 38’i Şam, % 30’u Halep yoluyla yapılmaktadır. Halep bir ticaret merkezi olmasının yanı sıra aynı zamanda Suriye’nin en önemli sanayi merkezlerinden biridir. Şehirde cam, çimento ve özellikle çeşitli tekstil fabrikaları bulunmakta, ayrıca geleneksel el dokuma tezgâhları da faaliyetlerine devam etmektedir. Halep’te 1946 yılında ilk defa mimarlık fakültesinin açıl­masıyla başlayan yüksek öğretim faaliyeti şehri bugün ülkenin ikinci büyük eğitim merkezi haline getirmiştir. Halen burada 1958’den beri çeşitli fakülteleriyle hizmet veren ve toplam öğrenci sayısı 60.000’e yaklaşan bir üniversite, birçok yüksek okul ve enstitü ile tıp faküıtesi öğrencilerinin eğitim gördükleri ve aynı zamanda şehrin en büyük sağlık kuruluşu olan bir uygulama ve yüksek ihtisas hastanesi bulunmaktadır.

Halep, zamanla birbirleriyle kaynaşan çeşitli din ve dinı fırkaya mensup Arap, Türkmen, Kürt, Ermeni ve yahudi gibi milletlerden oluşmuş kozmopolit bir ahaliye sahiptir. Şehrin nüfusu 1883’te 99. 179 iken 1908’de % 71.4’ü müslüman, % 20.6’sı hıristiyan ve % 8’i yahudi olmak üzere 119.81 fe, 1946’da 340.000’e, 1976’­da 750.000’e, 1983’te 985.413’e, 1992’­de 1.445.000’e (tah.) yükselmiştir; şehrin merkezi olduğu ilin nüfusu ise 2.667.000’dir (1992 tarih). Nüfusun büyük çoğunluğunu Hanefi ve Şafii mezheplerine mensup Müslümanlar oluşturmaktadır. [13]

 

  1. ŞEHRİN YAPISI

Evliya Çelebi Halep’i 61 camisi, 217 kur’an okulu, merkez pazarında 5700 dükkânı, 7000 bahçesi, 105 kahvehanesi, 176 tekkesi olan bir şehir olarak tasvir ediyor. Halep, İstanbul ve Kahire’den sonra Osmanlı’nın üçüncü büyük şehridir. [14]

  1. Abdül Hamid’in son zamanlarında ise Halep’i Trablusgarb Limanı’na ve Şam’a bağlayan tren rayları döşendi ve şehrin caddeleri ve hatta tramvay hatları gaz lambalarıyla donatldı. [15]
  2. GÖÇ

1860’larda bölge göç almaya başladı. 1878’de sadece Çerkesler’den 15.000 kişi göç etmiştir.[16]Halep en erken yurt dışına işçi göçü yaşayan bölgedir. [17]

 

  1. TİCARİ HAYAT

Halep’te tarım Roma devrinden beri pek az hatta hiç değişmemişti. Bir çfit öküz ve sabanla sürülen, ilkel bir sulamadan ve hiç sulama imkânlarından yararlanamayan topraklar büyük ölçüde yağış ve iklim sulma imkânlarından yararlanmayan topraklar büyük ölçüde yağış ve iklim deişikliklerine bağlı olarak az veya çok ürün vermektedir. Genellikle buğday, darı ve arpa bütün tarım hâsılasının yarısından çoğunu oluşturmaktadır. Susam, zeytin, tütün, pamuk gibi endüstri bitkilerinin tarımı henüz gelişmektedir.

Kurumsallaşmış tarım kredi mekanizması var olmadığı gibi, sübvansiyon ve vergi bağışıklığı gibi tedbirler de söz konusu değildi. Tefeciler %25-40 gibi yüksek faizler almaktaydılar. Ziraaat Bankası Tuna’Mitfat Paşa Tuna vilayetindeki deneyimini Halep’e getirerek, faaliyete geçmişti ve sonraları Mithat Paşa tarafından Halep’e aynı adla getirlimişti. Mitfata Paşa Tuna’daki deneyimlerini kullarak; Kafkasya muhacirleinin yerleştirilmesini, boş toprakların işlenmesini büyük baş hayvan yetiştirilmesini, tarımsal ürünün artmasını sağladı. Halep tarımındaki bu gelişmeler Osmanlı hazinesine yansımadı çünkü Ocak 1880’den beri bölgenin tuz remi, ipek ve balık rüsümum gibi gelirler Galata bankekerlerine ve daha sonra da Düyun-u umumiyye’ye bırakılmıştı.

Ticaret ve tarımın gelişimini kolaylaştıracak karayolu şebekesi bölgede ihtiyaçlara cevap verebilecek biçimde kullanılmamıştır. Beyrut-Şam arasındaki Fransız şirketi tarafından 1858’de yapımına başlanan şose 1862’de bitmişti. Yafa-Kudüs arasındaki yol ise yapılan masarafa rağmen tamamlanamamış ve kullanım dışı kalmıştır. Cebel-i Lübnan’daki yol ise, ticaret ve yoğun ulaşımdan çok, yöneticilerin ve zaptiyenin kullanımı için düşünülmüştü. Ancak 1880’lerde, Ham-Şam ve Trablusşam arasında posta işleyecek bir kara yolu tamamlnamıştı. Bölgede haberleşme büyük ölçüde telgraf sistemine, taşımacılık ve kervansarayalara dayanıyordu. Esasen bölgede demiryolu yapıldıktan sonra da kervanlar demiryoluyla iç bölgenin bağlantısını sağlamaya devam etti. Halep-Lübnan bölgesinde özellikle Hicaz hattının yapımıyla bütün imparatorluğun en faal ve yararlı ulaşım sağlayan demiryolu şebekesi kuruldu. Böylece tarım ve zanaatların dış ticarete açılması oldukça kolaylaşmış oldu. Ancak bu bölge, ne Anadolu ile ne demiryolu, ne karayolu, ne de denizyoluyla bütünleşemedi.

1871 yılında 717.401 sterlin tutan ihracatta; koza, cam, ipek ancak (53.810+17.346) sterlin tutarında idi. Ham ipek ve yün ihracaatı yarı mamul madde halinde ihraç edilme aşamasına gelmiştir. Buna karşlık İngiltere’den ucuz Manchester dokumları, elbise, madeni eşya, Fransa’dan kumaş, kahve, şeker, İtalya’dan saten, mermer, kağıt ve hırdavat, Avusturya ve Almanya’dan ucuz cam ve porselen eşya gelmektedir. [18]

Halep’de 16. yy.’da tımar sistemi uygulanmamış, mahali otorite ilişkileri, eski hanedanlar yoğun biçimde yaşanmıştır. Halep’te merkezi idarecilik esastı. 19.yüzyılda Halep (disintegration) olayı, idari platformda gözlenmekten çok ekonomik değişim nedeniyle başlar. Çünkü 19. yüzyılda Batı Avrupa’nın sanayi ülkeleri, Doğu Akdeniz ülkesiyle 17.-18. yy.’da olduğundan çok daha yoğun biçimde ilgilenmeye başalamışlardı. Büyüyen Batı metropollerinin gıda ihtiyacının karşılanması, bol miktarda yeni hammade türlerini acilen talep eden ednsütrinin doyurulması ve buharlı gemi taşımacılığının ucuz mal naklini kolaylaştırmasından ileri gelmekteydi. Halep limanları da yeni endüstri çağı ticaretinin yoğunlaştığı ve geliştiği merkezler haline geldiler.

Halep Osmanlıların eline geçince tarım ürünlerinde artış olmuş, dolayısıyla vergilerde de artış olmuştu.

Osmanlılar Halep ve Mısır’ı ele geçirerek, İspanyollar’ın yaşadıkları sorunları yaşamak yerine zaten mevut olan ekonomik yapıyı kullandılar.,[19]

1546’da Hüsrev Paşa ve 1556’da Mehmed Paşa, Osmanlı tazrında yeni camilerin yapılmasını finanse eden vakıflar kurmuşlardır. Han el gümrük şehrin en gösterişli ticari merkzei idi. Ticaret merkezi, bir kilometre karelik alanda bir çatı altında bulunan birbiriyle kesişen caddelerden, dükkânlardan, ateyelerden, camilerden, kervansaraylardan oluşuyordu. Bu hal İstanbul’daki Kapalı Çarşı’ya benzemektedir.

