İNSAN VE DEVLET

 

“ Ahlak ve faziletin olmadığı yerde;

Devlet de, millet de, medeniyet de olmaz.”  Ziya Paşa

Müttefik kimdir? Sizin yaptığınız  düşman tanımlamasında aynı fikirde olan, ya da size satarak sırtınızdan para kazanan devlettir. Eski Türk devleti olan Hunların deyişiyle “ Çakalın, çadırın dışından içeri işemesinden, içeride bulunup dışarı işemesi daha iyidir.”

Devletlerin siyasi, ekonomik ve askeri ittifakları, müttefik olmaları, yaşamları boyunca en hayati konulardan biri olmuştur. Dost ve müttefik sözünün birlikte kullanılması kadar saçma bir şey yoktur. Milletlerin, devletlerin münasebetlerinde (ilişkilerinde) “ dost olmaz”, “ müttefik olur.” Çünkü devletlerarası ilişkiler tam anlamıyla çıkar hesabına dayanır.

Ebedi müttefiklik diye tanımlanabilecek bir devlet olamaz.(şimdiye kadar olmadığı yazıldı.) Müttefiklik deve kuşuna benzer; uç dersin ben deveyim der, şu yükü taşı dersin ben kuşum der.

Büyük siyasal güçler ve imparatorlukların ortaya çıkmasıyla insan kişiliği ezilmiştir. Sağlam, kusursuz bir siyasi toplumun yegane örneğinin “ ulus devlet” olup olmadığı çok irdelenmiş bir konudur. Toprakları üzerinde başka kavim, din ve dillerle birlikte yaşasalar da İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, Türkiye, Japonya… Kendi uluslarının isimleriyle anılabilirler, gerçektir ki ulus devletler güç ve dirençtir. İmparatorluk sevdalılarının, küresel emperyalistlerin asla işine gelmez. Ulus devletler hayır diyenlerden oluşur. Devlet işleri kötüye gidince hızla onur ve asalete sarılırlar.( Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi) Emperyalistler ulus devletleri tasfiye etmek için yoklama yapmaya devam ederler. Küresel sermaye yolu ile de entrikalarını ulus devletler üzerinde oynamaya çevirirler. İşin garibi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan BM’de ne yapar diye sorarsanız? Emperyalist çevrelerin paketleme görevini yerine getirir.

Politik lider aynı zamanda askeri, politik ve stratejik işleri de bilen bir adamdır. Osmanlı’da 1596’dan sonra orduların başında padişah bulunmadığı için neredeyse hiçbir savaş kazanılmamıştır. Çünkü lider durumundaki padişahlar ne olup bittiğini görmediği içinde savaşın kaybı sonrasında siyaseten de kayba uğramışlardır.

Değişen dünyamızda artık ordular belli yerlerde karşılaşıp kan ve gözyaşı dökmüyorlar. Savaşlar A’dan Z’ye değişmiş durumda. Askeri disiplin, donanım ve ikmal sistemleri ne kadar düzgün olursa olsun başarıyı belirleyici olmaktan çıkmış durumdadır.1963-1973 yılları arasında Vietnam’da Amerika Birleşik Devletleri,1979-1983 yılları arasında Afganistan’da Rusya klasik savaş tekniklerinin işe yaramadığını görmüşlerdir. Son olarak Suriye’deki durumda hiçbir kalıba uymamaktadır.

Politik askeri alana sahip liderin siyasal ve askeri ilişkiler arasındaki ilişkiyi çok iyi bilmesi şarttır. Devlet ve ulusların, kaynakları, dinleri, kültürleri, şan ve şerefleri neye dayalı olursa olsun, diplomatik yollarla sonuç alınamazsa savaşa başvurur. Liu Sunun “ savaş insanlık kadar eski bir sanattır. Bu sanat insanlıkla birlikte devam edecektir.” Sözü tam bir gerçeğin tespitidir.

Politik ve politik askeri lider, doğa ve insan bilimleri, din ve savaş tarihi, siyasal düşünceler ile dünyadaki felsefelerin ( yapılmak istenilenin)  varlığını bilmek, öğrenmek, hazmetmek zorundadır. Aksi halde beyin ufku sınırlanır zekâsının parlaklığı etkilenir. Örnek mi istersiniz? M.Ö.451 Eylül ayı. Hun ve Roma orduları karşılaşacaktır. Atilla ordusuna harekat emri vermeden yaptığı konuşma 8-10 cümle iken, Aetius yarım saatten fazla konuşmuş ama ordusunun ruh gücünü harekete geçirememiştir. Liderin erdemi ve gayreti aslan gibi olursa maiyetindeki tilkiler aslan gibi olurlar. Guatama Buda “ Halk ekmeksiz yaşayabilir, ama lidersiz ve inançsız yaşayamaz.” der.

