AKSİYON VAKTİ

Tüm dünya Koronavirüs ismi verilen musibet sonrasında kabak çiçeği gibi açıldı, saçıldı. Zannedildi ki insanlık toz pembe bir dünyaya uyanacak. Gözümüzü kapatacağız, sonra her şey eskisinden de güzel olacak. Salgın hastalık mazereti sebebiyle halının altına süpürülmüş onlarca mesele, kördüğüm olmuş halleri ile inkâr edilmez şekilde önümüze yığıldı. İnsanoğlu şerefli bir mücadele ile huzura kavuşur. Sorunları, onlara muhatap olanlar çözer. Çözüm ondan ya da bundan medet ummak değildir. İnsanoğlu kendi elleriyle yaptıklarının karşılığını görür. Hayır! Hayır! Hayır! Hiçbir şey kendiliğinden oluvermez. İnsan, sorunlarının çözümü için sabırla mücadele etmelidir. ve sabırlı, teşkilatlı mücadeleyi emretmek, gereğini ameli ile yerine getirmek zorundadır. Bu kural dışında insan ziyandadır.

Bakalım şu yaşananlara…
Libya, Suriye’nin Devamıdır

Libya’da petrol aramaları esnasında Rusya, Fransa, İtalya ve ABD arasında kaldık. Libya’da yaşananların anlamı nedir? Peki stratejimiz ne? Suriye’de olanlar ve savaşanlar aynıyla Libya’da da karşımızda değiller mi?

Suriye denilen, işgal altındaki topraklarımızda olanlar unutuldu mu? Mehmetçiğin kanı daha kurumadı. Rus moskofu Putin’in kapısında bekletilen temsilcilerimizin utancı hâlâ üzerimizde değil midir? Amerika’nın Suriye’de terör örgütlerine verdiği destek alenen bilindiği halde ülkeyi yeni bir maceraya sürüklemek doğru mu?

Ayasofya, umut, endişe

1934 yılından beri Müslüman dünyasının içinde bir yara olan Ayasofya Camii aniden gündeme geldi. Neden şimdi? Umut… Fatih’in emanetine sahip mi çıkılacak? Müslümanların içerisinde haklı endişe… Her kutsal davada olduğu gibi Ayasofya’da siyasi bir rant için istismar mı edilecek? Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması için Cumhurbaşkanının bir imzası yeterli oysa. Ayasofya Fatih’in bir emanetidir. Siyasete ve seçim meydanlarında hiçbir siyasinin istismar etmesine fırsat vermeden açılmalıdır.

Türkmeneli ne zaman hür olursa, Türkmeneli Cumhuriyeti ne zaman kurulursa terör o zaman biter

Türkmeneli’ne şanlı ordumuz bir kez daha girdi. Bu kez Kandil de dahil pek çok terör öbeğini ortadan kaldırmak için. Kıymeti kendilerinden menkul TV stratejistlerinin maharet gibi gösterdiği haritalar dehşet verici. Ülkemizin içinde bile teröristlerin kontrolünde koridorlar olduğu ve bunların ele geçirildiği söyleniyor. Ülkemizin sınırları içerisinde nasıl olur da eli kanlı çapulculara nefes alacak alanlar bırakılmış?

Müslüman Türk gencine ne oldu?

Ne oluyor Müslümanlara. Z kuşağı, 2000 yılı sonrası doğumlu gençlerimiz üzerine oynanan oyunlara kim dur diyecek. Eşcinsellik, dinsizlik, uyuşturucu bağımlılığı, lafta dindarlık, zina düşkünlüğü özendirilirken, yapılan maksatlı anketlerde gençlerimiz %90’lar nispetinde dinin kendi hayatlarını tanzim için bir kıstas olmadığını ifade ediliyorlar.

Bu gençleri dinden soğutan “İslâm’ı referans” aldığını söyleyip sonra sözünden dönenlerin despotik, dediğim dedik, kavgacı, adaleti hiçe sayan tavrı mı? Din üzerine güya objektif araştırmalar yaparak dinin temeli olan güveni sarsan araştırmacılar mı? Yoksa din adına, -haşa- Allah adına sulta sahibi olanların, yıkılası nüfuzlarını devam ettirmek için kadını, genci men etmesi; “helali haram, haramı helal” kılmaya çalışan sözde kanaat önderlerinin ayyuka çıkan kepazelikleri mi soğuttu bu gençleri? Dini alet olarak kullananlar bir neslin değerlerimizden uzaklaşmasına mı sebep oldu? Çözüm ne? Rönesans çok mu uzak? Cebrail sormuştu efendimize; “Din nedir?”, “İslâm nedir?”