1545’de Halep konsolosunu Şam’dan Trablusgarb’a taşıdı Şam’, 1548’de de Trablusgarp’tan Halep’e taşıdı. Bu hareketten sonra biber ve dier baharatlar Hindistan’dan İran Körfezi /Fırat rotasnı izlemektense, Kızıl deniz’in kullanılmaya başlamıştır. Yerel halk ipeği Bursa’dan veya Tokat’tan tercih etdikleri için İran ipeğini tecih eden Avrupalılar araasında rekabet olmuyordu. Halep’deki ipek pazarının tarihi Ermeni tüccarların ipek getirdiğ 15. yy’a kadar gidiyordu. Halep’in ipek pazarı olarak seçilmesinin nedeni; diğer ticaret merkezlerine kıyaslandığında Aras Nehri üzerindeki ve hali hazırdaki Aazerbaycan ve İran arasındaki sınıra yakın olması idi. Halep’in ipek pazarı olma cazibesi, 16. ve 17. yy’da tekstil manifaktürünün ortaya çıkmasıyla kaybolmaya başlar. 1581’de İngiliz Levant Şirketi, I. Quen Elizabeth’ten Halep’te imtiyaz elde etti. Almaya 1613’te Halep’te bir konsolosluk açatıysa da Halep’de ticari nüfus elde edemediler.

Avrupallar gemilerini İskenderiye’ye yanaştırıyorlardı. İskenderiye Halep Valisi’nin yönetimi altındaydı. 1590’larda Avrupalılar İskenderiye’yi Halep’in limanı olarak kullanıyorlardı.

Halep’te daima ticari varlığı olan İngilizler, Levantlar’a çuhalarını satmakta öyle zorlanıyordu ki Halep’teki İngiliz konsolus İngilizler’in bölgedeki ticaretini hüzünle değerlendirmişti.

16.yy. boyunca Osmanlılar, Fırat ve Birecik arasında ki kervanları korumak için Memluklar’ın yaptıkları gibi Mevalilerler’den yararlandılar. 1644’de Mevaliler, Halep garnizonuna saldırınca bu uygulamadan vaz geçildi. Osmanlılar 19. yy’da Türkmenler’den bu işi yapmaları için yaralandı. Kervanlardaki tüccarlar eğer yerli halktan değilse, yüklerinin genellikle Kürtler yüklerlerdi. Tüccarların konaklamasını ve iş yapmalarını genellkle vakıflar yürütürlerdi. Halep’te Galata’ya veyaz İzmir’deki “Frank Caddesi” gibi yabancı tüccarlara mahssus yer olmayıp, bunlar ikinci sınıf kervansaraylarda kalırlardı. [20]

 

17.yy’da İpek Ticareti:

Kürt Ali Canputoğlu Halep’in birliklerini, 16. yy boyunca Şam valisi tarafından vergi toplamaları için kullanılan yeniçerilere karşı kışkırttı. Ali, Romanya’ya gönderildi.

Fransa’nın Halep’teki ticaretleri 1753-1772 arasında 6 veya 7 misli küçülmüştü. Ama yine de Fransızların İngilizlere göreceli ticari başarısı, Fransız fabrikalarının daha ince yün kumaş dokumları ve Fransızlar’ın Halep’te yetişen pamuk ve ipeği kullanmalarıydı. Fransızlar’ın Halep’deki menfaatleri Napolyon’un Mısır’ı işgal etmesiyle daha da zayıflamış oldu.  Fransız tüccarlar 1801’de Fransız kuvvetleri Mısır’dan çıkınca geri döndüler. İran ticareti 19. yy’ın ortasına kadar gayet iyi devam etti.

Halepiler’in Avrupalılar aracılığıyla ticari temas halinde olduğu gruplar şunlard: İtalyan veya Avusturya orijinli(Levantler)’den oluşan Roma Katolikleri, Sefarad Yahudileri, Arap Katolikleri idi.

Yeniçerilerin ortadan kaldırılması şehirde yeri doldurulmayacak bir vakum oluşturdu. Yeniçerileri isyan ettikleri yer olan eşref ilginç bir yerdi. Burası şeriat kurallarına göre ayrıcalıklardan yaralanır, bazı vergilerden muaf tutulur, nadir golitik uyum hali gösterirdi. Nakib el Eşraf (peydamaberin soyundan gelen) sivili politikalara müdahale olurdu.

1788’de Osmanlı- Avusturya arasında çıkan savaş, Avusturya’nın Halep’teki imtiyazını ortadan kaldırdı. Buna benzer olarak Napolyon’un Mısır’ı istilasıhem Fransa’nın hem de Hollanda’nın elde ettiği beratları iptal ettirdi.

1791’de yeniçeriler Hıristiyan komşularn saldırınca, Thazadeh tarafından Eşrefler bu durum müdahale etti.

Shabbatai Sevi, Halpe’te bulunan yahudilere yüklenen vergiye Signores Francos’un katkıda bulunması konusunda sultana ısrar etti. Pek çok Safarad böylece vergiden muaf tutuldu.

1807’de Sultan III. Selim’e yeniçeriler darbe yaptıktan sonra, 1808-1839 yılları arasında sultan Mahmud döneminde, pek çok Hıristiyan ve Yahudi tüccar ticari işlemlerini İzmir, İstanbul, Musul, Bağdat gibi gbölgelere kaydırdırlar.

1821’de Yunanistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Halep’te bağımsızlığı destekleyen Ortodoks Hıristiyanlara Halep’te 1822’de otonomi verildi. 1848’de Melkite Katolikleri de millet olarak tanındı.

Şehir 1822’deki depremle yıkıldı ve bir daha da eski haline getirilemedi.

Mısır’ın isyankâr valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa, 1831’de Halep’yi istila etti. 1840’a kadar süren Halep’nin isşhali Halep için travmatikti. Halep’nin tarım ve sanayinin Mısır’a yönlendirmeye çalıştı. Bunun sonucunda bölgedeki pek çok Yahudi, Hıristiyan Halep’i terk ederek, Anadolu, Kıbrıs ve Mısır’a gitti. İbrahim Paşa, bölgenin yollarını ve limanlarını yaptırdı ve gayrimüslimlere bölgesel konularda geniş yetkiler vedi. Halep’in ithalatı, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Mardin ve Urfa’ya yapılıyordu.

Sultan Abdül Hamid II (1876-1909) zamanı, Osmanlı’nın Halep’e üzerinde kontrolünün yoğunlaştığı döneme karşılık gelir. 1858 toprak kanunundan sonrai Halep’in önde gelen aileleri toprak sahibi olmaya çalıştırlar. Halep’in Müslüman halkı, Hıristiyanlar ve Yahudiler yanında yeni ayrıcalıklar elde etmişlerdi.

Melkit katolikleri millet olarak tanındıktan sonra, buradaki Halep Hrıstiyanlar’ı Galata’daki kiliseye devam etmeye başladılar. [21]

1619’dan 1629’a kadar geçen süre zarfında ipek ticareti öyle düştü ki Avrupalılar şehrideki faaliyetlerini durdurmayı düşündüler.

Yeni Julfa Ermeni topluluğu, Şah Abbas tarafından, orijinal julfa imha edildikten sonra İsfahan’da kuruldu. Yeni Julfa tüccarlarının önemi Osmanlılar tarafından 1690’da fark edildi. 1683’te Halep’teki Fransız Konsolosu Laurant d’Arvieux, şehirdeki Fransa’nın Halep’ten bir milyon livre tutarında ithalat yaptığını kaydetmektedir. Bu esnada İngilizlerin ithalatı ise altı milyon dolayındadır. 1700’lerde Fransa’nın toplam ithalatı 1400 livre düzeyine gerilemiştir. Bunun sebelerini şöyle sıralamak mümkündür: İran İpeğinin İzmir’de daha rahat bulunabilmesi, Fransızlar’ın Lübnan pazaraını sömürlemeri, Halep’te Fransız ürünlerinin İnfgiliz ürünleriyle rekabet edememesi.

