Bir Bomba Daha Halep’e Düşerse Türk Askeri Halep’e Girmelidir!

Türk Milleti Geri Çekilmez!  Türk İlleri Terk Edilemez!

Gönülleri Fethetmek ve Kan Dökmeden Zafer Kazanmak Mümkün!

Bir başkomutan savaşa mecbur kalırsa savaşa girer. Ama en iyisi, Sun Tzu’nun da, siyer üzerine çalışan büyük İslam müelliflerinin de ifade ettiği şekilde, kan dökülmesine fırsat vermeden gönülleri fethetmektir. Mesele, sulhçu davranmaktır. Bu stratejiye günümüzde “Yumuşak Güç Kullanımı” denilmektedir. Şu çağda, şu anki dünyada gönülleri fethetmek için ne kadar büyük imkanlar mevcuttur.

Tarihimizde bu o denli etkili şekilde sağlanmıştır ki hala Afrika’nın göbeğinde, simsiyah teni zümrüt gibi gözleriyle bakıp “Biz Türklerle akrabayız!” diyen insanlar yaşar. Ve kendisini Türklerle akraba sayan bu mübarek insanlar, meselelerini çözmek için Türk Milleti’nden, Türkiye Cumhuriyeti Devletinden yardım bekliyor. Ayrıca bir şey yapmaya gerek yok. Zaten bekliyorlar. Bu birliği, bu akrabalık bağının devamını, birileri istemiyor olabilir. Türk Milleti’nin bir ferdinin Ortadoğu’da ve dünyada bir Müslüman olarak, bir Türk olarak misyonu, görevleri ve hedefleri vardır. Bunlar unutulmamalı. İran şunu demiş, Rusya bunu demiş, umurumuzda değil! Önemli olan doğrunun ne olduğudur! Allah’ın neyi emrettiğidir…

Bir Düşman Çok Bin Dost Azdır!

Politikanın temel ilkeleri bir halk deyişinde özetlenmiştir; “Bir düşman çok, bin dost az”. Biz ne yapıyoruz? Neden herkesle kavgalıyız? Herkesle kavgalı olmak yiğitlik, cesaret değildir! Marifet de değildir. Devletlerarası ilişkilerin sürdürülmesi teke tek kılıç savaşı gibi değildir. Teke tek savaşmak isteyen çıkar meydana ve cesaretiyle meydan okur. Teke tek savaşmanın, kaçınılmaz olduğu zaman bu millet savaşır ve savaşmıştır. Anadolu’da yiğit mi yok, İslam dünyasında pehlivan mı yok. Vardır! Ama içinde bulunduğumuz durum bu değil ki…

Masum ve Mazlumların Hakkını Savunmak

Sahabeler bir mecliste, Hz. Peygamber’e bir kabile reisinden bahsetmişler. O kabile reisi çok sert mizaçlı, şiddetli, baskıcı bir adammış. Peygamberimiz, o zatın kabilede yaşayan Müslümanlara muamelesinin haberlerini anlatıldıkça kaşları çatılmış, şikayetler dolayasıyla üzülmüş…Tam ondan bahsedilirken kabile reisinin peygamberimizin huzuruna gelmek istediği haberi iletilir. Hz. Peygamber gelen zatı kabul eder. Hz. Peygamber huzuruna gelen kabile reisini gülümseyerek, yanında yer açarak ağırlamış ve uğurlamış. Sahabeler şaşkın halde birbirilerine bakmışlar. Hz. Peygambere de “Zat-ı aliniz bu adamı paylardı herhalde diye umuyorduk” yollu bakmışlar. Hz. Peygamber tabii, durumu anlıyor ve diyor ki “Sizin umduğunuzu yapabilirdim ama bu zatın kabilesinde çok zayıf, müdafaasız Müslümanlar var. Onlara hürmeten, onların hatırına bu şekilde davrandım. Ben bu zatın gönlünün benim davranışımla yumuşayacağını umdum.”

Halep’i Neden Terk Ediyoruz!

Devlet siyasetinde şahsi meseleler olamaz ve olmamalıdır. Neden biz Halep’i terk ediyoruz. Yapabileceğimiz tek şey, Suriye’den tasımızı tarağımızı toplayıp geri dönmek midir? Ayıp değil mi? Bize yakışıyor mu bu? Suriye’de izlenen siyaset sebebiyle Suriye’nin, Amerika’nın, Rusya’nın, İran’ın Türkiye’nin karşısında olması mazeret olamaz! Sonuç nedir onu söyle. Halep’teki soydaşlarımız yurtlarını terk etmek zorunda kaldılar.

