TÜRK DÜNYASI 2030 STRATEJİK PLANLAMASI  

 

 

İSMAİL CENGİZ (*)

Türkiye’nin Türklerin yoğun olarak yaşadığı Orta Asya coğrafyası ile en önemli iki bağlantısı var: Biri, İran üzerinden ulaşmak… Diğeri de Kafkaslar ve Azerbaycan üzerinden bağlantı kurmak…

İran ile zaman zaman sıkıntılar yaşıyor olsak da, bu ülkede yaşayan milyonlarca Azerbaycan Türkü, Kaşkaylar ve Sahra Türkmenleri her zaman bizim garantimiz olarak Türk dünyası ile aramızda ister-istemez köprü rolü oynama vazifesini ifa edecektir. Seddi Çin’den Azerbaycan’a, Yakuteli’nden Ahıska’ya uzanan coğrafyanın bütünlüğü şüphesiz Türk birliğinin temelini teşkil edecektir. 

12 milyon km2 üzerindeki birlik ve dayanışmadan birçok ülkenin yanı sıra öncelikle Çin ve Rusya rahatsız olacaktır. Bu sebeple Moskova bu bütünleşmenin önünde engel olmaya, sun’i engeller yaratmak için Türk karşıtı stratejiler üretmeye devam edecektir. Ermenilerin Kafkaslar’a getirilmeleri, burada Ermenistan adıyla bir devlet kurulması, Türk karşıtı stratejik planlamanın ürünüdür ve en önemli sebebi de;

—Azerbaycan petrollerini kontrol altına almak,

—yukarıdan Türkiye’yi gözlemek ve

—Türkiye’nin gelecekte Kafkaslar üzerindeki hareketini kısıtlamak ve nihayet

—Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki bağlantıyı koparmaktır…

—Karabağ’ın Ermenistan’a, Kırım’ın da tekrar Rusya’ya dâhil edilmesiyle bu proje tamamlanmıştır.

Moskova’nın hesaplayamadığı, SSCB’nin erken çöküşü, Ukrayna’nın saf değiştirmesi, Gürcistan’ın Türkiye ile ilişkilerini üst düzeye çıkarması ve elbette Türkiye’nin üzerine giydirilen jandarma giysisinden kurtularak bağımsız siyaset yapacak konuma yükselmiş olmasıdır.

Türkiye; Irak’taki Peşmerge, Kandil’deki PKK ve Suriye batağından kurtularak rahat nefes almaya başladığında mutlaka Türk Dünyasını içine alan bölgesel ve küresel politikalar üretecektir.

Lakin şimdiden “milli hassasiyetlerimiz” çerçevesinde “2030 Türk Milli Politikası” ile ilgili çalışmalar her alanda sürdürülmeye başlanmalı; konunun uzmanı kişilere Memduh Şevket Esendal örneğinde olduğu gibi zorunlu görevler verilmelidir…

Çin Büyükelçisi olacak kişi, Çin’i iyi tanıyan biri olmalıdır. Afganistan’a büyükelçi atanacak kişi Afganistan’ı ve oradaki dengeleri bilen biri olmalıdır, bunların illa dışişleri mensubu olmasına gerek yoktur.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı bünyesinde oluşturulacak “Türk Dünyası Strateji Geliştirme Merkezi”nde bu coğrafyayı tanıyan insanlar görevlendirilmelidir. Bu insanlara bağlı Kerkük masası, Uygur masası, Gagauz masası gibi sürekli projeler üreten ve sorunlara çözüm getiren koordinasyon masaları oluşturulmalıdır. Bu ve benzeri çalışmalarla 2030 yılının stratejik planlaması hazırlanmalıdır…

Taşkent’siz Ankara, Astana’sız Eskişehir, Bakü’süz İzmir, Bişkek’siz Adana, Urümçi’siz Konya, Lefkoşa’sız Mersin, Üsküp’süz Bursa olmaz… Türkiye sadece Trakya ve Anadolu’dan ibaret değildir. Türkiye’nin milli güvenliği Kaşgar’dan, Tuva’dan, Kazan’dan, Kerkük’ten, Tebriz’den, Balkanlar’dan başlar…

Özetle Türkiye; 300 milyonluk Türk Dünyasının sesi gözü kulağı nefesi olmalıdır ve bu duruş, Türkiye’nin 2030 planlamasının ana temelini oluşturmalıdır…

En önemlisi; 2030 Stratejik Planlaması, Türkiye’yi ve Türk Cumhuriyetlerini geleceğe taşıyacak “değerler” ve “hedefler” içermelidir.

—Tabii “aslına uygun” harita yerine “Gönlümüze uygun” harita yapmak istiyorsak!

—Tabii birilerinin jandarması olmak yerine, kendi kaderimizi kendimiz tayin etmek istiyorsak!

