HİBRİT SAVAŞ İHTİLALLER VE YAHUDİLER

 

Theodor Herzl tarafından Yahudi milliyetçiliği olarak bilinen Siyonizm ideolojik akımının başlatılması Avrupa’da kilise diktatörlüğüne karşı dayanışmanın başlangıcı olmuştur. Theodor Herzl’in 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde, Hahambaşının mezarı başında yapılan ilk toplantısı 1789 Fransız ihlalinin yüz yıl ardından sonra Avrupa ülkelerindeki rejim değişiklikleri doğrultusunda Yahudi cemaatlerinin güç kazanmasına neden olmuştur. 17. Ve 18. Yüzyıllarda yapılan ihtilallarda Yahudilerin etkin rolleri olmuştur. İhtilalların başarısı, Dönme Yahudilerin gizli faaliyetleri ve bulundukları devletlerin iktidarları üzerindeki etkili çalışmaları ile Yahudiler güçlenmişlerdir. Bulundukları ülkenin din ve mezhebini kabul ederek isimlerini değiştiren Yahudiler etkin mevkilerde bulunmaktaydılar. Kendilerine ölmüş asilzadelerin isimlerini takarak aristokrat sınıfın içinde yer almaktaydılar. Böylece etkin mevkilerde gizlenen Yahudiler ülke yönetiminde etkili olmaktaydılar. Dönme Yahudiler kendilerini gizledikleri sürece yaşadıkları ülkede mutluydular. Mutlu hayatı bulmuş olan Yahudiler Theodor Herzl’in çağrısı ile başlayan Yahudi milliyetçiliği akımına sıcak bakmıyorlardı. Yahudilerde nesilden nesle aktarılan vatan duygusu, vatan anlayışı ve vatan sevgisi oluşmamıştır. Dağınık yaşayan Yahudilerin ekseriyetinde bir millet olmanın gururu ve heyecanı yoktur. Bu nedenlerle Yahudilerin bir kısmı Filistin’e yerleşme hayalinden uzaktaydılar. Bundan dolayı Yahudilerin bir cemaat halinde toplanması kolay olmamıştır. Uzun bir çalışma döneminden sonra Theodor Herzl’in başlattığı Filistin’i vatan edinme duygusu belli Yahudilerde oluşmaya başlamıştır.

RÖNESANS VE REFORM HAREKETLERİ

Avrupa’yı değiştiren akımların başında Rönesans ve Reform hareketleri gelmektedir. Arkasından Napolyon’un fetihleri yaptığı reformlar Yahudilere güç kazandırmıştır. Yaygın gazetecilik ve gelişen matbaacılık Avrupa’nın değişimini hızlandırmıştır. İslâm dünyasındaki ilmi gelişmelerin matbuatla Avrupa’ya taşınması, batı dünyasındaki değişime katkıda bulunmuştur. İslâm kültürünün eserleri daha 10. Yüzyılda bazı çevirilerle batı kültürü ile tanışmıştır. Öncelikle İbranice ve Latinceye tercüme edilen eserlerin ilk karşılaşmaları Helenistik görüşleri ihtiva eden kültürlerle olmuştur. Felsefi manada İslâm, Batı mistisizmine dinamizm ve canlılık kazandırmıştır. Hıristiyanlığın yanlış fikirlerine karşı başlatılan Rönesans ve Reform hareketlerinde İslâm, İtalyan Rönesans’ının temelinin atılmasına yardımcı olmuş, bir dereceye kadar modern Avrupa düşüncesini şekillendirmiş, daha sonraki düşüncelere de belirli oranda rehberlik etmiştir.  Rasyonalizm ve karşıtı empirizm gibi felsefi akımlar ve yeni buluşlar Rönesans ve Reform hareketlerini hızlandırmıştır.

İslâm düşüncesinin batı dillerine çeviri yapıldığı 7. Yüzyıldan itibaren batılı filozoflar etkilenmeye başlamışlardır. Rönesans ve Reform hareketlerinin alt yapısı İslâm düşüncesinin etkileri ile oluşmuştur. 15. Yüzyılda İbni Rüşt’ün fikirlerinden batılı filozoflardan Descartes etkilenmiş Kartezyanizm akımının oluşmasını sağlamıştır. 17. Yüzyıl batı dünyası için aydınlanma çağı olmuştur. Aydınlanma çağına İslâm düşünürlerinden İbn Tufeyli’nin fikirleri öncülük etmiştir. Batıdaki felsefi ve fikri etkilerin uzun zaman aralığında gerçekleşmesinin nedeni, baskıcı rejim korkusundan ve bilimsel çalışmaların sınırlı olmasından kaynaklanmaktaydı. Bazı bilim adamları Arapça ve Osmanlıca dillerini öğrenerek çeviriler yapmışlardır. İtalyan, İspanyol ve İngiliz mütercimler çok önemli eserleri İbranice ve Latinceye tercüme edip matbaada çoğaltmışlardır. İslâm Düşüncesinin Batıya Etkisi isimli eserinde Hilmi Ziya Ülken şunları yazmıştır:

