“Bu Yazı; Ölümünden Kısa Bir Süre Önceki Yazısı olup, Bir Dava ve İman Adamının Feryadıdır”
Talip KILINÇ
Türkiye, dünyanın süper gücü olmak mecburiyetindedir. Mecburiyet nedendir diyeceksiniz, değil mi? Var olmasının biricik zorunlu şartı olduğunu peşinen söylemeliyim
Bir misal vardır hani. Aslında misal değil, hayatın kendisi olan bir gerçeğin örneğini diyelim.
Bir baba çocuğuna timsah ve kaplumbağa hikâyesini anlatmaktadır. Sonunda “Timsah bir hamle yapar kaplumbağayı yutmak üzereyken, kaplumbağa yerinden sıçrar ve ağaca çıkar.” Bu noktada oğul babasına ifadelerine müdahale eder.
–“Kaplumbağa ağaca nasıl çıkar” diye sorar. Baba oğluna üç defa üst üste “çıkmak zorundadır, oğlum, çıkmak zorunda! Yoksa timsah kaplumbağayı yutacak ve midesine indirecek” der.
Bu misal gereği; Türkiye de kendisi, bölgesi ve dünya için süper güç olmak mecburiyetindedir ve bu zorunluluktur! Yeni bir silkinişle; Osmanlı askerinin ayak bastığı yerlere tekrar huzur, adalet, hak, hukuk ve barışı götürebilir. Kurtla kuzuyu kardeş kılabilir. Vahşeti susturacak setleri oluşturabilir.
Türkiye coğrafi bölge olarak jeopolitik ve jeostratejik bakımından dünyanın kalbidir ve odak noktasıdır. Dünyanın kritik bir bölgesidir. Üç tarafı denizle çevrili olandır ve bir yarım adadır.
Beş deniz ve üç kıtayı birbirine bağlamaktadır.
TÜRKİYE SÜPER BİR ÜLKE OLMAYA ADAY
Nasıl adaydır diyeceksiniz, değil mi? Bir kere, en önce, kendimizi doğru tanımlayalım. Türkiye’nin tarihi tecrübesi fazlasıyla vardır. Türk Kültürü, insan hak ve hürriyetlerine önem verir kıymettedir. İnsanı himaye, inançlara saygılı olma, adaleti icra etmede örnektir. Ayrıca yeraltı-yerüstü zenginlikleri ve kaynakları çok zengindir. Ulaşım rahatlığı, deniz limanları, hava limanları ve karayolları ağı, 80 milyonluk nüfus potansiyeli vardır. Bu insan potansiyelinin çoğu gençtir ve eğitim almış insanlardan oluşması nedeniyle “Süper Güç” olmaya adaydır!.
Bu demektir ki; Türkiye’nin süper güç olması için bütün şartlar mevcuttur.
Eksik olan nedir? Eksik olan idareci kadrosunun beceriksizliği, bilgisizliği, ehliyetsizliği ve adaletsizliğidir! Bizdeki sorun; millet kaynaklı değil, yönetici kaynaklıdır! Dezavantajlarını avantaja dönüştürdüğü gün, Türkiye’nin, süper güç olması an meselesidir. Yeter ki; bu şartları ve konjonktürü anlayan kafalara olan zaruri ihtiyacımızı bilelim. Bu müspet gücün önünde hiçbir kuvvet duramaz.
Bu örgütlere himaye ettiğimiz topluluklar, maddî ve manevî olarak arka çıkmışlardır. Bu halkların hepsi Türk milletinin yok edilmesinden bir saniye olsun geri durmamışlardır. Bu milletlerin şartsız olarak (hepsi) yardım için darda ve zorda kaldıkları gün milletimizin kapısını tereddütsüz çalmışlardır. Yardım edilmesi dileğinde bulunmuşlardır. Ayakları yer tuttuğu zaman ise aleyhimize çalışmışlardır. Müslüman, Hristiyan ve Yahudi fark etmeden her devirde ve her dönemde bu suçu işlemişlerdir, işlemeye devam etmektedirler.
