Yüzde Bir Oy Alamıyorsunuz Diyenlere Cevabımdır.
Bir seçim sonrasını düşünen ve koltukları paylaşmak için canhıraşane birbirleriyle dalaşan günübirlik; çirkin, ahlaksız, adaletsiz politika simsarları ile bizim yaptığımız büyük siyaseti karıştırmamak gerekir.
Aykut Edibali ve arkadaşlarının 1962’de başlattığı mücadeleden 2020’lerin, bugünün Türkiye’sinin geldiği aşamayı ve seviyeyi, görmek gerekir.
Bu çalışmalardan Aykut Edibali, rahmetli Erbakan ve Türkeş’i daha sonra da rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu ve bunların arkadaşlarını çıkarırsanız geride bir öteye bir beriye savrulan, hep kandırılan ve ümitleri boşa çıkarılan, boş bir yığın şeklindeki büyük kitleleri görürsünüz.
Politikacılar bir seçim sonrasını düşünür ve ona göre hareket ederler. Ama büyük devlet adamları üç nesil sonrasını düşünerek hareket ederler.
Bir insanın hayatı için belki 50 sene, 100 sene bir ömürdür. Ama Türk milleti gibi 10.000 yıllık tarihe sahip kadim bir millet için 50 sene,100 sene, üç yüz sene çok kısa zamanlardır. Onun için politikacılar kendi hayatlarını düşünürken; büyük liderler ve dava adamları milletlerinin hayatlarını düşünürler.
Sayın Edibali ve arkadaşlarının yaptıklarına, gerçekleştirdiklerine ve yapacaklarına bunların hayalleri bile erişemez.
Bunun en son örneği Kıbrıs’ta milli güçlerin kazandığı seçimdir. Kıbrıs mücahitlerinin lideri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük dava adamı Rauf Denktaş’a: “Git memleketinde konuş.” “Kıbrıs timsahın kuyruğudur; bu kadar üzerinde durmaya ne gerek var.” diyenler ve ondan sonra Cumhuriyetçi Türk Partisi Genel başkanı Mehmet Ali Talat’ın ve peşinden Mustafa Akıncı’nın seçilmesine çanak tutanlar bu sefer milli cephenin kazanması için uğraşmışlardır.
Nereden nereye…
Bugün alınan bu sonuç sayın Aykut Edebali ve arkadaşlarının vb. milli güçlerin ta 1970 li yıllardan beri yürüttüğü ve son olarak 2003 Kıbrıs seçimlerine ve 2004 Annan Planı referandumuna giderek yürütülen çalışmaların sonucudur.
Terör konusunda, bugün gösterilen kararlı tutum aynı şekilde sayın Edibali’nin ve arkadaşlarının ve benzeri milli güçlerin ısrarlı çalışmasının sonucudur. Gerek çözüm sürecinde, terör konusunda verilen kararlı bir mücadeleye kadar…
Başörtüsü sorunu konusunda, sorun ilk ortaya çıktığı andan itibaren on binlerce insanın katıldığı onlarca mitinge katılan ve “Başörtüsü bayrağım kadar hür olmalıdır.” diyerek mitinglerde haykıran Aykut Edebali’nin çorbada hiç tuzu olmamış mıdır?
Bu örneklere çok daha önemli, hayati Türkiye’nin girift, en zor problemlerinin çözümüne yönelik örnekler eklenebilir.
İmam hatiplilerin ülkede özgürce eğitim yapması, katsayı probleminin kalkarak üniversiteye girmesi konusu bu örneklerden sadece biri olarak verilebilir. Bu konuda Edibali ve arkadaşlarının yapmış olduğu destansı çalışmalar unutulmamalıdır.
Türkiye’de 150 yıldır devam eden, liberal ve sol politik yarışması şeklinde cereyan eden siyasetin adeta rayını değiştiren 1991 büyük millet ittifakı çalışmaları; gönülleri günübirlik politikaya kayan, basiretsiz liderler yüzünden akamete uğraması; sulandırılması ve istismar edilmesi yüzünden istenilen sonuca varmamıştır.
