Kardeşler…
Din kardeşliğimiz- kan kardeşliğimiz veya din kardeşlerimiz ve kan kardeşlerimiz.
Diğer bir ifade ile Türkiye İslam dünyasının neresinde? Türkiye, Türk dünyası için neyi ifade ediyor? Türkiye’nin dünyada kimi var? Bize en yakın ülke kim veya kardeş ülkemiz var mı? Akdeniz’de Türkiye-Yunanistan ve Rumlar ile ilgili sorunlarında İslam dünyası kimin yanında? Azerbaycan- Ermenistan arasındaki savaşta Türk dünyası kimin yanında? Türk dünyası kimin ağzı ile konuşuyor? Veya kimi/kimleri memnun etmeye çalışıyor?
İkilem içersindeki Türk devletleri ne yapacağını bilmez bir halde gönülleri Azerbaycan ve Türkiye’nin yanında fakat fiilen birlikte olacak gücü kendilerinde bulamıyorlar. Elleri kolları bağlı insanlar gibi eli kolu bağlı insanların vereceği tepkiyi veriyorlar ya da bir tepki veremiyorlar. Ne zaman Gerçek Turan birliği kurulur, güçler birleştirilir, o gün sorunlar kendiliğinden aşılır. Öncelikle din, dil, tarih ve kan birliğimizin farkına varmalı kaderimizin birlikte yazıldığını kabul etmeliyiz. Öz olduğumuzu bilmeliyiz.
Devlet adamlığı…
Atatürk, 1933 yılında ve Türkiye çok genç bir Cumhuriyet iken Çankaya’da; “Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostluğumuz idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz, onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak; yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gerekli.” (Türk Kafkas İslam Ordusu ve Ermeniler-Dr. Mustafa Görüryılmaz kapak yazısından)
Atatürk’ün sağlığında kazanılan birçok milli meseleden, sonraki dönemlerde ne kazanmışız iyice bir bakmak gerekir. Ekonomik olarak, kültür olarak, uluslararası milli meseleler olarak hangisine bakarsanız hayal kırıklığına uğrarsınız.
Lozan’da olan Lozan’da kalmış
Sonraki iktidarlar döneminde yeni hiçbir şey yapılamamış yani Lozan’da olan Lozan’da kalmış. 1967 yıllarına kadar bir Kıbrıs meselemiz bile olmamış, adalar meselemiz olmamış! O iki adalar, Kıbrıs, burnumuzun dibindeki adalar hep görmezden gelinmiş, tıpkı 18 adaya göz yumduğumuz, diğer adaların silahlandırılması gibi.1980 sonrasında ise Cumhuriyetin ilk yıllarında milletin kan ve gözyaşı ve teriyle kurduğu bütün müesseseler mirasyedi iktidarlar tarafından satılıp nakde çevrilmiş veya iktidar destekçilerine peşkeş çekilmiş. İktidarlar, KİT’ler zarar ediyor bahanesi ile önce kâr edenlerden başlayarak elden çıkarılmış, pek çoğu yabancıların eline geçmiş. Batılı güçlerin İstiklal Harbinde işgal edemedikleri bütün vatan sathını satın alarak ele geçirmişlerdir.
Arap devletleri kardeşimiz mi?
400 sene gibi bir zaman birlikte yaşadığımız Arabistan Yarımadasında ve Mısır’da, mağrip ülkelerinde tek kelime Türkçe bilen var mı? 1880’lerden sonra Fransız, İtalyan, İngiliz işgaline uğramış topraklarda bu dilleri bilmeyen var mı? Bu bölgelerde yaşayan insan toplulukları yapay devletler, bütün sömürü ve zulme karşı bizim yanımızda mı, emperyalist devletlerin yanında mı? Uluslararası meselelerde arkamızda bizi destekleyen bir tek devlet gösterebilir misiniz?
Derdimiz…
Geçelim İslam dünyasının Arap ve sair halkları, bizim dediğimiz, dili bir, dini bir, kanı bir olan Ata yurdumuzda birçok devlete bölünen; Rusya tarafından bölünüp parçalanan ve birbirine düşman edilen Türk illerine bakalım. Kiminin; kendini Özbek, kiminin Kazak, Kiminin Türkmen ve kiminin de Azeri diye tarif ettiği ve kan kardeşini, can kardeşini ötekileştirerek ve hasmane bir bakışla parçalanmış durumdadır. Herkes kendi derdine düşmüş ve dün efendisi olarak başında zulmünü artıran emperyalist Rus’un ne dediğine bakan ve onun rızası dışına çıkamayan, kardeşleri ve Rusya arasında ikilemde kalmış Türk Toplumları.
Ne yazık ki bazen Türkiye’nin gücü yetmedi, bazense basiretsiz devlet adamları koyunların içinde Türk Milletini koyun sandılar, milleti koyundan saydılar ve kendileri de koyun gibi sığındıkları kurtların gölgelerinde sürünün diğer üyeleri ile ilgilenmediler, hazırlık yapmadılar.
