HİBRİT SAVAŞ İHANETLER

 

İhanet konusu insan ve toplum hayatında çok geniş bir yelpazeye sahiptir. İhanet veya hıyanet bir insanın diğer insanlara karşı, istenmeyen ve ağır yaptırımları olan kötü bir eylemidir. İhanet, mağdurun beklemediği bir davranıştır. İhanet, güvenilen, itimat edilen, bu nedenle ortak bir sırdaş olan kişi veya kişilerin kötülük yapmak, zarar vermek üzere güven duyana karşı harekete geçmesidir.  Bir kişi tarafından, güvenen kişiye veya kuruma karşı yapılan ihanet, bir topluluk veya bir örgütlü grup tarafından da yapılabilmektedir. İhanet eyleminde bulunan kişi veya kişilere hain denir. Hainin belli olduğu durumlarda ihanet yerine hıyanet de kullanılır. İhanet ve hıyanet eş anlamlı olması yanında yapılan eylemde haini vurgulamak maksadıyla hıyanet sözcüğünün kullanılması isabetlidir. 

İhanet eylemi ile muhatap olan insan ve toplum, bu kötü eylemden zarar görmektedir. İhanete uğrayan kişi veya kişilerin beklenmeyen bu eylem karşısında hayatları kararır, dünyaları başlarına yıkılır. İhanetin zararlarına karşı mağduru korumak üzere, hukuki, ahlaki ve sosyal yaptırımlar vardır. Zararların tazmini için ve hainin cezalandırılması hukuki yoldan yapıldığı gibi, toplumun otoriteleri tarafından töre ve geleneklere göre kınanarak da yapılır. İnsanlar yaşadıkları toplum içinde, diğer insanlarla olan ilişkilerinin sonucu insanca yaşamak için karşılıklı bir ahit, sözleşme üzerinde mutabık kalmışlardır. Dini inanışlar, kutsal değerler de toplum geleneğinde koruma altındadır. Din ve kutsal değerleri kullanarak, istismar ederek işlenen cürümler de hıyanettir. Zımnen veya hukuken sözleşmeye aykırı hareket etmenin karşılığı ihanet veya hıyanettir. Daima karşılığı ve yaptırımı olan kötü eylemler faili tarafından ulu orta işlenmez. Hıyanet kötü emellerin gizlendiği ve hainin istediği sonuçları sağlama anına geldiğinin düşünüldüğü anda vuku bulan eylemdir. İhanet tarih boyu daima gizli emellerin beslendiği, büyütüldüğü bir platform olmuştur.

İhanetin işlenme şekli ve faili göz önünde bulundurulduğunda farklı tanımlanması vardır. Yapılan eyleme ihanet diyebilmek için taraflar arasında ikili veya çoklu, yazılı veya sözlü, ya da zimmî bir anlaşma, ahitleşme olmalıdır. Anlaşmalar toplum hayatında hukuki bir zemine dayandırıldığı gibi örf ve adetler, dini inanışlar, ahlaki kurallar, töre ve gelenekler de sosyal anlamda sözleşme yerine geçer. Her kurumsal yapılanmada, kurumun işletilmesi ve korunması için, kurumu oluşturanlar arasında hukuken veya zımnen bir anlaşma, ahit ve kurallar vardır. 

İhanetin karşıtı, dostluktur. Dostluk, tarafların belirlenmiş bir konuda uzlaşmış ve ahitleşmiş halidir. İhanetin gerçekleşmesi ile dostluklar da bozulur, düşmanlıklar başlar. İhanete uğrayanın düşmanlığı, haine hıyanetinin cezası verilene kadar devam eder. Cezalar hukuk kurallarına göre tespit edilmiş olup, her haksızlığın karşılığında bir ceza vardır. Hukukun verdiği ceza mağduru tatmin etmeyince düşmanlıklar devam eder ve intikam duygusu beslenir. Hukuk nizamının zayıf olduğu zamanlarda intikam duygusu güçlenerek büyür. Bunun sonucu toplum katmanları arasında uzun yıllara yaygın kan davaları oluşur. 

 

İHANET VE AİLE

 

Topluluk halinde yaşamın en küçük sosyal birimi ailedir. Aile; anne, baba, çocuklardan oluşması yanında, geniş aile söz konusu olduğunda büyük baba (dede), büyük anne (nine), torun, yeğen, teyze, hala, dayı, amca gibi evlilik sözleşmesi ile oluşan silsile uzayıp gider. En küçük aile topluluğuna çekirdek aile de denir. Geniş aile bağları ile sülale, soy, kavim, boy v.b. adlarla ifade edilen, tarihi temelleri de bulunan aile kurumları oluşmuştur. Yüzyıllar boyunca, insanlık tarihiyle birlikte, evlilik yolu ile oluşan aile yapısı anlayış ve davranış kuralları bakımından değişimlere uğramıştır.   