Bu süreci başlatanın ne olduğunu iyice irdelemek gerek. Bilerek yahut bilmeyerek bu süreç iktidarın yanlış siyaseti ile başlatıldı. Suriye’de kaynayan kazana Türkiye sokulduğu zaman bu işlerin başa geleceği hesaplanacaktı. Eğer doğru hesaplanmış olsaydı Türkiye’nin bölgedeki tüm kazanımları ve menfaatleri yok edilmeyecekti. Yürütülen hatalı siyaset sebebiyle olanlardan sonra “Ben oradan insanları gayet güzel kaçırıyorum, maşallah deyin” diye alkış beklemeyeceksin. Allah’tan korkmak gerek! Düşün! Bu kadar büyük yanlışlar yapıldıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin yapacağı şey kaçmak mıdır!

Yıllar önce, Türk İlleri’nin işgalcileri bizim askerimizin başına çuval geçirdi. İktidar yuttu. Ne ses, ne bir nefes vardı. Türkiye ne zaman sesini çıkaracaktı. Irak’ta, Suriye’de, adamlar bizim konsolosluğumuzu basmış, kaçırılan insanları kurtarmak için müzakereler yapıldı. Bu da ballandıra ballandır anlatılıyor. Türkiye’nin haysiyeti çiğnendi. Yönetenlerin haberi yok. Yanlışların bedelini, Suriye ve Irak’taki Türk İllerinin masum halkı ödüyor.

İşimiz gücümüz kaçmak oldu. Rusya’nın Suriye’deki hakimiyetini Türkiye iktidarlarının izlediği hatalı siyaset sağladı. Rusya, bizim yüzümüzden orada. Türk illerine bombalar yağmasını durdurmanın, masum insanların hayatlarını kaybetmemelerini sağlamanın çaresini bulmak iktidarın görevidir. Çok beğenilen, güvenilen Rusya sayesinde yapılan antlaşmayı İran bile tanımıyor ve bugün Halep’ten giden insanların yollarını kesiyor. Onunla bununla kavga etmenin bedelini Türk Milleti ödüyor.

Denge siyaseti Nedir? Sultan Abdülhamit Han Nasıl Uyguladı?

Ortaya koyulan stratejiye Sultan Abdülhamit Han’ın “Denge Siyaseti” diyorlar. Sultan Abdülhamit’in dehasının eseri yok izlenen siyasette. Keşke olsa… Sultan Abdülhamit’in gerçekleşmesinden, korktuğu, endişelendiği şeyi bugün maalesef Tayyip Bey yapıyor. Buna bazı dostlarımız üzülecek ama… Bugün takip edilen siyaset yanlış bir siyasettir. Türkiye’yi tek başına bırakan bir siyasettir. Denge siyasetinin usta uygulayıcısı o dahi adamdır Abdülhamit Han. Anayasa ilan edilip tahttan düştükten sonra, Sultan Abdülhamit Talat ve Enver’i çağırmış ve onların projelerini dinlemiş. Sonra tenkit ederek diyor ki; “Korkarım ki İttihad-ı İslam rüyasıyla veya Pantürkizm hayaliyle harap edecekler diyarı…” diyor.

Sultan Abdülhamit gerçekçi bir siyaset adamıdır. “Bizim Almanlarla savaşa girmemiz asla caiz olmaz. Ruslarla savaşa asla izin vermemeliyiz. Biz bugün İngiltere’nin deniz gücünden yararlanarak İslam dünyasıyla ilişkilerimizi korumamız ve geliştirmemiz lazım” diyor. Şu sinsi İngiliz’den bahsediyoruz. Ne diyor; “Ben İngiliz’i tepe tepe kullanırım.” Bu bir dehadır. Alman’la da kavga etmem, Rus’la da kavga etmem. Ve Sultan Abdülhamit’in bütün iktidar döneminde ne Alman, ne Rus, Sultan Abdülhamit’ten tüm isteklerde bulunmalarına rağmen, Türkiye’yi rahatsız edecek bir tek taviz alabilmiştir. Almanlar Sultan Abdülhamit’ten, askeri üs konuşlandırmak için ada istemiştir. Sultan Abdülhamit reddediyor ama nezaketle. Almanlarla kavga ederek değil.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Makamlarının Vebali Vardır! Sorumluluğu Ağırdır!

