10 Temmuz 2020 Cuma günü ülkemizde iki önemli olay kayıtlara geçti. Bunlardan biri, fethin ve Fatih’in emaneti Ayasofya Camiinin ibadete açılması yönünde Danıştay’ın karar vererek Cumhurbaşkanlığının da camii Diyanet’e devretmesi kararnamesini yayınlaması sonucu camiin 86 yıl sonra asli hüviyetine kavuşmasıdır.
İkinci önemli olay ise, çoklu baro düzenlemesinin yoğun tartışmalar sonucu meclisten geçmesidir.Her iki olayı kendi dinamiği içinde değerlendirmek ve uzun izahlara girişmek mümkündür. Olayların değerlendirilmesinde bakış açıları da elbette önemlidir. Burada ayrıntıya girmeden birkaç hususa değinmek yerinde olacaktır.
Öncelikle tarihi hata ve sirkülâsyonları bir tarafa bırakarak söylemek gerekirse; Ayasofya Vakıf Senedine göre, Ayasofya’nın cami olarak varlığının idamesi, hukukun tartışılmaz bir gereğidir. Bu, yıllardır sürüncemede bırakılmış ve sonunda hak yerini bulmuştur. Bu vesile ile ifade etmeliyiz ki; Hak, er geç yerini bulacaktır. Hak demişken, hakkın yerine getirilmesinde emeği geçenleri ve bundan tam elli yıl önce Ayasofya ateşini milletin genç evlatlarının yüreğinde tutuşturan Yeniden Milli Mücadele Hareketini ve tuzu biberi olan kim varsa onları şükranla yadediyoruz.
Çoklu baro düzenlemesine gelince; olayın detayına girmeden, olayın argümanı olarak ileri sürülen yaklaşımı dikkatlerinize sunmak isterim: Barolarda demokrasi ve temsilde adaletin sağlanması. Ne kadar güzel bir ifade değil mi? Elbette bu argüman, erdem sahibi insanların asla itiraz etmeyeceği bir yaklaşımdır. Ancak kazın ayağı hiç te öyle değildir. Bu ülkede en masum gerekçeler, en tehlikeli niyetler için kullanılmış ya da onlara yol açmıştır. Örnek vermeye gerek var mı? Gözü gönlü açık her insan buna pek çok örnek verebilir. İşin püf noktası şurasıdır: Kırk yıldır bu ülkede demokrasi ve temsilde adaleti sağlayamayanlar, ya da daha açık bir ifade ile söylemek gerekirse sağlamayanlar, demokrasi ve temsilde adaletten söz ediyorlar………..
Öyle görülüyor ki; 10 Temmuz tarih, biri içeri öbürü dışarı sinyal gösteren ya da gönderen iki önemli olaya sahne olmuştur. Bunun bir tesadüf olduğuna inanmak zor.
Yeni baro düzenlemesinin, Türk yargı ve adaletini tartışmaların odağına çekip tamiri zor tahribatların geçit resmine başlayacağını söylemek, bir kehanet sayılmamalıdır. Bayrak Düşünce Platformunun geçmişte dikkat çektiği pek çok hadisenin aynıyla vaki olduğunu görmek, bu savımızın ciddiye alınması için yeterli sebep olmalıdır.
Önemine binaen tekrar ifade edersek; Baro düzenlemesi, neler getirip neler götürdüğünü önümüzdeki yıllarda göreceğimiz, kaportası güzel ama motoru sorunlu bir model olarak şimdi önümüzde durmaktadır.
Seyirciler hep seyretmeye devam edecek, sorun görülmeye başlayınca da başka yeni konularla seyirlik sürdürülecektir.
Ancak yüreğinde bir pırıltı olanlar, Hakk’tan yana bir pırıltı olanlar ise; seyircilere, alkışçılara ve kınayıcılara asla aldırış etmeden hakikatin izini sürmeye devam edeceklerdir. Fetih ateşinin harlanmasından tam elli yıl sonra nasıl Ayasofya açılmışsa, Muhteşem Türkiye Yürüyüşünün zaferle taçlanması da inşaallah yakın ve mukadderdir. Çünkü; -her ne kadar, çelebiler haremlerde kışlasa da-Zafer; Hakk’ın ve Hakk’a inananlarındır.