Türk Milleti Ezanıyla, Devletiyle, Bayrağıyla Hür Yaşar

Milli Kıbrıs Davası Fedakarlık İster…

Bayrak Türk Dünyası Masası’nı yarım kalmış bir çalışmayı tamamlamak için görevlendirdik. Rahmetli Denktaş’ın yarım bıraktığı yolda devam etmek için ikinci Kıbrıs seferini başlatıyoruz. Rahmetli Denktaş “Dilerim ahir ömrümde Girit faciasından bizi uzak tutsun.” yani Kıbrıs’ın başına böyle bir felaket gelmesin derdi. O büyük mücahide Allah rahmet eylesin. Onun davasının, Milli Kıbrıs Davası’nın bekası için yeni bir çalışma başlatıyoruz.  

Cihan devleti Osmanlı’nın Hasan Paşa’sı Kanije Kalesi ve Avrupa Türkiye’sindeki kaleler ile birlikte uzun bir kuşatma dönemi altında kalıyorlar. Kuşatmanın yoğunlaşması, durumun kötüye gidişi üzerine tedbir alır. Ordunun başında bir huruç hareketi yapıyor. Gavur askerler de her an tetikteler, kuşatma yapan birliklerinin arkasından Osmanlı’nın desteği gelebilir “o zaman iş bitti” diye… O zaman “yandı gülüm keten helva” atasözünde dendiği gibi, yandı gavurlar…

Her şeyi hazırladıktan sonra gazilerle helalleşiyorlar. 2. Viyana kuşatmasında olduğu gibi yanlış yapmak için ne olur ne olmaz diye son hücum yapılacak, arkadan gelebilecek düşman için de tedbirler alınıyor. Düşman ordusu bakıyor ki olay ciddi, müthiş bir panik başlıyor. Arkadan Hasan Paşa son bir gayretle ordunun ve mücahitlerin başında bulunarak kendisini bindiği ata bağlatıyor. Çok ilginç bir nedenle. Eğer şehit olur da atımdan düşersem ordu bozulmasın diye… Böylesine büyük bir fedakarlık. Paşa’nın bu fedakarlığı Alpaslan’ın yaptığını hatırlatıyor. Sultan Alpaslan da, kefen yerine beyaz bir kaftan giyerek atına binmişti.

Yaptığı istihbarat çalışmaları ile Kanije kahramanı Hasan Paşa, düşmanı perişan ediyor, düşmanı püskürtüyor. 6 ay sonra haber İstanbul’da duyuluyor ve Paşa’ya cevap gönderilir. İstanbul’dan kendisine gerekli hediye ve nişaneleri takmak üzere bir heyet gelir. Kendisine vezirlik görevi verildiğini müjdelediklerinde ağlamaya başlıyor. “Osmanlı ne hale düşmüş benim gibi piri fani bir ihtiyara vezirlik veriyor” diyor. İster Alpaslan’ı ister Hasan Paşa’yı düşmanlarıyla yaptıkları başarılarından hangisini örnek alırsanız alın önümüzde güzel örneklerdir.

Günümüz Yunanları Derleme Bir Topluluktur, Antik Yunan Değildir. Batı Medeniyeti Hayal Görüyor