Tayyip Bey sinirleniyor, ona buna saldırıyor. Bu doğru değil. Şahsi savaşını da, bir ülkeyi temsil etmiyorsan, yaparsın. Ama senin taşıdığın çok şerefli bir unvan var kardeşim. Hepimiz o makama saygı duyuyoruz. O makamdan çıkacak söze hepimiz itibar ediyoruz. Bunu ayağa düşürme! Sayın Başbakan’a da Sayın Cumhurbaşkanı’na da aynı şeyi hatırlatmak istiyoruz. Türkiye çok ciddi bir devlettir. Türkiye’nin ağırlığı, makamlar emanet edilenlerin ağızlarından çıkacak lafları iyi tartmasını gerektirir. PKK’ya karşı seferberlik ilanını İçişleri Bakanlığı’nın müsteşarlardan birisinin yapması gerekirdi. Senin yapmana ne gerek vardı. Sen devletin Cumhurbaşkanısın. Bu bahsedilenler zavallı terör örgütleridir. Sen bu terör örgütünü kuran adamı yakala, hangi devlet kullanıyorsa götür dosyalarını müzakere et. PKK ne isteyebilir? O, herkesin kiraladığı bir örgüt. Sen bunlarla muhatap olmamalıydın.

Türk Askeri Halep’i Kurtarmalıdır!

Bizim işimiz tahliyeye kalmamalıydı. Oradaki insanları korumalıyız. Derhal Rusya ile görüşülmesi gerekir. Tayyip Bey’in hatırını koyması gerekir. Ve Amerika’nın da müzakerelere Rusya’yı dengeleyici güç olarak dahil edilmesi gerekir. Biz NATO müttefikiyiz. NATO da görevini yapsın! Rusya’nın, Amerika’nın görüşmelerinin tarafı yapılmaması şartı, Rusya’nın bölgede esas güç olma, Türkiye’yi kendisine mahkum ve mecbur kılma çabasıdır. 60 yıllık bir NATO geçmişimiz vardır. Türkiye NATO’yu kullanmıştır. Biz Bosna’daki katliamı geç de olsa bu sayede önledik. Kendi uçaklarımızla değil. NATO’nun en etkin gücü Türkiye’dir. NATO’yu bugün kullanmayacak da ne gün kullanılacak?

Türkiye, Rusya’dan medet umarak elini kolunu bağlayamaz. Uluslararası ilişkilerin bu denli Türkiye aleyhine dönmesine izin verilmemeli. Tayyip Bey artık izlediği siyasetinden vazgeçmeli. Tayyip Bey büyük makam sahibidir. Bu makamın gereğini yerine getirmelidir. Türkiye’nin mutlaka, Amerika ile de Rusya ile de NATO ile de ilişkilerini düzene sokması lazım. Biz Rusya ile kavga etmeyelim. Ama Rusya’nın politikasıyla hiçbir yere gidemeyiz. Biz güçlü olursak, maddi-manevi potansiyelimizi sağlarsak, dünya bizimle beraber olursa, dünya kamuoyunun desteğini sağlarsak Rusya’da bize evet demek mecburiyetinde kalır. Rusya gönüllü olarak bize hizmet etmez. Türkiye uluslararası kamuoyu tarafından desteklenen güçlü bir ittifakı kullanarak Rusya ile görüşmeleri sürdürmelidir. Bugün İran bile bizim karşımızda duruyor, tahliye edilen halka Şii militanlar saldırıyor deniyor. Saldıran İran’dır. Buna izin vermememiz lazım.

Türkiye’nin tüm uluslararası ilişkiler mantığını kökünden değiştirmek bir kişinin tek başına karar verebileceği bir şey değildir. O makamda, devlet adına konuşuyorsun, millet adına konuşuyorsun, milli kader adına konuşuyorsun. Böyle bir yetkin yok. Bir milletin kaderiyle bir insan oynayamaz. “Bundan sonra kaderimiz Şangay Beşlisidir” deyip mesele çözüldü sanılamaz. Şangay sana ne kadar yardım etti. Rusya’nın askerleri ne kadar yardım ediyor sana.

Bir Bomba Daha Halep’e Düşerse Türk Askeri Halep’e Girmelidir!

Halep’te akan kanın durması için çare Türk ordusunun Halep’e girmesidir. Ve süreçte, Amerika’yı da, NATO’yu da, Rusya’yı da kendi menfaatlerine uygun olarak kullanmalıdır. Türkiye’nin uluslararası bir barış gücü oluşturması gerekir. Halep meselesi çok acil bir olaydır. Türkiye, Halep’te vatandaşlarını, kendi hayat alanını korumak mecburiyetindedir. Türkiye oradaki insanların bombalanmasına izin veremez. Rusya’nın da haddini bilmesi lazım. Rusya’nın ne işi var, ne hakkı var Halep’te. Halep’te ve Türk İllerinde akan kan dursun! Hiçbir Türk İli boşaltılmasın! Tayyip Bey’in Putin nazarında büyük hatırı olduğu söyleniyor. Türkiye hemen bu hatırı kullansın öyleyse. Türkiye, Halep’in koruyucusu, hamisi olmak zorundadır. Türkiye tüm dünyaya “Bir bomba daha Halep’e düşerse Türk Askeri insani, tarihi ve milli görevini icra etmek üzere Halep’e girer!” demelidir.

Yorum Yapın

Navigate