Baroların Bölünmesi, Ülkenin Bölünmesidir!

Avukatlık Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklik, ülkede ciddi tartışmaların yaşanmasına, özellikle 31.12.2019 tarihli verilere göre sayıları 127.691 olan avukatların ve ailelerinin büyük tepkisine sebep oldu.

Bu satırların yazıldığı sırada yapılan değişiklik TBMM Genel Kurulu’nda oylanarak kabul edilmiş, ancak henüz Anayasanın 89. Maddesi gereğince Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanmamıştır.

Konuya ilişkin görüş ve önerilerden önce avukatlık, baro, barolar birliği kavramlarının açıklığa kavuşturulması için ilgili düzenlemelere yer vermek gerekecektir.Avukatlık, Avukatlık Kanunu’nda kamu hizmeti ve serbest bir meslek olarak kabul edilmiştir. Özellikle Anayasada 2001 yılında yapılan değişiklikle; avukatın yargının kurucu unsuru olarak, bağımsız savunmayı serbestçe temsil edeceği kabul edilmiştir. 

Barolar ve üst birliği olan Türkiye Barolar Birliği avukatların, Anayasanın 135. Maddesinde ifade edilen kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır.

Avukatlık Kanunu 76. Maddede baroların kuruluş ve nitelikleri sayılmıştır. Buna göre barolar diğer niteliklerinin yanında, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olarak kabul edilmiştir. Özellikle kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamayacakları vurgulanmış ve protokolde baroların, İl Cumhuriyet Başsavcısının yanında yer alacağı hüküm altına alınmıştır.

Avukatlık Kanunu 109. Maddede ise Türkiye Barolar Birliği’nin kuruluş ve nitelikleri düzenlenmiştir. Buna göre TBB bütün baroların katılmasıyla oluşan bir kuruluş olup, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğu, 110. Maddede ise birliğin görevleri sayılmıştır.

Barolar ve birliği var oldukları günden beri hemen hemen her konuda sürekli olarak tartışmaların içinde yer almıştır. Çünkü avukat hakkın savunucusu, söyleyecek sözü olan kişidir. Ancak avukatlar bu görevlerini yerine getirirken; gerek baroların ve gerekse de birliğin bir siyasi parti gibi hareket etmesi de kabul edilemez. Elbette avukat bir siyasi partinin üyesi, yetkilisi olabilir.  Ancak baronun ve birliğin avukatın mensubu olduğu siyasi partide etkin görevlere gelmek, üst makamlara atlama taşı olarak görülmesi gibi geçmişte yaşanan kötü örneklerin tekerrür etmemesi gerekir. Baroların ve birliğin kanunda yazılı olduğu üzere hakkın savunulmasında, yargının kurucu unsuru olmanın işlevini hakkıyla yerine getirmesinde avukatların hak ve menfaatlerinin korunmasına hizmet etmesi öncelikli görevidir. Elbette ki ülke sorunları hakkında görüş ve önerilerde bulunmak da sonraki asli görevleri arasındadır. Avukatlar yargının kurucu unsuru olarak, yargının üç sac ayağından biridir. Avukatsız bir yargılama düşünülemeyeceği gibi sac ayağından da söz edilemez.

Avukatların veya meslek örgütlerinin, birliğinin yaptıkları işin niteliği gereği; ülkeyi yönetenlerle ilişkileri çoğunlukla ciddi derecede sorunlu olmuştur. Bir yandan barolar ve birlikler kendilerini tüm siyasi kuruluşların, bu arada ülkeyi yönetenlerin üzerinde görmüşler, hatta siyaseti dizayn etmeye kalkışmışlardır. Diğer yanda ülkeyi yönetenler de sahip oldukları güç ve yetkilerle, sürekli olarak baroları ve birliği tehdit etmişler ve bu güçlerini Demokles’in Kılıcı gibi sallayıp durmuşlardır.

