Zor Zamanlarda Ortaya Çıkan Genetik Ruh “Allah’ın Ordusu” Türk Milleti

Ali Osman Türkmen

“Kahpe içerden olursa kapı kilit tutmaz oğul.”  Dede Korkut

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Milleti ve demokratik yollardan seçilmiş hükümet ve cumhurbaşkanına karşı FETÖ/PDY ve yerli-yabancı iş birlikçiler 15 Temmuz 2016’da darbe yapmaya kalkıştılar. Bu hain, ahlaksız, iman ve iradelerini başkalarına kiralamış olanlar, Allah’a şükür ba- şaramadılar, yapamadılar. Ülkemizde bir iç savaş çıkarmak, ülkeyi kan gölüne döndürmek istediler. Vatikan’ın emrinde CIA’nın kontrolünde yapılmak istenen darbe girişimi Türk Milleti’nin feraseti, feragati, cesareti ve kahramanlığı sayesinde önlendi.      

Türk Milleti’ne geçmiş olsun. Allah’tan dinini, devletini, bayrağını ve milletini korumak için şehadet şerbetini içen kahramanlara rahmet, yaralanan yiğit gazilerimize acil şifalar diler, geride kalan yakın akrabalarına sabırlar niyaz ederim. Allah, o kahraman millet evlatlarından razı olsun.

Yüce Rabbim, Allah adına insanları aldatan, din istismarcısı ve din sömürücülerine fırsat vermedi. Mehmet Akif, ne güzel söylemiş, diyor ki;

“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere

Tükürün onlara alkış tutan kahpelere.”

1967 yıllarından itibaren FETÖ’yü koruyan, kollayan, besleyen, ona yol verip önünü açan darbe yapmaya cesaret edebilecek kadar büyüten kimlerdir? Bu sorunun cevabı bulunmalı, bilinmelidir.

Türk Milleti’nin bu şanlı direnişi partiler üstü bir davranıştır. Partilere mal edilemez. FETÖ ve CIA’nın giriştiği darbe teşebbüsü, Türk Milleti’nin varlığını, birliğini koruma isteği ve sarsılmaz iradesi sayesinde önlenmiştir. Türk Milleti tarihi birikimi, engin feraseti ve kahramanlığı ile yok oluşa gidebilecek isyan hareketini bertaraf etmiştir. Allah’a binlerce hamd olsun ki böyle cesur ve korkusuz bir milletin mensubuyuz.

Türk Milletinin en zor, sıkıntılı ve çaresiz gibi gö- ründüğü dönemlerde ortaya çıkan cesur, korkusuz ve ölümü hiçe sayan bu özelliği nereden geliyor?

Milletimizde var olan ve milletin en zor, sıkıntılı, kargaşalı ve fitne-fesadın bol olduğu günlerinde ortaya çıkan o genetik ruh nereden geliyor?

O ruh Hz. Nuh’un torunu Türk’te ve onun evlatlarında; Türk Milletinin atası Oğuz Handa; Hz. İbrahim’in eşi Oğuz Han’ın kızı Kantura ve onun oğullarında; Hz. İshak’ın kızı ile evlenen Oğuz Han ve evlatlarında; Mete Han’da, Atilla’da ve Bilge Kağan’da ortaya çıkan ruhtur.

O ruh, asıl adı Pamuk olan ve İran Türklerinden olan ve İslam’ın ilk kadın şehidi olan Hz. Sümeyye Hatun da; Müslüman devleti Karahanlıları kuran Ebu-l Gazi Bahadır Han’da çıkan ruhtur.

O ruh, Selçukluları kuran irade, üç kıta yedi denize hükmeden krallara taç giydirip, taht alan, sadece gönderdiği mektuplarla dünyayı yöneten Osmanlı cihan sultanlarında ortaya çıkan ruhtur.

O ruh, Çanakkale’de, Sakarya’da, 1974’te Kıbrıs’ta ve en son 15 Temmuz’da ortaya çıkan ruhtur. O ruhu yabancılar, Türk Milleti’ni tanımayanlar anlayamaz. Kavrayamaz. Anlayanlar vardır ancak bunlar çok azdır. Onlar da savaş meydanlarında Türk Milleti’ne yenilince anlamışlardır. Bunlardan biri de, Fransızların yenilmez sanılan İmparatoru Napolyon iki defa Türklere yenilmiş ve bir gerçeği anlayarak şöyle demiştir:

“Türkler öldürülebilirler fakat esir edilemezler.”

