BİLAL SÜRGEÇ
Arap İhtilali ve Şam Mahkemesi
“Osmanlı Devleti nüfus ağırlığını göz önünde tutarsak Türk ve Arapların çoğunlukta olduğu bir devletdi. I Selim’den itibaren Osmanlılar Türk kültürü yanında Arap kültürünün de savunucusu oldular.
20.ci yüzyılın başına kadar Arap topraklarını idare eden Osmanlı Devleti istilacı sömürgeci Batılı devletler gibi hareket etmediler. Osmanlı bilim adamları kapılarını Batı’ya karşı sıkı sıkı kapatırken İslam dünyasının gelenekleri içinde kaldılar. Padişahlar Sürre Alayları hazırlayıp Arabistan’a hediyeler gönderdiler. Mezepotamya’daki camilerin hazinelerini değerli armağanlarla donattılar. Arapça konuşan ülkelere valiler atadı ve oralarda ordular bulundurdular ama yerel yöneticiler de yerlerinde kaldılar” (s 9)
Yukarıdaki satırlar Alaiye Savaş Mahkemesi Notları Arap İhtilali ve Şam mahkemesi kitabını tercüme eden Cahit Kayra’nın kitabının açıklama kısmından alındı.
Ayrılıkçı Araplar ve İngilizlerle Arap Halifeliği Hayali…
Kitap, Osmanlı Divan-ı Harbinde Arap topraklarını Osmanlı’dan ayırmak isteyen ayrılıkçı Arap aydınlarının yargılanmasını anlatıyor. II. Meşrutiyet’le kurulan Meclisi Mebusan’da Arap milletvekilleri de yer aldılar. Aynı dönemde Mısır’da Suriyeli aydınlarla İngilizler arasında ilginç ilişkiler olduğu görüldü. Bu ilişkiler Osmanlı Halifeliği yerine bir Arap Halifeliği kurulması yönünde idi. Bu görüşmelerde Reşid Rıza, İzzet Paşa, Şerif Hüseyin, Şeyh Sünusî, İbn Reşid, İzzet el Mecid gibi isimler yer aldı. Arap Halifeliği için aday olarak Hıdiv Abbas Hilmi Paşa gösterildi…
Arap aydınları 1913 Haziranında Paris’te bir kongre topladılar. Öte yandan Fransızlar Suriye’de misyonerlik çalışmalarını arttırdılar. Buna karşı iktidardaki İttihat ve Terakki Partisi, Trablus ve Balkan Savaşlarından sonra duyarlılığı artan İslamî hareketlerle işbirliği yoluna gitmeye çalıştı… Medine’de bir İslam Üniversitesi kurulmasına girişildi. Hicaz Osmanlılar için çok önemli idi ama Şerif Hüseyin oradaki Osmanlı etkisinin artmasından ve Hicaz Demiryolu’nun yapılmasından tedirgin oluyordu…
Bütün bu olaylar, Birinci Dünya Savaşı öncesinde bu bölgedeki karmaşıklığı gözler önüne seriyor. Savaş yıllarının başlangıcında da bu karışıklık sürdü.
Şerif Hüseyin Mekke’de Osmanlı Ordusuna Saldırıya Geçti
Osmanlı Meclisinde önemli bir Arap milletvekili hizbi bulunuyordu. Peygamber soyundan gelen (ve Meclis’te başkan vekili, hükümette nâzır mevkiinde olan) Abdülhamid el Zahravî Meclise girdiği için hain ilan edildi. Reşid Rıza Konfederasyon isteklerinde ısrar etti. Lâ Merkeziye Derneği’nde birleşen Suriyeli ihtilalciler (Aldülganî el Useyri, İskender Ammûn, Reşid Rıza, Tevfik el Azm) İngilizlerden 20.000 tüfek, savaş malzemesi ve gemisi istediler. Bunları alamadılar ama İngilizlerin bir miktar para yardımı yaptıkları öğrenildi. Şerif Hüseyin İngilizlerle görüşmeye başladı ve İttihatçıların Kutsal Savaş -cihad- önerisini kabul etmedi. İstanbul, Şerif Hüseyin’in yerine başkasını getirmek istedi. İngilizler Basra’yı işgal etti. Şerif Hüseyin Mekke’de Osmanlı ordusuna saldırıya geçti.
Bu sıralarda Âliye Divanı Harbi kuruldu ve ilk kez 11 kişi asıldı. Ayrıca 5.000 Suriyeli aile Anadolu’ya (iyi koşullar içinde) sürgün edildi. Aliye Savaş Mahkemesi çalışmalarını sürdürdü. Ek yargılamalar ve mahkûmiyetler oldu.
