Ahiret hayatında ebedi saadeti elde etmenin formülü Kur’an’da!

Ahirete olan imanımız sözden aksiyona geçti mi?

Allah (cc) buyuruyor:

“Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisa 4/136)

“Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır.”( İsra 17/10)

“Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.” (Bakara 2/4)

Ahiret inancı İslâm akaidinin üç ana esasından (Allah, peygamber, âhiret) birini teşkil eder. Öldükten sonra dirilmeye, mahşere, hesaba, hesap neticesinde cennet veya cehennem ile amellerinin değerlendirileceği ahiret gününe iman etmek, dinimizin temel esaslarından biridir.

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk 67/2) “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 51/56)

Rabbimiz, insanların bir yaratılış amacının olduğunu, amelleri ile de imtihan edilerek neticesinde mükâfat veya ceza göreceğini bildirmiştir.

Ölüm, bir yok oluş değil sonlu hayattan sonsuz hayata başlangıçtır. Ölüm, fani hayattan ebedi âleme geçiş için bir vasıtadır. Kişinin bu dünyaya gözlerini açarken ailesini, coğrafyasını seçme şansı yoktur ama dünyaya geldiği, akil baliğ olarak sorumlulukları başladığı andan itibaren yaptıklarından yapması gerektiği halde yapmadıklarına, söylediklerinden söylemediklerine varıncaya kadar tüm eylemlerinden, fillilerinden, sözlerinden sorumludur.

Dünya Hayatı

Kur’an dünya hayatını “oyun ve eğlence”den ibaret olan geçici bir hayat olarak tasvir ederken asıl hayatın, ebedi olan hayatın ahiret hayatı olduğunu belirtir. Kişiden ebedi hayata yatırım yapacak amellerde bulunmasını ister.

“Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût 64)

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir.” (Hadîd 57/20).

Bununla birlikte İslâmiyet dünyadan el etek çekmeyi hiçbir zaman istememiştir. İnsan ahirete hazırlanırken dünya nimetlerinden nasip almayı da unutmamalıdır. Önemli olan, dünyanın cazibesine kapılıp âhiret saadetini ihmal etmemektir.

“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas 28/77)

Dünya nimetlerinin hemen ele geçirilmesi, nefsin oyun ve eğlenceye meyilli olması iman zafiyetiyle bir araya gelince ebedi olan ahiret hayatı unutulmaktadır. Dünyalık bir mekâna sahip olmak için tüm kazancını sarfeden insanoğlu bedavadan kazanacağı, emrinde hizmetçilerinin de olacağı, canının çektiği her şeye sahip olacağı cennet sarayları için her ne hikmetse yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Dünya ve ahiret saadetini elde etmenin yolu Rabbimizin bildirdiği iman esaslarına inanmak ve hayatını imanının gereklerine göre tanzim etmekten geçer.

Berzah Âlemi

Her nefis ölümü tadacaktır. Ölüm ile birlikte yeni bir hayat başlamaktadır. İnsanların ölümlerinden yeniden diriltilmelerine kadar sürecek olan ara döneme “Berzah âlemi” denmektedir.

“Nihayet onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.” (Mü’minûn 23/99-100)

Ayette, ölümle yüz yüze gelen inançsızların pişmanlık duyarak hayatta iken yapmaya bir türlü yanaşmadıkları kulluk görevlerini yerine getirmek için dünyaya geri döndürülmeyi isteyecekleri, ancak bunun asla gerçekleşmeyecek bir talep olduğu bildirilmekte, onların bu son günleriyle ahiretin fiilen vuku bulması arasında bir berzah (kabir) hayatının mevcut olduğu beyan edilmektedir.

Ölümü nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin her insanın mutlaka bir berzah döneminden geçeceği kabul edilmiştir. Berzah âlemi ile ilgili ayrıntılı bilgiler Kur’ân-ı Kerîm’de bulunmadığı için berzah döneminin mahiyeti ve kabir ahvaline dair meseleler itikadî mezhepler arasında bazı tartışmalara konu olmuştur.

