Sosyal Medya

 

Medyanın ne olduğunu yeni yeni öğrenirken, son yıllarda karşılaştığımız önemli konu; sosyal medya. Kısaca nedir diye düşünürsek; elektronik yazılım araçlarının kullanılması, bilgi ve görsellerin paylaşılması diyebiliriz. Daha sade olarak, “Cebimizdeki veya elimizdeki, kendimize ait medya…” denilebilir.

Kuşkusuz konu tam olarak üç beş kelime ile ifade edilecek kadar dar değil. Uygulama alanınıza göre, kişisel ya da  kurumsal yapınıza göre boyutları çok genişleyebiliyor. Biz özellikle yakın çevremizde gördüğümüz, cep telefonu kullanımını veya sosyal medya konusunu, özellikle faydalı kullanımı konusunu şahsi gözlemlerime dayanarak değerlendireceğim.

Sosyal medya kullanımı 1990 yıllarından sonra ülkemizde de arttı. 2019 mayıs verilerine göre dünya nüfusunun %57’si internet, %45’i sosyal medya kullanıyor. Ülkemizde de nüfusun %72’si yani 60 milyonu yakını internet, 52 milyonu sosyal medya, 44 milyonu ise mobil, yani cepten sosyal medya kullanıyor.

Sosyal medya çeşitlerinin kullanımı da şöyle; Facebook: 2,4 milyar kullanıcı, YouTube: 1.9 milyar kullanıcı, WhatsApp: 1,6 milyar kullanıcı, Instagram: 1 milyar kullanıcı, LinkedIn: 610 milyon kullanıcı, Twitter: 330 milyon kullanıcı

Ülkemizde bireylerin gün içerisinde okuma-yazma için ayırdığı vakit azalırken, özellikle cep telefonu kullanarak facebook, YouTube kullanımına ayırdıkları vakit oldukça fazla artmış. Peki, bahsettimiz medya uygulamalarının kullanımının artması ne anlama geliyor?

Sosyal Medya Artık Eğlence Aracı Değil

Bazı uygulamaların sadece eğlence için kullanıldığını söylemek zor. Örneğin “WhatsApp” uygulaması bireysel bir mesajlaşma programından çok adeta eski zamanlardaki “faks makinesi” gibi de kullanılıyor. Dünya genelinde en yaygın olarak kullanılan sosyal medya uygulaması “facebook” sadece bir eğlence ve anlık paylaşım mecraı olarak kalmadı. Facebook, toplumsal sonuçlar doğuran bağımsız bir medya organı haline geldi. Sosyal medya iletişiminin toplumu ne kadar değiştirdiğinin boyutu hakkında bilgi verebilmek kolay değil. İnsan ilişkilerinin geniş özelliklerini, belki de sosyolojik ve psikolojik sonuçlarını incelemek gerekir.

Oyun bağımlılığı, müstehcenlik gibi yanlış kullanımlara girmeden sadece çevremizdeki olgun ve reşit bireylerin, zamanımızda bu uygulamaları nasıl doğru ve faydalı kullanabileceğimize değinebiliriz.

Bu yazılımların sahipleri niye ücretsiz kullandırıyorlar düşünmemiz gerekir. Biliyoruz ki bu yazılım ve programların sahipleri hayır yapmıyor. Milyarlarca dolar harcayıp uygulamalara yatırım yapıyorlar. Çağımızın en kıymetli hazinelerinin başında ticari veri havuzu gelmekte. Uygulama üreticisi firmalar aynı zamanda veri pazarlamacıları. Firmalar, uygulamalarına kullanıcıların gönüllü olarak girdikleri veriler ile toplumsal, bölgesel gen haritaları çıkardığı gibi ticari kıymeti çok yüksek, sayısız bilgiyi elde edip onları satıyor. Elbette ülkelerin stratejik bilgileri de ele geçiriliyor. Biz de telefonu elimize alıp, bazen kendimize hâkim olamayıp “Allah Allah” diyerek, adeta dünyayı fethe çıktığımız o sosyal medya ortamının; sanal, hayalî ve başkalarının kontrolünde olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Sosyal Medyadan Başlayan
Toplumsal Hareketler

Artık biliyoruz ki; internet ve özellikle sosyal medya ile bir ülkede toplumsal olayların başlatılması gayet mümkün. Hükumetler devriliyor, toplumlar değiştiriliyor. Aslı olmayan, gerçeği aylar sonra ortaya çıkan bilgiler bir anda yayılıyor, insanlar sokaklara dökülüyor. Orta Doğu’da neler olduğunu ve kimin lehine olduğunu bir daha düşünmeliyiz.

Nakit Değil Belki Ama Vakit

Sosyal medya ve cep telefonu kullanımına başka bir açıdan bakıldığında “Acaba telefona ve sosyal medyaya ne kadar zaman israf ediyorum?” sorusu mutlaka aklımıza gelir. Düşünmek gerekir “Bu imkânı ne kadar faydalı ve verimli kullanıyoruz?” Kuşkusuz yakınlarımız ve diğer aklı başında bireyler zamanlarını boşa geçirmez… O zaman biz yanılgıya mı düşüyoruz? Sosyal medyada faydalı bilgi paylaşıp bunu görev mi sayıyoruz? Evet bu doğru olabilir, bildiklerimizi, ulaştığımız çok doğru, faydalı bilgileri, inançlarımızı ve fikirlerimizi paylaşarak görev yapıyoruz. Ama nereye kadar? Bilgi paylaşıyoruz diyerek gereğinden fazla zaman mı geçiriyoruz? Kolaycılık yapıp birincil olan görevimizi ihmal mi ediyoruz? Daha isabetli olanı, mesela sokağa, çarşıya çıkıp inşalara selam verip, bildiklerimizi anlatmaya devam etsek, sanal, hayalî ve başkalarının kontrolünde olandan daha iyi olmaz mı?

