Dünyada her şey, ama akla gelebilen her şey hammadde kaynaklarına bağlıdır. Harp ve sulhlar da dahil. İnsanlar, yaşamak için kuvvetli olmak lüzumunu daha ilk ve iptidai insanın klan olarak teşkilatlandığı devirlerden beri anlamış ve kuvvetlenmenin yollarını aramıştır.
Petrol 19. Asrın sonu ile 20. Asrın devamında hammaddelerin başında yer almış bulunmaktadır. Petrol, insan hayatının her safhasında ve her derecesinde tesirini, hem de ezici surette ortaya koymuş bir hammaddedir.
Petrol 20.asrın en kıymetli hammaddesi yeryüzünde çıkarıldığı her yerde ihtilâller, kıt’aller, hükümet darbeleri birbirini kovalamış ve petrole sahip ülkelerin insanları hiçbir zaman rahat bir nefes alamamışlardır.
Kan Gölü Üzerine Kurulan Petrol Saltanatı!..
Petrol için, insan dediğimiz varlığın zerre kadar kıymeti yoktur. Petrol, bugünkü muhteşem mevkiini kan nehirleri üzerine kurmuştur. Petrol uğruna akan kanlar petrole sahip olmak isteyen devletlerin ne korkunç bir mücadeleye tutuştuğunu ispatlıyor. Petrol uğruna insanları insafsızca harcamaktan geri kalmıyor.
İngiltere’nin 20.asırda yetiştirdiği devlet adamı Churchill, 1936 yılında Avam Kamarası’nda “Bir damla petrol bir damla kandan daha kıymetlidir.” diyerek petrolün önemini hiçbir şüpheye düşürmeyecek sözlerle ifade ediyordu.
İngilizler, denizlere hâkim olan milletlerin dünyaya da hakîm oldukları gerçeğini biliyorlardı. Bu üstünlüğü ve dünya hâkimiyetini ellerinden kaçırmamak için ne mümkünse yapıyorlardı. 20. Yüzyılın ikinci yarısında İngilizlerin hedefinde, “Galiçya, Çekoslovakya, Romanya, Osmanlı İmparatorluğu (Musul-Kerkük), İran” vardı.
Osmanlı Türk Cihan Devletinin Topraklarında ABD-İngiliz-Alman Petrol Kavgası
ABD’de Standard Oil’in kurucusu Rockfeller, küçük şişeler içinde romatizma ilacı diye pazarlamaya çalıştığı petrolün değerini anlayamamıştı. Bu durum 1860’lara kadar devam etti. Romatizma ilacı satışı ile kuvvetlenen Rockfeller 20. Asrın sonlarında İngilizler ile petrol sahalarında karşı karşıya geldi.
ABD’nin (Rockfeller) karşısında Uzakdoğu’da İngiliz-Hollanda Birliği olan Roya-Dutch Şirketi idi. Mücadele ilk olarak Çin pazarında başladı. İngiliz şirketinin yöneticisi Deterding Çin’i ABD pazarı olmaktan çıkarmak için her yola başvuruyordu.
İran, Ateş Melikesinin ülkesiydi. Ruslar, Almanlar artan petrol ihtiyaçları için amansız bir mücadele veriyorlardı İngilizlerle. İngiliz Entelijans servisi ve petrolcülerin ajanları faaliyete geçtiler. İran’da Şah ve Vezir-i Azam aleyhine kampanyaya başladılar. İngilizler bu işte ülkelerinde eğitim görmüşleri de kullanmaktan çekinmiyorlardı. Devrin ünlü âlimi olan Şeyh Cemaleddein Efgani de bu hareketleri destekliyor ve bir nevi lideri durumundaydı.
Petrol bir kere daha gizli servislerde, büyük sermayelerin çarpışmasına ve oluk gibi kan akmasına sebep oluyordu. Bu mücadelenin yapıldığı topraklar arasında Osmanlı imparatorluğu da vardı ve akan kan Türk kanıydı. Petrol, sadece bir imparatorluğu değil, tarihlerin içine sığmayan adil, civanmert ve asil bir milleti yok etmek pahasına azgın iştihaları kamçılıyordu. Mahvına karar verilen ve tatbikatını Girit, Balkanlar ve İmparatorluğun diğer kısımlarında gördüğümüz bu millet Türk Milleti idi.(1980’lerden sonra Doğu ve Güneydoğu’da başlatılan pkk aynı iş için değil mi?)