1639’da Halep müftüsü, toplumun hepsinin müslüman olduğu ve dolayısıyla da cizeden muaf olduğu fetvasını verdi. 1657’de şehrin valisi Abaz Ali Paşa yeni vezir olan köprülü Mehmet Paşa’ya karşı isyan etti, bu isyan 1659’da bastırıldı.  1681’de Vezir-i azam Kara Mustafa Paşa’nın yaptırdığı kervansaray İran’dan gelen tüccarlerın konakladığı güzel mimarinin sergilendiği bir yerdi. [22]

  1. yüzyılın ikinci yarısından itibaren doğu Arap vilayetlerinin tarımsal faaliyetlerinde buna bağlı niteliksel değişmeler görüldü. Şehirler ve şehir hayatının kurumları siyasal, kültürel planda ideolojik değişmeler hızlandı. 19. yy.’da Halep’de bölgenin demiryolu ulaşım sisteminde Fransa üstün durumdaydı. Ancak denizcilikte İngiltere daha üstündü. 19. yy’da Halep limanları Akdeniz trafiğinin önemli merkezleri haline geldi. Henüz büyük plantasyon çiftliğinin olmadığı yerde, fakir ve oligarşik bir hayat sürülen köylülük düzeni egemendi. Ticaretin genişlemediği bu küçük limanlar ülkesi 19. yy. başlarından itibaren değişmeye başladı.

Klasik dönemde Şam, bütün Halep’nin en önemli idari, iktisadi, ticari merkeziyken, Bayrut’un önemi günden güne artmaktaydı.

Halep Limanları eskinden beri diğer bölgelerle Batı akdeniz bölgesi arasında bağlantı görevini yerine getiriyordu. Napolyon’un Mısır seferine kadar, Doğu Akdeniz ticaretinde Fransa üstünlüğünü korumuş sayılabilir. 1789’da Halep’de yirmi civarında Fransız Acentası vardı. 1830’lardan sonra Avrupa’nın endüstri lideri Britanya üstün acentası vardı. 1830’lardan sonra Avrupa endüstri lideri Britanya üstünlüğü ele geçirdi. Britanya’nın ticari üstünlüğü Halep’de kültürel üstünlüğü ele geçrimesi için yeterli olmamamış ve Fransa’nın dini-kültürel etkinliği güçlü biçimde sürmüştür. Birtanya ticaretinin gelişmesiyle, bölgede İon adalarından(Yeni adalar), Malta’dan gelen tüccarlar gibi Britanya uyruklu ticaret adamları da yerleşmeye başlamıştır. İngiliz ticareti “nakkaşlar” gibi aileleri temsilci olarak kullanmayı tercih etmiştir.

Britanya sanayisinin ucuz üretimi ve buharlı denizciliğin verdiği yeni imkânlar bu büyümede başlıca etkendi. Sanayi ve denizcilikte Britanya’nın karşısına Avusturya ve Fransa gibi yeni rakipler çıktıkça ticaret hacminin değişmesi kaçınılmazdı.

1828’de Britanya Ticaret Odası (Board Of Trade) başkanı Huskinson tarafından verilen bir memorandumda; İngiliz Levant Compony’nin 1825’de dağılmasından sonra İngiltere’nin bu bölgede hiçbir ticari örgütlenmeyi geciktirmediği, Halep’te ve Akka’da Fransa ve Avusturya’nın temsilcilikleri olduğu haldeİngiltere’nin sadece Beyrut’ta bir konsolosu bulunduğu söyleniyordu. 1830’lu yıllarda İngiltere’nin giderek, güçlendiği ve resmi temsilcilerinin de çoğladığı görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun pek az bölgesinde çeşitli yabancı devletler bu kadar çok konsolosluklar kurmuştur. 1898 yılında, Şam’da ve Halep’te; Fransa, Rusya İtalya, İngiltere, Avusturya-Macaristan ve Almanya, İran, ABD, Portekiz, İspanya, Felemenk konsoloslukları vardı. Buralarda tercüman olarak ve memur olarak Maruniler’in yanında Ermeni, Rum ve Müslümanlar bulunuyordu.

1858’lerde İngiliz ticareti özellikle Halep’ye yapılan ithalatta üstünlüğünü korumakla birlikte ticaretin hacmi düşmüştür. İngiltere’ye bu bölgeden yapılan ithalat da diğer devletlere göre düşüktür. Yani İngiltere hammadde ihtiyacını uzak kolonileden karşılmaya devam etmektedir. İngiliz ithalat ve ihracatı arasındaki büyük orantısızlık bölgede İngiltere ile ticari ve kültürel etkileşimin düşük yoğunlukta kalmasının bir diğer nedenidir.

Halep ticareti tamamen Avrupalılar’ın elinde değildir. Şam’dan kalkan kervanlar Bağdat’a kadar uzanmaktadır. Bu yollarla Arab ve Hind mamulleri de bölgeye ulaşmakatadır. Şam’da bazı hindliler ticarethane kurmuş, yerli Yahudi ve Müslümanlar’la işbirliği yapmıştır. Halep bölgesi tarih boyunca kozmopolit bir ticaret hayatına sahiptir. Ancak 19. yüzyılda ticaret etkisini tarım ve zanaat alanında duyurdu.[23]

1571’de lazkiye, Cebel, Banyas ve antatus iskeleleri Trablus limanının uyduları olarak Suriye kıyısının bu kesiminde tek bir gümrük bölgesi oluşturuyordu.

Suriye’den kervan yoluyla Trablus pazarına ulaşan mallar kantar resmine tabiydi. Kantar resmi bac-i bazar resmi’nin karşılığıydı ve gümrük vergilerine kıyasla oldukça hafifti. Birçok Avrupalı tacir alım-satım işlemlerini Şam ve Halep’te tamamlıyordu.

  1. yüzyılda İran İlhanlı Devleti’nin planladığı gibi, Şah Haleb’i de almak böylece Avrupa ile Hindistan arasındaki ticareti doğrudan kendi kontrolü altına geçirmeyi tasarlıyordu.

 

  1. GELİRLER

Halep’te mukaata başlıca gelir kaynakları, darphane, koyun pazarı, esir pazarı ve ipek ticaretidir. II. Selim Dönemi’nde ipek mizan vergisinin ütün diğer gelir kaynaklarını geçtiği gözlenir. Bursa ve İstanbul’un yanısıra Halep de İran ipeği ve Avrupa’ya diğer önemli ihraç kalemleri için başlıca antrepolardan biridir. Mısır Gazze’den ithal edilen kumaşları Halep’te yaygın olarak satın almaktadır. Alaca ve kutni türü dokuma ve ketenlerinin Anadolu ve Balkanlara sevkinde Halep bir dağıtım merkezi rolü oynamıştır. Boyahanelerden sağlanana gelirin büyüklüğü, Halpe’in dokuma ticareti ve sanayiisindeki öneminin bir başka göstergesidir. Avrupa’dan alınan gümrük resimleri nispeten öenmsiz yer tutmaktadır. Bunun nedeni, yünlü kumaş ve mineraller hariç Avrupa’dan Halep yoluyla yapılan ithalatın kısıtlı olmasıdır. Bu yüzden avrupalı tüccar burada İran ipeği satın almak için büyük miktarlarda gümüş getirmek zorunda kalmaktaydı. Bununla bereber 1575’lerde Avrupalılardan ithalat iki katına çıkmıştır.

16.yy’ın ikinci yarısında Halep’i Körfez, Basra yoluyla gelen Hint kumaşları, baharatı ve boyalarının başlıca deposu olacaktır. Çin ve Tibet’ten ithal edilen misk ve revent de ya İran’dan ya da Basra üzerinden kervanlarla Halep’e ulaşıyordu. İmparatorluğun bütün diğer büyük kentlerinde olduğu gibi, iç ticaret ve kentsel tüketim ekonomik hayatının belkemiğini meydan getiriyordu. Bu de esir vergii ile koyun vergisinden sağlanan muazzam gelirlerin yarım yüzyılda nerdeyse iki misline çıkması bunu göstermektedir.

Halep’teki altın, gümüş ve bakır sikke darphanelerinin faaliyet hacmi de, bu kentin bir yanda Küçük Asya, Balkanlar ve Karadeniz ile diğer yanda Suriye, Mısır, Arabistan, Hindistanve İran arasında bir alışveriş kavşağı olarak kazandığı ekonomik öenmi yansıtmaktadır. Avrupalı tüccar her yıl Halep darphanesine 400 keylçe gümüş hediye etmek(pişkeş vermek) zorundaydı. Bu Memluk döneminde yerleşmiş bir adetti. Arap diyarlarında tedavülde olan para, Halep’in esas gümüş sikkesiydi ve Mısır ile Suriye beylerbeylikleri bütçelerini para üzerinden hazırlıyorlardı.