HER FIRSAT; FİTNE VE FESADIN ZEMİNİ OLMUŞTUR
Neden dünyada Müslüman Türk milletinin dostu yoktur? Müslüman, Hristiyan ve Yahudi, neden Türk milletine düşmandır? Bunun sebebi; Türk milletinin geçmişte süper güç olmuş olmasıdır. Dünyanın büyük bir kısmında hüküm sürmüş olması ve hâkim olmuş haliyle birçok millete hamilik-ağabeylik yapmış olmasıdır. Bu himayeden korkanlar, emperyalistler; rahatça emellerine ulaşamamışlardır. Bunun içindir ki, Dünya devletleri, o günlerin tekrar geleceğinden endişe etmektedirler. Bu endişelerini, hiç unutamayacakları düşmanlığa dönüştürmüşlerdir.
Bir zamanlar 50 milyon kilometre topraklara hâkim olan milletimiz, tescilli düşmanlıklar ve çıkarılan hiçten savaşlarla budanarak yok edilmiştir. Ancak elimiz de kala kala 778 bin km² kalmıştır.
Osmanlı Türkiye’si;
-Doğuda Çin Seddi, Hindistan, Bangladeş, Pakistan, Afganistan yani Doğu Asya, Orta Asya’ya,
-Kuzeyde; Sibirya, Moskova, Kafkaslar, Balkanlara
-Avrupa’da Viyana kapılarına kadar
-Afrika’nın hepsine ve Güney Asya’ya, Orta Doğuya hâkim idi.
-Körfez ülkeleri, Osmanlı’nın eyaletler idi.
OSMANLI VE İSLAM ÜLKELERİ İLE İLİŞKİLERİ
Suudi Arabistan ile tarihi ilişkiler; Suudi ile ilişkilerimiz hep topal yürüyüş ile devam etmiştir. Yavuz, Kahire Seferi’nin dönüşünde, Mekke’den kutsal emanetleri alarak İstanbul’a getirmiştir. Kendini de halife kabul edip ilan etmesi, Suudi Kralının pek hoşuna gitmemiştir.
Suudiler, o günden sonra, zaman zaman ve yer yer isyanlar çıkarmışlardır. Osmanlı, bunun ardından Suudi ailesini İstanbul’a getirmiştir. Suudi ailesi, İstanbul’da, Bey gibi karşılanmış ve Bey gibi yaşatılmıştır. Suudi ailesinden olan Suudi Kralının oğlu: “Biz İstanbul’da bir şehzade gibi yaşadık. Kendi ülkemizden daha rahat yaşadık” der. Şimdilerde ise, Suudi Arabistan tüm Müslümanların hakkına tecavüz ediyor. Hac gelirlerinin tüm fakir Müslümanlara dağıtılması gerekir. Özellikle çok fakir ve ekmeğe muhtaç olup açlıktan ölen İslam ülkelerine büyük yardımlar yapılmalıdır.
Türkiye ve Suudi Arabistan arası politikalarda, uzun zamandan beri soğuk rüzgârlar esmektedir. Ta ki son yıllara kadar… Türkiye Başbakanının Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesi ve ardından Suudi Kralının Türkiye ziyareti neticesinde, siyasî havayı her iki ülke için biraz yumuşatmıştır. Ticari münasebetler de gelişme göstererek artmıştır.
Irak ile ilişkiler: Irak, Türkiye için PKK konusunda en büyük zarara vesile olmuştur. PKK çocukken, Irak bu çocuğu büyütmüştür. (Maalesef Türkiye de Barzani ve Talabani’yi büyütmüştür. Özal, TBMM’ni saf dışı bırakarak, Barzani ve Talabani’yi Cumhur Başkanı köşküne davet etmiş, parlamentonun haberi olmadan, bu zatlarla anlaşmalar imzalanmıştır. Bu yetmezmiş gibi bunlara Türk TC Pasaportu da vermiştir.) Saddam, Irakta savaştığı güçlerle mücadele ederken, Orta’da kalan silahlar PKK’nın eline geçmiştir. Birleşik Kuvvetler, Çekiç Gücüyle, 36 paralelin kuzeyine 6 aylığına yerleşirken, tam 12 yıl bu bölgeden ayrılmamıştır. Bu güç; Barzani güçlerini, Talabani’nin güçlerini ve PKK’yı eğitmiştir. Ayrıca bunlara her çeşit lojistik destek ve her çeşit eğitim, her çeşit maddi-manevi destek de verilmiştir. Irak hiçbir zaman bize dost olmamıştır. Hep Türkiye düşman olmuştur. Fakat Türkiye’nin her çeşit imkânlarından da yararlanmış.
