EĞİTİMDE KAHREDEN BİLANÇOYU GÖRMEK ZORUNDAYIZ

 

İsmail YİĞİT

Fizik, matematik, edebiyat, yabancı dil öğreniminde, dünya sıralamasında en gerilerdeyiz. Kendi dilinde okuduğunu anlamada bile 65 ülke arasında 41. Sıradayız.

Bu eğitim sistemiyle, gelişen dünya şartlarına ayak uyduracak, ülkesine ve dünyaya değer katacak nesiller yetiştirmek imkânsız.   

OECD ve PİSA verilerinde 40 ülke arasında Türkiye yok. Problem çözme, icat ve buluş yapma becerisinde gençlerimizin oranı % 2,2 iken OECD ortalaması % 11,4’ tür. Güney Kore’de bu ortalama % 28 dir.

Yeni nesillere eğitim sistemimizi ileri seviyeye getirecek ve kabiliyeti olanları teşvik edecek ekonomik sistemi kurmak mecburiyetindeyiz. Bu gidişle 2023 te ilk 10’a girmeyi bırakın, ilk 20’de kalmamız bile mümkün olmayabilir.

Türk eğitim sistemini yenileyerek; hayatla, endüstriyle, teknolojiyle bağı olan, üretmeye aday olacak şekilde oluşturmak temel görevdir.  Sadece teorik ve kuru bilgiler ötesinde toplumun her türlü ihtiyacına cevap beren, bilim seviyesini yakalayarak, içinde bulunduğu bataklıktan ve gençleri yozlaştırıp umutsuz, çaresiz bırakmaktan kurtulmak mecburiyetindedir.

 

ŞAŞKIN SİYASETİN EĞİTİM POLİTİKASIYLA İNSAN SADECE ÇÜRÜR!

Bugün eğitim kurumlarımızda ister öğrenin, ister öğrenmeyin, sınıf geçiyorsunuz! Her türlü kötülük, döneklik, seviyesizlik ve çıkarcılığın hâkim olduğu bir siyaset, topluma hangi yüksek değeri kazandırabilir? İşte bu siyasetin eğitim politikası, şaşkınlığın, yap-bozun eseri olarak iflastadır. Bu iflas, geleceği karartan bir iflastır. Sermayesi insan olan bir zenginliği kumar konusu yapma düzenbazlığıdır. Gidişi tehlikeli kılar.

2017 Ocak ayında Anayasanın istenen maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili maddelerin görüşülmesi ve oylanması sırasında parlamentoda yaşananlar ibret vericidir. Öyle tahmin ediyorum ki belki de ilk defa bizim meclisimizde bayan milletvekilleri saç-saça, baş-başa kavga ettiler. Dünya tarihine geçecek talihsiz ve yüz kızartan bir olaydır bu durum.

2014 yılında 912 bin öğrenci üniversite sınavında döküldü. Türkçede 40 sorudan 19,31’ine, Fen Bilimlerinden 40 sorudan sadece 3’üne, Matematikteki 40 sorudan yine sadece 7,9 soruya doğru cevap verilebilmiştir. Sonuç: gerçekten bir felakettir!

Dünya Bankasının 2015 tarihli “İnsani Gelişme Raporu” nun eğitim bölümünde, İran dünyada 69. sıradayken, Türkiye 72. sırada yer almıştır. Türkiye’nin, İran’ın bile gerisinde olması düşündürücüdür.

2014-2015 milli gelir artışı İran’da 3,7 ve Türkiye’de ise 2,9 dur. İran’ın petrolü var ama İran o yıllarda ambargo altındaydı. Ali Babacan şöyle demişti: “Kişi başı milli gelirde on bin dolara ulaştık fakat 2008 den beri bunun üzerine çıkamadık”.

Babacan bunun için “AB hukukunun ve eğitim reformunun” şart olduğunu söylemişti.

