AİHM KISKACINDAKİ TÜRKİYE 

Şu günlerde siyasi gündemin en önemli meselelerinden biri, Demirtaş hakkında verilen AİHM kararıdır. AİHM Büyük Dairesi’nin Md.18’in ihlali olarak Türkiye aleyhine aldığı karar,  “kesin hüküm” niteliğindedir.

Bu kararın yerine getirilmesi, yetkililerin veya yargı organlarının takdirine bırakılmamışken, geçtiğimiz günlerde bu karara istinaden ilgili Sulh Ceza Mahkemesinden tahliyesini talep eden Demirtaş’ın bu talebi reddedilmiştir.

Her konuda olduğu gibi bu konu da Türkiye’de ciddi bir kutuplaşmanın sebebi olabilmiştir. Kararın siyasi mi, hukuki mi olduğu tartışmaları arasında Türkiye’nin AİHM kararlarını kabul edeceğine dair atmış olduğu imzanın bağlayıcılığı görülmek istenmemektedir. Oysa kararı beğenelim ya da beğenmeyelim, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayan bir ülkenin AİHM kararı bizi bağlamaz deme lüksü yoktur. Kaldı ki Anayasamızın 90. Maddesine göre; Mecliste kabul edilmiş uluslararası sözleşmeler, iç hukuk kurallarının üzerindedir. Bu bağlamda AİHM kararlarının uygulanması zorunludur.

Öte yandan Türkiye’nin kıyas yoluyla “çifte standart”  itirazlarında bahse konu olan, İspanya’ya yönelik AİHM’in almış olduğu Batasuna Davası ile Demirtaş davasının aynı nitelikte olmadığı da görülmektedir. Batasuna, silahlı şiddeti kullanan, şiddeti teşvik eden bir parti idi ve o dava bir parti kapatma davası idi. Demirtaş davası ise, bir siyasetçinin siyaset yapma hakkının elinden alınarak uzun yıllar tutuklu kalmasına itiraz davasıdır.

Demirtaş’ın ve HDP’nin siyasi çizgisini, eylemlerini onaylamadığımız dahası, terör örgütü PKK ile olan aşikâr bağından ötürü kesinlikle karşısında olduğumuz açıktır. Ancak olayı hukuk çerçevesinde değerlendirmek durumundayız.

Avrupa’da en etkili organlardan birisi olan AİHM’in aldığı karar karşısında Türkiye, bu kararı nasıl uygulayacağını gösteren bir plan sunmak zorunda idi.

NELER YAPILABİLİR?

Kararın yerine getirilmemesi nedeniyle Delegeler Komitesi, Türkiye hakkında yükümlülüklerin ihlali sürecini işletebilir. Bu sürecin sonunda Avrupa Konseyi üyeliğinin önce askıya alınması, sonra da üyelikten çıkarılma yaptırımları gündeme gelebilir.

AB, Türkiye’nin üyeliği askıya alıp, ardından üyelikten çıkarma yoluna giderek Türkiye’yi gözden çıkarabilir mi? Kanaatimiz odur ki, bunu asla göze alamazlar.  Onlar Türkiye ile ipleri koparmak değil, bu güne kadar olduğu gibi köşeye sıkıştırmak suretiyle baskı uygulamak ve sürekli yeni tavizler almak peşindedir. Demirtaş davası kararı sonrasında Hükümet’in izlediği politika bu hususta Avrupa’ya çok mutluluk verici bir fırsat sunmuştur.

Aleyhine alınan karar vesilesiyle, bir “Hukuk Devleti” olmak gayret ve iddiasındaki Türkiye, aşağıdaki hususlarda özeleştiri ve belki de yeni yasal düzenlemeler yapmak durumundadır.

  • Ülkemizde adli kovuşturma ve yargılamalarda uzun tutukluluk süreleri telafisi imkânsız maddi ve manevi zararlara sebep olmaktadır. Bunun en acı örneklerini Ergenekon, Balyoz ve benzeri dava süreçlerinde gördük. Uzun yıllar süren tutukluluklar boyunca bazen savcılık iddianameleri bile hazırlanmamış, haksız ve hukuksuz olan uzun tutukluluklar döneminde hapishanelerde hayatlarını kaybeden insanlarımız olmuştur. Üstelik de sonrasında haklarında takipsizlik kararları yahut beraat kararları verilebilmiştir.
  • Öte yandan iç hukuk yollarını tüketme süreci, bürokratik ve adli işlerdeki yavaşlık sebebiyle, ağır hak ihlallerine sebep olmaktadır. Ve Demirtaş davasında da görüldüğü üzere AİHM, iç hukuk yollarının tüketilip tüketilmediğine bile bakmaksızın karar ihdas edebilmektedir.
  • Uluslararası Sözleşmeleri imza ederken Ülkemizin milli menfaatlerinin sınırını doğru belirlemek, baştan istisna maddeleri koymak ve Anayasal düzenlemeleri çok dikkatli ve hassasiyetle yapmak gereklidir.
  • Elimizi kolumuzu Bağlayan Anayasamızın 90. Maddesinin milli çıkarlar doğrultusunda revize edilmesi önemli olup, bu hususta gerekli adımlar da derhal atılmalıdır.

Bu ve benzeri maddelerle, hukuki işleyişimizi ıslah etmek üzere; toplumsal uzlaşı ile bilimsel, milli ve uluslararası çağdaş hukuk normlarını da dikkate alarak, kapsamlı bir hukuk reformunu hayata geçirmemiz gerekmektedir.

Yorum Yapın

Navigate