Irak Lideri Saddam da zaman zaman PKK’yı desteklemiştir. Türkiye ile savaşmak için Kandil’e, PKK safına katılmak üzere militanlar gönderilmiştir. PKK’ya katılanlara Saddam tarafından birçok imkânlar sağlanıyordu. Askerlikten de muaf tutuluyordu. İlave bazı devlet imkânları da sağlanıyordu.
BİR ZAMANLAR PKK’NIN MİLİTANLARIN % 26’SI SURİYELİYDİ.
Suriye: Suriye, bir zamanlar Osmanlı’nın bir eyaleti idi. Osmanlı, Suriye’ye bir vali tayin ederdi. Birinci cihan savaşında Suriye, Türkiye’nin elinden çıkmış ve Avrupalının eline geçmiştir. Ama Suriyelilerle sorunlar da aralıksız hep devam etmiştir. “Toprak ve Su Sorunu” devam etmiştir. Asi Nehrinin suyu sorundur. Fırat ve Dicle suyu da Türkiye ile Suriye arasında sorun olarak kalmıştır.
Bir zamanlar, PKK’nın militanların % 26’sı Suriyeliydi.
Apo denen cani yıllarca Suriye’de saklanmış, himaye edilmiştir. İlişkiler, Türkiye-Suriye arasını gererek savaşma noktasına getirmiştir. Türkiye baskısı neticesinde Suriye, bu caniyi sınır dışı etmiştir.
Bu gün Suriye de devam eden iç savaş, Türkiye ile Suriye arasında gerginliği hızla devam ettirmiş, savaşın yaşandığı bir duruma sürüklenmiştir. Sonu belirsiz bu mücadele; küresel gücün yanıltarak bölge ve ülkeleri hangi sona evireceği merak ve endişe konusudur. Çaresizlik; zıvanadan çıkmış öfkeleri beslemektedir. Ekran karşısında saçılan barut; gücü ve hesabı olanların daha çok işine yarayacağa benzemektedir. Bize getirisinin felaket olmaması temennimizdir, duamızdır
Dünyayı keyfince ve çıkarları için yeniden şekillendirme devam edeceğe benzemektedir.
Libya ile ilişkiler: Libya ile her zaman yakın bir dost olmuşuzdur. Kaddafi, Türkiye’de Harp Okulunda okumuş ve Libya’da subay olarak orduya katılmıştır. Bir müddet sonra ihtilal yapmış, Libya’nın başına geçmiştir. Türkiye ile yakın dostluğunu hayatı boyu sürdürmüştür. 1974 yılında Türk Ordusunun Kıbrıs Çıkarmasında, Türkiye’nin yanında yer almıştır. Suudi Arabistan gibi ABD Ambargosunu dinlememiş, Türkiye’yi her türlü yardımla desteklemiştir. Türkiye’yi maddi ve manevi olarak desteklemiş. Ancak Türkiye, Kaddafi ile dostluğunu sürdürmemiştir. Kaddafi’yi karşısına almıştır.
Lübnan, Ürdün ve Cezayir hep aynı siyasi çizgide yürümüştür.
Lübnan’ın terör örgütü kamplarında teröristler eğitilmiş, Türkiye’ye göndermiştir. Türkiye’deki anarşi örgütlerini, beslemiş, yönlendirmiştir.
Cezayir’de Osmanlı ordusunun verdiği şehitlerin kemiklerinden bir kale yapılır. Ürdün’de bugün, kurulan kamplarda Türkiye’ye karşı, Amerikan Özel Kuvvetleri, terör eğitimi vermektedir.
Mısır ise hep kendisini İslam lideri ve bölgesel güç olarak görmektedir.
