Türkiye’nin özellikle Akdeniz’de çok büyük bir stratejik boşluğu var

Hazırlayan: Hatice YILDIZ

www.mavivatan.net  sitesinde Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ile Mavi Vatan ve Türk Donanması ile ilgili yapılan röportajda bilgi ve tecrübelerini paylaştığı söyleşide, “Eğer bügün Doğu Akdeniz’de ciddi bir kriz çıkar, bir geminin tamirata ihtiyacı olursa kullanılacak havuz yok. Sadece Muğla Aksaz Deniz Üssü’de büyük bir yüzer havuz var, Akdeniz’de başka havuz yok. Bunu Türkiye’nin ciddi bir şekilde sorgulaması lazım. Gurur duyuyoruz 1700 km sınırımız var diye, Akdeniz’e kıyımız var diye. Kaç tersanemiz var? Malesef hiç yok. Mersin Taşucu’na devlet kararı olmasına rağmen kuramıyoruz” diyerek şunları söyledi:

-Türk Deniz Kuvvetleri’nin savaş gemi yaş ortalaması oldukça yüksek. Yavuz sınıfı fırkateynlerin yakın zamanda, 2030’larda ise Gabya sınıfı fırkateynlerin emekli edilmesi planlanıyordu. Yaşanan gergin ortamda Türk Deniz Kuvvetlerinin İ sınıfı fırkateyn ve TF-2000 hava savunma fırkateyni ihtiyacı bulunuyor. Hatta Türk Deniz Kuvvetlerinin TCG Anadolu’nun eşi TCG Trakya ile 2 adet Bayraktar sınıfı LST Tank Çıkarma Gemi istediği iddia ediliyor. Bu noktada Türkiye’nin askeri gemi inşa yeteneğini nasıl görüyorsunuz? Bu yeteneği daha da gelişmek için neler yapılmalı?

Yaşlanan gemiler tabi ki bilenen gerçekler. Fakat, Türkiye dünya üzerinde özellikle ABD’den hibe ya da satış yoluyla alınan kullanılmış gemileri en iyi kullanan ulus olma özelliğini koruyan bir devlet.

ABD’den tedarik edilen Allan Sumner, FRAM I ve II sınıfı muhripler le Knox ve Oliver Hazard Perry sınıfı fırkateynleri yaş limitlerinin çok üzerinde kullanabilmiş bir bahriyeye sahibiz. Ben FRAM II sınıfı muhripler ve Gabya sınıfı fırkateynlerde görev yaptım. İlk Gabya sınıfı firkateyn olan Gaziantep’i ABD’den getiren ekibin II. Komutanıydım. Daha sonra Komutanı oldum. “Çelik Gemiler Demir Bahriyeliler” isimli kitabımda gemi transfer edilirken neler yaşandı okuyarak öğrenebilirsiniz. Yıllar sonra karşılaştığım bir ABD’li yetkili bana Amerikan gemilerini Türkler olarak kendilerinden daha iyi kullandığımızı söylemişti.

Diğer yandan yeni gemi ve modernizasyon projeleri ekonominin ve bütçenin bir fonksiyonudur. Türkiye’nin ekonomisi zor bir döneme giriyor. Çok pahalı gemi projelerini devletten desteklemesini bekliyoruz. İçimizden gelen bu. Ancak tabi ki devletin de kendine göre öncelikleri var.

Böyle durumlar geçmişte de olmuştur. Türkiye’ye 1974-1978 yılları arasında ambargo uygulanmıştır. Ambargoya rağmen harbe hazırlık durumundan geri kalmamak için o günkü yaratıcılık ile ABD’ye tam bağımlı olan donanmanın ihtiyacı yedek parça ve cephaneler milli imkanlarla zorlanarak üretilmeye çalışılmıştır.

Bu dönem Türkiye’nin sahip olduğu imkanlar çok yüksek olduğu için bir ambargo uygulansa dahi ihtiyaçlarımız karşılanabilir.

Gabya sınıfı firkateynlerin 2035’e kadar başarıyla görev yapabileceğini düşünüyorum. Gaz türbin sorunu çözüldü. Donanma gaz türbinlerini çok kısa sürede değiştirebiliyor, elde yedek motorlar mevcut. Gemilerin mobilitesi açısından bir sorun düşünmüyorum. Silah ve sensör modernizasyonu zaten bizim elimizde.