Baroların ve birliğin ülkeyi yönetenlerle sancılı ilişkileri AKP iktidarı döneminde de devam etmiştir. Baroların, özellikle birliğin hükümetle sorunlu ilişkileri 15 Temmuz darbe girişiminde farklı bir noktaya evrildi. Öyle ki daha sonucunun ne olduğu belli değilken TBB, son derece açık ve net bir karşı duruş sergiledi darbe girişimine. Akabinde Cumhurbaşkanı ile birlik başkanının görüşmeleri, bazı barolarda tepkiye sebep oldu ve topuk selamı vermekle suçlandı Birlik Başkanı Feyzioğlu. AKP iktidarı 2017 sonlarından itibaren çoklu baro düzenlemesini gündeme getirince; 24 Şubat 2018’de Ankara Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’nda 10 bin avukatın katılımıyla yapılan toplantıda düzenlemeden vazgeçilmesi istendi ve bu düzenlemenin bir Fetö projesi olduğu bildirildi.  Nitekim o dönemde bu düzenleme rafa kaldırıldı. Bu süreçte birlik başkanı ile baroların içinde yer alan bazı akımlar, birlik başkanına karşı sert eleştiriler getirmeye başladı. Özelikle doğu ve güneydoğunun patlayıcı ve mühimmat deposu haline getirilmesi sonrasında terör örgütleri ile yapılan mücadelenin desteklenmesi, aşırı sol görüşteki avukatların ve derneklerinin haksız taleplerine iltifat edilmemesi, Kıbrıs Davası konusunda birlik başkanının ciddi çalışmaları, Türk Dünyası Avukatlar Birliği’nin (Türk-Av)  kuruluşunun sağlanması gibi çalışmalar yine birlik başkanının sert eleştirilmesine sebep oldu.

Birlik başkanlığının ülkeyi yönetenlerle tüm ilişkilerini kesmesi, bir bakıma onlara savaş açması, muhalefet partisi gibi çalışması elbette beklenemez, doğru da değildir zaten. Ancak AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın her konunun uzmanı olduğu kanaati, onunla ve kifayetsiz dar danışman kadrosu ile ilişkileri son derece dikkatli yürütmeyi zorunlu kılacaktır. Burada mesleğin onurunu, vakarını, izzet ve şerefini, hak ve menfaatlerini koruyarak bu ilişkilerin yürütülmesi kaçınılmazdır.

Ne yazık ki Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklik; avukatlar, barolar, birlik adına son derece sıkıntılı bir zamanda yapılmıştır. Bilinmez, belki de ülkeyi yönetenler kendi adlarına zamanlamada harika bir iş çıkarmışlardır. Ama olan yine ülkeye olmuştur.

Birlik başkanı ile bazı barolar arasındaki anlaşmazlık, son aylarda krize dönüşmüş ve on iki baro yönetimi Feyzioğlu’nun adli yıl açılışı için Cumhurbaşkanlığı’nda yapılan törene katılmasını eleştirerek; birliğe seçimli olağanüstü kurultay talebinde bulunmuştur. Ancak birlik yönetimi bu talebi reddedince, konu yargıya taşınmıştır. Davaya bakan Ankara 5. İdare Mahkemesi, TBB’nin olağanüstü genel kurula gitmeme kararını hukuka aykırı bularak 10 Mart’ta yürütmesini durdurdu. TBB ise yürütmenin durdurulmasına ilişkin Ankara 5. İdare Mahkemesi kararına itiraz etti. İtirazı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi görüştü. Daire, Barolar Birliği’nin itirazını kabul ederek, Ankara 5. İdare Mahkemesince verilen kararı kaldırdı ve yürütmenin durdurulması istemini reddetti.

İşte Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklik, Diyanet İşleri Başkanı’nın bir açıklamasından sonra tekrar gündeme geldi. Değişiklik çalışmaları birlik ile çoğunluk barolar arasındaki ciddi krizin had safhaya ulaştığı bir zamanda yapılmış oldu. Bu süreçte; bir yandan Birlik Başkanı Feyzioğlu değişiklik ile ilgili olarak görüş ve önerilerin bakanlığa iletildiğini, temasta oldukların söylemiş, diğer yandan bazı barolar bu görüşmelerin sonucunu beklemeden Ankara’da eyleme başlamışlardır. Feyzioğlu görüşmelerin sonucunu beklemeden yapılan bu eylemi yanlış bularak, kendisini destekleyen bazı baro başkanları ile Anıtkabir’e çıkmıştır. Oysaki haksız bulsa bile sonraki günlerde eylem yapan avukatların ziyaretini ilk günden yapması ve desteklerini iletmesi gerekirdi.