Başlangıçta Arap kamuoyu, Arap ülkelerindeki yerel yöneticiler, eşraf (Mekke Şerifi Hüseyin dahil) bu hareket içinde olmadı. Fakat zaman geçtikçe parametreler değişti. Fransa ve İngiltere geleceğin programlarını yaparken bu tür etkinliklere önce ihtiyatlı şekilde sonra açıkça nesnel ve tinsel yardımlarda bulunmaya başladılar. İtalyan ve Balkan Savaşları Arap ülkelerinde Osmanlı imajının gücünün yitmesine neden oldu.
Batılılar Birinci Dünya Savaşı’na hazırlanırken bu etkinliklere daha çok önem verdiler. Buna karşın bu hareketlerin öncüleri giderek güçlendiklerini düşündüler, isteklerini reformları da aşarak bağımsızlık düzeylerine çıkardılar ve ihtilal hazırlıklarına giriştiler.
İngilizlerin ve Fransızların Niyetlerinin Bilincinde Olan Arap Yöneticiler…
Bu arada tipik bir sonuç olarak, bu ihtilal girişimleri sırasında İngilizlerin ve Fransızların gerçek niyetlerinin bilincinde olan bir bölüm Arap yöneticiler de Kurtuluş Savaşı ile Batılı emperyalistlere karşı çarpışan Türkiye’ye başvurarak Mustafa Kemal’den yardım istediler.
Bu mahkeme Birinci Dünya Savaşı’nın yazgısının belirlenmeye başladığı yıllarda, Çanakkale Savaşı’nın sevinci, Kuzeyde ve Kanal yollarında uğranılan hezimetlerin ağır acıları yaşanırken Şam’da, Dördüncü Kolordu Karargâhı’nda kuruldu.
Savaş öncesinde ve savaş sırasında Osmanlı İmparatorluğu’nun beş yüzyıllık ortağı Arap ülkelerinde oluşan başkaldırı girişimlerinin sorumluları yargılandı ve ağır cezalara çarptırıldı. Türk orduları savaş alanlarını ve yüzyıllar boyu birlikte olduğu insanların yaşadığı toprakları bırakıp çekildiler. Ama 1916’daki davanın izleri silinmedi. Âliye Savaş Mahkemesi ve sonuçları Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine geçen Türkiye Cumhuriyeti ile Batılıların programladıkları Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin bir yerine saplanmış bir sorun olarak kaldı. Daha sonraları Âliye’de bu Arap ihtilalcileri ve onların serüvenleri anısına bir anıt yapıldı.
Tarih, bu sorulara, geçen zaman içinde acıklı yanıtlar verdi. Birinci Dünya Savaşı bitti. Osmanlı İmparatorluğu dağıldı. Osmanlı yöneticilerin hayalleri ve öfkeleri hüzünlü anılara dönüştü. Arap ihtilalcilerin ülkelerinde istedikleri reformlar, bağımsızlık, barış, varlık ve mutluluk idealleri yerine ise emperyalist güçlerin sömürüsü, acımasız insanların insafsız, sorumsuz çirkin petrol kavgaları geldi” Cahit Kayra böyle özetliyor Şam Mahkemesi Davasının öncesini ve onunla birlikte gündeme gelen soruları…
Şerif Hüseyin’in Kurmay Başkanı Türk Düşmanı Çerkez Aziz Ali!..
Cahit Kayra’nın Türkçe’ye çevirdiği Aliye Savaş Mahkemesi Notları, “Arap İhtilali ve Şam Mahkemesi” adıyla Yeditepe Yayınevi’nce kitaplaştırıldı. “Âliye Divân-ı Harbi Örfîsi’nde rü’yet olunan mesele-i siyasiye hakkında izahat” özgün başlığını taşıyan notlar davanın bütün detaylarını göz önüne seriyor. Haberleşmeler, itiraflar ve Şam ve Beyrut Fransız konsolosluklarında bulunan belgelerde isyancıların ifadeleri ve itirafları da yer alıyor.
Kitapta ibretlik çehreler de anlatılıyor bunlardan biri Aziz Ali! Osmanlıya isyan eden Şerif Hüseyin kuvvetlerinin kurmay başkanı. Mısır doğumluydu Arap milliyetçisi olarak tarihe geçti… Ancak Arap değil Çerkez’di. İstanbul’da Harb Okulunu bitirmişti. İttihat ve Terakki Partisi’ne girmişti. Daha sonra azınlıklara özerklik vaadinde bulunan ayrılıkçı Arap örgütlerine katıldı. Trablusgarp savaşında bir yolsuzluğundan dolayı idama mahkûm edildi. İngiliz büyükelçisi Sir Louis Malet’in girişimiyle af edildi. Mısıra dönmesine izin verildi.. 1916’da Osmanlılara karşı ayaklanan Şerif Hüseyin’in kuvvetlerine katılarak kurmay başkanı oldu.