Kabre konulan insanın sorguya çekileceği Kur’an’da zikredilmez. Peygamber Efendimizden gelen rivayetlerden Mahşer gününden önce kabirde (berzah âleminde) de sorgudan bahsedildiğini görüyoruz. Duyular ve akıl yürütme vasıtasıyla bilinemeyip vahiy yoluyla sabit olan gaybî konulardan biri olan kabir azabı ve nimeti hakkında bazı ayetlerin işareti ve çeşitli hadislerin açık beyanlarının mevcut olduğu ehli sünnet âlimleri tarafından açıklanmıştır.

Firavun ile ilgili;“(Öyle bir) ateş ki, onlar sabah-akşam ona sunulurlar. Kıyametin kopacağı günde de, “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun” denilecektir.” (Mü’min 40/46)

“Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sanıyorlar? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Câsiye 45/21)

“Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var. Fakat onların çoğu bilmezler.” (Tûr 52/47) ayetleri, Ehl-i sünnet âlimlerine göre kabir azabına ilişkin deliller arasında zikredilir.

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (Âl-i İmrân 3/169-170) ayeti de onların gerçekte diri olduğunu ve Allah katında nimetlere mazhar kılındığını haber vermesinden kabir nimetine ilişkin deliller arasında zikredilmiştir.

Ayrıca kabir suali ve azabıyla ilgili hadislerin hemen hepsinde sorulara cevap veren müminlerin kabirlerinin genişletilip aydınlatılacağı, cennet bahçelerinden bir bahçe haline getirileceği ve mümine sabah akşam cennetteki yerinin gösterileceği bildirilmiştir. (Müsned, Müslim, Tirmizî)

Kabir hayatında sorgu var mıdır yok mudur, mahşer gününe kadar azap mı yoksa nimetler içinde rahat bir hayat mı yaşayacak tartışmalarının insana kazandıracağı bir faydası yoktur. İman ile salih amel işleyerek ruhunu teslim eden kişi her türlü soruya ve hesaba ne zaman nerede olursa olsun cevap vermeye hazırdır. Kabir hayatındaki sorgu ve azap üzerine mesai harcamak yerine hesap gününde hüsranda kalmamak için imanı muhafaza etmenin, salih amellerle de imanı takviye etmenin gayreti içerisinde olunması iki cihan saadeti elde etmenin en doğru yolu olacaktır.

  1. a) Kıyametin kopması

Ölümden sonra devam edecek olan ahiret hayatını kıyametin kopması, hesabın görülmesi ve hesap sonrası ebedî hayatın başlaması takip edecektir.
Kıyametin kopma zamanını Allah’tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. Kıyamet alametleri ile ilgili; büyük alametler, küçük alametler şeklinde Peygamber Efendimizden rivayet edilen hadisler kaynaklarda yer almaktadır. Bu rivayetlerin sıhhati konusu genellikle tartışma konusu olmuştur. Kıyametin en büyük alameti, âlemlere rahmet olarak gönderilen ve ondan sonra da herhangi bir peygamberin gelmeyecek olması ve yine son kitap olarak da Kur’an’ın nazil olmasıdır.

Kıyametin Saatini Allahtan başkası bilemez

“Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.” (A‘râf 7/187)

“Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Muhakkak onun alametleri gelmiştir (ama öğüt almıyorlar). Kıyamet kendilerine gelip çatınca öğüt almaları kendilerine ne fayda verecek?” (Muhammed 47/18)

Hz. Peygamber de orta parmağıyla şahadet parmağını göstererek kendi dönemi ile kıyametin kopmasının iki parmağı gibi birbirine yakın olduğunu söylemiştir. (Buhârî, Müslim)

  1. b) Ahirette Hesabın Görülmesi

Ahirette hesabın başlaması, sûra ikinci üfleyişten sonra kabirlerdekilerin tekrar diriltilmesi ve mahşerde toplanmasıyla olacaktır. İnsanların mahşerde toplanmasıyla hesaba çekilme başlayacak ve yazıcı melekler tarafından (Kirâmen Kâtibîn) yazılan dünyadaki amellerini (söz, fiil, niyet) kapsayan kitapları ellerine verilerek hayatının kitabını okuması sağlanacaktır. Kitabı sağ taraftan verilenler kurtuluşa ererlerken arkalarından veya sol tarafından kitaplarını alanlar büyük hüsrana uğrayacaklardır. Hesap günü Kur’an da şöyle anlatılır:

“Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız.

Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, “Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız” denir.

Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18/47-50)

“Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. 

“Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir.” (İsrâ 17/13-14),

Kişi iman ve amel imtihanından sonra ya kazananlardan ya da kaybedenlerden olarak ebedi âlemdeki yerine gönderilecektir.

c) Ahiret Gününde Hesabın Sonucu

Hesap gününde kurtuluşa erenlerin veya hüsranda kalanların durumu Kur’ân-ı Kerîm’de, “terazilerin (tartıların) ağır yahut hafif gelmesi” şeklinde ifade edilmiştir.

“O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.” (A‘râf 7/8-9)

“Artık kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Kimlerin de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğratanların ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır.” (Mü’minûn 23/102-103)

“Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah’a ortak koşanlar, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.

Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.

Rableri katında onların mükâfatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.” (Beyyine 98/8)

Tartısı ağır gelerek kurtuluşa erenler Allah’ın rızasını kazanarak içlerinde ebedi kalmak üzere cennet ile mükâfatlandırılacak, tartısı hafif gelenler ise hüsranda kalarak elem ve ızdırap dolu içlerinde ebedi kalmak üzere cehennem ile cezalandırılacaklardır.

Rablerini inkâr edenlere cehennem azabı vardır

“Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!  Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler.

Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.

Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.”

Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.” İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun!” (Mülk 67/6-11)

Kitapları ellerine verildiği günde insanların mutluluk ve pişmanlıkları

Ödülü cennet olanlar, o gün sevinçlerini oradakilerle heyecanla paylaşırlar. Okulda takdir alan öğrencinin takdir belgesini sevinerek herkese gösterdiği gibi ebedi saadeti kazanan kişi de kitabını okumaya herkesi davet eder. (Bkz. Hâkka 69/18-24)

Cezası cehennem olanlar ise pişmanlıklarını, hayal kırıklıklarını paylaşırlar. Pişmanlık veya hatanın itirafı azabın onlardan gitmesine engel olamayacaktır.

“Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.”  “Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”  “Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.” “Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.”  “Saltanatım da yok olup gitti.”  (Allah, şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın.” “Sonra onu cehenneme atın.”  “Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”  “Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.” “Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.” “Bu sebeple, bugün burada onun samimi bir dostu yoktur.” “Kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.” Onu günahkârlardan başkası yemez.” (Hâkka 69/ 25-37)

Sekar Cehennemine girenlerin sözü

“Herkes kazandığına karşılık bir rehindir. Ancak ahiret mutluluğuna eren kimseler başka. Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?” Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.” “Yoksula yedirmezdik.”” (Müddessir 4/ 38-47)

Sekar cehennemine atılışları; iman etmediklerinden değil namazı kılmadıklarından, namaza gereken önemi vermediklerinden, yoksulu gözetip doyurmadıklarındandır. Kısacası imanlarını aksiyon haline getirmediklerindendir.

Salih amel işleyenler cennette selam ile karşılanır

Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der: “Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedî kalmak üzere buraya girin.”

Onlar şöyle derler: “Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah’a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükâfatı ne güzelmiş!”

Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış hâlde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” denilmiştir.” (Zümer 39/73-75)

Öldükten sonra dirilmek, amellerin ölçülmesi, cennet ile cehennemin varlığı, ahiret hayatının ebedîliği Kur’an ayetleri ile sabittir. Ahirete olan imanımız sözden aksiyona geçmediği müddetçe hesap gününde hüsran içinde kalabiliriz. Hüsranda kalmamanın formülünü de Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bizlere bildirmiştir. Hesap gününe iman etmekle birlikte amelimiz ile de hazırlık yapmalıyız.

 

 

Yorum Yapın

Navigate