ATLANTİK’TEN, ÇİN SEDDİ’NE TÜRK LİSANI KONUŞULUR
Atlantik Denizinden, Çin Seddi’ne hangi ülkeye uğrarsanız Türk Lisanını konuşarak anlaşmak mümkündür. Kafkaslar bir Türk yurdudur. Birçok insanımızı bağrında barındırmaktadır. Bir Türk Yurdudur. Bunların himaye ve düzenlerini sağlayanların başında Türkler gelmektedir. Bunlardan Çinliler, Teknolojik olarak Doğu Asya’da en fazla gelişme göstermiştir. 1,5 milyar nüfusu, 9.597.000 km² yüz ölçümü vardır. (Bu vesileyle Türkiye’mizin üç kat toprak potansiyeline, maden yataklarına sahip ıstırap içindeki bir Türk yurdundan da bahsedelim. Orası, Türkistan… Türklerin yaşadığı ülke manasına gelen Türkistan’ın doğu bölgesini teşkil eden Doğu Türkistan’ın yüzölçümü 1.828.418 km² dir. Bugün Doğu Türkistan 35-40 Milyonluk Müslüman Türk Nüfusuna sahiptir. Başkenti Urumçi’dir. 1949’daki komünist ihtilal ile birlikte Doğu Türkistan, Çin’in işgaline uğrayarak hürriyetini kaybetmiştir, esirdir. Her türlü zulüm ve işkencelerle Türk varlığını o coğrafyadan ve tarihten silme adına insan ve inanç kıyımı bir devlet faaliyeti olarak, dünyanın gözü önünde cereyan etmektedir.)
Amerika’nın da nüfusu 318,9 milyon (2014) ve yüz ölçümü de 9.834.000 km² dir. Türkiye ABD müttefiki olmuştur. Birinci Dünya savaşı yıllarında münasebetleri azdır. 2. Dünya Savaştan sonra ve iki kutuplu şartlarda ABD safında bir ülke olagelmişizdir. Siyasi, askeri, ekonomik, güvenlik ve eğitim düzeyinde dev münasebetler kurulmuştur. İki kutuplu dünyadan tek kutba geçişin ardından, küresel unsurlar ve yapılar bir daha gözden geçirilmiştir.
ESKİ SAFLAR, YENİ SAFLAR…
Dünyaya verilen şekillerle Türkiye ABD safına veya payına düşmüştür.
Menfaatlerin büyüğünü kendi hakkı sayma alışkanlığı, yeni lokal terör olaylarının ve devletlerin iliğini kemiren büyük güçlerin tecavüzüne uğramalar yaşanmaktadır. Zengin olsun, fakir olsun, hiçbir toplumun huzur içinde olmadığı gerçeği izlenmektedir. Emperyalist olan batı kültür ve siyasetini bu alışkanlığından vazgeçirecek yeni izahlara lüzum vardır. Petrol, silah, zenginlikler yörüngesinde telef edilen insanlık feryat etmektedir.
Korkuyu bertaraf eden, daha az maliyetli olan dayanışmalarla dünyanın huzura kavuşabileceği özlem olmaktan çıkarılmalıdır. Bunu geçmişinde başarmış, bugün de başaracak lokomotif güç Türkiye olabilir. Türk Kültürü; alarak mutsuz, vererek mutlu olmanın esasına sahiptir ve barışçıldır. Şu an itibariyle de gördüğümüz, son çeyrek yüzyılı aşan bölücü terör olayları, müttefiki olduğumuz ülkelerin beslemesi olarak himaye görmüştür. Bu durum uluslararası hukuk ve ahlak ilkelerine aykırıdır. Başta ABD olmak üzere batı kültürünün diğer temsilci ülkeleri felaketi azdıran bir rollerinden vazgeçmelidir! Dünyanın mevcut kanlı hali bir sonuç olarak kendi eserleridir.
Ülkenin ülkeyle münasebeti hakka, adalete, iki taraflı menfaatle bezenmelidir. Kini azıtan, kanı döken, taciz, işgal ve sömürünün adeta meşrulaştırıp bu hukuksuz yapı durdurulmalıdır. Ayrıca bunlara fırsat veren, hukuki zemin, ıslah edilmelidir.
*********
Biliriz ki, tarihi Çin Seddi, güvenlik amacıyla Türklerden korumak için yapılmıştır. Çin, hiç şaşmadan tarihi boyunca Türk düşmanlığını sürdürmüştür. Son yıllara kadar da hep Türklere düşmanlık yapmıştır. Türkistan’daki kardeşlerimizin bir kısmı, göç edip Türkiye’ye gelmişlerdir. Gelirken Doğu Türkistan Devlet Başkanı İsa Yusuf Alptekin, kadın, çocuk, yaşlısıyla göç etmiştir veya kaçmak zorunda kalmıştır. Kardeşlerimiz, Türkiye’ye göçerken veya kaçarken, binlerce insan yolda, soğukta, sıcakta tükenerek vefat etmiştir. Sağ kalanları ise ancak Türkiye’ye sığınmıştır.