Kendimize dönmemiz gerekiyor.
Acı olan ise ata yurdunun dört bir tarafında onlarca Türk halkı birbirinden başka milletin mensupları gibi birbirlerinin aynı dil, aynı din ve aynı kandan olduklarını unutarak Rusya’nın ve Rusça’nın gölgesinde kendilerini konumlandırdılar. Türkiye, bölgedeki kardeşlerini tıpkı babanın evlatlarını ret etmesi gibi Rus kabul ederek herhangi bir çalışma yapmadı. Türkiye; Rusya, Müslüman Türk kavimlerini oradan oraya sürgün ederken ilgilenmedi ve Rusya’nın iç işleri olarak değerlendirdi.
Suç bizim!
Öylesine ilgisiz kaldık ki, Rusya’dan kaçarak Türkiye’ye sığınan kardeşlerimizi Rusya’ya iade ettik. İade ettiklerimizi gözlerimizin önünde kurşuna dizdiler. Kendi kardeşlerimizi yok saydık. Sadece Rusya esaretindeki Türkler mi? Elbette hayır. İran’da ne kadar Türk yaşıyor biliyor musunuz? Pek çoğumuz İran’da sadece Azeri Türklerinin yaşadığını hatta hiç Türkün yaşamadığını bile sanıyor olabilir. İran’da yaşayan Kaşgay Türklerinin soykırıma uğradığı 1940’lı yıllarda İran’daki büyükelçimizin yalvarıp yakarmalarına Ankara’da İsmet Paşa’nın kılı bile kıpırdamadı. Suriye, Irak ve diğer bölgelerdeki Türkler son zamanlara kadar yok sayıldı. Yüz yıllarca vatan toprağı bellediğimiz Mısır, Libya, Cezayir, Fas ve daha pek çok toprağımızda yaşayan Türklerden bir haber var mı? Bulgaristan Türklerinden bile Jivkov, kardeşlerimizi gönderene kadar devlet adamları haberdar değildi.
Bu günkü yalnızlığımızın sebebi yine biziz vesselam. Bu yalnızlığımızın sebebi bizim, korkak ve basiretsiz politikalarımızdır.1947 yılında içinde milyonlarca kardeşimizin yaşadığı Rusya’nın ülkemize saldırma ihtimaline karşı yine emperyalizmin başka bir veçhesi olan ABD’den resmen yardım istemişiz. Onlar da bizim için plan yapmışlar ülkemizin 2/3’ünün işgal edilebileceğine dair. Sevir’den bir farkı var mı? Allah (CC)’in lütufu ki, emperyalistlerin hayali gerçekleşememiş.
Zararın neresinden dönülse kârdır.
Devlet olanlardan ders alarak; “Zararın neresinden dönülse kârdır.” Eksiklerimizi ve hatalarımızı bir kenara bırakarak, ağabey değil, kardeş olarak dünyanın neresinde bir tek Türk varsa ilişki kurmalı ortak din, dil, kültür ve kan bağımızın gereği yerine getirilmelidir. Emin olun dünyanın en büyük ve en güçlü devleti Türkiye’dir. Sınırları Çin’den Maçin’e, Hindistan’dan ABD’nin en ücra köşelerine, Avrupa’nın hemen bütün topraklarına ve Afrika’nın en ücra köşelerine kadar uzanan bir coğrafyayı kaplamaktadır. Nerede bir Türk varsa orası Türkün yurdudur. Öyle görerek politikalarınızı öyle hazırlarsanız bunun böyle olduğunu görürsünüz. Sadece Dünyadaki Türklerin üzerindeki külleri üflemeniz gerekiyor.
Hiç Türk yok dediğiniz ülkelerde bile üzeri küllenmiş Türkler kardeşlerinin elinin kendilerine uzanmasını bekliyor. Misal Yemen’in Sana şehrinde, Türklüğünü yüreğine gömmüş kaç Türk vardır? Kaç 100 bin Türk’ün mezarı o topraklardadır?
Taşlar yerine oturmalı
Ata yurdundan başlamak üzere her taşı yerli yerine koyarak; kayıplarımızı aramalı ve sahip çıkmalıyız. Yoksa Filistin davasına sahip çıkmayan Suud dün İngiliz’le birlikte olduğu gibi bugün de ABD ve İsrail’le olduğu için Türk’ün Karabağ’ına, Akdeniz’ine, Ege’sine sahip çıkmaz. Türk’ün yanında yer almaz, alamaz. Onları yanımızda yer alacak politikaları bizim üretmemiz gerekir. Türkiye hayalle değil gerçek politikalarla Muhteşem Türkiye’yi kurarak kayıp kardeşlerimizi toplamamız gerekir. Elbette bunun için tarihini bilen ve kayıplarımızın farkında olan bilgili devlet adamlarına ihtiyacımız var.