Yunanistan 1800 yıllarından itibaren Türk Milleti’ne uyguladığı jenositle, Enosis Planı diye bilinen zulmüyle, Türk illerini anavatana bağlamak istiyor. Neresi ise onların anavatanı… Belli bile değildir kökleri… Pek çok yazar “medeniyetsiz eşek çobanları” der onlara. İngilizler gelmiş bakmışlar ki okudukları ve bildikleri eski atalarıyla alakası yok Yunanlıların.. İngilizler, ataları olarak kabul ettikleri, anlata anlata bitiremedikleri insanlara hiç benzemeyen baldırı çıplak topluluk için “Bunları biz millet yapmak için çalışmalar yapıyoruz.” derler. Ortodoks Kilisesi bu derleme topluluğu, Bizans denen hayal ile besler. Eski Bizans İmparatorluğu Adriyatik sahillerinden ortasından Macaristan’daki Mohaç ve Budapeşte’ye kadardı. Roma İmparatoru, topraklarını Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayırdı.. Batı Roma uzun süre yaşamadı. Doğu Roma ise her türlü silah ve hile ile Turan kavimlerine yer verdi yurt verdi. Bizans, hileleri ile kandırdığı bu Turan kavimlerini daha sonra yok etti. Avarlar, Macarlar, Peçenekler, Kumanlar, Bulgarlar için Bizans toprakları mezar oldu. Hristiyanlık karşısında varlıklarını koruyamadılar. Çünkü onlar hakk dine bağlanmadılar, Hristiyanlık karşısında dayanamadılar yok olup gittiler. Afrikalı bir devlet adamının dediği gibi: “Bizim vatanımız vardı ama kitabımız yoktu. Şimdi İncil kitabımız var ama vatanımız yok”…

Fatih’in Deha Eseri Patrik

Yani Yunanlıların Elen hayali halen bugün de devam ediyor. Mevcut Ortodoks Rum Patrikhanesi’ni ihmal etmemek gerekir. Fatih’in bu konuda uyguladığı strateji deha eseridir. Ancak dahiyane siyasetini uygulayabilmek için onun imanına da sahip olmalısınız. Türk Milleti’nin Bizans’ı kullanması lazım. Fatih bunu başarmış. Fatih’in kullandığı bu silahı biz iyi kullanamadık. Kolay mı elbette zor. Bizans’ı kullanmak için onların dinlerini, dillerini, psikolojilerini iyi bilmelisiniz.

Bir Ermeni papaz’ın yazdığına göre;

Fatih Bursa’da dolaşırken bir Ermeni Kilisesine tebdili kıyafet ile gitmiş. Papazın yanına protokolsüz girince papaz şaşırmış.

“Ne okuyorsunuz?” diye papaza sormuş. Papaz da Tevrat okuduğunu söyler.

Nelerden bahsettiğini sorunca padişah, “Daha önceki peygamberlerin hayatlarından bahsediyor.” demiş.

“Orada bizimle ilgili bilgi var mı?” diye sorunca o da Tevrat’ta bahsettiğini söylüyor. “Ne diyor?” diye sorunca papaz “Krallar bahsinde sizin muzaffer olacağınızı yazıyor.” der.

“Fetih bize müyesser olacak mı?” deyince,

“Müyesser olacaksınız.” der.

“Ne kadar süre ile müyesser olacak” deyince,

papaz; “Sizde bu adalet oldukça ebediyen sizin olacaktır.” diyor ve fethin müjdesini veriyor. Fatih böylece Ermenilerin ittifakını almış oluyor. Onların güvenini kazanmış oluyor.

Aynen Fatih İstanbul’u feth ettikten  sonra Akşemseddin’den Hz. Eyyubi Ensari’nin kabrini bulmasını ister. Akşemseddin bulur ve işaret koyar, Fatih o işareti gece değiştirtir ve sabah Akşemseddin ile birlikte gider ve işaretin yerinin değiştiğini söyleyince Fatih olaydan emin olmak istediği için bunu yaptığını söyler. Yani Ermeni’yi imtihan ettiği gibi Akşemsedin’i de imtihan edip işin önemini anlatmak istiyor.

Şimdi ne oldu da Ermeniler komiteler oluşturarak bize suikastlar yapar oldu. Yahudilerin oyununa mı geldiler yoksa cahilliklerinden mi bizi vurdular. “Ahmaktan dost olacağına akıllı düşmanın olsun.” denir. Tevrat’ta olsun, İncil’de olsun Hz. Peygamber’i tebşir eden ayetler var. İki taraftan bakalım. Burada bir dini mesele, bir teoloji meselesi var. Bizim de onları anlamamız lazım. İncil’i tasdik etme hakkını kullanmak istiyorlar. Fatih zamanındaki İncil’i arıyorlar.