“UNUTMAK İHANETTİR!”
Adını hatırlayamadığım bir düşünür “unutmanın ihanet olduğunu” söyler. Yaşama gayesini, kendini var ve farklı kılan değerleri, aslını, tarihini, kültürünü, dostunu ve düşmanı unutmak yani…
Mao’nun bir sözü vardır:
–“Her Türk kızının kanında bir Çinlinin kanı dolaşmalıdır” der!
Asimilasyonu gaye edinen yönetimleriyle, hâkimiyeti altında olan Türklere zülüm etmişlerdir. Baskı yapmışlar ve katletmişler. Hâlâ bu işkenceye devam etmektedir. Bugün Uygar Türklerine her türlü işkence vahşice uygulanmakta, baskı yapmaktadır. İnançlarını yaşayarak Müslüman Türk kalmaları, kendi kültürleriyle yaşamaları engellenmektedir. Kadınların doğumu ir kişiyle sınırlandırılmıştır.
Çinliler, Türklere karşı haince ve kalleşçe davranmışlardır. Uzun yıllar Türklere komşu olmalarına rağmen, fırsat bulduğu anda ihanet etmişlerdir. Çinliler, dostluğunda da mert olmadıklarından, fırsatçı olduklarından “güvenilmez” denmiştir. Zamanlar boyu Türklere büyük ihanetleri olmuştur.
Çin, bugün de dünya için uyuyan bir devdir. Nüfusuyla, imkânlarıyla, idealleriyle…
Bu yüzyılda uyanmaya başlamıştır. Dünya için bir tehlike arz etmektedir.
Doğu Asya’ da hızla gelişen diğer ikinci bir ülke ise, Hindistan’dır. 1 milyar insandan oluşan, uzun tarihi, zenginliği, ekonomisi, hızlı gelişen teknolojisi, dikkatleri üzerine çekmektedir. Nüfusunun %10 Müslümandır. Yani Hindular, Budistler ve Müslümanlardan meydana gelmiş üç inançlı bir toplum yapısı vardır. Dokuz asır boyunca Türklerin hâkimiyetinde kalmıştır. Türkler, Taç Mahal gibi nice eserlerini, Hindistan da inşa etmiştir. Bu Şaheser, hep Hindistan’ı Türklere karşı tahrik etmiştir.
Hindistan, sonraları İngilizlerin hâkimiyetinde kalmıştır. Ancak bir asır kadar sömürge kalabilmiş, İngilizler oraya hâkim olabilmiştir.
DOSTUN BAŞINA GELENLER…
Aynı bölgenin halkı olan Bangladeş, Pakistan, Afganistan; aynı özelliği taşıyan Afganistan, Pakistan da Türkiye ile aynı kaderi sahip ülkelerdir. Pakistan ve Afganistan bilinçli bir anarşiyle mahkûm edilip, çaresizliklerle boğuşmaktadır. Bu iki ülke de Devlet Başkanlarını anarşiye kurban veren dost ülkelerdir. Pakistan’ın devlet başkanı ve Türkiye’nin sadık dostu Ziya-ül Hak, uçak kazası ile kurban edilmiştir. Pakistan, bu dostluğun faturasını bu şekilde ödemiştir.
Afganistan ise… Önce Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Kahraman Afganlılar, ülkesini Ruslardan temizlemiştir. Bu kahraman Afganlılara komuta eden Ahmet Şah Mesut, köyüne yerleşmiş, hiçbir gazeteciyi ve televizyonu görüşmek üzere kabul etmemiştir. Ancak iki gazeteci, biri Müslüman Tunuslu, biri Faslı Müslüman kisvesi altında Ahmet Şah Mesut’un köyüne röportaj yapmak için Pencap vadisine gelirler. Kameraya yerleştirilen gizli silahla suikastı gerçekleştirirler. Böylece Ahmet Şah Mesut’un, Pencap Aslanının katliamı, haince suikastı gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’nin terörist komşusu olan üç ülke bulunmaktadır. İsrail, Yunanistan ve Ermenistan! Türkiye bu ülkelere karşı uyanık ve hazır olmak zorundadır. Bu ülkelerden her çeşit kötülük beklenir.