Suriye’deki beylerbeyliklerinin özerk bütçeleri vardı ve İstanbul’daki merkezi hazineye oldukça büyük fazlalar aktarırlardı.

 

 

 

Halep ve Şam Beylerbeyliklerinin İstanbul’a Gönderilen Yıllık Gelir Fazlası

1547-48 mali ylı 21(sadece Şam kentinden gelen 13)
1566-67 mali yılı 17
1567-68 mali yılı 17
1582-83 mali yılı 7

Kaynak: Sahillioğlu(1974), s.500

Suriye gelirlerinde zamanla görülen düşüşün ciddi bir ekonomik gerilemeyi yansıtması mümkünse de İstanbul’a yollanan fazladaki azalmanın sırf yerel harcamalardaki artıştan kaynaklanıp kaynaklanmadığının ayrıca aktarılması gerekir. [24]

 

  1. Sanayi ve Tarım

16.yüzyılda tarımsal birimler(tımarlar), genelde Türkçe konuşan sadık Haleplilerden oluşuyor ve askeri hizmet yapıyorlardı.[25]

1800’lerde Havran bölgesi’nde buğday ve kabak ihracatında artış olmuştur. Halep’in 18.yy’da ihraç ettiği pamuktan diğer ürünlerin ihracatına geçildi.

Halep bölgesinin dokuma gibi bazı mamulâtı Osmanlı iç pazarında da tutunmaktaydı. Kervan ticareti konusu olan lüks dokuma dışında 19.yy. daki manifaktür ürünleri de diğer vilayetlere sevk ediliyordu. 19. yy. sonunda orta Anadolu bölgesinde Halep pamuklu dokuması ve ipeklileri geniş ölçüde kullanıyordu. Yalnız iç pazar değil dış pazarda da Halep’nin ithalat kumaşlarına rastlanmaktaydı. 19. yy.’ın ikinci yarısında manifaktür bölgede önemli gelişme kaydetti. 19. yy.’ın ikinci yarısında doğu Akdeniz sahillerinde Mısır’da ve Anadalou’da Halep pamuklu ve ipeklilierinin yaygın kullanımına, özellikle Hama ve Şam’da dokumacılığın gelişmesini sağladı. Ancak bu sanayi ev tezgâhlarına (Verlag-putting out system) ve küçük atölyelere dayanıyordu ve ilkel bir teknoloji kullanılıyordu. Bununla bereber 1840’lar ve hatta 1860’larda gelişp yayagınlaşan bu manifaktür, 1870’lerden itibaren duraklamaya başladı ve Avrupa’nın ucuz fabrika mamulâtıyla rekabet kabiliyetini iderek yitirdi. Hammadde fiyatlarının artışı ödeme ve kredi imkazılıkları bu çöküşte rol oynadı. [26] Bu enflasyon yavaşlayarak I. Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür. Sözü geçen enflasyon şiddetini o çağın Avrupası ile kıyaslamak mümkün değildir. Aynı şey işçi ücretleri için de söylenebilir. Halep’de ücretler Orta ve Batı Anadolu’ya göre düşük düzeyde olmakla birlikte Avrupa’daki işçi ücretlerine göre hatırı sayılır dercede yüksekti. Bu ön planda şehirleşmenin çok düşük hızda olmasından ve manifaktürde çalışmayı talep eden geniş işçi gruplarının oluşmamasından ileri gelmekteydi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün doğu vilayetleri içinde geçeli bir durumdu.

1840’lara kadar Halep dokumacılığı zenaatkarlık düzeyinde olup lüks emtia üretimine yönelikti. 1840’lardan itibaren atölye sistemine geçilmeye başladı. Halep’de Mısır ve Amerika’nın tersine susuz tarımla pamuk üretiliyor bu durum da fiyatın düşmesine sebep oluyordu. Fransız ipek işletmeciliğinde çalışanların çoğu Maruni-Katolik, %15 kadarı Rum- Ortodoks, Arab, diğerleri de Melkit ve Dürzi idi. Bölgenin iç kısımlarındaki halk ve özellkle Müslümanlar işçi değillerdi. Dokumacılıkta, eltezgahı teknolojisinde hiçbir gelişme görülmemiştir. 1887’lerde manifaktür merkezleri olarak Hama, Şam gibi yerlerde ipekli ve pamuklu dokumlar pazarlara ve seyyahlara satılmaktaydı. Dokunan ürünele hem bölge zevkine hitap ettiği için hem de büyük endüstrilerin ucuz mamulleriyle Halep’de bile ve diğer Osmanlı vilayetlerinde rekabet edmediği için üretimde fazla artış olmuyordu. Halep ihracatında ipekli kumaş, pamuklu ve yünlü dokumlar en büyük kalemi oluşturmaktaydı. Süveyş Kanalı’nın açılmasına ve Çin ipeklisinin daha ucuza nakledilmesine rağmen, Çin’in İpek Sanayii Halep ciddi rakip olmadı.

Osmanlı döneminde Halep-Lübnan bölgesinin nüfusu ve bunun etnik-dini kompozisyonunu kesinlikle vermek mümkün değildir. Bir bakıma bürokratik kayıtlar, nüfus yazımı yönünden Osmanlı bürokrasisi hatta Çarlık Rusya’sı ile karşılaştırılmayacak kadar ilkel ve eksik yöntemlerler çalışmaktaydı.  Bununla bereber, Osmanlı idaresinin yaptığı nüfus sayımı, hem o günlerdeki Batı Avrupalı seyyahlarının ve konsoloslarının tek kaynağıdır. Gayri müslim cemaatlerin kendi özel kayıtlarını bulmak ve taramak çözüm olabilir. Ama ahalinin ancak bir kesimi hakkında doğru bilgi verebileceği şüpheli bu kaynaklardan yararlanmak da güçleşmektedir. Vergi ve angarya gibi yükümlülüklerden kurtulmak için, her camaat, her köy ve mahalle üyelerinin nüfusa kaydını mümkün mertebe önlüyordu. Bu bütün imparatorlukta olduğu gibi Halep’de de böyleydi.

Doğu’da Şam şehri merkez olmak üzere Halep vilayeti ve kuzeydoğuda da Ayıntab ve Antakya’yı da içeren Halep vilayeti, Klasik Halep’yi oluşturuyordu.

Bölgede Sünni-Şii ayrımı vardı: Fakat Şiiler bir mezhep veya millet satatüsünde değildi. Dürziler ve Nusayriler gibi gruplar fiilen varolan camaatlerdi; fakat onlara da aynı muamele uygulanıyordu. Maruni ve Melkit (Grek-Katolik) Hıristiyan cemaatlerin dışında Ermeniler, Latin Cemaati ve Museviler bulunuyordu. Bunlara Tatar ve Çerkes muhaciler de dâhil edililirdi.

Beyrut-Halep bölgesinin nüfusu 1200.000 idi. Bunun 300.000 kadarını gayrimüslimler oluşturuyordu.

Halep’in nüfusunun %60 kadarı Müslüman’dı. Bununla birlikte Halep vilayeti bütün bölgede kozmopolit kısımdı ve Arabça ve Türkçe’den sonra, Fransızca’nın bir takım gruplarc üçüncü dil olarak kullanıldığının resmi vesikalarda gösterildiği görülmektedir. [27]

Suriye’deki büyük çiftlikler fazla olmamakla birlikte selglerden düşük kira bedelleri karşılığında alınan topraklardan vergi alınırdı. Savaş zamanında sermye kar paylarından oluşmakta iken, 50’lerde tarım bankalarından alınan %9’luk ve devlet baklarından alınan %5’lik borçlardan kaynaklanmakta idi. Eğer 1955’teki kötü hasatta pek çok Cezire çiftçisi bankalardan kredi almamış olsalardı, pek çoğu iflas edebilirdi.

Suriye’deki büyük toprak sahibi aileler, I. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’den göç eden Hıristiyan göçmenlerden oluşakta idi. Bölgede toprak işletmeciliği yapn Abdul-Masih Asfahan(Suriyeli Katolik) ve Abdul Aziz el Nazla arasında büyük toprak işletmeciliği yapan pek az toprak işletmesi vardır. Kamışlı’da 600 kadar küçük ölçekli çiftliğin olduğu ve bunların çoğunun da Türkiye’den gelen Hıristiyanlardan oluştuğu bilinmektedir. Sulu tarımda aşama kaydedilse de bu aşama kuru taşımacılık ile kıyaslandığında küçük çaplı olarak kalmaktadır.