Kıbrıs’ın Türk Milleti İçin Önemi

Fethedilmelerinden önce Kıbrıs, Malta, Girit, ve adaların her biri haçlı seferlerinin kalıntılarının işgal ettiği, oralarda yaşayan halkını haçlı korkusu sarmış olduğu adalardı.

Cihan Devletimizin, arazisine baktığımız zaman Belgrat’a kadar Sırpsındığı’na Avrupa’ya doğru uzandığını görürsünüz. Bunun bir sebebi, Osmanlı’nın Anadolu’da yaşayan Türk beylikleri ile akrabalarından doğan hak ve hukuklarının bulunmasıdır. Anadolu’da birliğin de sağlanması uzun sürüyor. Anadolu’nun birliğinin sağlanması için doğuda hüküm süren Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan. Osmanlı Kayı Boyu’nun Karakeçililerinden, onlar ise Akkoyunlulardan geliyor. Bu denli yakın akrabalık ilişkisi bir yerde faydalı bir yerde zararlı sonuçlar doğurur. En önemli sıkıntılar birbirleri ile kavgaların oluşmasıdır. Bununla beraber aralarındaki bu rekabet, bilimsel, teknik gelişmelere fırsat veriyor.

  1. ve 17. Yüzyıllarda Osmanlı bir bölgeyi fethetmek için bütün orduyu götürür kaleyi kuşatırdı. Topu tüfeği azığı götür, yaz boyu kaleyi muhasara altına alırdı, amaç gavurları aç ve susuz bırakmak, psikolojik baskı oluşturmak için ızgaralar yanar, kahveler, cigaralar içilirdi. Fatih de İstanbul’u büyük askeri dehası eser teknik cihazlarla beraber esasında psikolojik savaşla almıştır. Kan dökmeden İstanbul’daki Rum karşısına Ermenilerin ittifakını kullanmıştır. Fetihte İstanbul’da patrikliğin kurulmasının da önemli yeri oluyor. Onlara Yedi Kule’de yer veriyor. Aralarından da Türk dostları çıkmıştır. Bizim onları yeniden canlandırmamız lazım. Mesela Ermeni yazarlardan Ağdabayan, Sultan Hamit için kabri cennet diyor. Fatih ve Mustafa Kemal’e dahiyane olarak bakıyor. İmkanları iyi değerlendirmek gerekir.

Kıbrıs Akdeniz’deki önemi sebebiyle Türkiye’nin nefes alabileceği yerdir. Ege’de 18 Ada Yunanlılar tarafından çalınıyor. Protesto edilmesi gerekiyor, “Oralardaki bayrakları indir” denmeli. Oradaki kiliseye bir şey demiyoruz ama Ege’de tüm adaların Lozan’a göre silahsızlandırılması gerekir.

Yunanlıların Megali İdea’sı yani Bizans’ı yeniden hayata geçirmek demektir. Bu düşüncenin “hayal” olmasını sağlamak gerekir. Onlar hayal etsinler! Türkiye için şöyle böyle desinler. Umurumuzda değil! Bizim verecek ne vatan toprağımız, ne de teslim edecek devletimiz var. Ancak dikkat etmemiz lazım. Bazıları bu söylediklerimize hayallerden bahsediliyor diyebilirler. Megali İdea hayalini ciddiye alan Yunanlılar patrikhaneye bırakılan Karadeniz’deki “Pontus’ta da yerlerimiz var.” diyerek safsatalardan bahsediyorlar. İngiliz-Fransız ve dostlarının yardımı ile adalardan bahsediyorlar. Bu destekle Kıbrıs’a geliyorlar. Sağlıklı bir Akdeniz siyaseti uygulamamız için, 12 Adalar dikkat etmemiz,  küçük bir devlet olan Kıbrıs’ın avantajlarının iyi kullanmamız lazım. Yunan’ın hedefi Türkiye’yi kuşatmaktır, buna fırsat verilemez.