12 Eylül öncesinde emperyalizmin kazanında pişirilen; kardeş kavgasına milletin büyük destekler verdiği ve vermeye devam ettiği liderler, arkadaşlarını bu ateşe sürüklerken Edibali’nin hiçbir arkadaşını bu kirli oyuna sürüklememesi, devlete ve millete yol ve yön göstererek kanlı kardeş kavgasının devlet eliyle son bulmasını temin etmedeki büyük gayret ve çalışmaları inkâr edilemez.
Edibali ve arkadaşlarının esir Türk illerinin hürriyete kavuşması, Kıbrıs, Batı Trakya, Suriye ve Irak’taki Türkmeneli ve Doğu Türkistan’a sahip çıkma meselesi başlı başına bir destandır. Ancak bazıları ile aradaki fark şudur ki milli siyaset yapanlar, Müslüman Türk milletinin, Türk ve İslam davasının milli meselelerini hiçbir karşılık beklemeden yürütürler, bu ekip de yürütmüştür. Ve çoğu zaman da yaptıklarını dahi anlatmazlar; karşılığını yalnız Allah’tan beklerler.
Siz yıllardır ümitleri kırılarak, bir öteye bir beriye savrulan geniş kitlelerle beraber hareket ededurun biz %1 değil, binde bir de kalsak (ki çok büyük ve çağına göre orijinal ve farklı bir öncüler topluluğunu ifade eder) büyük siyaset yapmaya devam edeceğiz.
Siyaset, Günü Birlik Politika Ve Makam Aşıkları
Büyük siyaset; makam aşıklarının şan, şöhret, mevki, mansıp aşıklarının yapabileceği bir iş değildir. Büyük siyaset, dünya ve ukbayı anlayabilenlerin, anlamlandırabilenlerin; gerçek din, devlet, millet, tarih, vatan, ülkü, ideal sevdalılarının, aşıklarının yapabileceği iştir.
Siyaset ve politika; siyaset ayrı bir şeydir politika ayrı bir şey. Siyaset: iyiliği emretmek kötülükten sakındırmaya çalışmaktır. Politika ise çok yüzlülük…
Politikacı Ve Siyasetçi Devlet Adamı denince;
Politikacılar; bir seçim sonrasını düşünür ve seçimi alabilmek için birçok ahlaki ilkeyi çiğnemeyi de göze alırlar. Ama devlet adamları; bir seçim sonrasını değil üç nesil sonrasını düşünürler. İlim ve yüksek ahlak üzerinde titrerler. Derin bir tefekkür sahibidirler; mütefekkirdirler.
Politikacı, dinden kitaptan bahsetse de seçimi her türlü hile ve aldatma yoluyla almakta hiç tereddüt etmez. Kitaba uymayan politikacı, bu ahlaksız uygulamasını çok güzel bir şekilde kitabına uydurur ve “Harp hiledir.” diyerek meşru saydığı mazerete kendisini de inandırır. Politikacı; daima bir aldanma ve aldatma süreci içerisindedir.
Devlet adamı; aldanmamak ve aldatmamak için kılı kırk yarar. Devlet adamlarının dünya bir araya gelse de asla feda edemeyecekleri temel ilkeleri ve prensipleri vardır.
Mesela bir ahlaki ilkeyi korumak için bin iktidarı feda ederler.
Devlet adamı; koltuk için, para için, nisa için ilke ve prensiplerinden asla vazgeçmez.
“Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz ben asla davamdan vaz geçmem.” diyen Hazreti Resulullah’ın yolunda gider.
Politikacı; kitleleri manipüle etmek ve peşinden sürüklemek için her türlü argümanı kullanır ve şuursuz kitleleri bir yığın halinde peşinden sürükler.