“Bizim gibiler zaten iktidarda, onlar çözüversin” mi demeli?

Kim bizim gibidir? Biz Efendimizin tebliğ ettiği dini gerçekten yaşıyor muyuz? O, bugün bizi görse yaptıklarımıza doğru der miydi? Kur’an’ın tanımladığı “Müslüman” anlayışına bugünün Müslümanları ne kadar uyuyor? Hz. Ali’nin yanında olmaya cesaret eder miydik? Emir sahibi Muaviye’ye “Hatalısın, dur, tövbe et” diyebilir miydik? Hiçbir şey yapamasak Kerbela’da Hüseyin efendimizin yanında toprağa düşen 73. kişi olmaya razı olur muyduk? Yoksa emir sahibi Yezit’in önünde diz mi çökerdik? Milli, manevi değerlerimizden her gün biraz daha uzaklaşırken, bizi biz yapan değerlere karşı yabancılaşırken bu vurdum duymazlık neden? “His yok” mu, “hareket yok” mu, “acı yok…”mu, Leş mi kesildik?

“Bizden” ne demek, yeniden düşünmek gerekir. Muhakkak ki Müslümanları tevhit etme ulvi ideali uğruna kimi büyük fedakarlıklar gerekecektir. Bu asla inkâr edilemez. Ancak büyük âlim, (Allah ondan razı olsun) Numan bin Sabit el-Kûfi İmam-ı Azam Hazretlerinin yeni kurulan devlette kendisine görev teklif edildiğinde sergilediği onurlu ve Müslümanca, haklı reddedişinin azameti ne derece büyük ise öğrencilerinin, “Biz hocamızın siyaseti üzere değiliz” diye onu yalnız bırakması da o derece acınasıdır. Bir bedende iman ve eylem nasıl olur da ayrılır. Eğer iman ve bildikleri üzerine hareket etmemek birbirinden ayrılırsa geriye boş teviller ve ceset kalır. Akif ifadesi ile “leş mi kesilir insan”

Siyasi duruşumuz nettir

Biz, her kulun olduğu gibi, İslâm dünyasının meselelerine hizmet ve Allah’ın davasını tebliğ ile mükellefiz. Türk Milleti’nin tarih boyunca yeryüzünde en büyük fetihleri gerçekleştirmesinin temelinde devletinin olması yani milletinin teşkilatlanmış olması vardır. Bu nedenle devletimizin devamlılığı her şeyin üzerindedir. Devletin devamlılığı, İslâm medeniyetinin yeniden gelişmesinin temel dayanağıdır. Elbette söyleyeceklerimiz Müslümanların tevhidi, devletin devamlılığının bilinciyle söylenmektedir. Ancak biz emir sahibine itaat için Hz. Ali’yi, Hz. Hüseyin’i, İmam-ı Azamı bir başına bırakmanın caiz olmadığını biliriz. Yanlışa yanlış dememek dilsiz şeytanlığına düşmeyiz. Bir grubun, kişinin İslâmi söylemleri tercih etmesi, bu iddiada olması onun muhakkak ki doğru yaptığını göstermez. Türk askerinin sözü ile denetim, itimada mani değildir. Söylemlerini ve eylemlerini beraber tetkik etmek zorundayız.

Biz taraflı yayıncılık yapıyoruz

Bizim derdimiz tarafsız dergicilik değildir. Biz tarafız. Haktan, adaletten ve istiklalden yanayız. Hürriyetçiyiz. Gerçek İslâm’a hizmet etme çabasındayız. Büyük Türk milletinin yaşam ve varoluş mücadelesinin sözcüsü ve eylemcisiyiz. Bu nedenle de kimse kusura bakmasın milletimizi teşkilatlanmaya, teşkilatımıza katılmaya davet ediyoruz. Kimseyi düşman da rakip de bellemiyoruz. Ancak, bugün yaşananların iktidarın vebali olduğunu da söylemekten çekinmeyiz.