Yavuz sınıfı MEKO Track I sınıfı fırkateynler oldukça yaşlandı. Tekneleri ticari ürün olarak üretildi. O nedene Gabya’lar kadar tekne durumu uygun olmayabilir. Ancak askeri Türk tersanelerinin yaratıcılığı ömürlerinin uzatılabileceğini düşünüyorum.

 

Sınıfına Adını Veren Yavuz Sınıfı Fırkateyn F-240 TCG Yavuz

Türkler çok iyi gemi üretir, bakar ve idame eder. Bu sebeple emekli bir amiral olarak yaşlanan donanmadan yana bir endişem yok. Yeter ki teknolojiyi güncel tutabilelim.

Gabya sınıfı firkateynlerdeki Mk-13 lançerlerine değinecek olursak gemiler 2030’lardan sonra hala aktif durumda kalırsa yedek parça sorunu oluşabilir. Ancak ABD sistemlerinde sorun olduğu zaman bulunmayacak parça yok. Bunu İran’dan biliyoruz. İran ambargoya rağmen ABD üretimi savaş gemilerini ve uçaklarını işletmekte bir sıkıntı çekmedi.

Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Adalar Denizi’nde mevcut gerginlik, şimdilik göze çarpmasa da yakın vadede Karadeniz’de yaşanacak gerginlikler yaşanacak.

 

-Askeri Tersaneler İstanbul, Gölcük, İzmir gibi 1. Derece deprem bölgelerinde bulunuyor. İzmir’in bakım onarım alanında hizmet verdiği düşünülürse üretim yapan tüm askeri tersaneler Marmara Bölgesi’nin batısında bulunuyor. Bu durumun deprem ve savaş durumlarında yaratacağı dezavantaj ve avantajlar nelerdir?

Bir dönem Mersin Taşucu Limanı’nda barış zamanı sivil, savaş zamanı askeri kullanım maksatlı bir tersane inşası gündemdeydi. Sizce mevcut tersanelere ek Adalar Bölgesi, Akdeniz ve Karadeniz’de belki de Kıbrıs’ta tersane-tersaneler inşa edilmeli mi?

Türkiye’nin yıllardır süregelen bir gemi inşa şekli var. Muharip gemilerin sınıfların ilkini Türk Deniz Kuvvetleri üretir. TCG Anadolu LHD gemisi İspanyol tasarımı bir gemi. Meko’lar yani Yavuz ve Barbaros sınıflarından farkı yok. Meko’lar da Alman tasarımıydı. TCG Anadolu’yu üretmek özel bir tersane için büyük bir başarıdır. Ancak Türk Deniz Kuvvetleri de üretebilirdi. Deniz Kuvvetleri yapsaydı milli dizaynda ısrar ederdi. Çünkü Deniz Kuvvetleri muharip gemilerde yabancı tasarım kullanmamayı istiyor. Bu isteği MİLGEM ve İ sınıflarında görüyoruz.

TCG Anadolu’nun İkizi İspanyol Donanmasına Ait Juan Carlos Sınıfı LHD

Tabi ki özel tersanelerin ABD’deki gibi en büyük ve yetenekli muharip unsurları üretmesini isteriz. Ama özel tersanelerde şöyle bir problem var, özellikle kendi dizaynlarını kullandıkları zaman prototip üretmek sorumluluk isteyen bir görev. Gemi teslim edildiğinde sorun çıkabilir. Bu daha önce yaşandı da.

Yardımcı gemilerde hiçbir sorun yok. Kendi tasarımımızın olması gurur verici. Çok yetenekli mühendislerimiz ve tasarım ofislerimiz var. Yardımcı gemilerde özel sektör devam edebilir diye düşünüyorum. Ama muharip gemilerde prototip yani ilk gemi mutlaka Bahriye tarafından üretilmeli ve ilk gemi doğrulandıktan sonra istekli özel sektör tersanelerine devredilmeli. Bu şekilde Bahriye tersanesi yeni projelerle ilgilenmeye başlasın.