 

Eski Bölgeler: Humus ve Hama Bölgeleri

Merkezi suriye’de sulu tarımcılık ile kuru tarımcılık oranları %50’ye %50’dir. Homs bölgesinde tarımcılığın oranı oldukça yüksektir. Bölgede tarımcılığı verimli hale getirmek için uygulamaya başlanan bazı çalışmalar şunlardır:

FAO yönetimi altında, genç filistinlilerle birlike artezyen kuyuları açılmıştır. Toprak sahiplerinin bazıları pamuk üretimi için pompa ile sulamaya yatırım yaptılar; bazıları ise toprakla pek ilgilenmediler. Homs ve Hama bölgesindeki büyük gayrimenkuller aşırı pamuk üretiminden ve suyun israf edilmesinden sorumlu tutulabilmektedir.

Kürt Hüseyin İbiş, II. Dünya Savaşı sırasında, zengin olmamasına rağmen, sonradan sahip olduğu 24.000 hektarlık topraklarda, sulu ve kuru tarım ile pamuk, şekerkamışı ve kavun yetiştirmişitir.

Suriye’de huzursuzluğun asıl kaynağı siyonizmdir. Tüm ülkenin ordusu da dâhil olmak üzere komünizmin etkisi altında kalmasının asıl sebebi, sosyalist parti, aşırı milliyetçi ve sosyalisttir. Ghal Vadisi’ndeki asıl tehlike, küçük çiftçilere dağıtılması ve dolaysısyla da istihdam sorununu ortaya çıkarmasıdır.

Osmanlı’nın toprak bütünlüğü ve musha vergisinin ülkenin soyal yaşamdaönemli yerinin olduğuna inanılır. Osmanlı döneminde devlet tüm toprağın sahibi iddiasındayken, 1918’den sonra, Suriye devleti, geniş toprakların sahibi olmaya başladı. Daha önceleri, Osmanlı sultanına ait olan bu toprakalr, sultan abdul Hamid’in kişisel mal varlığı idi ve daha önceleri İstanbul’da özel bir departman olan Sanniya tarafından yönetilirdi. [28] ,[29]

Halep’in bir eyalet merkezi haline gel­mesi, Kuzey Suriye’nin ekonomik ve siya­si yönden gelişmesinde önemli rol oyna­dı. Şehir kültür yönünden Şam, Kahire ve kutsal şehirlerin yer aldığı Hicaz böl­gesiyle kuwetli bağları dolayısıyla tam bir Arap nüfuzu altında kalırken siyasi açıdan bölgenin tarihinde hayati bir yere sahip oldu ve güneydeki gelişmelerden çok az etkilendi. Ayrıca iktisadi yönden, şehir esnafı için ham maddelerin ve Ha­lep’te çok aranan ve tüketilen yiyecekle­rin sağlandığı Güney Anadolu ile daha yakın bir hale geldi. Timar sistemi vila­yette etkili bir şekilde yerleştirildi, Ana­dolu Türk sipahilerinin varlığı, bölgenin Osmanlı teşkilatma uyum sağlamasına yardımcı oldu. Böylece Halep de Osmanlı karakteri diğer Arap şehirlerinin birço­ğundan daha ağır basan tipik bir İslam­Türk şehri haline geldi. Bu etki dönemin mimari eserlerinin inşa tarzında, rnut­fağında, hatta müziğinde dahi görüldü, Bütün bunlar Şam’dan ziyade İstanbul tarz ve üslubunun tesiriyle gerçekleş­miştir.

Doğu Arabistan’ın Osmanlı kontrolü altına girmesiyle Halep Doğu Akdeniz’in çok önemli bir ticari merkezi oldu ve XVI. yüzyılda Avrupalılar’ın ticari faaliyetleri Şam’dan Halep’e doğru yön değiştirdi. Nitekim 1848’de burada bir Venedik kon­solosluğu kuruldu; bunu, 1586’da İngiltere konsoloslukları takip etti. Bu ticaret, başlangıçta geniş öl­çüde Avrupa’nın yünlü kumaşları ve gü­müşü ile Hint baharatının değiş tokuşuna dayanıyordu. Ancak XVl. yüzyılın sonlarına doğru Avrupalı tacirler artık Halep pazarlarında başlıca Doğu emtiası olarak iran ipeğini arıyorlardı. Halep’in ticari önemi, Hüsrev Paşa ile (I 544) Behram Paşa’nın (I 583) valilikleri sırasında meydana getirdikleri vakıflar sayesinde kurulan büyük abidevi binalar. çarşılar ve hanların teşekkülüyle 1593’te İskende­run’da bir Osmanlı gümrük kapısının te­sisi dolayısıyla daha da arttı. Trablus’un yeniden liman özelliği kazanmasıyla Halep’in ticari durumu Suriye bölgesinde güven altına alınmış oldu.

Halep’te pamuk üretimi,  18. yy’dan beri yapılmaktaydı. Suriye’de kişi başına tarımsal ürün çıktısı Mısır ve Irak ile kıyaslandığında çok daha fazladır. Mısır ile kıyaslandığında kişi başına düşen tarımsal ürünler yirmi misli fazla iken, Irak ile kıyaslandığında aradaki farkın daha da açıldığı görülür.

1950’lerde Cezire bölgesinde ve Fırat’ın kuzey bölgelerinde hasat, dünyanın diğer bölgelerinde yapıldığı gibi makinelerle yapılmakatdır.

Suriye’de ulaşım pahalıdır, yollar kötüdür ve işgücü azdır. Suriyeli hükümetler tarımsal gelişime katkıda bulunmak için neredeyse hiçbirşey yapmamaışlardır. Tek olumlu gelişme, Pamuk Ofisi’nin kurulması olmuştur. Bu Pamuk Ofisi’nde Mısırlı uzmanlar gözetmenlik yapmışlardır.

Suriyeli hükümetler, laissere fairre politikasını izlemişlerdir. Osmanlı’dan beri (hicaz demiryolu’ndan bu yana) yeni tren yolu yapılmadığı gibi, 50’lerde Osmanlı’dan kalan tren yolları yeniden inşaa edilmeye başlanmıştır. Mandater hükümetlerden sonraki hükümetler, Fransızlardan kalan toprak kayıt sistemini devam eetiremediler.

Suriye’nin özellikle Halep’in tüccar sınıfı, sermayelerini tarımı mekanize etmek için kullandılar. Pamuk üretimindeki artışın kaynağı, Halepli tüccarların sermayelerinden kaynaklanıyordu.

Suriye’de nemli iklimlerde olduğu gibi, humus çok fazla değildir. Bu rezervler belli seviyenin altına düştüğünde, diğer elementler toprakda bol bulunsa bile toprağın verimi derhal azalmaktadır.

1955’te devlet müdahalesi olan tarımsal alanlar 48.000 hektardı: Homs-Hama, tarım sistemleri 21600 hektar, Havran’daki Mezerib(2.200 hektar), Habur(4200 hektar), Halpe yakınlarındaki Kuveik Nehri (15.000) hektar, Latika yakınlarındaki Sinn Nehri(5000 hektar). Bunların en büyüğü, fransılar tarafından başlatılan ve suriyeli hükümet tarafından tamamlanan Homs-Hama bölgesindeki Orontes’deki Kanal ıslah sistemidir.

Halep’in güneyindeki Kuveik Nehri, yetersizdir. Habur’daki Tell Maghass ise 502lerde halen yeniden yapılandırma aşamasında olsa da yeterli düzeydedir.

Kanalların yeniden yapılandırılması(50’lerde) Alman firmaları tarafından gerçekleştirlimektedir. Bu kanalın yeniden yapılandırılmasının bitmesi halinde, 26.000 hektarlık alanı sulaması tahmin edilmişti. Mal varlığının dağılması ile kırsal nufusun yoğunluğu arasında yüksek korelasyon vardır.