Belki de yıllarca anlattıklarımızı şimdi oturduğumuz yerden kolayca anlatıyoruz, belki faydalı oluyordur. Kim bilir…  Yine de birkaç not ve tavsiye paylaşmak istiyorum:

– Çağın teknolojik değişimine ve her şeye rağmen; sıcak, samimi, birebir iletişim en etkilisi ve kalıcısıdır. Aklımıza tüm geleni hemen anlatmak yerine karşımızdaki kişinin tepkilerini ölçerek iletişim kurmalıyız. Gerekirse sukut ederek, gerekirse hal ile anlatmak en doğrusu ve faydalısıdır. Sosyal medyaya ne kadar dalarsak dalalım bu doğal “tebliğ yönteminden” vazgeçmemeliyiz.

– Bazen sosyal medyada inandıklarımızı anlatırken coşuyoruz… Kendi görev ve yetkilerimizi unutup sınırları aşan konulara giriyoruz. Ancak ne yaparsanız, ne anlatırsanız anlatın samimiyseniz karşılık bulur. Karşınızdakinin psikolojisini hesaplamazsak, hislerimize kapılırsak çağrımız karşılıksız kalır.

– Bazen de inandıklarımızı anlatırken (bir türlü anlayamadığım şekilde) kendimizi öne çıkarıp, özel resimlerimizi paylaşıyoruz. Belki masum gibi… Ama ben özellikle bir fikri anlatmak adına, şahsî ilgi uyandırmayı, şahsımızı öne çıkarmayı tehlikeli buluyorum.

– Bazen sosyal medyada yeterli bilgimizin olmadığı, ehil ve yetkin olmadığımız konularda, o fikrin yegane temsilcisiymiş gibi konuşuyoruz. Bir büyük fikri kendisi temsil ediyormuş gibi, o dava ile ilgili bilgi vermeye çabalıyoruz. Görüşlerimizin isabetli olmayabileceğini düşünmeden, karşımızdakine bilgi vermeye kalkarsak doğru yapmamış, faydalı olmamış oluruz.

– Genellikle çok bilgi paylaşılıyoruz. Bilgi kirliliği çok yüksek seviyede. İnsanları yanıltma amaçlı provokatif bilgiler zaten yaygın. Biz de okuduğumuz bilgiye cevap vermeye ve de karşı tarafa hakaret eden, suçlayan paylaşımlara giriyoruz. Bazen de karşı tarafın kasıtlı paylaşımına “cevap vereceğiz” diye ölüyoruz… Doğru olmadığını düşünüyorum.

– Bilmek gerekir ki yaptığımız her davranış, yazdığımız her kelime seviyemizi gösterir. Dilin kemiği olmadığı gibi, her istediğinizi yazıp paylaşabilirsiniz. Ama lütfen… Konuşurken, birinin yüzüne söyleyemeyeceğiniz sözleri internetten yazma kolaycılığı kapılmayın.

– Her paylaşımdan önce “Ben bu bilgiyi verirken ne kadar isabetliyim? Ve ben bir düşünceyi temsil ediyorum, dikkat etmeliyim.” diye bir kez daha düşünmeliyiz.

– Evde yaptığı böreği bir tıkla ülkenin diğer ucundaki yakınına gönderdiğini zanneden paylaşımlardan kurtulduk. Ancak yine de her paylaştığımız aile resmine ve özel bilgiye dikkat etmeliyiz.

– Cenaze paylaşımları… Bu konuda Whatsapp grupları daha uygun. Ama cenaze haberlerini sulandırmamak gerekir. Adeta soğuk ve sanal cenaze takipçiliği yaparak hiç tanımadığımız kişilere “başsağlığı” dilemek ne kadar anlamlı? Vefat eden arkadaşı sanki ölünce hatırlar gibi paylaşımlar ne kadar anlamlı? Soğuk diyorum… Sağlığında tanısak bile aramadığımız insanlara “facebook”tan başsağlığı dilemek,  inşallah amacına ulaşıyordur…

Bunun yerine madem arkadaşız, kardeşiz sağlığımızda niye daha fazla haberleşip yardımlaşmıyoruz?

– Bir de hastane paylaşımları var… “Yine hastanedeyim, yattım yatıyorum” bu paylaşımları da anlayamıyorum. Birkaç geçmiş olsun dileği moral mi oluyor? Ama bunu sadece grupların değil tanımadığımız sayısız insana paylaşıldığını düşünürsek ne anlamı var? İnsanların dualarını almak önemli ama duayı ulaştıran, şifayı veren Yüce Yaratıcı’ya daha fazla müracaat etsek doğru olmaz mı?

Yorum Yapın

Navigate