SİSTEM İLLAKİ SİSTEM…
Osmanlı devleti devlet yapısı olarak bütün hayatı boyunca Başta Padişah(devlet başkanı) olmak üzere daima devletin başında Başbakan olarak Sadrazam hep olmuş, bakanlar kurulu olarak da kubbe altı vezirleri kendi sahalarında bakan olarak devlet idaresinde bulunmuşlardır. Devlet en tepeden en aşağıya küçük yerleşim yerlerine kadar günün hukuk sisteminin yürütücüsü “Kadılar” vasıta ile denetlenmiştir.
Başkanlık sistemi tartışmaları yapılırken ABD başkanlık sistemi gündeme geldiğinde; kimse ABD Başkanının senatodan izin almadan tek adım atamadığını, tek kuruş harcayamadığını söylemedi. Bazen senatonun onaylamadığı için hükümetin bile ödeneksizlikten kapandığından bahsetmedi. ABD Başkanlarının özel harcamalarını ve özel misafirlerinin harcamasını kendi gelirinden yaptığını, hatta Sabık ABD Başkanlarından Bil Clington’un başkanlıktan ayrıldığında 22 milyon Dolar borçla ayrıldığını basın gündeme bile getirmedi. Borcun sebebi Başkanın maaşının harcamalarına yetmemesi! Hazinenin her dediği için ödenek vermemesi, her şeyin iki dudağının arasında olmaması…
MUZ CUMHURİYETİ…
Siyaset adamlarımızın dillerine pelesenk ettikleri söz;”Türkiye muz cumhuriyeti değildir.” Peki Türkiye muz cumhuriyeti değilse ne?!”Ben yaptım oldu cumhuriyeti mi?”Ben Yaptım oldu cumhuriyetiyse olsa, olsa diktatörlük olabilir.
Demokratik hukuk sisteminin hâkim olduğu ülkelerde, esas olan insandır. Devletin bütün imkânları, gücü, yetkileri insanların mutluluğu için harcanır. Devletin en tepesinden en ve aşağısındaki kurum ve birimlere kadar insanların mutluğunu hedef alarak hizmet ederler. Yani devleti idare edenlerde milletin hizmetindedir. Aday olduklarında da hizmete yani efendiliğe değil hadimliğe talip olurlar.
Hukuk devletinin esas kuralı; devletin bütün kurumlarının ve en küçük dairesine kadar aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya bir denetim mekanizmasının olmasıdır. Her kurum ve birim devletin üst kurumlarının denetlemesi bir yana, kendi kendini denetleyen bir yapıya sahiptir. Bu kadar denetim mekanizması içinde devletin başının ve icrasını oluşturan tepesinin denetlenmiyor olması veya denetlenemiyor olmasını nasıl izah etmek veya anlamak gerekir?
Suçlu olması gerekmez, herkes hesap vermeli veya verebilmeli! “Ben devletin başı olduğum için kimseye hesap vermem.” Gibi bir anlayış veya denetim mekanizmalarını işlemez hale getirmek ne kadar hukuki ve ne kadar demokratiktir.
ÜLKE KİMİN?
Mülk seçilmiş yöneticilerin malı olmadığı gibi millette yönetenlerin ne reayası nede ağaların marabasıdır. Devletin yönetiminde bulunun bütün seçilmiş veya vekâlet yolu ile atanmış olan amir, memur ve bürokratlar ne yazık ki; maraba, reaya gibi gördüğü milletin hizmetindedir, işin aslı budur. O halde Millet; Millet olduğunu, hadimler de hadim olduklarını bilmeleri gerekir. Hiç kimse milletin ve devletin sahibi gibi davranmamalıdır.
Ülke hukuk devleti ise ve buna inanıyorsak kanunlarımızı ve hukuku buna göre düzenlemeliyiz. Hukuk yöneticilerin lehine göre değil milletin bekası uygun olacak şekilde tanzim edilmelidir. Hiç kimse hukuktan daha üstün değildir. Çünkü hukukun genel kuralı; “Sizin özgürlük ve hak sınırınız başkasının sınırlarının başladığı yerde biter.”