 

  1. İDARİ YAPI

En azından 8. yy’ın başlarından beri süvariler İslam ordularında, özellikle Halep’de I. Haçlı seferleri esnasında kullanılıyordu. Eyyübiler zamanında Halep kalesindeki cephanelik, çok ciddi askeri ve politik güç kaynağı oluşturmaktaydı.

Halep’in demir kaynakları, gittikçe azalmasına rağmen 14.yy’da Şam’da üretilen çelik devlet kontrolündeydi. Mısır’ın kontrol ettiği Kızıl Deniz Dağları’ndan çıkan demirin kalitesi düşüktü. Mısır demiri komşusu olan her ülkeden ithal ederken Halep’den de ithal ediyordu.[30]

 

Memluklar Dönemi

Timur’un felaketinden sonra, ortaya çıkan Memluk Hanedanlığı(1260-1517) ‘nın bakenti Kahire, Halep’i kuzey bölgesinin çapası olarak görev ifa etmek üzere yeniden canlandırmaya çalıştır. 1375’te Ermeni Kraliyeti Kilikya Memlüklar tarafından ele geçirildikten sonra, Halep’in ticari merkezi olarak önemi arttı.

Venedik senatosu 14. yy’ın sonunda Timur’un yağmaladığı şehre bir konsolos yardımcısı atadı. Bu konsolos yardmcılığı 1422’de konsolosluğa yükseltildi. İtalyanlar’ın Halep pazarlarında tedarik ettikleri temel ürün, zencefil ve karabiberdi. Bu dönemde Halep’ye yapılan Avrupa’nın başta gelen ithalatı, İtlayan ipekli elbiseleri, teneke ve bozuk para idi.

Halep, Memluk Beylerinin mimarisinin etkisinde kalarak, camilerini, mdereslerini ve şehrin pazarını inşaa etti. Halep, ticari merkez olarak Şam’ı geçmeye başlamıştı bile. Bu gelişme Memluklar’ın kasten uygulamdıkları bir politikanın sonucunda ortaya çaıkmadı ama diğer alternatif rotaların güvensizliği nedeniyle kendiliğinden ortaya çıktı. Memluklar’ın ilk zamanlarında ve 15. yy’da Memluk sulatanlarının son zamanlarında Halep halkına davranışları Şam ve uydusu Beyrut’u Levanten ticareti merkezi haline getiren Hicaz ve Bağdat yolları, bedevi askeri gücünün saldırsına maruz kaldığı için güvenli olmaktan çıkmıştı. 1520’de Gazali isyan edince Türkçe konuşan Osmanlı valiler atandı ve tımar sistemi kuruldu.

Osmanlı’nın Halep’i benimsemesiyle “rical el bab” bab-ı hümayün(men of gate) denen askerler, bürokratların, sivil halkın olduğu özel görevliler Halep halkındandı. [31]

Şehrin şef kadısı Türklerden olsa da az sayıda da Arabplardan olduğu da olurdu. Halepliler, bab-ı hümayün gözetiminde de facto olardak yaşamışlardır. Halepli müslümanlar oğullarını İstanbul veya Konya medreselerinde eğitim görmeleri için gönderirlerdi. Halep’de Osmanlı zamanında inşa edilen camiler Osmanlı mimarisini sergilemektedir. [32]

“Mahkamet el bab” (mahkeme kapsısı) Halep halkı ile sulatan arasında arabuluculuk yapıyordu. Halep’te bulunan dört Hıristiyan topluluğu… Grek Ortodoksları, Maruniler, Halep’deki İngiliz Kraliyet yanlıları ve Ermeniler’di. 1616’da Fransız konsolosluğunun İstanbul tarafından tanınması üzerine, valinin askerleri, baş kadıyı sıkıştırdılar. [33]

 

Arabistan Defterdarı

Arabistan defterdarı Halep’te bulunuyordu ama Halep’nin ve Kuzey Irak’ın gelrilerini 1567’ye kadar toplama sorumluluğu yoktu. 16.yy’ın tamamına yakın bir zamanlada sltanların Halep’de özel piyade garnizonu bulunuyordu, yeniçeriler özellikle Halep’nin güneyinde konuşlanmaışlardı. Halep bölgesi sık sık vergi toplamak üzere Şam menşeyli brilikler tarafından valinin meriyle veya emri olmaksızın yağmalanıyordu. [34]

Osmanlı vali ve mutasarrafı genel olarak ve bu kozmopolit yapıdan mahalli seçimleri mali sorunların çözümünde destelemek ve birbiriyle anlaşamayan bu cemaatlerin ortasında bir “Arbiter mundi Ottomanorum” rolü oynayarak kendi bildiğini dikte etmek için faydalanmıştır. Tanzimat sonrası Osmanlı yöneticisi olan vali herşeyden önce askeri gücü elinde tutan kumandanla bir denge kurmak durumundaydı. Midhat Paşa’nın Halep valiliği sırasında başlıca sorunu buydu. Sorumlu oluğu asayişi sağlayacak asker, Halep ordu kumandanı olan müşirin elindeydi ve ona söz geçmiyordu.

Sadece idare meclislerinde değil, ziraat ve nafia komisyonu, mal sandıkları, temyiz divanı gibi kurullarda da mahalli cemaatlerin temsili, bir tür politik dengenin sağlanmasına yardım ediyordu. 10. yy. valisinin diğer bir sorunu da yabancı konsoloslaın Hıristiyan himayesi gerekçesi ile dâhili işlere de karışması bu kozmopolit kuralların sözde müzakere ve aldıkları kararları gerekçe göstrerek önleyebiliyordu.

1898 yılı Halep salnamesinde, vilayetin önde gelenleri ve eşrafından memur olmayıp da nişan ve rütbe alanların isimleri veriliyordu. 30’dan fazla kişinin içinde 7 tane agyri müslim vardı.

Rumeli’de olduğu gibi Halep’de nahiye bölgelerinin sayısı arttırılmadı. Nahiye meclislerinin yerel iktidarı ele geçirmeleri hiç istenmiyordu.

Osmanlı taşra idaresindeki reform, imparatorluğunun parçalanmasını önlemeye yöneldi. Halep’nin önemli liman şehirlerinde ve toplaycı mekezleinde belediye örgütü ve modern şehir hizmetleri, imparatorluğun İzmir, Selanik gibi kozmopolit şehirlerinde görüldüğü üzere, dış ticaret faaliyetine yönelik altyapısal tesislerin liman hizmetlerini gerçekleştirdi. Şam’da tarmvay ulaşımı 1897’de gerçekleştirildi.

1900’lerde Şam-Hicaz Demiryolu’nun en büyük istasyonuydu ve şehir limanlarla, bütün merkezlerinde demiryolu bağlantısı olduğundan gelişmeye devam etti.

Bütün Halep vilayetinin asayişi 1880’lerde altı ve piyada bin kadar zabitiyyeye bırakılmıştı.[35]

 

Osmanlı Döneminde İdare

Osmanlı Devleti diğer bölgelerde olduğu gibi, Suriye bölgesini de eyalet(sancak), kaza, naihiye ve köy olarak belli ir idari düzen içerisinde idare etmeiştir.

Vilayetlerin idaresi valilere, sancakların idaresi mutasarraflara, kazaların idaresi kaymakamlara, nahiyelerin idaresi de müdürlere verilmiştir.

