AHLÂKÎ YAPILARI BOZULAN TOPLUMLARIN AKIBETİ NE OLUR?

Ali KILINÇOĞLU

Cenabı Allah kullarına hatırlatıp ikaz buyurduğu iki husus bir Müslüman için unutulmazdır.

İnanç ve kültürümüzde bu iki husus çok önemsenmiştir. Biri Allaha’ şirk koşmamak dikkatliliği. Öbürü de hak yemekten, kul hakkından sakınma ehemmiyeti… Haramdan sakınmak; helâlle ilgili olmaktır. Zaten “Haramın binası olmaz” ve “Haram yiyenin duası makbul olmaz.”   

Hem Allah’ın rızası, hem de huzur ve güven duyulan bir toplum için bunlar kıymetli değer ölçüleridir. İnanmışa emirdir bunlar. Hukuk hakkı korumalıdır, zayi etmemelidir.

**************

Peki, AKP iktidara geldiği günden beri haklar korunmuş mudur, kaç kişinin hakkı gasp edilmiştir ve kendisi gasp etmiştir? İstediğini abad, istediğini harab etme marifet değildir!

Şuna inanıyoruz ki maddî ve manevî olarak mağdur etmediği bir vatandaşımız kalmamıştır. Devletin mallarını; yerli ve yabancı iş adamlarına, şirketlere, firmalara “özelleştirme” adı altında yok pahasına mı satılmıştır? “devletin iç ve dış borçlarını ödemek üzere” gerçek değerleriyle mi satılmıştır? Yoksa öncekilerin yaptığı gibi değerlerinin çok altına düşürülerek mi satılmıştır?

Bu al-ver işlerinde birçok Kabine Mensubu ve iktidara yakın olan kişiler, yolsuzluğa karışmış olduğu konuşulmuştur. Yakın zamanda basından öğrendiğimize göre Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın sağ kolu sayılan, İstanbul Belediyesinden bu güne kadar siyaset arkadaşı olan, yeni tayin edilen Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’ın birçok gemisi, birçok şirketi, birden fazla yatının olduğu söylenmekte ve yazılmaktadır. Ulaştırma Bakanı olduğu dönemde Sayın Binali Yıldırım’ın oğlunun kumar masasındaki haliyle resimlerini ne amaçla, kimler, neyin önünü kesmek veya kimlere yol vermek için basına servis edildi? Zaman; 12 Nisan 2016’dı. Yer; Singapur’du! Yerin değilse bile zamanın veya zamanlamanın bir karşılığı, kıymeti olmalı herhalde!

***************

Devletin Sosyal Tesisleri, medyada bahsedilen birçok skandalına rağmen bir vakfa verildi. Basına akseden bu skandallara rağmen, bir kamu kurumunun, Ege Bölgesindeki Sosyal Tesislerinin aynı vakfa verildiği hususu da yazıldı. Denize sıfır durumda olan tesis; skandalından bahsedilen ve yazılıp-konuşulan Vakıf için Gençlik Kampı yapılacağını da medya belirtti.

 

Ankara’daki yolsuzluklara kimler göz yumuyor?

Şimdi de isterseniz Ankara’daki olaylarla devam edelim.

Ankara’da yapılan yolsuzlukların çok az bir kısmının özetini vermeye çalışacağız

1-Eti Holdingin Sıhhiye’deki Genel Müdürlük Ana Binası’na ne oldu, neden yıkıldı ve hâlâ ne amaçla yeri boş durmaktadır?

2-Vakıflar Genel Müdürlüğünün, Kurtuluş’taki binasının başına ne geldi? Kime satıldı, kaç liraya satıldı veya kaç yıllığına kiraya verildi?

3-Kızılay’ın ana kavşağından eski Emekli Sandığına ait Gökdelene ne oldu? Kime, kaç liraya satıldı veya kaç yıllığına kiraya ne bedelle verildi?

4-Kızılay semtindeki Kızılay Kurumunun Ana Binasındaki işyerlerinin ihalesi kime verildi? Bu işyerleri birilerine mi satıldı? Alanlar bu dükkânları kaça aldı, kaça kiraya verdiler? Dükkânlar satılmayıp kiraya verildiyse eğer, kaç liraya kiraya verildi? Kira paraları aylık ve yıllık olarak kimin cebine giriyor? Devletin mi cebine giriyor, başkalarının mı? Bu milleti, bu vatanı sevenler öğrenmek istemektedir.