Siyasetçi, devlet adamı; kitle psikolojisine göre hareket etmez. O, milletini büyük tarihi misyonu etrafında teşkilatlamaya çalışır. Bütün uğraşı, milleti bir yığın olmaktan kurtarıp teşkilatlı bir güç haline getirmektir.
Devlet adamı kitleleri yönetmekten çok fikirleri yönetmekle meşguldür. Politikacı her şeyi bilir. Konuşması efsunludur, cerbezelidir.
Devlet adamları, çoğunlukla lafı öyle iyi evirip çeviren insanlar değildir. Birçok soruya bilmiyorum diye cevap verirler. Yaldızlı, süslü, heyecanlı, duyguları okşayan konuşmaları olmaz. Çoğu zaman durarak, düşünerek konuşurlar.
Politikacı kendini, nefsini öne çıkarır. Adeta nefsi emmareye tabi, nefsine kul olmuş kişidir. Yaldızlı reklamlar yapar, sürekli konuşur. Yerine getiremeyeceği hususlar olsa bile ütopik sözler verir topluma.
Siyasetçi ve devlet adamı nefsi mutmainne, tatmin olmuş, huzur bulmuş nefis makamındadır. Kendini hiç öne çıkarmaz. Yapamayacağı şeyleri söylemez, dün dediği başka bugün dediği başka değildir. İstikamet üzere olmak onun için en önemli husustur. Çoğu zaman toplumun önüne çıkmaz, konuşmaz. Egosunu öne çıkarmak, yaldızlı sözler söylemek, kendini beğendirmek, makam, mansıp elde etmek için bin bir türlü boyaya girmek onun için kendini inkâr anlamına gelir. Şan ve şöhret sahibi olmaktan ısrarla kaçınır.
Politikacı kitlelerin desteğinden mahrum olmaktan, kaybetmekten müthiş korkar. Kaybetmemek için her türlü değeri feda etmeye hazır haldedir. Siyasetçi için ise yegâne hedef iyiliği emretmek kötülükten nehy etmektir.
Bir ahlaki ilkeyi korumak için gerekirse bin iktidarı terk edebilmek temel esasıdır.
Onun için kaybetmek, Hakkı söylemekten; hukuktan, adaletten, emanetleri ehline vermekten ayrılmaktır. Hakka ve millete hizmet yolunda; iman edip salih ameller yapmak, hakkı ve sabrı tavsiye etmek ve bu yolda elindeki imkanlar ölçüsünde gayret etmek, her gün yeni bir seferde olmak en büyük zafer demektir.
Siyaset ve politika arasındaki bu derin farkı ve derin çizgiyi anlayamayanlar veya bir an olsun unutanlar; çirkin politikanın derin dehlizlerinde kendilerini ve büyük Türk milletimizi, Türk-İslâm dünyasını heder edegelmişlerdir. Türk siyasi tarihini baştan başa incelediğimizde kaybedenler gerçek milli siyaset yapanlar değil; hep günübirlik çirkin politika yapanlar olmuştur. Ne peşinde bir ömür tükettikleri makamları, şanları, şöhretleri, haram servetleri kalmış ne de partileri ve partilerinin itibarı kalmıştır.
Aslında Türk milletinin son 200 yıldır yaşadığı en önemli problemlerden biri “Kaht ı rical” diye ifade edilen devlet adamı yetiştirememe problemidir. Türkiye’nin bir diğer problemi de artık büyük mütefekkirler de yetiştirememektir.
Marifet iltifata tabidir denmiştir. Devlet adamı olma potansiyeline sahip, mütefekkir olma potansiyeline sahip insanlara, millet olarak yeterince sahip çıkmayınca, haliyle bir çoraklaşma zaruri bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır.
Tabii ki tüm bunları anlamak, değerlendirmek, yaşamak ve Büyük Millet Davasına hararetle bağlanıp ömrünü, maddi ve manevi imkânlarını tahsis etmek; derin ilim ve takva sahibi, sade ve samimi insanların ferasetinin eseri olacaktır.