İnsanları dünya yaratılalı beri değişik idare şekilleri ile idare edilmişlerdir. Bu şekillerden en iyisinin demokrasi olduğu söylenir. Demokrasi kavramı da değişik şekillerde ifade edilse de en iyi ABD Başkanı Abraham Lincoln yapmıştır. “ Demokrasi halkın, halk için, halk tarafından yönetimidir.” Bunu doğrudan kullanabileceği gibi kendi içinden seçeceği kimselerle de kullanabilirler. Her şey seçimlerle yapılır. Demokrasiler bir hoşgörü rejimi olarak kabul görür. Hürriyetleri yok etme hürriyeti yoktur.

Demokrasilerde yönetenlerle yönetilenlerin uyumu söz konusudur. Eğer uyum bozulur, uçurum olursa uzlaşma yok olur. Yönetenler devlet imkânlarının tümünü kendileri için kullanmak istediklerinde halk koloni halini alır. Bu durum sosyal barışı, rejimi tehdit eder. Vatandaş da devleti hasım olarak görmeye başlar. Ortak menfaat anlayışı ortadan kalktığı için devlette görev yapan bürokrat kendini vatandaşın hizmetinde görmez, vatandaşı kendi hizmetinde görür.( Bu durum Türkiye’de milletvekilleri içinde geçerlidir.)Ülkemizde bürokrat halka sunmakla mükellef olduğu hizmeti sanki bir lütuf gibi sunarak kendine mal eder.(Milletvekilleri de öyle)

Ülkemiz siyasi parti liderlerine bakacak olursak yukarıda belirttiğimiz politik ve askeri politik lider olmaktan çok uzak parti başkanıdırlar. Partisi içinde ikinci bir şahsın yükselmesini istemezler. Diğer partilerdekilere bile kumpas kurabilirler.

Siyasi iktidarlar seçildikten bir süre sonra halkla aralarına duvar örerlerse feodal anlayış ortaya çıkar. Siyasi iktidarların bürokrasisi halkla özdeşleşirse feodallik görülmez olur. Doğu ülkelerinde feodallik hâkimdir. Ülkemizde durum  nasıl sorusuna cevap vermek zor.

Eski Türk metinlerine baktığımızda devlet: Dirlik, düzenlik ve huzur sağlamak demektir. İnsanlar Allah tarafından eşit yaratılmışlardır. Yer(vatan, ülke, toprak) devletin malıdır. Devlet idaresinde kağanlar halkla beraber yaşadıklarından sıkıntıları erken haber alıp, çözüme kavuştururlar. Devlet meseleleri içinde sık sık kurultaylar toplarlar.

Türklere göre devletin görevi milleti korumak, hayatı düzenlemektir. Bu sebepten dolayı devlet baba olarak görülür.( Son yıllarda bu durum yok oldu desek yanılmayız.) Devlet ve ülke, Türklerde “Kut” kabul edilir. Bundan dolayı Türkler devleti, ülkesi için her şeyin, feda edebilir. Günümüzde uzun yılların getirdiği bir soğuklukla insanımız artık devletine soğumuş ve müesseselerine güven duymaz hale gelmiştir. Hele son yıllarda siyasi yoldan veya maddi karşılık, iltimas destek arar hale gelmiştir. Aracı olmadan sınavlar dahil hakkını alamayacağını düşüncesine kapılanlar çığ gibi büyümektedir. Siyasilerin ve devlet yetkililerin bu sorunu mutlaka çözmeleri gerekir.

Dünyada en iyi şey, namuslu bir insan olmaktır. En akıllı olan insanda namuslu olandır. Adalet varsa rezalet yoktur. Yazımızı Ruşeni’nin sözleri ile noktalayalım:

“ Kimsesiz hiç kimse yok, her kimsenin var kimsesi,

Kimsesiz kaldım, yetiş, ey kimsesizler kimsesi!”

Kaynak: İnsan ve  Devlet kitabından yararlanılmıştır.

 

 

Yorum Yapın

Navigate