Öğrenmek ve bilmek vatandaşın tabi hakkı olmalı değil mi?

5-Bir Sosyal Hizmet amaçlı Yurt ve Kurumda olan hadiselerin ahlak ve hukukla bağdaşır olmayan fırsatçılığa dönüştüğü, birçoklarının bir yolla yolunu bulduğu söylenmekte ve bilinmekte olduğu da fısıldanmaktadır. Merhametli, kimsesiz herkese hami olan devletimizin bu sosyal hizmetlerini hiçbir şahsi çıkara alet etme hakkı kimseye verilmemiştir. Devletimizin bilgisi dışında seyri yaygara konusu olan halin Yönetici-İşbirlikçi Personelin, görev ihlali ve suiistimali gerçekten var mıdır? Varsa izlenip açığa çıkarılacak mıdır? Devletin hayra dayalı hizmetini kirletme hakkı kimseye verilmemiştir. Bu işi yapan ekip bir cemaat veya toplulukla organik bağa mensup mudur? Yani yapılan işler “Organize İşler” mi? Bunlar necidir, kimin nesidir? Yoksa bunlar da ‘gizem dolu’ üçgenin içindeki beşgenlerden midir?

Bu ve benzeri şüpheler neden hâlâ yaşanıyor?

Kuruma hâlâ birilerinin hâkim olduğu da söylenmektedir. Bu husus doğru mudur?

Vatandaşların kurumla ilgili konuştukları çok dikkat çekici şeyler vardır ve acil tedbirlere muhtaçtır. Devletimiz yanlışların aczi içinde değildir.

Konuşulanlar ne mi?

Kurumda kalan yaşlıların mal varlıklarının ve paralarının kime gittiği dillere adeta destan olmuştur. Kuruma alınan kimsesiz ve yaşlılar, nasıl sıraya konuluyor ve kuruma alınan kişiler hangi kriterlerle, nasıl kabul ediliyor? Bilenler vardır ama toplum bu işin aslını bilmemektedir. İşte işin kör düğümü ve püf noktası da burada gizlidir. Hangi ölçülere göre yaşlıların (düşkünlerin) kuruma kabul edildiği hususu ne kadar nettir?

Yaşlı ve Kimsesizleri kabulde, bir öncelik sırası var mıdır? Yoksa öncelik, orada çalışan ekibin masum olmayan değerlendirmeleriyle mi sağlanıyor? Yani, talebi olanların mal varlıklarından aldıkları paylarla ilgili bir “kurulu düzenin” işletiliyor olduğu söz konusu mudur? Bu kurulu düzenden kimler payını almaktadır? Tespiti çok zor değildir bu şayianın. “Çalışanların mal varlıkları gelirleriyle orantılı bir değeri ifade ediyor mu, etmiyor mu?” hususu; şayia oluşunun veya gerçek oluşunun cevabını verir. Sahip olunanlarla gelirler arasında uçurum varsa, bunun nedenleri ve söylentiler ilgilileri hiç ilgilendiriyor mu?

Çaresiz ama zengin insanların bakıma muhtaç yaşlılık dönemlerinde ev-arsa ve diğer varlıklarının birçok “aşırma usulü” ile kotarıldığı bilgisi, doğru bir bilgi midir? Devlet kendi kurumlarının meziyet ve zaaflarını görmeyecek ve duymayacak kadar engelli midir ki; sokaktaki insanın duyduğunu bu kurumların mesulleri duymaz ve bir şey yapmaz olmuştur?

Özetle bir daha diyelim. Bu kurumları kim-kimler idare ediyor? Özellikle idareci kadrosu kimlerden oluşmuştur veya oluşturulmuştur? Kişiler kuruma kabul edilirken bir sıraya koyulurken; mal varlığı ölçütleri, belirleyici ve sinsiliğe kapı aralayan bir husus mudur? Bunların para ve bağışlarının, ev-arsaların akıbeti nicedir?

Bu söylentiler karşısında, bu kurumların hesaplarının acilen denetim altına alınması, şaibeyi sonlandırmak için gerekmektedir. Bunlar ile devletin diğer kurumları, bağımsız ve tarafsız bir heyet tarafından, devletimizin hukukuyla, milletimizi ikna edici şekilde teftiş altına alınması, vatandaşlarımızın istek ve arzusudur.