Türkiye’nin özellikle Akdeniz’de çok büyük bir stratejik boşluğu var

Türkiye’nin özellikle Akdeniz’de çok büyük bir stratejik boşluğu var. Bu kabul edilemez. Mersin Taşucu’nda tersane Milli Güvenlik Kurulu’nda karar çıkmasına rağmen yapılamadı. O dönem sahte Alman Çevre Vakıflarının saf halkı kandırarak hem onarım hem inşa tersanesinin yapılmasını engellediler. Bunu affetmiyorum. Bir denizci olarak o Alman Vakıflarına uyarak kararı Danıştay’a kadar götürüp başlayan süreci durduranları da affetmiyorum. Bu günleri göremediler.

Stratejik Öneme Sahip Mersin Taşucu Limanı

Eğer bügün Doğu Akdeniz’de ciddi bir kriz çıkar, bir geminin tamirata ihtiyacı olursa kullanılacak havuz yok. Sadece Muğla Aksaz Deniz Üssü’de büyük bir yüzer havuz var, Akdeniz’de başka havuz yok. Bunu Türkiye’nin ciddi bir şekilde sorgulaması lazım. Gurur duyuyoruz 1700 km sınırımız var diye, Akdeniz’e kıyımız var diye. Kaç tersanemiz var? Malesef hiç yok. Mersin Taşucu’na devlet kararı olmasına rağmen kuramıyoruz.

Anadolu Selçuklu Devleti Alanya’ya tersane kurmuştu, Sinop’a tersane kurmuştu. Bizim 21. yüzyılda Akdeniz’de bir tersanemiz yok. Bu durumu her yerde eleştiriyorum.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde sadece minicik bir tersane bulunmakta. Sahibi Türkiye’den Kıbrıs’a yerleşip tersaneyi açmıştır. Ada Devleti , ada insanları ancak ciddi birer tersane ve liman yok.

Karpaz Bölgesi’ne bir adet yat limanı kuruldu. Sahibi İsrailli. Karpaz Bölgesi çok yoğun yat potansiyeline sahip bir bölge değil. Ancak bölge oldukça büyük bir yat limanı kuruldu. Liman gayet büyük, bir korvet dahi yanaşabilir. Bunda iyi niyet aranamaz. KKTC yöneticileri sorgulanmalı: “Neden bir tersane, liman kurmadınız?”

 

-Türk Deniz Kuvvetleri envanterindeki ve yeni inşa edilen Reis sınıfı denizaltıları değerlendirir misiniz?

Ben her zaman gururla şunu söylüyorum: “Türkiye’nin istikbal ve istiklali denizaltı filosuna bağlıdır.” Çünkü suyun altı jeopolitik karar ve kaderin belirlendiği alandır. Suyun üstü savaş başlayana kadar, kriz döneminde önemlidir. Olay başladıktan sonra hesaplaşma suyun altında yapılır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin en önemli caydırıcılık unsuru denizaltı filosudur.

Türkiye çok şükür ki suyun altında güçlüdür. 1887’de Abdülhamit Han döneminde ilk denizaltımızı ürettik. Sonra hurdaya çıkardık. Daha sonra 1928-1929 yıllarında Hollanda’dan alınan 1. Ve 2. İnönü’ye kadar Türk Devleti’nin denizaltısı olmamıştır. Ancak çok kısa bir sürede çok başarılı bir denizaltı filosu kurulmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin en önemli caydırıcılık unsuru denizaltı filosudur.

6 adet Reis sınıfı denizaltı gelince denizaltı filosu gayet yeterli olacaktır. Çok güçlü bir filo. Türk Denizaltıları Adalar Denizi ve Akdeniz’de açıkça söylüyorum: “Kuş uçurtmaz.”

Reis sınıfı denizaltılar bence her açıdan mükemmeldir. Gerek donanımı gerek atış kontrol sistemleri gerek sessizliği ile.

Reis sınıfı denizaltılar belki Yunanistan’ın Type-214HN’lerine göre oldukça geç ortaya çıktı. Rahmetli Özden Örnek Amiral: “Bu teknolojiler çok hızlı değişiyor. Projede acele etmeyelim.” demişti. Ne kadar haklı olduğunu şimdi görüyoruz. Yunanistan’ın Type-214HN’lerinde oldukça ciddi sorunlar çıktı.

Reis sınıfı denizaltılar her açıdan çok şeyi değiştirecek. En önemlisi yerli “Akya” ağır torpidosunu kullanacak. Bu durum Türkiye’nin caydırıcılığına büyük güç katacak. Neticede denizaltı olabildiği kadar yetenekli olsun ağır torpido yoksa turistik bir gemiden farkı olmaz.