Petrol Denizine Hakim Olmak İçin Osmanlı Türk Cihan Devleti Yıkılmalıydı
Almanya ve Rusya’nın siyasi nüfuzlarını kullanmak suretiyle ve birbirlerine göz yumarak yerleşmek istedikleri bölgeler, İran petrolünün su gibi aktığı güney eyaletleri, Basra Körfezi ile Osmanlı Türk İmparatorluğu’nun Musul, Kerkük, Süleymaniye ve havalisi idi. Almanya’nın Bağdat demiryolu hattını yapmasının asıl hedefi Musul ve Kerkük havalisindeki zengin petrol yataklarıydı. (Çünkü yolun iki yanında 20 km.lik alanda madenlere sahip olacaklardı.)
Standard Oil ile Royal Deutch-Shell her türlü mücadeleyi bırakarak Birinci Dünya Savaşı’na katılan devletlere meşru ve gayr-ı meşru yollarla petrol satıyorlardı. İngilizlerin şirketi olan Royal Deutch-Shell’in yöneticisi Deterding sadece ve sadece Ortadoğu petrollerini düşünüyordu. Ortadoğu’nun neredeyse tamamına sahip olan Osmanlı İmparatorluğunu (yani Türkleri) petrol bölgelerinden çıkarmak gerekiyordu. İngiliz Ordularının Birinci Dünya Savaşı’ndaki en büyük hedefi dünyanın sayılı petrol sahası olan Irak toprakları (Musul-Kerkük) idi.
Türk tarihinde general Townsend diye bilinen kumandan 45 bin kişilik modern silahlarla donatılmış bir ordu ile Musul petrol sahalarına ilerliyordu. Kûtü’l- Amâra da Ali İhsan Paşa kuvvetlerine mağlup oldu. Yapılan savaşlar sonunda genç Türk paşasına esir düştü. İngiliz petrollerinin en büyük sorumlusu Deterding, Türkler mağlup edilmedikçe Musul petrollerinin ele geçirilemeyeceğini anladı. Bu olaydan sonra Türk ordusunu ve devletini çökertmek için seferber oldular.
Osmanlı Türk devletini yıkmak ve petrollere sahip olmak için en iyi ajanlarını bölgeye gönderdiler. Hepimizin bildiği Lawrens ile uzun bir süre Kıbrıs valiliği yapan Sir Food ile Arap yarımadasını çok iyi bilen Miss Gertrud Bell idi. Miss Gertrud Bell, Kahire’de büro açıyordu. 1917 Ekim ayında QUIN Elizabeth zırhlısını denize indirirken Lawrens de Miss Gertrud Bell’e mazot meselesini(petrol) halletmeliyiz diyordu.
Lawrens ve Miss Gertrud Bell’i anlatmak yazımız konusu değildi. Birinci Dünya Savaşı henüz başlamamıştı. İngiliz hükümeti İttihat ve Terakki hükümetini tehdit ediyordu. Tehdit ve sıkıştırmalar neticesinde Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında müzakereler başlamasına karar verildi. Birinci Dünya Savaşı patladıktan bir süre sonra maliye nazırı Cavid Bey (Namı değer Dönme Cavid) Londra’ya gitti. Yanında Ermeni Kalust Gülbenkyan (Duyun-ı Umumiye yetkilisi) da vardı.
Cavid Bey, İngiliz hariciyesi ile görüşmeler yaparken, İstanbul’dan Sadrazam Said Halim Paşa’dan acele dön emrini aldı. Cavid Bey Londra’ya götürdüğü Ermeni Kalust Gülbenkyan’ı müzakerelere devam etmek üzere orada bıraktı. Bu İngilizler için paha biçilmez bir fırsattı. Kalust Gülbenkyan ile anlaşma imzaladılar. Bu anlaşma ile zorla girdikleri Musul’dan bir daha çıkmayacaklardı.