—Tabii 300 milyonun yaşadığı kendi coğrafyamızda ve akrabalarımızın var olduğu Balkanlar’da, Ortadoğu’da ve Akdeniz’de söz sahibi olmak istiyorsak!

—Velhasıl bölgemizde lider, dünyada söz sahibi olmak yani “oyun kurucu olmak” istiyorsak!, şimdiden 10 yıllık stratejik planı hazırlıyor olmamız gerekiyor…

Bunun için de bizi biz yapan değerlerimize, özümüze sahip çıkarak stratejik planlamayı hazırlarken mutlaka ayağımızı yere basmalıyız.  Geçmişi hatırlanmalı ve ders çıkarmalıyız. Aksi halde kaygan dünyada ayağımızı kaydırabilirler.

Asya’nın hâkimi olmak isteyen, Çin’den Singapur’a kadar birçok yeri kendi haritası içinde gören Japonya’nın sonunda oraları terk ederek bugünkü adasına çekilmek zorunda kaldığını unutmayınız.

Kendisini Roma İmparatorluğu’nun varisi yerine koyan ve tüm Akdeniz’i haritası içinde gören Mussolıni’nin İtalya’sının günümüzde çizmenin içine ancak girebildiğini unutmayınız.

…Ve Polonya’yı kendi topraklarına katmak isterken, Polonya’ya toprak vermek zorunda kalan Almanya’nın düştüğü durumu hatırlamak ve sağlam adımlar atarak sağlam temeller üzerine geleceğimizi inşa etmek gerekir.

En önemlisi “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olma” tehlikesini bertaraf edilmesi gerekir.

Her türlü haritayı çizmek mümkündür. Kağıt üzerinde siyasi harita çizebildiğiniz gibi, gönlünüzden geçen haritayı da çizebilirsiniz. Önemli olan uygulamada bunu gerçekleştirebilmektir. Bunun mutlaka olması gereken şartı da “savaşmak” değildir. Savaşmadan da gönlünüzün haritası üzerinde “hükümran” olabilirsiniz. Bunun günümüzde birçok örneğini zikredebiliriz. İşte “büyük devlet“ olmak, savaşmadan gönül coğrafyasında “egemen olmak” demektir.

2030 Stratejik Planlaması işte bu çerçevede hazırlanmalıdır.

***

TÜRK CUMHURİYETLERİ ARASINDA STRATEJİK İŞ BİRLİĞİ

Bu arada Türk Milli Politikasını belirleyecek stratejik planlama sadece Türkiye için değil, diğer Türk Cumhuriyetleri için de geçerlidir elbette. Her bir Türk cumhuriyeti kendi stratejik, jeopolitik konumuna göre kendi geleceği için benzeri stratejik planlamayı hazırlamalı ve gecikmeden uygulamaya başlamalıdır.

Örnek olarak Kazakistan’ı ele alırsak, bu ülkenin Moskova ve Pekin arasında gel-git’ler yaşayan sıkıntılı bir siyaset yürütmeye çalıştığı görülmektedir.

Kazakistan ile Çin arasında kalan Doğu Türkistan’ın mevcudiyeti bölge uzmanlarınca Kazakistan lehine tampon bölge olarak değerlendirilmektedir. Aynı durum Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan için de geçerlidir.  Gerçekten de bu bölgedeki 30 milyon Uygur, sarı tehlikenin Orta Asya coğrafyasına yayılma ihtimali karşısında şimdilik bir set görevini ifa etmektedir.

Çin’in karadan Batı’ya doğru açılan tek kapısı olan Doğu Türkistan konumu itibariyle Kazakistan ile birlikte Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan için de olası Çin’in yayılmacı emellerine karşı doğal bir settir. Dolayısıyla Doğu Türkistan’da Uygurların, soykırım tehdidi altında sindirilmesi demek, tehlikenin Orta Asya’daki Türkistan Cumhuriyetlerine de sıçraması demektir.

Ayrıca bu kardeş ülkelerin Pekin’in en büyük ihtiyacı olan enerji koridoru üzerinde olmaları da hem avantaj hem de dezavantajdır.

İşte başta Kazakistan, Özbekistan olmak üzere Türkistan cumhuriyetleri yukarıdaki temel göstergeleri dikkate alarak tıpkı Türkiye gibi kendi milli politikalarını oluşturmak durumundadırlar.

Özetlemek gerekirse; Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Türkiye’nin kendi geleceklerini şekillendirmek için hazırlayacakları 2030 yılı stratejik planlaması “ortak bir akıl” tarafından bir araya getirildiğinde; yani kardeş ülkeler arasında kurulacak yüksek düzeyli stratejik işbirliği ortaklığı inanın yalnız bölgedeki dengeleri değiştirmeyecek, dünyanın dengeleri de alt üst olacaktır.

(*)  Avrasya Türk Dernekleri Federasyonu ve Doğu Türkistan Milli Merkezi Başkanı

 

 

 

 

 

Yorum Yapın

Navigate