“Ortaçağdaki Yahudilerin bütün edebiyat kültürleri Müslüman kültürünün bir yansımasıdır. İspanya’daki Müslüman hâkimiyetinde bulunan yerlerde de aynı sonuçlar meydana gelmiştir. Daha X. yüzyıldan itibaren Arapça, Müslümanların olduğu kadar Yahudi ve Hıristiyanların da ortak ilim diliydi. Gerek Yahudi gerekse Hıristiyan Batılı filozoflar isimlerini zikrederek veya zikretmeyerek Müslüman filozoflardan oldukça yararlanmışlardır.”

Bu konuda Alfred Weber de şunları nakletmiştir: “Müslümanlar, imparatorluk sahaları olunca, mağlup ulusların temasıyla uygarlaşmışlardır. Birçok yerde bilim okulları kurmuşlar, Yahudi ve Hıristiyan ilim meraklıları da buralarda öğrenim görmüşlerdir. Kindi, Farabi, İbn Rüşd ve İbn Meymun’un ders ve yazıları (eserleri), Batının felsefi uyanışına büyük ölçüde yardım etmiştir.

İslâm bilim, düşünce ve felsefesinin Avrupa’ya hâkim olması ile, Avrupa’nın değişik yerlerinde (Paris, Oxfard, Montpellier, Boulogne, Colgone) kurulan ve İslâm medreselerini eğitimi, program ve metot olarak taklit edilip üniversitelerde okutulmuş, Fransa, İngiltere ve Almanya’ya kadar yayılmıştır. Ayrıca birçok krallar, saraylarına bizzat Müslüman âlimleri davet etmiş, onlardan ilim ve felsefe dersleri almışlardır. Birçok Batılı Yahudi ve Hıristiyan düşünürler, Müslüman filozof ve ilim adamlarının görüş ve düşünceleri üzerinde araştırmalar yapmışlar, onların eserleri şerhler ve açıklamalar ile desteklenmiştir. Bu durum, İslâm felsefesinin ve bilim adamlarının Batıda yayılıp ayrıntılı olarak tanınmasına neden olmuştur. Yine ilimle uğraşan bazı Hıristiyanlar, İslâmî kültür ve bilimini öğrenmek amacıyla Müslümanlarla evlenip akrabalık kurma yolunu benimsemişlerdir. Bunun yanında birçok Yahudi ve Hıristiyan, yazdıkları eserlerde İslâm düşünürlerinin görüşlerini kendi düşünceleri olarak ifade etmiş, bilim hırsızlığı yapmıştır.

AVRUPADAKİ AYDILANMA ÇAĞINDA DÖNME YAHUDİLER

Avrupa’da aydınlanma çağı gelişmeleri karşısında, Yahudiler bulundukları ülkelerde hâkimiyetlerini korumak ve dini hayatlarını da yaşamak için yeni düzenleme yapmışlardır. Avrupa’daki değişimler Yahudilerin daha rahat yaşamalarına imkân vermiştir. Haskala adı verilen anlayışa göre her Yahudi kendi arasında ve ailesi içinde dinini yaşayacak, ibadetlerini yapacaklar. Ancak yaşadıkları toplumun da kültür, din ve geleneklerine saygılı olacaklardır. Almanya’da başlayan Haskala akımı Avrupa aydınlanmasının Yahudi versiyonudur. Alman vatandaşı olan Yahudiler “sosyal hayatında bir insan olarak, evinde ise bir Yahudi olarak kal” sloganına göre ikiyüzlü anlayışla yaşamaya başlamışlardır. Haskala hareketi Almanya’da başlamış, 1880’lere kadar bütün Avrupa ve Amerika’ya kadar yayılmıştır. Yahudiliğin güçlenmesi ve gelişmesi ile Yahudi ideallerinin hâkimiyet mücadelesinde haskala geleneği bu günkü anlamda bir “hibrit” kurgulamadır. Hibrit kurgulama işi Yahudilerin tarihi geleneksel özelliği haline gelmiştir.

Günümüzde hibrit savaşların yönetimini de elinde bulunduran Yahudiler gizledikleri ideolojik hedeflerini gerçekleştirmek için hibrit savaşın sevk ve idaresini para ve süper devlet gücü ile hibrit kurallara göre yapmaktadırlar. Hibrit savaşların beyin gücü siyonizmdir.