“Biz neden böyleyiz?” sorusuna politik ve ideolojik cevap veriyorsak, konuyu kavrayamamışız demektir. Sorun ezberciliğimizden, pozitif ve analitik düşünceye geçemeyişimizden kaynaklanıyor.

Eğitim konusuna “iktidardaki partiye adam yetiştirme” açısından bakılıyor. Bu yanlış anlayışı uzun yıllardan beri de devam ettirmekteyiz.

1970’li yıllarda MC (Milli Cephe) Hükumeti ve Ecevit Hükumeti üç aylık programlarla jet öğretmenler yetiştirip (!) atadılar! Hâlbuki üç ayda salatalık bile yetişmez!

İşin doğrusu şudur: Eğitime bilim, teknoloji ve ihtiyaçlarımız ile milli amaçlarımız açısından bakmak gerekir.

 

EĞTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ

TUİK’in 2015 yılı “Gelir Ve Yaşam Koşulları Araştırması” nın sonuçları şöyledir: En yüksek % 20’lik grubun toplam gelirinden aldığı pay% 46,5’e ulaşırken, en düşük gelire sahip % 20’lik grubun aldığı pay ise % 1 puan azalarak % 6,1 olmuştur.

2015’te en üst % 20’lik varlıklı nüfus dilimin geliri artmış, geriye kalan nüfusun % 80’in geliri ise azalmıştır.

Ayda 1095 TL harcayan bir ailenin çocuğuna eğitim gideri olarak ayda sadece 4 TL düşüyor. 7151 TL harcama yapan ailenin çocuğuna ise eğitim gideri olarak ayada 343 TL düşüyor! Görüldüğü üzere bu iki ailenin çocukları arasında imkân ve fırsat eşitliği yoktur!

Nüfusun % 14. 7’si yaklaşık “12 milyon kişi” yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Ülkemiz nüfusunun % 79’u borçlu yaşıyor.

Şimdi yukarıda örnek gösterilen iki farklı gelir düzeyinde olan öğrenciler arasındaki farka dönersek araştırmalar şu sonuçları veriyor: Okur-yazar olmayanların % 27,2’si, bir okul bitirmeyenlerin % 23,7 yoksul iken, lise altı eğitimlilerin % 12,8’i ve lise-dengi okul mezunlarının % 5. 6’sı yoksuldur. Yüksekokul mezunlarının ise sadece % 1,6’sı yoksuldur.

Bu durum ve tablo göstermektedir ki, geliri çok düşük ve düşük ailelerimizin çocuklarının durumu acı vericidir, işi de gerçekten çok zordur.

Ülkeyi yöneten, dünyaya kafa tuttuklarını söyleyen ve hamaset nutukları atan değerli yöneticilerimizin başa gelen görevlerinden birincisi, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak olsa gerekir. Bu da ekonominin üç temel unsurunda adaleti sağlamakla olur. Bu üç unsur: üretim (istihsal), dağıtım-taksim olunma (inkısam) ve tüketimdir (istihlak’ tır).

 

PARALI EĞİTİM, PARELEL EĞİTİMİ DOĞURDU.

ŞİMDİ DE YARALI EĞİTİM OLARAK DEVAM EDİYOR…

Dünyada Sosyal Devlet kavramı; ülkede zengin olanlarla, fakir olanlar arasındaki gelir farkını makul seviyeye getirmekle izah edilebilir.

Türkiye’de hem muhafazakâr yöneticiler olduğunuzu iddia edeceksiniz, hem de gelir dağılımındaki adaletsizliğe müdahale etmeyeceksiniz! Zenginleri daha zengin, fakirleri daha fakir yapacaksınız… Ve vahşi kapitalizmi daha da azgınlaştıracaksınız… Öyle mi? Yutana ‘yazık oluyor’ derken, yutturana da ‘yazıklar olsun’ diyoruz.