Ailenin temeli kadın ve erkeğin evlilik akdi ile başlar. Hemen bütün ülkelerde aile oluşumu yasalarla düzenlenmiştir. Hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda, evlenme ve boşanma, kişilerin hak ve sorumlulukları aile içi ilişkiler ülkemizde “medeni kanun” kapsamında düzenlenmiştir. Kanunla düzenlenen kuralların yanında toplumun dini inanışları, ahlaki değerleri de aile yapısına yön vermektedir. Evlenme törenleri, dini nikâh merasimleri, kutsama ayinleri evliliğin örf ve adetler ile ahlaki ve dini temellerini gösterir. 

 

Dünyadaki teknolojik ve ekonomik gelişmeler, toplum ve millet olarak yaşamak, uluslararası egemen millet olmak gibi fenomenler aile yapısını etkilemiştir. Eski çağlarda geniş aile yapısı ile güçlü toplum olabilme ön planda iken, günümüzde çekirdek aile tipi gelişmiştir. Hukuki sistemlerde çekirdek aile tipini esas alarak yasal düzenlemeye gidilirken, geniş aile yapısının işleyişi daha çok töre ve dini inançların, ahlaki kuralların düzenlemesi ile hayat bulmuştur. Manevi değerlerin ve inançların körelmesi ve zayıflamasına paralel olarak, makineleşme ile karşı karşıya kalan toplumlarda geniş aileyi oluşturan sülale bağları da zayıflamıştır. Manevi zeminde hayat bulan, sülalenin büyüklerine karşı gösterilen saygı, bağlılık, hürmet yanında, küçüklere karşı gösterilen şefkat, sevgi gibi yüksek insani ve imani değerler unutulmaya başlarsa topluluk gücü de zayıflar. Aile bağlarının güçlenmesini sağlayan, ahlaki ve dini kuralları tanımayan topluluklarda aile düzenleri de zayıf ve farklıdır. Bir milletin aile bağları gelişmemiş ise o topluluğun hayata tutunacak kolları ve kökleri çürümeye mahkûmdur. 

 

Tarihte Türk toplumlarında aile tek eşlilik esasına göre kurulurdu. Ailede kadın ve erkek eşit haklara sahipti ve ailenin reisi erkekti. Eski çağlarda milletler arası mücadelede en büyük güç savaşçı erkeklerdi. Millet olarak hayatın devamı ve düşmanlara karşı korunmanın en güçlü silahı savaşçı insan gücü idi. Bunun sonucu olarak savaşlarda en çok erkekler ölürdü. Toplumda kadın nüfusu daha çok olduğundan, birden fazla kadınla evlenme işlemi çoğu toplumlarda kabul edilmişti. İslamın yayılması ile birlikte toplumdaki bu gelenekler dört kadınla sınırlandırılmıştı. İslam’da birden fazla kadınla evlenmenin özel şarları vardı. Çağımızdaki milletler arası ilişkiler ve savaş teknolojisinin gelişmesi ile silahlanmada cephede savaşan insan gücü eski değerini zayıflatmıştır. Çağımızda savaş katliamları kadın erkek ayırımı olmadan topyekûn ölümler getirmektedir. 

Ülkemizde geleneksel geniş aile tipi zayıflamıştır. Tarıma dayalı köy hayatı önemini yitirirken, şehirleşme ve göçler geniş aile oluşumunu önleyerek, çekirdek aile yapısını geliştirmiştir. Cumhuriyet döneminde kabul edilen medeni kanun kapsamında tek evliliğe müsaade edilmektedir. 