Yönetimi liberal ve ekonomik kaygılar ile bir arada tutulan, milletimizin gönlüne hoş gelecek söylemleri ile İslam’ı temsil ettiğini iddia eden, araştırdığı seçmen beklentilerini seçim malzemesi olarak nutuklarda kullanmada mahir, eylemde kıt iktidar partisi AKP yönetiminin de milliyetçilik hassasiyeti olan kişileri etrafında toplayarak, onları hayal kırıklığına uğratan, iktidara koşulsuz ve denetimsiz destek olan MHP yöneticilerinin de izinde değiliz. Gelişim ve çağın ötesine geçme hayali kuran kişileri yanlış yönlendirip, onların hayali üzerine müzmin bir muhalefet iktidarı kuran, dinden korkan, Anadolu kültüründen utanan CHP yönetiminin de Çin ve Rusya sevicilerinin de yanında değiliz. Kendisini bu grupların istismar ettiğini fark edecek her Müslüman’a, Türk’e ve Türk vatandaşına da teşkilatımıza katılma davetimizi sunuyoruz.

Bu sorunların çözümü mümkün

Şu şaşmaz bir gerçektir ki; çağrılarımız bir dergi sayfasında kaldığı müddetçe bir hüküm ifade etmeyecektir. Eyleme geçen söz hüküm ifade eder. Artık eylem vaktidir. Bu bir mücadele çağrısıdır.

Bugün ülkemizin, İslâm dünyasının, insanlığın içerisinde boğulduğu sorunları fark edecek idrak seviyesindeki kişilerin, yetişmiş mücadele ehillerinin, çözüm için ortaya koyacak fikri, düşüncesi olanların, bu fikirlerin hayata geçebilmesi için eylem, çaba ve mücadele ortaya koymamasının; felakete gidiş seyrinin istikametini tam tersi yöne çevirebilecek gücü olup da kendi oturduğu yerden, evinden çıkmadan, sadece yanlışlar hakkında söylenmek tembelliğine girmek, olanları sadece eleştirip, yapılmayanlar, eksik yapılanlar için birilerini suçlamak ve harekete geçmeme kolaycılığını tercih etmenin vebali tarih önünde ağırdır.

Şimdi değilse ne zaman?
Biz değilsek kim?

Kökü Anadolu’ya bağlı, Kur’an ve sünnetle yoğrulmuş; liderleri, öğretmenleri tarafından tüm kardeş kavgalarından korunmuş insanların “Bizi evlatlarımız ve mallarımız mücadeleden alıkoydu” deme lüksü yoktur.

O insanların, bilenlerin, Mücadelecilerin bir devrin tarihi ile övünmekle yetinmek lüksü de yoktur. Çünkü Mücadelecilik belirli bir dönem aralığında doğmuş, belirli yıllarda gençliklerini geçirmiş, belirli öğrenci yurtlarında beraber mücadele etmişlere verilen ad değildir. Mücadele ruhtur. Bugün yerinden kalkıp, bugünün yanlışlarına “dur” diyebilme iradesidir. Bugün ülkemizin ve insanlığın içerisinde bocalandığı kirli belalardan insanları çekip çıkarabilmek çabasıdır. Zaman geçti. Dün dünde kaldı. Gidenler gitti… Bugün yeniden mücadele etme ve teşkilatlanma vaktidir. Mücadele üzerine iman edenlerin psikoloji bilimi açısından bunama alameti olarak kabul edilen, sadece geçmişten bahsetme, sürekli hoşnutsuzluk, geçimsizlik hastalığından kurtulup çağı değiştirme iradelerine yeniden kavuşmaları için artık vakit gelmiş ve geçmektedir. Çünkü Edebali’nin nasihati küslükleri gönül alma ile, ayrılıkları da birleştirme ile ikame etmektir. Bey töresi tefrikayı değil tevhidi mecbur kılar.

Bu ülkenin kendinden emin, inancı sağlam, imanı pek, ehil liderlere ihtiyacı var. Haydi gelin. Yarım asırdır her seferinde yaptığımız gibi yeniden ve sadece Allah’a güvenerek, gönülleri titreterek, tazece, umutla, coşkuyla, aşkla milletimize rehberlik etmek, özlenen Muhteşem Türkiye idealini gerçekleştirmek için harekete geçelim. Mücadele azim ve kararlılığı ile yeniden bismillah diyerek yollara düşme vaktidir.

* Editör bölümü için, Millet Partisi Genel Başkanı, Bayrak Dergisi Kurucusu ve Başyazarı Sayın Aykut Edibâli ile 18 Haziran Perşembe günü yapılan sohbet esas alınmıştır.

Yorum Yapın

Navigate