Çift kişilikli hayat olan haskalada ön plana çıkan kişilik hangisi olacaktır? Bir vatandaş olarak haskalayı yaşayan kişi, yaygın ve açık olarak bulunduğu ülkenin vatandaşlık görevlerini yerine getirmesi, günlük hayatında yapması gerekenleri diğer insanlar gibi yapmaya devam etmesi gerekiyor. İkinci kişilikte ise Mesih inancına bağlı olarak dini vecibelerini yerine getirmesi gerekiyor. Bir vatandaş olarak ikinci kişilik gizli tutulmakta ve yalnızca kendi aralarında uygulanmaktadır. İnanç ve ideallerini kapatmak için vatandaşlık maskesi kullanılmaktadır. Asıl hedef ve niyeti gizlemek ve bu suretle mensubu bulunduğu cemiyetin başarısı için çalışmak “hibrit” kurgulamadan başka bir şey değildir.

Yahudiler aydınlanma çağının getirdiği yeniliklere paralel olarak dini eğitimlerini de okullarda yapmak için girişimlerde bulunmuşlardır. Eğitim alanındaki yenileşme hareketlerine yönelik Paris’te kurulan “Alliance İsraelite Universelle” (Evrensel Yahudi Birliği) örgütü ile tüm ülkelerde çağdaşlaşma çalışmalarına hız vermişlerdir. Bu örgüt Batı Yahudiliğinin reform ve çağdaş yanlısı yönünü doğudaki Yahudiler arasında yayma amacını güdüyordu. Eğitim ve öğretim alanında çalışmalarını yoğunlaştıran örgüt, fakirlik ve cehaletten kurtuluşun ilim ve teknik bilgi ve dil temeline dayanan eğitim sistemi ile mümkün olacağını savunmaktaydı. Bu tutum özellikle zengin Yahudiler arasında, çocuklarına Almanca ve Fransızca öğrenim almak suretiyle toplumsal entegrasyonlarını sağlamayı gerçekleştirmişlerdir.

1885 Pittsburg platformu ile Reform Yahudiliği, geleneksel dini uygulama ve yapıyı değiştirmek suretiyle modern Avrupa’ya uyumlu bir Yahudilik anlayışı oluşturmaya çalışmıştır. Alliance hareketi ilk etapta, ulusal kimliği vurgulayan dini uygulama ve anlatımlara yönelik reformların üzerinde hassasiyetle durmuş ve Yahudiliği ulusal ve vatani kimlikten yoksun sadece bir dini inanç olarak tanımlamıştır. Dua ve ibadet dili olarak İbranicenin kullanımının terk edilmesi, Mesih inancı, Kutsal Topraklara tekrar dönüş, sürgün ve seçilmiş millet kavramlarının tekrar yorumlanması ve Şabat’ın cumartesi gününden pazara alınması gibi reformlar Alliance hareketi bağlamında düşünülmelidir.

Alman usulü Yahudilik kimliğini reddeder hale gelince 1937 Columbus Platformuna kadar birçok Yahudi Amerika’ya göç etmiş.  Amerika’ya göç sonrası Yahudilerin ulusal kimliklerini açıkça ifade edebildikleri bir ortam haline gelmiş, Avrupa’da ulusal değerlere saldırı, Amerika’da Yahudileri ulusal değerlerine sahip çıkmaya itmiştir. Yeni göçen “doğulu” Yahudilerin etkisiyle, reformun reddettiği değerler ve durumlar yeniden önem kazanmaya başlarken, Pittsburg platformu ile gelişen Reform hareketi Yahudi ideolojisi anlamında güven kaybetmeye başlamıştır. Bundan sonra Reform hareketi Siyonist fikirlere karşı gelmek yerine geleneksel klasik çizgiye yaklaşmayı tercih ederek, ulusal değerleri ve kutsal topraklara dönüş inancını savunan 1937 Columbus Platformunu ortaya çıkartmıştır. Platformda elli yılın akabinde gelinen sonuçlar konuşulmuştur.

Yahudiler belli zamanlarda toplanarak yaptıklarını konuşup, müzakere ederler, yapacaklarını da planlayan çalışmalarını protokol olarak yayınlamaktaydılar. 1900’lü yılara kadar 24 defa toplanan Yahudiler öncelikle Hıristiyanlığı yok ederek dünya hâkimiyetini kurma planlarını konuşuyorlardı.  Yahudilerin üçüncü protokolünde şöyle yazmaktadır: Büyük ihtilâl dediğimiz Fransız ihtilâlını hatırlayınız. Onun asıl gizli hedefleri bellidir. Çünkü, onu biz gerçekleştirdik. Biz o zamandan beri, bütün milletlerin dizginini elimize alarak, onları bir felâketten başka bir felâkete, bir mahrumiyetten diğer bir mahrumiyete sürüklüyoruz.”

(devam edecek)

Yorum Yapın

Navigate