Birlik Başkanı Feyzioğlu’nun değişiklik çalışmaları yapılırken, çoklu baro düzenlemesinin değişiklikte yer almadığı yönündeki açıklamalarından çıkan sonuç; ya önce tasarıda yoktu, tepki olarak konuldu ya da Feyzioğlu kandırıldı. Ülkeyi yöneten AKP iktidarı bir kez daha her şeyin en iyisini kendilerinin bildiği vehmini, akla ve bilime iltifat etmezliğini bir kez daha ispat etmiş ve kendisine inanıp güvenen veya öyle görünen birini yarı yolda bırakmış ve güvenilmez olduğunu göstermiştir. Ya da… Kim bilir belki de bir muvazaa ile karşı karşıyayız.

Birlik ile çoğunluk barolar arasındaki çatışma maalesef hükümetin işine yaramış ve son derece haksız ve ciddi tehlikeler barındıran düzenlemenin Mecliste kabul edilmesi ile sonuçlanmıştır.

Zira düzenlemede yer alan toplumsal yapımızı tabanda ayrıştıracaktır. Farklı etnik köken, mezhep, siyasi görüşteki avukatlar o ilde iki bin sayısına ulaşınca kendi barolarını kuracaklar ve işte o zaman barolar gerçekten politik bir kurum haline gelecektir. Allah korusun, hiç istenmez, belki mahkemeler farklı baro avukatlarına farklı muamele yapacaklardır.

Çoklu baro yargının etkisini zedeleyecektir. Etkili bir kamu yararı olan kuruluşun çoklu hale gelmesi ile ayrılıkçı söylemler ortaya çıkmaya başlayacaktır. Maalesef bu ayrılıkçı söylemler uluslararası arenada destek bulacak, uluslararası tüm görüşmelerde, anlaşmalarda veya ülkemize gelecek olan tüm yatırımlarda bu söylemler karşımıza çıkacaktır.

Avukatlık Kanunu’nda yer alan baro seçimleri ve bu kapsamda birlik delegeliği seçimleri uygulamada antidemokratik bir hal almıştır. Seçimler tüm kademeler için blok liste olarak yapılmaktadır. Böyle olunca da bazen üye sayısının  ¼ oranında oy alan liste tüm kademelerde seçimi kazanmış olmaktadır. Bu uygulamanın antidemokratikliği tartışılmaz olduğu gibi, birlik üzerinde de vesayetin doğmasına sebep olmaktadır.

Ne yazık ki yeni düzenlemede bu mahzur giderileceği yerde başka haksızlıklara sebebiyet verilmiştir. Şöyle ki Mecliste kabul edilen düzenleme ile her baroya üç delege ve baro başkanı ile birlikte dört delege, ayrıca her beş bin kişiye de bir delege daha hakkı verilmektedir. Böylece İstanbul, Ankara, İzmir Baroları gibi çok üyeli barolar yönünden başka bir adaletsizlik doğuracak düzenleme yapılmış olmaktadır.

Hükümet bu adaletsizliği önlemek için bunun yerine başka bir öneri getiriyor, getirilen öneri de başka bir adaletsizliğin yolunu açıyor. Yürürlükte olan mevcut yapılanma ne kadar antidemokratik ise hükümetin önerisi de çok daha vahim bir sistemi getirmekle başka bir vahim hataya sebep olmaktadır. Yanlışı yanlışla düzeltmek telafisi imkânsız sonuçlar doğurur. Baro seçimleri ve teşkilatlanmalarında bir sorun var mıdır? Vardır. Önemli olan sorunlu olan bölümlerin ıslah edilerek düzeltilmesi ve siyasetin kendi düşünce yapısına göre baroya müdahil olmamasıdır.