Bunun dışında tüm Hristiyanlar, Türkiye’ye adeta ihanet kusmaktadır. Rusya, Amerika AB’ye üye ülkeleri, hatta NATO ve Varşova ülkeleri dâhil olmak üzere her dönemde ve bu günde de düşmanlığını sürdürmektedir.
Afrika’ya gelince… Avrupalılar, Afrikaların eline İncil’i vermişler, neleri varsa, yer üstü ve yer altı zenginliklerini alıp götürmüşler, halkını da birbirine düşürmüşlerdir. Afrikalı siyahi insanları aç ve sefil bırakmışlardır. Afrika’da yaygın hastalıklar, almış yürümüş. Birçok Afrikalı ülke insanı hastalıktan ve açlıktan ölmüştür. Hristiyanlık âlemi, bilerek bu insanları ölüme sürüklemişlerdir. Bu insanlar arasında iç savaşlar çıkarmışlardır. Birbirini öldürtmüşlerdir.
Afrika insanı, halen Osmanlıyı beklemektedir. Osmanlıya varis Türklerin bir gün oralara gideceğini ve Afrika’nın huzura kavuşacağının ümidi içindedir. Afrika insanının İslam’dan uzak, başka inanca mensup kâfir çoğunluğu da Osmanlıyı beklemektedir. Osmanlının şefkatini, merhametini, adaletini beklemektedir. Bir satılmış lider dışında Afrika’nın tamamı bu huzurun gününü beklemektedir.
ÖZETİN ÖZETİYLE SONUÇ:
Bu özlem içinde olan, sömürülen, cahil bırakılan insanların kendi öz idarelerine kavuşması için Türkiye’nin süper bir güç olması gerekir. Bunu da “Muhteşem Türkiye Projesi” ile gerçekleştirebiliriz. Yaptığımız derin analizlere göre Türkiye Süper güç olmaya hazırdır. Bir yanardağın patlaması gibi belki saniyeler i, belki dakikaları veya takdir saatlerini beklemektedir.
Milletimizin Millet Partisi ile bu yürüyüşe hazır olması gerekir. Zaman kaybetmemelidir. Tarih ve milli birikimin enerjisi, MP tecrübesi ve kararlılığı buna hazır olmanın işaretleridir. Kısa bir zaman içinde MP eksiklerini giderecek, organizasyon bütünlüğüne ermeye memur olmalıdır. Milleti var kılacak hareket olmak pek bilinmezse de bu hareket Milli şekillenmenin biricik özüne sahiptir.
Muhteşem çınarların tohumu değil, boy atmış fidanıdır, bu hareket! Dünyanın da ilaç gibi beklediği, muhtaç olduğu projelerdir. İnsan kalma, barış içinde var olma, fukaralıktan paylaşarak kurtulmanın sevindiren özünün ikramı sağlanacaktır. Hem kendimize hem de insanlığa…
İşte bu büyük insanlık davası için; Türkiye Süper güç olmalıdır! Kendisi olmalıdır. İnsanlığı dost ve kardeş kılacak fikri gıdanın özü, imanla beslenen özü; Türk Kültüründedir! Devlet geleneğinden dersler almış, tecrübesinin sürüm zamanı yeni başlayan insanlığın son çaresidir.
Süper güç olmak; sopayı, cebi, karnı büyütmek değildir. Güzellikleri temsil, adaleti tesis, fukaralık çaresizliğini ilim silahıyla def edip, adil paylaşımı sağlama sorumluluğudur.
Süper güç: adaletli, hürriyetli, bilgidir.
Hürriyettir, demokrasidir, İslam Rönesans’ıdır, bilge devlettir. Bilim toplumudur.
Gayretimizdir, duruşumuzdur, sabrımızdır. Ve hakkımızdır! (Ağustos-2016)
NOT: Kandil, PKK’nın halen ana üssü olan terör yuvası. İran-Irak sınırında bulunan bu dağ, Hakkâri ile Süleymaniye arasında, Erbil şehri hizasındadır.