Aziz Ali, al-Ahd isimli aşırı Türk düşmanı bir Osmanlı ittihatçı subayı bu örgütün kurucusuydu. Derneğin amacı Arap halifeliğinin kurulması Arapların bağımsızlığını gerçekleştirmekti. Yoğun bir Türk düşmanlığını işliyorlardı. Bu derneğin kurucularından Selim Bey el Cezairi yakalanınca üzerinde derneğin marşı ele geçirilmişti Marşta şu cümleler yazılıydı: “Yaşamı ve ölümü küçük gören alicenap ve aziz bir kuşak meydana getirsin ve bu gençler kahramanlıklarıyla dünya yüzünde en alçak halk olan Türklerin başını ezsin! Türklerin boyunlarını koparmak ve sonuçta Arapların mutluluğunu sağlamak için Türklere karşı mücadele açsınlar (s 17)
Aziz Ali Şam mahkemesi tarafından idama mahkum edildi. Ancak o kaçıp kurtulmayı başardı. 1940 yılında Mısır Genelkurmay başkanı oldu. Almanya’ya yakınlaştı İngilizler tarafında görevinden uzaklaştırıldı. Mısır’dan kaçmaya çalıştı. İngilizler tarafından tutuklandı. Serbest kaldığında Mısırlı hür subaylara katıldı. 1954 yılında Moskova’ya Mısır büyükelçisi olarak atandı…
Şam’da kurulan Osmanlı Arap ihtilali ve Şam mahkemesine göre dava; Araplık davası değildi. Bir kavmiyet bir ihanet sorunuydu. Ayrılıkçılara özel olarak devlete genel olarak ise bütün Araplara ihanet etmişti. Yine mahkemeye göre; ihtilalciler Arapların Necip adına leke sürmüşlerdir. İsyancılar Arap halkını, Osmanlının savaştığı yabancı istilacıların işgallerini hemen kabul edecek ruhsuz bir kitle olduğunu sanmaktadır. Osmanlı devleti mahkemenin de belirttiği gibi isyancılarla Arap halkını özellikle ayrı tutmaktadır. (s 20)
İstanbul’da Okuyan ve Çalışan Araplar Arasında Ayrılıkçılık Tohumları
Araplık duygusu İstanbul’da okuyan veya çalışan Araplar arasında canlı tutuluyordu. Arapların kurduğu kulüplere Amerika’dan İngiliz işgalinde bulunan Mısır’dan gelen gazeteler Arap ihtilalci ayrılıkçı duygusunu yayıyordu. El Müntedi el Edebi dergisi birinci sayısında Türkler karanlığa benzetiliyor bu karanlığın yok edilmesi için Arap gençleri ihtilale davet ediliyordu.(s 30)
Suriyeli Hıristiyan Araplar kavmiyet duygusunu körüklemek için bildiriler yayınlıyorlardı. Bu bildirilerde Osmanlı ve Türk düşmanlığı ölçüsüz ve insafsızca işleniyordu. İslam öncesi bir kavim olan Kahtanoğulları diye Suriyelilere sesleniliyor ve onlara ne zaman üzerinize çevrilen süngülerin parlaklığını görmek için gözlerinizi açacaksınız! diye provoke edici sorular soruyorlardı. Bu bildiride Osmanlıların Arapların mallarını yağmalamayı din olarak gördüğünü, güya Osmanlının gözünde Arapların eti yenir sütü içilir bir hayvan olduğunu söyleyip Ermenilerin isyan ederek haklarına kavuştuğunu yayıyorlardı. (s 44)
‘Bu Sorun Bir Kavmiyet Sorunu Değil Bir Hıyanet Sorunudur’
Şam’da 1916 yılında kurulan Aliye Divan-ı Harbi mahkemesi günümüzde “Kürtleri, PKK ile karıştırmayın PKK farklı, Kürtler farklı” ifadesinin aynısını ayrılıkçı bölücü Araplar için söylediler “Bu sorun bir kavmiyet sorunu değildir. Bir hıyanet sorunudur. Bu soruna yanlış olarak Araplık veya Arap İhtilali adı verilmemelidir.
Suriye’yi Osmanlı’dan ayırmak isteyenlerin ilkleri Araplarla aynı adı taşıyan Hıristiyan Arapladır. La Markaziye isminde dernek kurmuşlardı. Osmanlıların aleyhine bildiri yayınlıyorlardı. Bu bildirilerde Osmanlıların Arap medeniyetini yıkan Cengiz’in ve Timur’un torunları olduğunu propaganda ediyorlardı.
Çok sayıda kurulan ayrılıkçı teşkilatlardan biri de el Müntedi v el edebi derneğiydi kuruluş amacı; Arap gençlerini bir arada tutmak onları bağımsızlık fikirleriyle terbiye etmekti.