Toplumda ahlaki bunalımlar var ise, bu problemler aile hayatına da etki etmektedir. Ailede karı-kocanın arasının açılması, aile huzurunun bozulması gibi olaylar, kadının veya erkeğin eşini aldatması ailenin dağılmasına ve boşanmalara neden olmaktadır. Dedikoducu ve art niyetli kişilerin, kasıtlı yalan haberleri ve iftiralar da ailenin yıkılmasına neden olabilmektedir. İslam dini Kur’an ve hadislerle sağlıklı ve mutlu bir aile olmanın kurallarını anlatmıştır. Dedikodu, gıybet, iftira, aile hayatını yıkan zehirli eylemlerdir. Aile hayatını yıkmayı hedef alan eylemler, toplumdaki değişik bunalımların ve düşmanlıkların sonucudur. İntikam duygusu ile karı-kocanın arasını açmak, aile hayatını yıkmak isteyenlerin uydurduğu iftira ve dedikodular ile birbirine düşman olmuş, düşmanlıklar cinayetlerle ve katliamlarla büyümüş olan binlerce hadiseler vardır. İlk ateşlemeyi yapan millet düşmanlarının milleti yok etme planları ile domino taşları etkisi gibi bitmeyen bir düşmanlık oluşmaktadır. Namus cinayetleri, kan davaları uzun yıllar devam etmiş, toplumda düşman kabileler oluşturmuştur. 

LUT KAVMİ

 

Aile insanca yaşamanın en kutsal basamağını oluşturur. Aile yapısı bozuk olan birçok kavim tarihte Allah’ın gazabına müstahak olmuşlardır.  

Tarihte İbrahim’in kardeşinin oğlu (yeğeni) Lut’un Sodom kentinde kavmi ile yaşadığı dönem (M.Ö. 1900) aile hayatı yıkılmış ve toplumun içinde bulunduğu gayri ahlaki ve kötü hayat çekilmez olmuştu. Lut kavminin gayri insani çirkin hayatı Tevrat ve Kur’an’da anlatılmaktadır. 

Hz. Lut’un eşi ölünce Sodom’lu bir kadınla evlendi. Vahile adındaki kadın münafıktı. Gizliden Lut’a ihanet ederek, Sodom halkının tarafını tutmaktaydı. Sodom halkı ahlaksız bir kavimdi. Aile hayatı yoktu. Erkekler kadınlarla evlenmezlerdi. Eşcinsel ilişki içinde bir hayat yaşayan kavimde hiçbir ahlaki kural yoktu. 

Allah Kur’an’da, Hz. Lut’u şöyle anlatıyor:

“Lut’a da peygamberlik verdik. O kavmine dedi ki: “Siz, daha önceki milletlerden hiç kimsenin yapmadığı bir hayâsızlığı (çirkin işi) yapıyorsunuz.” (Ankebut: 28)

Sodom halkı normal aile hayatı yaşamıyordu. Sodom halkı eşcinsel ilişki içinde ahlaksız bir toplumdu. Sodom halkında iffet, hayâ ve namus duygusu tamamen kaybolmuş, hayvanlarda bile bulunmayan aşağıların aşağısı bir hayatı yaşıyorlardı. Hz. Lut Sodom halkına Allah’ın emriyle uyarıda bulunarak doğru yola davet etmişti.

“Siz doğru ilişkiyi bırakıp (kadınları bırakıp) erkeklere yanaşıyor, bir de ahlak dışı ilişkiyi (edepsizliği) toplu olarak yapıyorsunuz ha!” Kavminin ona verdiği tek cevap şu oldu: “Hadi doğru söyleyenlerden isen Allah’ın azabını getir de görelim.” (Ankebut:29)

Sodom halkı sokaklarda, meydanlarda çıplak gezerler, açıkta zina suçunu işlerlerdi. Kadınlar onların yaptıkları ahlaksızlığı sokaklarda seyrederek gülerler ve eğlenirlerdi.

Lut, dedi ki; “Şu ahlakı bozan bozguncular topluluğuna karşı bana yardım et Rabbim.” Diye dua etti. (Ankebut: 30)

  Elçilerimiz İbrahim’e (oğlu olacağına dair) müjdeyi getirdiklerinde şunu da söylediler: “Biz şu memleketin (Sodom ’un) halkını helak edip yok edeceğiz; çünkü oranın halkı (büsbütün) zalim kimselerdir.” Dediler. (Ankebut: 31)

İbrahim, “Ama orada Lut da yaşıyor” dedi. (Onlar:) Biz orada kimlerin bulunduğunu çok daha iyi biliyoruz. Onu ve ailesini elbette (Rabbimizin emriyle) kurtaracağız. Yalnız karısı geride (azapta) kalanlar arasında yer alacak” dediler. (Ankebut: 32) 

