Çoklu Baro Üzerine

Hiç samimiyetsiz adalet olur mu?

Adalet, hak, hukuk kavramları ve kurumları son yıllarda çok konuşulur ve tartışılır olmasına rağmen bir türlü güven ve itibar kazanamamıştır.

Avukatlık Yasası’nda yapılmak istenen değişikliğin sebepleri, doğurabileceği sonuçlar yeterince anlatılmamış ve muhalif görüşler anlaşılmamış hatta hiç dinlenmemiştir.  Bunun doğal sonucu bir keşmekeş, bir kutuplaşma meydana getirilmiş, yeni yasa yerine daha çok Baroların geçmişteki çalışmaları kavga konusu yapılmıştır.

Esas olan her türlü adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı durabilmektir. Oysa dini, mezhebi, meşrebi, siyasi düşüncesi ne olursa olsun, insana yapılan her hukuksuzluğun ve adaletsizliğin karşısında olmaktır.

 

Darbelerle anılan siyasî tarihimizde; 12 Mart’a, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, 15 Temmuz’a aynı hassasiyetle karşı çıkıp yiğitçe tavır alabildik mi? Senden olana yapılan adil olmayan imtiyaza sevinip, diğerine yapılan zulmü reva görmedik mi? İşte bu sonuçlar hukukun bittiği yerde olduğumuzu göstermiyor mu? Maalesef yıllardan beri yapılan samimiyetsizlik de bu olmuştur. Hiç samimiyetsiz adalet olur mu?

 

Adalet samimiyet ister, dürüst olmayı gerektirir. Adalet, bir kısım çevrelerin dini, mezhebi, siyasal ve sosyal düşüncesine göre şekillenemez. Adalet tüm insanlık için, tüm canlılar için var olduğu müddetçe muhteremdir, muazzezdir, böyle olduğu zaman da saygıya layıktır.

 

Çoklu Baro’nun Sakıncaları

AK Parti ve MHP Milletvekillerinin imzasını taşıyan Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair TBMM Başkanlığına sunulan kanun teklifi neredeyse TBMM Adalet Komisyonundan yıldırım hızıyla geçerek Genel Kurulda da kabul edildi. Avukatlık Kanunundaki değişiklik konusunun hiçbir ilgilisi ve uzmanları ile görüşülüp tartışılmadan hazırlanması ‘ben istersem olur’ mantığının bir tezahürüdür.

Kanun teklifi birçok değişikliği içermesine rağmen, her nedense bu değişikliğe destek verenlerin de muhalif olanların da üstünde durduğu bir tek husus vardı, o da çoklu baro oluşumu ve bu oluşumun önünü açmaktı. Keza, AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan, değişiklik teklifinin sunulması sırasında, Baro düzenlemesine ilişkin “Bir ilde 2 bin avukatın bir araya gelerek yeni bir baro kurabileceğini” açıklaması da değişiklikten murat edilenin bu olduğunu ortaya koymuştu. Açıklamada, herhangi bir coğrafi veya idari bölge denilmeden, “bir araya gelen 2 bin avukattan” bahsedildiğine göre; şimdi, İstanbul, Ankara ve İzmir için soruyoruz. Siyasal düşüncesine, etnik kökenine, mezhepsel inanışına göre 2 bin avukat bir araya gelip kendi barosunu kuramaz mı? Bu illerimizdeki avukat sayısı ve bu illerin sosyal mozaiği göz önüne alındığında, sayısal olarak her siyasi oluşumun veya gurubun kendi barosunu kurması mümkün değil mi?

Bu ayrışmanın ve kutuplaşmanın kaçınılmaz olacağı muhakkak iken; görevi, sadece hak, hukuk ve adaletin tecellisi için mücadele vermek olan savunma erkinin birlik ve beraberliğinin bozulacağını, aralarına kin, nefret ve nifakın sokulacağını, etkisiz ve güçsüz hale geleceğini düşünmez misiniz? Yoksa siz bunun böyle olmasını mı arzuluyorsunuz?

Avukat, bağımsız yargıyı temsil eder. Avukatlık mesleği de bir hukuk devletinin olmazsa olmazıdır.

Yıllardan beri toplumumuzun her kesimini saran bir hastalık vardır. O da; “kendinden olana hak ve hukuk bağlamında gösterdiğin toleransı başkasından esirgemek” hastalığıdır. Halbuki bizler bir topluluğa olan kinimiz sebebiyle, o topluluğa haksızlığı değil, yine de adaleti sağlamakla mükellef bir kültürden gelmekteyiz.

Bu kanun değişikliğinin ne kadar sakıncalar barındırdığı bir kez daha düşünülmelidir.

 

Yorum Yapın

Navigate