Hukuku, devlet ve toplum hayatına hâkim hale getirmediğiniz takdirde adaleti de temin edemezsiniz. Her insana ve her varlığa hakkını vermediğiniz sürece o toplumun hayatında adalet ve hukuk eksiktir veya yoktur. Hukukun olmadığı yerde ise adaletin olmadığı gibi zulüm vardır. Zulmün olduğu yerde insanlar mutlu olmaz, olamazlar. Zulmü kaldırmak insanı mutlu etmek için mutlaka adaleti tesis etmelisiniz. Adaletten taviz olmaz, olursa zulüm olur, oda adalet olmaz.
SİSTEM MİLLİ BÜNYEYE UYGUN OLMALIDIR.
Toplumların hayatında adaleti tesis etmek, huzur ve refahı sağlamak için adaleti tesis edecek o toplumun kültürüne, inanç ve ideallerine uygun hukuk sistemini hayata geçirmek gerekir. Hukuk sisteminin saat gibi işleyebilmesi içinde hukuka gerekli olan bütün ekipmanları yerli yerine konması gerekir. Bunun için saatin parçalarında olduğu gibi devletin düzenli işleyebilmesi için bütün kurumlarını yerli yerine koyarak denetleyebilmeniz ve ortak bir paydada birleştirmeniz gerekir.
Devletin bütün mekanizmaları tam bir uyum içinde çalışması, kurumların birlikte çalışabilmesinin temini ve her kurumun görevinin belirlenmiş olması gerekir. Devlet aşağıdan yukarıya üzüm salkımını andırır. Salkımın neresinde bir bozulma ve çürüme oluşursa oluşsun bu bozulma salkımın her yanına tesir eder. Tıpkı üzüm salkımı gibi devletin her hangi bir yerinde; bu en tepede veya en aşağıda olsun çürüme, bozulma devletin düzenini bozar ve insanlarda huzursuzluğa işleyişte adaletsizliğe neden olur.
BİR DEFADAN BİR ŞEY OLMAZ!
Zaten, topal-aksak giden hukuk sistemimiz, ülkemizde yapılan darbelerle örselenip, bozulurken 1983 seçimleri sonrasında iktidara gelen ANAP ve Özal sayesinde bir kısım prensipleri yine rafa kaldırıldı.”Anayasa bir defa delinmekle bir şey olmaz.” Mantığı ile defalarca delindi ve seçim sisteminden tutun hukukun bütün prensipleri bazı zamanlar rafa kaldırıldı. Devlet ciddiyeti ayaklar altına alındı. Özal sonrasında dış müdahalelerin hâkim olduğu, Dünya Bankasından ithal ettiğimiz Kemal Derviş gibi adamlar vasıtası ile siyasetimiz dış müdahaleye daha çok açıldı. Fakat 2003 ve sonrasında layüsel yönetim sırasında iktidar partisinin ve liderinin onun gibi düşünmeyen bütün kişi ve kurumları sıkça tenkit etmesi, sık sık gerek yönetmelik ve kanunlarında yapılan değişiklikler, yöneticilerinin değiştirilmesi kurumların işlemez hale getirmiştir. Bu yetmezmiş gibi yapılan referandumla, “Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı” hayali, Cumhurbaşkanı’nın halkın oyu ile seçilmesi ve bilahare; Güçlü Cumhurbaşkanı’na uygun “Başkanlık Sistemi” gibi bir anlayışla yine referandum yapılarak üniter devlet yapımızda Kuvvetler ayrılığı prensibi ile denetimin esas alındığı yönetim sisteminden; denetlenemez ve tek adam rejimi, ülkenin kaderine yönetimine hâkim hale geldi.
CUMHURBAŞKANI NE?
Sorumlulukları Cumhurbaşkanına karşı olan fakat millet tarafından denetlenmesi mümkün olmayan hükümetin çalışmalarının neticesi milletimize ekonomik, siyasal, askeri kiriz olarak geri döndü. Yetkisi sınırlı hükümet üyelerinin, yorgun Cumhurbaşkanı ne der endişesi ile icraatları devletin bütün kurumlarında meydana gelen metal yorgunluğu kendini gösterdi. Bakanların talimatlarla iş gördükleri, gerek Sayın Erdoğan’ın “… Bakanıma talimat verdim.” Gerekse bakanların; “Sayın Cumhurbaşkanımızın Talimatı ile…” ifadelerinden anlaşılmaktadır.