Türk Milleti Görevini Hatırlarsa Kıbrıs’ın Neden Vazgeçilmez Olduğu Anlaşılır.

Türk milletinin Avrupa’nın kalbinde kadar neden gittiğini hatırlayınız. Türk Milletinin Kıbrıs’ta neden bulunduğunu ve neden orada bulunması gerektiğini hatırlayınız. Türk milleti bir cengaverlik hevesiyle oralara gitmemiştir. Serhat boylarının bir görevi var hatırlamamız ve hatırlatmamız gereken.

 

Meselenin özünü hatırlayınız. Peygamberimizin emriyle Habeşistan’da İslam’ı tebliğ için giden Hazreti Cafer Bin Tayyar’ın sözlerini hatırlayınız. Ne diyordu, ne kadar harika bir söz söylüyordu. O kadar harika ki yüzyıllar sonra, “Çağrı” filminde de anlatıldı.
“- Ey Melik! Biz cahil bir millettik. Putlara tapardık. Ölmüş hayvan leşini yer, her türlü kötülüğü işlerdik. Akrabalarımızla münasebetlerimizi keser, komşularımıza kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zayıf olanlarımızı ezerdi.

Allah bize, kendimizden doğruluğunu, eminliğini, iffet ve temizliğini, soyunun düzgünlüğünü bildiğimiz bir Peygamber gönderinceye kadar, biz bu haldeydik. O Peygamber bizi, Allah’ın varlığına, birliğine inanmaya, O’na ibadete; bizim ve atalarımızın tapındığı taşları ve putları bırakmaya davet etti.
Doğru sözlü olmayı, emanete hıyanet etmemeyi, akrabalık haklarını gözetmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı bize emretti. Her türlü ahlâksızlıklardan, yalan söylemekten, yetimlerin malını yemekten, namuslu kadınlara dil uzatmaktan ve iftira etmekten bizi alıkoydu.

Allah’a eş, ortak koşmadan ibadet etmeyi, namaz kılmayı, zekât vermeyi, oruç tutmayı bize emretti. Biz de kabul ettik ve iman ettik. Onun Allah’tan getirip bildirdiklerine tâbi olduk. Allah’ ibadet ettik, O’nun bize haram kıldığını haram, helâl kıldığını helâl olarak kabul ettik.”

Bu sözlerin üzerine dinleyen Habeşistan Meliki Necaşi “Sizinle bizim aramızda işte ince bir çizgi kadar fark var” der, Hazreti Ali’nin kardeşi Hazreti Cafer’e. “Başka bir şey yok” diyor. Hayretler içinde kalıyor; “bu sözler aynı kandilden gelen nur gibidir” der. Demek ki, bu bahseden bir nebidir, Allah-u Alem diyor adam.… Elimizde bunun gibi böyle muazzam bir şey var.

Biz ne halde idik, ne hale geldik. Müslüman’a bugün teröristtir, saldırgandır, cahildir, geri kafalıdır, yalancıdır diyorlar. Bu hataların İslam’a mal edilişini engellememiz gerekir. Tüm insanlığa “Müslümanlık bu değil” diye göstermek gerekir… Benim size verdiğim görev “anlatılan yalanlarla iftira edilen,  Müslüman’ım demeyi bile zorlaştıranlardan değilim” demenizdir. Müslümanlık budur diye şahsen de örnek olmamız lazım. Muamelatımıza, işimize, gücümüze bakan demeli ki, “Yahu ne güzel bir ahlak bu. Bana da anlat!”. İslam yaşanır, İslam’ın yaşanması budur. Öyle bir köşeye çekileyim demekle olmaz! Artık geri çekilmeyin ve işin aslını anlatın insanlığa!

 

Yorum Yapın

Navigate