Vali padişah tarafından atanmakta olup, askerlik ve adalet dışındaki idari işleri yapmaktaydı. Mutasarrıf da vali gibi padişah tarafından atanmakta olup, sancağın idaresinden sorumlydu. Valinin sancaktaki temsilcisi ve ondan gerekli hususlar emir alırdı. Sancağa bağlı kaza ve kaymakamları kontrol yetkisi vardı. Kaymakam ise prensip itibariyle Dahiliye nazırı tarafından tayin edilmekte olup, kazada mugtasarrıfın temsilcisi, olarak kazyı idare ediyorud. Nahiye müdürleri, birçok köy veya mahalleyi bünyesinde topladığı gibi, bir köyden de oluşabiliyordu. Nahiye müdürü hükümet ile halk arasında bir aracı olup, kaymakamaların verdiği görevi yerine getirirdi.[36]

Suriye’nin idaresini bu çerçevede yürütebilmek için zaman içerisinde bazı idari taksimler yapılmıştır. Yavuz Sultan Selim 1516’da Suriye’yi aldıktan sonra, tüm bölgeyi “Arab Vilayeti”(Şam vilayeti) adı altında tek bir vilayet çatısında topladı. 16. Yy’ın ortalarına doğru, Halep bu vilayetten ayrılarak, müstakil bir eyalet haline getirildi. [37]

1660 yılına kadar bu idari taksimat devam ederken, 1660’da Sayda eyalet oluşturuldu. Böylece bölge, Şam, Halep, Rakka, Saydda ve Trablusşam eyaleti halinde beş eyaletle 19. Yy başlarına kadar idare edilmiştir. [38]

Tüm Suriye merkezden atanan valilerce idare edilirken, Osmanlı padişahları Lübnan’daki feodal yapıya fazla dokunmamışlardrı. Buradaki beyler Sayda valisine ağlı olmakla birlikte yarı bağımsız bir idari düzen yürütmüşlerdir. [39]

1860 Lübnan olaylarından sonra, Cebel-i Lübnan mutasarrıflığı kurulmuştur. Mutasarrıfın da Bab-ı Ali’ce seçilecek bir Hıristiyan mutasarrafına bırakılması kabul edilmiştir.1864 vilayet nizamnamesinin ilk uygulandığı yerlerden biri de Suriye vilayeti olmuştur. Böylece Osmanlı idaresinde şimdiye kadar hiç geçmeyen “Suriye” adıyla bir vilayet oluşturulmuştur. Bu döneme kadar burası Şam diye anılmakztaydı.[40] Kudüs de önemi nedeniyle 1882’de Suriye’den ayrılarak müstakil bir mutasarraflık haline gelmiştir.[41]

 

  1. Dini Hayat

1640’da Halep’te 2500 yetişkin erkek Hıristiyan vardı. 1695’te bu rakam 5391’e, 1740’da 8120’e çıkmıştı. 1695’te 1234 yetişkin kendisini göçmen olarak tanımlıyordu. Halep’nin Trablusgarp ve Hama kasabalarında, Arapça konuşan Grek Ortodosksu Hıristiyan bulunuyordu. Halep’te bulunan pek çok Süryani, Anadolu’daki Süryaniler’in ticaret yapmalarını kolaylaştırıyordu. Katolik papazlar 1627’den beri Halep’te ikamet ediyorlardı, papazların bazıları da Diyarbakır ve Mardin’de kalıyorlardı. Halep’te bulunan Süryaniler ağırlıklı olarak Katoliklerden oluşuyordu. Halep’te surp Asduadzdzin Kilisesi varken, 1616’da Surp Karsunk catedrali inşa edildi. Burada bulunan Ermen Süryanilerinin yanısıra İran Ermenileri’nin de olması Osmanlı’nın Ermeni vatandaşlarını göç ettirmesinde etkil oldu.

Halep’in Yahudi vatandaşları: 1672’de 450 yetişkin erken “Franks”(Yehud-ı Efrenc)  olarak kayıtlı idi. 1695’e gelindiğinde Yahudileri’nin sayısı 875’e yükseldi. Daha önceleri İtalya’da ikamet eden Safarad Yahudileri, İspanya’dan sürülünce, Halep’e ilgi gösterdiler. Safarad Yahuidleri, şehrin ticaretinde etkindiler, şehirde İtalyan mallarının pazarlamasını yapıyorlar, özellikle pamuk gibi bölgenin yerel mallarının İtalyan limanı Livorno/Leghorn’a ulaştırıyorlardı. 17. yy.’da nüfusları Ermeniler’le rekabet edebilecek seviyeyey gelen Safarad Yahudileri, Ermeniler’e idari kademelerde iş yapmak üzere meyadan okmaya başladılar. [42]

Osmanlı kültürü, sünni şeriat düşünceisni temsil eden elitin ve Halepli şehrililerin birleşimini yansıtıyordu. Halepli bir müslüman Şafii meshebini benimseyen hanefi ile meshebini benimseyen bir Osmanlı yetkilisi arasında ihtilaf çıktığı oluyordu. [43]

Halpe’te bulunan Protestan Avrupalıları oluşturan, İngiliz, Almanlar, nadiren eşlerini getiriler ve genellikle bölgeden hanımlarla evlenirlerdi. [44]

Halep dini çekişmeler yönünden en problemli bölgedir. Amerikalılar Halep’de misyoner grubu oluşturdular. [45] Özellikle protestan faaliyetleri etkindi. Halep’de Latin, Ermeni- Katolik Rum Ortodoks ve Rum katoliklerin tepki ve şikâyeti başladı. Osmanlı yöneticileri bu huzusuzluğu ve protestoyu dindirmek için teşebbüse geçtiğinde, amerikalı misyoneleri, Britanya konsolosları himaye etmeye başladı. İngilizler, Dürziler arasında Amerikalılar’ın rahatça çalışmasını da temin ettiler. Antakya Rum-Ortodoks Patriği’ne bağlı cemaatler de Ruslar’ın himayesini gördü.[46] Bölgedeki dini cemaatler aralarında 19.yy. daki modern kurumsallaşma ve dış devletlerin müdaalesiyle çatışma yaratacak bir ayrımcılık başladı.

1860’lardan itibaren yeni vilayet nizamnamesi ile başlayan idari örgütlenme, liva, kaza, idare meclislerinde ikişer tane gayrimüslim nüfusun temsilciliğini yapacak seçimli üyeler bulunmasını öngörüyordu. Bundan başka o yerin resileri de idare meclislerinde tabii üye olarak bulunacaktı.[47]

 

  1. EGİTİM VE İDEOLOJİ

1870’lerden sonra Osmanlı yönetimi, gazete ve kitap yoluyla resmi ideolojiyi aşılmak istemekteydi. Ancak bölgede yabancı yayınevleri, yabancı dilde gazeteler daha önceden vardı ve giderek bağımsız Arab gazteciliği ve yayıncılığı da toplum hayatına girdi.

Hıristiyanlar da, Müslümanlar da bu dönemde, eşitlikçi bir özellikten yanaydılar. Arab ulusçuluğununun önde gelen simalarından İbrahim Al Yazıcı ayrılıkçı bir ulusçuydu ama II. Meşrutiyet yıllarına kadar Arablar arasında bu gibi fikirler pek yayılmadı ve taraftar toplayamadı. II. Abdülhamit, Mithat Paşa’nın Halep’deki aktif yetki talep eden idareciliğini özerklik, bağımsızlık isteği olarak yorumladı[48]

Arap Pan Ottomanizmi II. Abdülhamid’in ortaya koyduğu Osmanlılık’tan uzaklaştı. Raşit Rida, Abdurrahman Kavvakebi gibi modern İslamcılar, Namık Kemal ve Miancı Murad gibi düşünüyorlardı. Buna göre “meşveret” bulunmyan, yeni demokratik krumlara sahip olmayan bir İslamizm’den ve İslam toplumundan söz edilemezdi. Rida’nın ve Kavvakabi’nin ideali bir federasyondu. Arab ulusculuğunun önderlerinden Butrus al Bustani, Ali ve fuad Paşalar’ın Osmanlıcılığı’nı benimsedi. Çünkü dinler ayrılmış olan Halep’de Osmanlıcılık herşeyden önce Halep’in birliği ve Arapça yazılmayan ve ölü bir dil olarak kalmamalıydı. [49] Bustani’nin, 1875’lerde kurduğu cemiyetin üyeleri 1879-80’de Halep- Lübnan’ın birleşmesini ve özerkliğini istiyordu.

Araplar ulusçuluğu ve özerklikçi İslamcılığına veya Osmanlıcılık’ına karşı II. Abdülhamid, Haleb’in ünlü Rıfai[50] şeyhi Ebul Huda’yı resmi İslamcılığın sözcüsü ve propogandacısı olarak kullandı.

Hamidiyye Dönemi’nin Halep-Lübnan’ın bütünlüğünü sağlamak için yaptığı en önemli girişim eğitim alanında olmuştur. Mevcut ısyan mekteplerinin ıslahı, kız ve erkek rüştiyeleri açmak idadiyye ve sultaniyyeler kurmak bu politikanın sonucudur. Bunların yanıbaşında sanayi mektepleri de açılmıştır. Özellikle Mithat Paşa bu sonuncuların yayılmasına, diğer valiliklerinde olduğu gibi gayret göstermiştir. Gayri müslim cemaatlerin kurmuş olduğu eski geleneksel okullar üzerinde de resmi kontrol kurulmuştu. Ama böyle bir kontrol, kaiptilasyonlardan yararlanan yabancı misyon okulları için söz konusu değildi.