TEK SESLİ BASIN…
Milletin güçler ayrılığını denetleme imkânına sahip olması için gereken dördüncü kuvvet “Basının” tek sesli hale gelmesi, milletin devletin işleyişi ile ilgili yeterli bilgiden mahrum olması, hatta toplum mühendisliği yapılarak yanlış bilgilendirilmesi, yönlendirilmesi ile yıllarca vatandaş yanlış giden işlerden, kötü yönetimden ve fikir hürriyetinden mahrum kaldı. Gidişten endişe eden devlet adamlarının ve aydınların halka ulaşması engellendi. Fikir sahibi, ilim sahibi devlet adamları; dördüncü kuvvet basının, istisnalar hariç tek sesli olması nedeniyle ötekileştirildi, hain ve düşman ilan edildi.
UZLAŞMAZ SİYASET…
Yetersiz insanların sinir katsayısının yüksek olduğu gibi, Sayın Erdoğan’da kavgayı siyasetinin ana teması haline getirdi. Onun gibi düşünmeyen veya yanlışı gören insanların tenkitlerini önlemek için uzlaşmaz tutum sergiledi. Her ne kadar basın ve denetimden kaçınarak sorunların halk tarafından önlenmesi sağlanmışsa da; vatandaşın ekmeğinin azalması, sağlık sorunlarının çözülemez hale gelmesi, işsizliğin artması ve işletmelerin vatandaşı kapı önüne bırakması neticesinde ülkenin iyi yönetilemediği, hukukun işlemediği, adalet sisteminin çalışmadığı öğrenilince vatandaş, olaylar karşısında farklı tepkiler vermeye başladı.
DENETİM ŞART…
Tabi olarak kötü ve eksik yönetimin sebebi, hükümetin ve kurumların ehil insanlar elinde yeterli denetiminin olmamasıdır. Denetlenemeyen, sorgulanamayan bütün amir, memur ve kurumlar zaman içinde yanlış yapmaya mahkûmdur. Denetlemenin mümkün olmadığı yerlerde hatanın düzelmesi ya mümkün değil veya zamanında olmadığı için sorunlar her zaman çözümü zor ve imkânsız bir hale gelir.
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin” uygulandığı bu kısa dönem içinde bu sistemle devleti sağlıklı idare etmenin, ülkenin gelişip güçlenmesinin mümkün olmadığı, hukukun, devlet ve millet hayatına hâkim kılınamadığı, adaletin toplumun her kesimine adil bir şekilde dağıtılamadığı görülmüştür. Denetim muhalefet değil yanlışların gösterilmesi ve düzeltilmesidir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ülkemizi demokratik hukuk devletinden daha çok yapay devletlerin uyguladığı tek adam ve diktatörlük sistemi görüntüsü vermiş ve ülkemizi ve devletimizi geriletmiştir.
Devletin bütün kurumlarının en tepeden en aşağıya kadar denetlenebilir, yanlışların düzeltilebilir, suçluların hukuk karşısında hesap verebilir bir yapıya kavuşturmak için eksik yanlarını düzelterek; yeniden demokratik Parlamenter Hukuk sistemine geçmemizi temin için akıl ve ilim sahibi devlet adamlarının ve aydınların, basının her ortamda tartışmaya başlaması gerekir. Ülkesini seven aydınların ve devlet adamlarının Ülkemizde acilen, halkın bütün kesimlerinin ve renklerinin temsil edildiği bir sistemi tartışmaları ve halkın önüne getirmeleri gerekir.
Devlet mekanizmasının düzenli çalışabilmesi için ülkemizin 1800’lü yıllardan itibaren uyguladığı ve geliştirdiği parlamenter sisteme geçmelidir. Devletin düzgün ve devlet adamlarının yaptıklarından emin olacakları, yanlışlarının düzeltilmesini temin edecek bir sistemin varlığı gereklidir. Bu görevde vatanını seven, aklı eren her vatandaşın görevidir.