Su altı teknolojileri şu anda dünyanın 1 numaralı rekabet alanı. İlla ki her hafta su altı teknolojilerinde yeni bir icat, yeni bir silah ya da sistem tanıtılıyor. Bu alana muazzam bütçeler ayrılmış durumda.

Yerli tasarlanacak MİLDEN denizaltılarında yerli Atmaca gemisavar füzesinin su altından atılabilen versiyonunun kullanılması çok önemli. Zaten Reis sınıfı denizaltılarda da bu yetenek olacaktır diye tahmin ediyorum. MİLDEN’de Atmaca füzesine ilave olarak Gezgin seyir füzesinin su altından atılan versiyonu kullanılmalı. MİLDEN’de istihbarat toplama, hedef saptama amaçlı insansız su altı araçları ile ortak harekat kabiliyeti olmalı.

Ancak eminim ki Türk mühendis ve denizaltıcıları MİLDEN’de en iyi sistem ve çözümleri kullanacaklardır.

 

-Türk Deniz Kuvvetlerinin amiral gemisi olacak TCG Anadolu’da F-35B savaş uçaklarının konuşlandırılması planlanıyordu. Mevcut durumda F-35B’lerin geleceği meçhul. F-35B’ler yerine TCG Anadolu’ya İHA-SİHA konuşlandırılacağı belirtiliyor. Amiralim sizce İHA-SİHA’lar insanlı bir savaş uçağının yerini tutabilir mi? F-35’nin dünyadaki tek muadili şu an eskimiş durumda olan AV-8B Harier savaş uçakları. İtalya’nın yakın zamanda yaklaşık 25 yaşındaki Harier savaş uçaklarını satacağı belirtiliyor. Sizce Türkiye bu uçaklara talip olmalı mı?

Tabi ki insanlı savaş uçağının yerini İHA-SİHA tutamaz. Türkiye’ye F-35’ler için emrivaki durum yapıldıktan sonra başka savaş uçağı arayışlarına girmesi de gayet doğal. Harrier savaş uçaklarının kullanımı ile ilgili bir yorum yapmam doğru olmaz. Ancak alırsak Türk insanın yetenekleri, üstün pilotluk becerileri ile uçaklara çok kolay alışıp, kullanmayı öğreneceğine eminim. Ancak yedek parça konusunda sorunlar yaşanabilir. Türkiye bu uçakları alırsa en az 10 yıl yerine yenileri gelene kadar kullanabilmeli.

F-35 dünya havacılık literatürüne ABD’nin son insanlı savaş uçağı projesi olarak tanıtıldı. Türkiye İHA-SİHA’dan ziyade insansız savaş uçağı kavramı üzerine yoğunlaşabilir. Bu durumun da bir dezavantajı olarak bir savaş durumunda, elektronik harp altında insansız savaş uçaklarını Türkiye güvenle kullanabilir mi? Bu konular üzerinde kafa yorulması gerekiyor.

 

TCG Anadolu’nun pisti boş bırakılmayacaktır.

TCG Anadolu’nun pisti boş bırakılmayacaktır. Mutlaka bir çözüm bulunur. Savunma Sanayi Başkanlığı İHA-SİHA kullanımı için bir açıklama yaptı. Tabi ki ideali İHA-SİHA değil, dikine ya da kısa iniş-kalkış yapabilen savaş uçakları. Mutlaka bu geçiş döneminde de geminin potansiyelini ateş gücü ile birleştirilecek bir formül bulunacaktır.

Cihat Yaycı Amiral ’in “TCG Anadolu’ya ikinci elde olsa, Çin malı da olsa mutlaka bir savaş uçağı bulunmalı” tezine katılıyorum. Tek çekincem bu durum idamede Türkiye’ye bir sorun yaratır mı? Çünkü Deniz Kuvvetleri henüz sabit kanatlı bu kadar büyük platformların TCG Anadolu gibi bir platformda idamesini yapabilecek tecrübeye sahip değil. Bu bilgi birikiminin oluşması, pilotların eğitilmesi kaç sene sürer? Bunların düşünülmesi gerekiyor.

Yorum Yapın

Navigate