Allah Hz. Lut’un duasına icabet ederek üç meleğini insan suretinde gönderdi. Bu üç melek Cebrail, Mikail ve İsrafil idiler. Genç, delikanlı ve yakışıklı insan suretinde gönderilen melekler önce Hz. İbrahim’e gelerek bir oğlunun (İshak’ın) doğumunu müjdelediler. Daha sonra melekler Lut’un yaşadığı yere gelerek Lut’a misafir oldular. Melekleri misafir eden Lut’un karısı Vahile yakışıklı gençleri görür görmez, hemen ahlaksız kişilere durumu haber verdi. Lut aleyhisselama ihanet etti. Daha önce hiç görmediği bu yakışıklı, genç yabancıları misafir eden Lut, bir taraftan da kötü kavminin yapacağı ahlaksızlığı düşünerek sıkıntıya düşer, içi daralır. Nihayet Lut’un evini kuşatan sapıklar bu yabancı misafirleri kendilerine teslim etmesini isterler. Lut bunlara, “Ey kavmim, işte kızlarım. Kızlarımla nikâhlanıp meşru yoldan arzularınızı tatmin etmeniz, erkeklere yönelmekten daha temiz bir davranıştır. Allah’tan korkun da misafirlerime tacizde bulunarak beni rezil etmeyin. İçinizde akıllı biri yok mu? İşgalci sapıklar isteklerinde ısrar ederler. “Sen de iyi bilirsin ki bizim kızlarınızda gözümüz yoktur. Sen bizim ne istediğimizi pek ala bilirsin” dediler. Lut: “Keşke size karşı koyacak gücüm olsaydı, ya da sığınacak sağlam bir yerim olsaydı” der.

Elçilerimiz Lut’a gelince onu sıkıntı bastı, içi daraldı (tecavüze uğrayacakları korkusundan dolayı) fenalaştı ve ne yapacağını şaşırdı. Onlar “korkma, üzülme” dediler. “Biz seni ve karın dışında bütün aileni (Rabbimizin emriyle) kurtaracağız.” (Ankebut: 33)

“Muhakkak ki bu şehir (halkının) üzerine, (doğru) yoldan çıkmaları karşılığında bir azap indireceğiz.” (Ankebut: 34)

Melekler Lut’a “korkma, biz Allah’ın elçileriyiz. Seni ve aileni bu sapıklardan kurtaracağız.” dediler. “Gecenin yarısında aileni de al bu şehirden çık. Münafık olan karın hariç, arkana bakmadan şu dağa doğru koşup gidin. Bu şehir sabaha karşı içinde bulunanlarla birlikte helak olacak” dediler. Melekler, eve girmeye çalışan sapıkların gözlerini kör ederek, kapıyı dahi bulamayacak hale getirdiler. 

Geceleyin Lut ve ailesi şehirden çıkarlar. Sabaha karşı Allah’ın emriyle şehir helak olur. Volkanik patlama ve deprem ile birlikte, gökten taşlar ve kükürt yağmaya başlar. Patlamaların gürültüsü, püsküren lavlarla birlikte, pamuk gibi kaynayıp atılan dağların erimesi karşısında insanlar acizliğinin doruğunda canlarını kurtaracak hiçbir kudreti yanlarında bulamadılar. Afete maruz kalanlar tuzdan heykele dönüştüler. Yakıcı gaz ve toz halinde ve erimiş kükürt maddesi ile kimyasal reaksiyona giren canlılar katılaşıp, taşlaşarak heykele dönüşmüşlerdir. Acı gölden (Lut Gölü) fışkıran volkanik lavlar şehrin üzerine balçıktan pişmiş taşlar olarak yağmıştır. 

İnsanoğlunun hiçbir zaman erişemeyeceği, tabii silahlar bir toplumu yok etmek için kullanıldığında, bunun karşısında hiçbir güç, hiçbir vasıta yıkılışı durduramaz. Topyekûn insanlığı tehdit eden gayri insani beşerî sistemler Allah’ın takdir ve iradesi karşısında yok olmaya mahkûmdur. Milletlerin buhrandan kurtuluş mücadelesinde Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak, Allah’ın iradesine tabi olanların gücü karşısında her türlü zalimane sistemler er veya geç yıkılmaya mahkûmdur. Zulüm ile abad olunmaz.

“İşte o memleketten geriye, düşünen bir topluluk için açık bir ibret vesikası bıraktık.” (Ankebut: 35)

Toplum içinde aile yapısının ne kadar önemli bir müessese olduğunu anlatan Lut kavminin gayri insani hayatı ve çöküşü bir ibret vesikası olarak yeterlidir.               (Devam edecek)

 

Yorum Yapın

Navigate