Genel Müdürlük binaları kendi ihtiyaçları olduğu halde neden kiraya veriliyor?

Eti Holding, eski Eti Bank Genel Müdürlüğüne bağlı binlerce çalışanın, onlarca Maden İşletmelerinin, onlarca Banka Şubelerinin olduğu bir kurumdan kalan bakiyedir, bu bakiyenin devridir.

Bunların hepsi özelleştirilmiş, kala kala bir bor madeni ve borun işlendiği fabrika kalmıştır.

Eti Holdingin Ankara Sıhhiye semtinde Genel Müdürlük binası yıktırılmış, yeri otopark yapılmıştır ve vatandaşlar araçlarını ücretle park etmektedirler. Genel Müdürlük ise, Etlik’ de olup Ankara’nın merkezinden uzak, boş kalıp bir türlü kiralanmayan, kiraya verilememiş 27 katlı boş bina, Eti Holding tarafından kiralanmıştır.

Bina büyük olduğundan belli katlar boştur, kullanılmamaktadır.

Bu ne akıl ve vicdandır?!

Yıllık bu binaya verilen kirayla böyle bir inşaat yapılabilir herhalde.

Başka bir şey….

Vakıflar Genel Müdürlüğü binası, bir iş adamına verilmiştir. Bu işadamı da binayı otel yapmış ve Genel Müdürlük binası şimdi otel olarak kullanılmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü ise, ek binalar kiralayıp, faaliyetlerini oralarda sürdürmektedir. Bahis konusu olan bina, Ankara Kurtuluş’ta olup, Kurtuluş Parkı karşısındadır. İhtiyaç vardı ise oradan niye çıktınız? Kaç lira kira veriyorsunuz ve kaç lira kira alıyorsunuz? Bu akıl işi mi Allah aşkına?

Kızılay’ın ana kavşağında köşede bulunan, eskiden Emekli Sandığının sahibi olduğu meşhur Gökdelen bina da bir İşadamına kiraya verilmişti. Binanın tadilatı devam ederken İşadamı, Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Binaya yeni levhalar asılmış, henüz çok cüzi bir kısmı çalışır duruma getirilmiştir. Fakat büyük kısmı ise hizmete açılmamıştır. Bu keyfiliklerin de bir anlamı var mıdır?

Elazığ’da kamu kuruluşları özeleştirme adı altında kimlere peşkeş çekildi?

Doğu Anadolu’nun orta ölçekli ve Kültür Merkezi sayılan Elazığ Şehrini söz konusu yapalım: Mevcut iktidar tarafından bu şehirde ne kadar Kamu Kuruluşu ve Sanayi Kuruluşları varsa, özelleştirme kisvesi altında özel firmalara (yani yandaşlara…) satılmıştır. Bunlar çok düşük fiyatlarla ve ederinin altında satılmıştır. (Devredilmiştir).

Dünyanın en zengin krom madeninin bulunduğu şark kromların tenürü yer yer % 48-52 ye varan değerde maden ocakları, sosyal tesisleri, fabrikası, 160.000 ton eritilmiş ve işler hale gelmiş krom madeni Sivaslı bir işadamına satılmıştır. Verilen paranın miktarı ise; eritilmiş ve işler hale getirilmiş, madeni satın alamayacak az bir paradır. Bu cüz’i parayla bütün işletme satılmıştır.

Krom stratejik bir madendir. Uçak gövdesinde roketlerin yapımında, paslanmadığı için mutfak aparatları ile kaplarında ve 40 çeşit sanayi ürününde kullanılır.

Belki hatırlarsınız; Geçmişte Etibank’ın 9 tane mühendisi PKK militanları tarafından katledilmişti. Değişik zamanlarda ve değişik maden ocaklarına saldırı düzenlenmiş ve çalışan madencileri öldürmüşlerdi. O İşletmede 1.000 kişinin üzerinde işçi çalıştırılıyordu. Oraları satın alan yeni firmalar, işçilerin maaşları biraz fazla olduğu için hepsinin iş hakkını (sözleşmelerini) fesh ettiler ve yeni işçileri aldılar. Yeni işçileri ise asgari ücretle çalıştırmaya başladılar.