Paralı eğitimi artırarak, fakirle zenginin okulunu da ayıracaksınız ve gettolar oluşturacaksınız. Buna hizmet diyeceksiniz! “Özel Okullar öğrencilerine bol keseden not versin ve ortalama ile giriş puanına ilave katkı sağlasın. Ayrıca Üniversite sınavına da uygun programlar uygulayabilsin. Müfredatında olan ama sınavda sorusu sorulmadığı için puan getirmeyen dersleri es geçerek ‘işliyor gibi’ göstersin… Diğer taraftan sadece sınava yönelik dersleri yapsınlar… Garibanın çocukları da devletin okullarında sürekli kontrol edilen bir yapı içerisinde Orta Öğretimin bütün derslerini görsünler (Beden Eğitim, Resim, Müzik gibi) ki, sınavda sorusu çıkan derslere zaman ayıramasınlar… Bunun anlamı: ‘Gariban çocukları Üniversite sınavı için yeterli olmasınlar’ dır! Eğitimde olan budur! Yarış ülke gerçeklerine uygun değildir ve adaletsizce yapılmaktadır!

Siyasette de böyle yarışmıyor muyuz? Birileri hazineden yardım alsın, birileri yine devletin ve belediyelerin bütün imkânlarını kullanabilsin… Birilerinin altında devletin tahsis ettiği uçaklar olsun… Ama öbürü olan gariban ise çoluk-çocuğunun nafakasından kısarak ayırdığı birkaç kuruşla yarışsın… Hem de devlerle yarışsın! Ne güzel ve ne adil bir yarış değil mi?

Belediyeler, milletten aldığı vergilerle ‘billboard-ilan panosu’ yaptırsın, yılın on iki ayında başkanlar da kendi yandaşı partilerin afişleriyle donatılsınlar, öyle mi?

Yapın efendiler yapın! İstediğiniz gibi yapın! Çünkü bu ülke sadece ve sadece sizin babanızın mirasıdır, hakkınızdır(!) yapın! Bir gün gelir, birileri de bunun hesabını size sorar!

 

ADALET; HAKLININ KAZANCI, HAKKI GASP EDENİN ATEŞİDİR!

Ne zaman benim halkım sizlere, batılı insanlar gibi; “benim paramla kendi reklamını yapamazsın” diyecek? Gelin anlayın! Dünyayı ve milletinizi doğru anlayın! Yaşama sevincini, daha iyi yarınlar için umudunu katletmeyin! En besleyici katık olarak adaleti tevzi edin ve beraberce hür yaşayalım. Hürriyet olmadan huzur ve gelişme olmaz! Biline ki, adaleti çiğneyenin sonu hüsrandır! Dünyada tecellisine mani olunan adaletin, ahiretteki tecellisi de unutulmamalıdır. Adalet; haklının kazancı, hakkı gasp edenin ateşidir!

Kıyamet günü azabın dehşetini görenler; “Allah’ım! Çocuklarımı diyet olarak vereyim, beni azaptan kurtar” diyecekler. Orada kimseye haksızlık edilmeyecek! Tabi olunca ‘kendisini kurtaracağını’ sandığı yöneticileri-önderleri kurtarmayacak! Herkes ‘nefsim, nefsim’ diyecek!

Bir takım yüzler o gün parlayacak ve gülecek… Bir takım yüzler de kararacak, azgınlığın karşılığı olan çile halini aksettirecek…

Sayısız insanın, dulun, yetimin, şehit evladının, fakirin-fukaranın yöneticilere verdiği vergileri çar-çur edip, kendilerinin ve yandaşlarının reklamını yapanlar! Biliniz ki millet de verdiği vergiler de size emanettir! Emaneti doğru muhafaza etmeyenlerin, aldıklarını doğru yerde kullanmayanların hesabı çetinden daha çetindir!

Dünyada gerçekleşemeyen hesabın ahirette unutulacağını sanmayın!

O hesap ve O hesap günü; gerçektir, gerçekten daha gerçektir!

Yorum Yapın

Navigate