1899’da Halep’te bir idadi, 20 rüştiyye (kız ve erkek) ve askeri rüştiyye vardı. Ama Ermeni, Rum, Protestan Katolik mekteleri daha eskiden açılmıştı. Şam ve kazlarına idadi 3 erkek 1 kız rüştiyye açılmıştı.

  1. yüzyılın başında Halep, belli başlı yerleşme merkezlerinde rüştiyye ve idadiler ve Arablar’a orduya girme fırsatı veren askeri rüştiyeler hatırı sayılır bir sayıya ulaşmıştı. ABD’li misyonlerleden Rusya Çarlığı’na kadar, yabancılar da aynı süratle okul açmaktan ger kalmıyorlardı.

Osmanlı yönetimi aşiret resilerinin, yerleşik eşrafın çocuklarını İstanbul’daki eğitim kurumlarına çekmek için 11 Temmuz 1885’de kurulna Aşiret Mektebi dışında, Mekteb-i mülkiye’de bu gibiler için bir sınıf kurmuştu. 1901-1907 yılları arasında bu sınıfta Arab ülekelerinden 167 öğrenci okumuş ve diploma almıştı; bunların 21’i Halep ve Lübanan’dan geliyordu.[51] Bu öğrencilerin uzun yıllar Arab bürokrasisisnde Türkçe bilen ve bazen yüksek mevkiler eçıkan kimseler oldu. Bir kısmı ülkesine dönemedi ve Türkleşti. Arab vilayeti dışında görev aldılar.

Şam’da yayını yasaklanan gazete veya risale, İngiliz işgalindeki Mısır’da başlayıp kolayca bölgeye sokuluyor ve dağıtılıyordu. Basın ve yayındaki sansür dolayısıyla sultan Hamid yönetiminin ve resmi islamcılık ideolojisinin Arab aydınlarıyla diyalog kurmadığı ve onların bu nedenle daha çok dışarını etkisine açıktı.

Halep “Protestant College” ve “Cizvit Koleji” Modern Arab tarihçiliği ve edebiyat araştırmalarının daha çok bu laik veya yabancı eğitim görmüş Hıristiyan Arablar tarafından gerçekleştirilmişti. [52]

[1] Edhem Eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City Between East anda West, Cambridge, 99

[2] Araf Lutfi Al- Sayyıd Marsor, Mısır Tarihi, Araplar’ın Fethinden Bugüne

[3] Charles Issawi, An Economik History Of The Middle East and North Africa, Colombia Uiversity Press, 1982

[4] Edhem Eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[5] André Raymond, The Population of Aleppo in the sixteenth and seventeenth centruies according to Ottoman Censusu Document, International Journal Of Them Middle East Studies, Vol.16, No.4(nov 1984), pp. 447-460, Cambridge Universty Press

[6] Ahmet Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, c.3, İstanbul, 1994

[7] Mustafa Nuri Paşa, Ncatayıcü’l Vukuat(Sadeleştiren Heşet Çağatay) C.I.,II, ankara, 1992

[8] D. Dean Commins, Osmanlı Suriyesi’nde Ilahata hareketleri(Çev: Selahattin Ayaz), İstanbul, 1993

[9] C.Tevfik Karasapan, Filistin ve Şark’ül-Ürdün, C.I, İstanbul, 1942

[10] D. Dean Commins, Osmanlı Suriyesi’nde Ilahata hareketleri(Çev: Selahattin Ayaz), İstanbul, 1993

[11] Ömer Umar, Omanlı Yönetim ve Fransız Manda İdaresi Altında Suriye(1908-1928), Atatürk Araştırma Merkezi, 2004

[12] Süleyman Kocabaş, “İsrail Devleti’ne Giden Yolda Siyonizm-Osmanlı Devleti İlşkileri, İstanbul, 1991

[13] İslam Ansiklopedisi, cilt 24

[14] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[15] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[16] An Ottoman Economic And Socia History Of The Ottoman Empire, Volme 2 1600-1914

[17] İlber Ortaylı, Osmanlı imparatorluğunda İktisadi ve sosyal Değişim Makaleler, 19. Yy. Sonunda Halep ve Lübnan Üzerine Bazı notlar, 2000, Ankara

[18] PPA, G.B: Parl Papers, Damascus, Consul Rogers, 1861, s.105

[19] Andrew C. Hess, the Ottoman conquest Of The Egypt(1517) and The Begining Of The Sixteenth Century World War, ınternational Journal Of the Middle East Studies, Vol. 4, No 1(Jan. 1973) pp. 55-76, Cambridge University

[20] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[21] Edhem Eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[22] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[23] İlber Ortaylı, Osmanlı imparatorluğunda İktisadi ve sosyal Değişim Makaleleri, 19. Yüzyıl Sonunda Halep ve Lübnan Üzerine Bazı notlar, 2000, Ankara

[24] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomikve sosyal Tarihi, Eren, 2000

[25] Edhem Eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[26] H. Gerber-Ngross, Inflation and Deflation in 19th Cent. Syria, JEH, 4/2/1980, s.356

[27] İlber Ortaylı, Osmanlı imparatorluğunda İktisadi ve sosyal Değişim Makaleler, 19. Yy. Sonunda Halep ve Lübnan Üzerine Bazı notlar, 2000, Ankara

[28] Doreen Warrier, Land Reform and Development ın The Middle East, Royal Institute, 1957

[29] Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri(1919-1926), Ankara, 1978

[30] Vermuellen and J.Von Sstreenbergen, egypt and syria in teh Fatimid Ayyubid, and Mamluk Eras, Peeters, 2001

[31] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[32] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[33] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[34] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[35] Najib E. Saliba “The achievements of Midhat Pasha as governor of Syria”IJ-MES, 9, 1978,s.321

[36] E. Ziya Karal, Osmanlı Tarihi,c.5, Ankara, 1988

[37] Enver Çakar, 16. Yy.’da Halep Sancağı(1516-1566), Fırat Üniveristesi sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 1998

[38] İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.4, Kısım 1

[39] Haluk Ülman, “1840-1845 Arasında Suriye ve Lübnan’ın Durumu ve Milletlerarası Politika”, Ankara Üniveristesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, c. 18, ankara, Eylül-Aralık, 1963

[40] Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihi Coğrfayasına Giriş I, Anadolu’nun idari taksimatı, Ankara, 1988

[41] Sabahattin Samur, Suriye vilayetinin idari ve soyal yapsı(1840-1908), Ankara Üniversitesi sosyal ilimler Enstitüsü Basılmamaış Doktora Tezi, Ankara, 1989

[42] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[43] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[44] Edhem eldem, Daniel Goffman, Bruce Masters, The Ottoman City between East anda West, Cambridge, 99

[45] İlber Ortaylı, Osmanlı imparatorluğunda İktisadi ve sosyal Değişim Makaleler, 19. Yy. Sonunda Halep ve Lübnan Üzerine Bazı notlar, 2000, Ankara

[46] C.Farah, Protestanism and Brtish diplomacy in syria, 1981, s.93-110

[47] İlber Ortaylı, Osmanlı imparatorluğunda İktisadi ve sosyal Değişim Makaleler, 19. Yy. Sonunda Halep ve Lübnan Üzerine Bazı notlar, 2000, Ankara

[48] E. Deniz. Akarlı, éAbdülhamid’s Islamic Policy in the Arab Provinces”Hacettepe Türk-Arab Konferansı, ankara 1979, s.51-53

[49] Alber Hourani, arabic thouht in the Liberal Age, Oxford, 1970, s. 102;C.E. Dawvn, From Ottomanism to Arabisim;Illinois –Urbana  1973, s.149

[50] Thabit A.J. Abdullah, Merchants, Mamaluks and Murder, State University Of New York

[51] Çankaya, Mülkiyelilier Tarihi, III Ciltten yapılan tarama

[52] PPA, G.B: Parl Papers, Damascus, Consul Rogers, 1861, s.105

1 Comment

  1. hasan tahsin uysal Reply

    çok teşekkür ederiz rahime hanım.elinize aklınıza sağlık,Allah kulluğunuzu(ibadetinizi9kabul buyursun
    Hasan Tahsin Uysal

Reply To hasan tahsin uysal Cancel Reply

Navigate