Allah’ın Türk Milletine Verdiği İlahi Görev

“Ey o bütün iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, duysun:

Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki Allah o kavmi sever, onlar Allah’ı severler; onların, Mü’minlere karşı boyunları aşağıda, kâfirlere kar- şı başları yukarıda, Allah yolunda cihad ederler; dil uzatanın kınamasından korkmazlar. İşte o, Allah’ın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah geniş- tir, hakkıyla bilendir.” (Maide:54)

Elmalılı M. Hamdi Yazır, bu ayetin tefsirinde şu ifadelerde bulunuyor:

“Bu defa da Allah Türkleri göndermiş, Arapların ve Farsların değerini bilmeyip kaybettikleri İslam devletini ele alarak, İstanbul’a ve oradan yeryü- zünün bütün bölgelerine yaymışlar.” Allah’ın Resulullah’a ve Müslümanlara fetihler veya başka şekillerde bir rahatlık verivermesi ve yahut kendi katından bir emr ile o dost dediklerine, akla hayale gelmez bir felaket de çok umulan bir ihtimaldir…” Şeklindeki va’dinin kesinliği ve işareti ile Türklerde müjdesinin içine girmişlerdir.” Hak Dini Ku r’anDili, Cilt: 3, Sh: 377, 387)

Maide Suresi’nin 54. Ayetinin en başta, Vani Mehmet Efendi, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Celal Yıldırım, Zekeriya Kitapçı, birçok İslam âlimi ve müfessirlerine göre Türk Milletini işaret ettiği tespit ve tescil edilmiştir.

Kaşgarlı Mahmut Türk kelimesinin ne demek olduğunu şöyle açıklıyor:

“Türk; ‘Allah bağışlasın’ Nuh’un oğlunun adıdır. Bu, Allah’ın, Nuh oğlu Türk’ün oğullarına verdiği bir addır. “Bize ‘ad’ olarak Türk adını Ulu Allah vermiştir.”

Kaşgarlı, Divan-ı Lügat it Türk’te Buhara ve Nişabur hadis imamlarından şu Hadis-i Kutsi’yi rivayet eder: Ulu ve Aziz olan Allah diyor ki; Benim Türk ismini verdiğim ve doğuda yerleştirdiğim bir takım askerlerim (ordum) vardır ki, her hangi bir kavme karşı gazaba gelecek olursam o Türk askerlerimi (ordumu ) işte o kavmin üstüne saldırtırım.”

İşte bu, Türkler için bütün insanlara karşı bir üstünlüktür. Çünkü Allah onlara ad vermeyi kendi üzerine almıştır.”

Allah’a Verilen Söz ve Türk Milleti

Allah, insanları yaratmadan önce Hz. Âdem dâhil yeryüzüne kıyamete kadar gelecek insanların ruhlarını var etmiş, ruhları bir araya toplamış ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sormuş, Ruhlar 1 8 / İnceleme / 1282 da “Evet, sen bizim Rabbimizsin” demişlerdi. Bunu âlemlerin Rabbi şöyle açıklıyor:

“Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine kar- şı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da “Evet, şahid olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.” A’raf: 172

Peygamber Efendimiz de diyor ki:

“Her doğan, İslam fıtratı üzere doğar. Sonra onu anası-babası(yakın çevresi) Yahudi, Hıristiyan ve Mecusi yapar.”

Allah’a verdiği sözü, imtihan sahası olan bu dünyada aklı ve iradesini kullanarak hatırlayan, bilenler mümin ve Müslüman; akıl ve iradesini kullanmayanlar da Allah’ı inkâr edip kâfir veya müşrik oluyorlar. İnsanoğlunun yaratıldığı bilinen tarihten bu yana Türk milletinin çok büyük bir bölü- mü ruhlar âleminde Allah’a verdiği bu sözü hatırlamakta, Allah’a ve gönderdiği Resullere iman ve itaat etmekte olduğu tarihi gerçekler arasındadır. Nasıl mı?