19 Mart 1914’de Londra’da Doyçe Orient Bank ile Royal Dutch-Shell grubu arasında müzakereler yapılıyordu. Osmanlı ile ittifak halinde olan Almanlar petrol için arkadan hançerleme yoluna gidiyordu. İngilizler ile Almanlar Musul’da elde ettikleri petrol hisse ve işletme imtiyazlarını Osmanlı’nın harbe girmesine kadar tuttular.
Yıl 1927 ve 7. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Eğilmez Paşa Türkeli Musul’u İngiliz İşgalinden Kurtardı
Lozan Antlaşması imzalanırken Irak sınırı ikili görüşmelere kaldı. İngilizler, dünyanın sayılı petrol sahalarından Musul ve Kerkük’ü ellerinde bulundurmak için her yola başvuruyorlardı. Şeyh Said isyanı çıkardılar. Musul-Kerkük’ü Cemiyet-i Akvam’a götürdüler. Bölgede yer yönü ile baskıyı artırdılar. İngilizler Türkiye’nin Musul üzerindeki haklarından vazgeçmek niyetinde olmadığını biliyordu. 1927 yılında Cafer Tayyar Eğilmez Paşa’nın komutasındaki Türk birlikleri bir anda ansızın Musul’a iniverdi. İngilizler nota üzerine nota verdikleri gibi Ankara’nın askerlerini geri çekmesini istediler. Ankara’da yapılan uzun müzakereler sonunda hükümet Türk birliklerini geri çekti.
Türk Milleti için talihsizlikler İttihat Terakki Cemiyeti’nin aldığı kararla başlamıştı. Lozan’da devam etti. İttihat Terakki Musul ve Kerkük’ü bir irade-i şahane ile memalik-i şahane arazisi ilan etmişti. Lozan heyeti bu durumu bilmediği için farklı davranamadılar.
Türk devleti yeni kurulmuştu. Fakat petrolcüler Türkiye’yi rahat bırakmıyorlardı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında yarım kalmış İstanbul-Bağdat hattını Musul’a kadar inşa şartıyla 99 yıllığına Standard Oil’in adamı Amiral Chester aldı. Amerika’ya döndü. Standard Oil ile ABD hükümetinin arası açıktı. Para bulup bu hattı yapacak gücü olmadığı için imtiyaz iptal edildi. Yıllar hızla geçti. 1933 yılından sonrası Ortadoğu için ikinci felaket yıllarının başlangıcı oldu.
Rusya Kars ve Ardahan’ı İstiyor!..
Ortadoğu’da karışık ortam 2. Dünya Savaşı sonuna kadar devam etti. Savaştan güçlenerek çıkan Rusya’nın Çarlık dönemi hayalleri yine depreşti. “Sıcak denizlere inme.” Ortadoğu’da görünmek isteyen Rusya Türkiye’den Kars, Ardahan ve havalisini isteyen bir nota verdi. Rusya’nın bu talebi uluslararası siyaseti karıştırdı. Türk hükümeti Rusya’nın anlayacağı dilden cevap vermekte gecikmedi. Hiçbir ittifaka dahil değildi. Rusya Türkiye’nin cevabını sineye çekti. Rusya yönünü İran’a çevirdi. Bu da İran için felaketler zincirinin başlangıcı oldu.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Osmanlı Türk Cihan Devleti yıkıldıktan sonra bölge felaketlerden kurtulamadı. Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki durum nasılsa bugün de aynı. Tek değişen dün İngilizler başrolde idi. Bugün ABD ve Rusya. Tek dertleri petrol, maskeleri demokrasi getirme. Ülkemizin güneyinde oluşturulmak istenen koridorun asıl sebebi petrol hatlarının buradan geçirilmesi ve bölgede bulunan Türklerin yok edilmesi. Görüldüğü üzere dönüp dolaşılan nokta petrol, ölen insanlar ise Türkler ve Araplar. Saygılarımla
…………………..
Kaynaklar: Petrol Fırtınası ve Barışa Son Veren Barış kitaplarından yararlanılmıştır.