Dünyanın en büyük sistematik soykırımını gerçekleştiren Çin, Doğu Türkistan’ı kendi neslinin kaderi olarak gördüğünü belirtiyor. ‘‘Batı Bölge Teorisi’’ kapsamında Çin haritasını bir kanadı Pasifik Okyanusu’na, diğeri Orta Doğu’ya uzanan bir kartala benzetip Doğu Türkistan’ı ise uçuş dengesini sağlayan gövde olarak nitelendiriyor. Orta Doğu’da, özellikle de Suriye’de karşımıza çıkan Çinli komutanlar ve askerler de işte bu teoriye hizmet etmektedirler. Bir Kuşak Bir Yol (One Belt One Road) projesi de Çin’in batıya doğru yayılma, istila ve işgal sonrasında da kendine bağımlı kılma hareketlerini daha kolay ve hızlı hale getirerek Çin işgalini meşrulaştırmayı amaçlamaktadır.
Yine ‘‘Batı Bölge Teorisi’’ kapsamında, çevresindeki ülkeleri finansal olarak destekliyor görünüp sinsice topraklarına çöken Çin; Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Hindistan, Endonezya, Malezya, Bangladeş gibi ülkelerde ve Türk Cumhuriyetlerinde etkisini giderek artırmaktadır. Çin ile ikili ilişkiler kuran ülkeler Çin’in Batı’ya doğru genişleme, istila ve işgal planını fark ettiklerinde çoktan Çin’e bağımlı duruma gelmiş oluyorlar. Sözü geçen ülkelerin halkı Çinli istilasına karşı olsa da devletlerin önceliği ekonomik anlaşmalar ve yatırım olduğundan Çin bölgede güçlenerek büyümeye devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Tayland’da 52. Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) Dışişleri Bakanları Toplantısı’na katılan Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu Çinli mevkidaşı ile bir araya gelmişti. Görüşme sonucunda Doğu Türkistan’daki Türklerin durumunu görüşmek üzere bir Türk heyetin Çin’e gideceği duyurulmuştu.
Doğu Türkistan’a gönderilecek heyet Doğu Türkistan hakları savunucuları için bir sus payı niteliğinde olmamalıdır. Gönderilecek olan gözlemciler güvenilir, tarafsız ve uzman kişilerden seçilmelidir. Çin’in Doğu Türkistan tutumu Çinlilerden değil Doğu Türkistan Türklerinden dinlenmelidir. Bilgi veren Doğu Türkistan Türklerinin sonradan Çin tarafından cezalandırılmaması için garanti istenmeli, irtibat bilgileri talep edilmelidir. Yıllardır aileleri ile telefon yoluyla dahi görüşemeyen Doğu Türkistanlılar adına Çin’den açıklama istenmelidir. Çin tarafınca belirlenmiş kamplar dışında başka kampların görülmesi talep edilmelidir. Gerekirse heyetin bir süre gözlem yapmak için Doğu Türkistan’da kalması sağlanmalıdır.
Aksi halde Çin’in yazıp oynayacağı tiyatro ile karşılaşılacak ve dünyaya sergilemeye çalıştığı ‘‘İdeal Çin’’ oyunu kendine yeni taraftarlar bulacak, Çinsever medyanın ekmeğine yağ sürülecektir.
Peki tüm bu hak ihlalleri gözler önündeyken ‘‘İdeal Çin’’ imajı yaratmaya çalışan Çin, imajda değil de gerçekte nasıl?
Önce kampları inkar edip sonraları ise Doğu Türkistan Türklerini olası suçlardan, terörizmden, aşırıcılıktan kurtarmak ve meslek edindirmek için ‘‘yeniden eğitim kampları’’ adı altındaki toplama kamplarına aldıklarını ifade eden ikiyüzlü Çin’e göre;
Türk olmak, Türkçe konuşmak, evine iş yerine Doğu Türkistan bayrağı asmak, Türk gibi giyinmek, inancını ve kültürünü yaşamak, çocuk doğurmak, çocuğunu Türk kültürüne göre yetiştirmek, Türk ile evlenmek, yurt dışına çıkmak, Türkiye’de okumak, kitap çıkarmak, vatan sevgisi, özgürlük, bağımsızlık gibi düşünceler aşırıcılık olarak nitelendiriliyor.
Ancak!
Türk toprağını işgal edip, yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürüp, insanlarını kamplara kapatmak, öksüz ve yetim Türk çocuklarını Çinli ailelere evlatlık verip Çinlileştirmek, Türk kızlarını zorla Çinlilerle evlendirmek, Çin kültürüne ait bayram ve törenleri Çinli giyimi giyerek kutlamaya mecbur bırakmak, kaç çocuk doğuracaklarına karar verip Türk kadınlarını kürtaja zorlamak, Türklere istemleri dışında domuz eti yedirmek, içki içirmek, 70 yaşındaki dedeyi kamplara kapatıp Çince öğrenmeyi zorunlu kılmak Çin’e göre hiç de aşırıcılık ve teröristlik değil. İşte ‘‘İdeal Çin’’ gerçeği budur!