İşletme, özel sektörün eline geçtikten sonra bu güne kadar hiçbir terör olayı ne hikmetse yaşanmamıştır. (İsterseniz buna garip bir tesadüf diyelim mi?). Bu ifade, çevre köylerde oturan vatandaşların ortak görüşleridir. Bu işletmede kazanılan paraların bir kısmının Kandil’e gittiği de orada düşünülmektedir ve konuşulmaktadır.

Asırlık Ergani Bakır İşletmesi ise, 3.000 kişinin çalıştığı, yıllarca Türkiye’nin ekonomisine büyük çaplı katkıda bulunan dev bir işletmedir. Fabrika, Sosyal Tesisleri ve Maden Ocağı dâhil, hepsi çok cüzi bir fiyatta özel sektöre satılmıştır, devredilmiştir. Eğer bu fabrikanın sadece makinaları hurda olarak satılsaydı, satılan bedelin üstünde bir paraya giderdi. Buranın da satış gerekçesi; “maden cevherinin rezervlerinin bittiği” nin gösterilmiş olmasıdır. Özel sektöre işte bu gerekçeden dolayı satılmıştır. Madende cevherin bittiği doğrudur. Ancak Maden Teknik Arama Kurumunun; Siirt’te bulduğu bakır rezervlerinin 1 milyon ton olduğu tespit edilmiştir. Bu maden, aynı işletme tarafından işletilebilirdi. Bakır cevheri Siirt’ten getirilip, Ergani Bakır Fabrikasında işlenebilirdi. İş kapasitesi daha genişletilebilirdi.

Elazığ merkez köyü İçme’ de kurulan ‘Biyokromat Fabrikası’nın %90’nı devletin %10’u özel sektöründü. Hükûmet düzeyinde bunun da çalışması engellendi. Alınan teknik elemanlar ve işçilerin işine son verildi. Fabrikanın makinaları çürümeye terkedildi. Bir işadamına, fabrikanın yıkılması, hurdasının temizlenmesi karşılığında fabrikanın arsası verildi.

Elazığ Şeker Fabrikası, Çimento Fabrikası, Et ve Balık Kurumu Tesisleri, Sümerbank Mağazaları, Elazığ yakınında Tunceli Pertek’te bulunan Halı ve İplik Fabrikaları da satıldı.

Bu kadar malları satılan Elazığ’a, ihtiyacı için bir çivi çakılmadı. Elazığ’ın Palu İlçesi ile Arıncak İlçesi arası mesafe sadece 27 km’dir. Beş sene önce bu iki ilçe arasında yol yapımına başlanmıştı. Yıl 2016, hâlâ bu yolun kaba inşaatı dahi bitmemiştir. Bu yolun akıbeti de meçhuldür.

Yolsuzluklara göz yumanların hem ahlâkı, hem de vicdanı iflastadır

Daha yazılacak çok şeyler mevcuttur. Yazımızın hacmi müsait değildir. Türkiye’de, “Bakanların makam şoförlerinin şoförleri vardır”. Karayollarının makam araçlarıyla ilgili maddesine göre, “Genel Müdürden başka bürokratların makam arabası ve ne de şoförünün bulunması mevzuata aykırıdır”, yasaktır. Ve suçtur. Bu gün bürokratların çoğu devlet tarafından kiralanan otomobillere galiba servis niyetine (!) binmektedir. Amma bu servislerin bir özelliği vardır: Bu da çok lüks ve pahalı olmalarıdır. Kiralanan Mercedeslere yıllık ödenen kiralarla, yılsonu o Mercedes’in sıfırını alabilmek mümkün olduğu söylenir.

Ne güzel değil mi? Hâlbuki bir yıllık otomobil hizmet kirası, yenisinin parası kadar olmaktadır. Servis niyetli bu arabalara çok kira verildiğinden, kurumun kendine alacağı yeni araba bir yılda kendini amorti eder (edermiş).

Bunlar yapılan şeyler. Olanlara göz yumanların hem ahlâkı, hem de vicdanı iflastadır.

Gidiş “hayra doğru” değilken, yine de akıbetimiz hayrolsun diyelim.

Ahlâkî yapıları bozulan toplumların hali, bozguna uğramışların son haline benzer.

Şu biline ki; talanın ve yalanın sonu milleti mülksüz bırakmaktır. Allah korusun.

 

Yorum Yapın

Navigate