“Küfrün İşini Bitiren” Kahraman Kadın Hz. Sümeyye (Pamuk )

Hz. Sümeyye’nin Türk olduğunu Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Prof. Dr. Abdülkadir Karahan ve Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı tarafından da nakledilmiştir.

Hz. Sümeyye’nin Türk olduğunu Prof. Dr. Muhammed Hamidullah şöyle anlatıyor; “Taif’te, Haris Bin Kalede adında çok ünlü bir doktor vardır. İran bölgesinden valiler bile tedavi için ona gelir. O yıllarda İran Türklerin çok yaşadığı bölgelerdendir. Pamuk Ubulle valisinin yanındadır. Bu vali gün gelir Taif’teki meşhur doktora tedavi olur. Vali çok memnun kalır. Pamuk’u Haris Bin Kalede’ye cariye olarak hediye eder. Pamuk, Yemenli Yaser ile evlenir. Adı sonradan Sü- meyye olur. Yasir ve Sümeyye’nin kimsesi yoktur. Mekke’nin en güçsüz, kimsesiz, sahipsiz ailesidir. Oğulları Ammar Müslüman olunca, onlarda Müslüman olurlar.

Mekke’nin zalimlerinden Ebu Cehil’in işkence yaptığı, İslam’dan döndürmek istediği kişiler arasında Hz. Sümeyye’de vardır. Sümeyye her türlü hakaret, işkence ve zulme karşı koyar. Ebu Cehil Sümeyye’nin direncini, azmini, cesaretini, Allah’a ve Resulüne olan imanını kıramaz. Bu asil Türk evladına karşı yapacağı bir şey yoktur. Yenilir ve Hz. Sümeyye’yi şehit eder. Peygamberimiz, sarsılmaz iman karşısında: “Küfrün işi bitti! Hemen arkasından da, “İslam’ın zaferi kesinleşti!” der.

Küfrün işini bitiren, İslam’ın ilk kadın şehidi bir Türk anası… Onun 610 yılında Mekke topraklarına gömdüğü “ Allah’a ve Resulüne itaat edin.” ilahi emri; Hz. Pamuk’un nesli, gün gelecek üç kıta, yedi denize ve milyonlarca kilo metre toprağa hâkim olacak, Allah’ın adını yükseltecek ve yüceltecektir.

Kerbela Olayı, Türklerin “Ehl-i Beyte” Sahip Çıkması, Koruması

Peygamberimizin (S.A.V) torunu Hz. Hüseyin, Yezid tarafından kendisine biat etmeye zorlandı. Hz. Hüseyin hilafetin saltanata dönüştürülmesine kar- şı olduğu için biat etmeyi kabul etmedi. Yezid’in üç bin askeri, Hz. Hüseyin ve yetmiş kişilik aile efradından oluşan topluluğunu Kerbela’da sıkıştırdı. Bu konuda Rahmetli Haluk Nurbaki’nin “7 Goncalı Çiçek” adlı yazısından okuyalım:

“14 asır evvel Kerbela’da dünya tarihinin en bü- yük trajedisi sergileniyordu. Ortalığı can korkusu ve dünya çıkarlarının tehdit ettiği bir Muharrem ayının 9. günü, ufukta yedi atlı göründü. Yağız atlarının sırtındaki bu yedi Türk kahramanı, canlarını hiçe saymışlar ve Hz. Hüseyin Efendimize gelmişlerdi. Allah aşkı ile yanan bu kahramanlar, Peygamber torunlarına karşı yapılan tuzakları sezmişler ve Hz. Hüseyin Efendimizi Türkistan’a gö- türmeyi istemişlerdi. Hz. Hüseyin Efendimiz:

Kumandanınıza teşekkür ederim. Ancak yardımınız bana değil, hasta oğlum Abidin’e olacaktır. Ben şehit olduğumda alıp onu götürün buyurdu. Hz. Hüseyin ellerine semaya kaldırarak: Yarabbi, bu milletin 7 atlısına karşılık 7 Müslü- man Türk devleti ver.” Rahmetli Nurbaki, “Bu kahramanlar Kerbela faciasından sonra Hz. Zeynel Abidin’i (R.A) kaçırarak Ehl-i Beyt’in yok olmasına mani oldular der.” Devam Edecek

Yorum Yapın

Navigate