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, 08.05.2020 günü konuya ilişkin düzenlediği basın toplantısında tasarı ile ilgili görüş ve önerilerini, eleştirilerini önemine binaen aşağıda yer veriyoruz.

“* Yaptığım çok yoğun görüşmelere, istişarelere ve irtibatlara dayanarak söylüyorum; çalışmanın amacının baroları zayıflatmak olmadığı altı çizilerek, görüştüğüm her sayın milletvekili, bakanlık yetkilisi ve her düzeyden devlet yetkilisi tarafından ifade edilmiştir.(???)

* ‘Baroları zayıflatmak amacı vardır’ diye gündeme getirilen sözlere, ‘İtibar etmeyiniz’ denilmektedir. Görüştüğüm kaynaklar, ‘Baroları yok ediyorlar ya da baroların sesini kısıyorlar’ yerine ‘Asla baroların sesini kısmıyoruz, barolarda sesi kısılmış olanlara ses vermeye çalışıyoruz, niyetimiz budur’ dediler. (???)

Bu taslakta çoklu baro, alternatifli baro ya da barolara kayıt zorunluluğunun kalkmasının yer alıp almayacağının çok sorulduğunu hatırlatan Feyzioğlu, görüştüğü isimlerden, yazılı taslak olarak bitirilmiş olan metinde, bunların yer almadığını öğrendiğini söyledi. (???)

İsteyenin istediği kadar baro kurması ya da barolara kayıt zorunluluğunun kalkması gibi bir düzenlemenin Anayasa’nın açık hükümlerine ve ruhuna da aykırı olacağını söyleyen Feyzioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

* Çünkü barolar ve Barolar Birliği herhangi bir meslek odası değildir. Anayasa’da da yeri vardır. Ben böyle bir projenin de olduğunu düşünmüyorum. Böyle bir izlenim edinmedim. (???)

* Esasen çoklu baro, alternatif baro FETÖ’nün, PKK’nın ve DHKP-C’nin hayalidir. Devletimizin en üst karar makamlarına da ulaşarak anlattım.

* Çoklu baro sistemine geçilecek olursa, yani bir ilde birden çok baro kurulsun denildiğinde DHKP-C sempatizanları kendi barolarını, FETÖ sempatizanları kendi barolarını, PKK sempatizanları kendi barolarını kurma faaliyetine girerler.

* Mesele sadece bir baro meselesi olmaktan çıkar, barolar bu örgütlerin, bu emperyalist güçlerin sözcüsü durumuna dönüşür. Eğer barolarda bir antidemokratik temsil sistemi olduğu düşünülüyorsa bu çözülür. Ama çoklu baro apayrı bir şeydir.

* Ne Türkiye Barolar Birliği’nin ne de Türkiye’deki bir tek baronun, avukatın bunu istemesi mümkün değildir.

* Herhalde önümüzdeki hafta içerisinde kamuoyuna açıklanır diye düşünüyorum. Çoklu baro, alternatif baro, barolara kayıt zorunluluğunun kalkması, bunlar hiç kimse için ve Türkiye için kabul edilemez.

* Devletimiz de bu konuda, ben hiçbir ihtimal vermiyorum ki doğru akışın farklı bir yöne seyretmesine izin versin. “

Maalesef Mecliste kabul edilen düzenleme son derece tehlikeli sonuçlar doğuracak, Allah muhafaza, ülkenin bölünmesine giden süreçte ciddi bir rol oynayacaktır. Pek ümidimiz olmasa da Cumhurbaşkanının düzenlemeyi Meclise iade etmesini temenni ediyoruz. Aksi halde bu kadar mahzurlar taşıyan bu düzenlemenin Anayasa Mahkemesi’nde iptal ile sonuçlanacağı kaçınılmazdır. Ülkeyi yönetenler yine bir düzenlemeyi yüzlerine gözlerine bulaştırmışlar ve yine milletimizi yargıdan medet umacak hale getirmiş bulunuyor.

 

Yorum Yapın

Navigate