PEYGAMBER KISSALARI GÜNÜMÜZ SİYASETİ

İNSANLAR…

Kur’an meali ve tefsir okuyanlar bilirler. Kendilerine Hakk’ın emir ve nehiyleri tebliğ edilen insanlar; çoğunlukla kendi halkları tarafından aşağılanmış ve dışlanmışlardır. Bütün çabalara rağmen kendi akrabaları, insanları tarafından horlanan ve hatta şehit edilen Peygamberler, zaman gelmiş; çareleri tükendiğinde; “İlahi…” diyerek halkı ile Allah(CC)’ın arasından çekilmiş ve onları Allah’ın azabı ile baş başa bırakmışlardır. Örnek olarak: (İbrahim Suresi Ayet 9-10 ayetler, Ra’d suresi 1 ayet, Yusuf Suresi 103-104, Hud suresi 29-31-51-62-112-117 ayetleri)

YUNUS(AS) E HALKI…

Yalnızca bildiğimiz bir tek peygamber halkına küsüp, onları Allah(CC)’ın azabı ile baş başa bırakarak ve halkını terk ettiği bildirilir. Yunus ‘AS) milleti ise bilahare hakikati anlamış ve Peygamberin davetine icabet etmişlerdir. Allah(CC) Yunus Peygamberi ikaz edince yeniden halkına dönmüştür. (Enbiya suresi ayet 87) Yani Yunus Peygamberin haricinde pek çok peygamberin halkı, isyanlarının ve azgınlıklarının bedeli olarak helak olup gitmişlerdir.

Gelen yüz binin üzerindeki peygamberlerden öyleleri olmuş ki, bir tek inananı olmadan görevlerini tamamlayıp bu dünyadan geçip gitmişler. Genellikle, bize ulaşan haberlerde, insanlar Allah(CC) elçilerin davetine icabet etmek yerine; büyük mucizeler istemiş gelen mucizeler ne kadar büyük olursa olsun; getirilen bu mucizeleri de sihir, büyücülük gibi gerekçelerle ret etmişler ve inanmamakta direnmişlerdir.

İNSANLAR ZOR İNANIR VEYA…

İnsanoğlunun egosunu tatmin edecek deliller nerede ise yok gibidir. İnsanın aklını da kalbini de doyuracak tek şey genellikle topraktır. Onun içindir ki, insan nefsinin peşinden koşmuş, Allah(CC) aklını kullanmasını ikaz etmesine rağmen aklını kullanmak yerine hep nefsinin peşinden cehennemin kapılarına dayanmıştır. Gerçekten İnanmış, kaliteli, akleden, düşünen ve hakikati fasonlarının arasından ayıracak insan sayısı ne yazık ki çok değildir.

Çoğunlukla nefsinin peşinden koşan insanoğlu, kendisine anlatılan hakikatlere uymak yerine çoğunlukla hakikatin karşısında durmayı tercih etmiş; hakikati yalanlamak ona karşı savaşmak için bütün varlığını kullanmayı görev bilmiştir. Dünya tarihine baktığınızda büyük mücadelelerin muhalefeti hep yine kendi cinsinden insanlar tarafından olmuştur. Gelişmeler, büyümeler hep yine insanlar tarafından engellenmiştir.

İNAT VEYA İNKÂR…

Mücadeleler yine kendimizden olan insanlar tarafından ya doğrumuzun yanlış görülmesi veya kör bir inat diyebileceğimiz karşı çıkmalar yüzünden hep sekteye uğratılmış, ya durdurulmuş veya yok edilmiştir. Peygamber Efendimiz(SAV)’in savaşlarına bakınız. Müslümanların sayısı az, kâfirin sayısı çoktur. Hakikatin peşinde koşanlar düşmanları ile mücadele ettikleri yetmezmiş gibi kendi yakınları tarafından da anlaşılamamış, muhalefet görmüş, onlarla da mücadele etmek zorunda kalmışlardır.

Tarihe bakınız, hangi savaşta Türk’ün veya Müslüman’ın insan sayısı düşmanın asker sayısından fazladır? Varsa da istisnadır. Şükürler olsun ki, çok zaman az çoğa galebe çalmıştır. Batıl, yanlış, fason hareketlerin taraftarları çok zaman sayamayacağımız kadar çok; hakikati, çileyi, doğruyu anlatanların taraftarları elin parmakları kadar azdır.

FASON İLLA FASON(!)

İşin enteresan tarafı ise Müslüman topluluklar da dahi gerçeği değil, şahsi menfaat ve ideallerini hedefleyen, ancak bu hedeflere varmak için milli ve dini terimleri ve değerleri kullanan insanlar; hakikatin peşinde ve hakikati hayata geçirmek, hâkim kılmak isteyen insanlardan çok daha fazla taraftar ve destekçi bulmuşlardır. 100 senelik Cumhuriyet tarihimiz buna en güzel örneklerden birisidir. Elbette tarihimizden örneklerle yazımızı zenginleştirebiliriz ancak günümüz, yakın tarihimiz önümüzde açılan en net örnektir.

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE…

Ülkemizin son 50 yıllık siyaset ve kültür tarihinde; hayatına sahabe hayatını örnek edinmiş ve ülkenin kötü ve yanlış idaresi karşısında yeniden,  iftihar ettiğimiz günlere dönmesi için “Yeniden Milli Mücadele Hareketini” başlatmıştır. Yeniden milli Mücadeleciler üstelik fikirlerinin doğruluğunu hayatlarıyla, ispat etmişlerdir. Sonradan çıkan Yeniden Milli Mücadele benzeri bir sürü fason hareketin taraftarlarının ve desteklerinin çok fazla olması ve Yeniden Milli Mücadele hareketinin partileşmesine rağmen; önünün her Allah’ın günü sahteleri ile kesilerek, yok farz edilmesi ne ile izah edilebilir?

Ülkemiz de Lideri ile birlikte okuyan, düşünen ve ilmi, milli ve İslami bir hayatı kendisine rehber edinen; Okuduğunu, anlayan, idrak eden, akleden ve bunları beyinleri çatlatırcasına anlatan bir topluluk! Bu topluluk bugün ülkenin kaderine hâkim değil, neden milletten yeterli desteği almaz, alamaz? Elbette bunda Yeniden Milli Mücadele ve Millet Partisinin eksikleri olmuş olabilir, -Çünkü ne Millet Partisinin Lideri Peygamber, nede Millet Partililer Peygamberin ashabıdır. Onlar 20. Yüzyıl da yaşayan peygamberimiz Hz. Muhammed(SAV)’i örnek alan insanlardır.- olması da doğaldır. Çünkü onlar insandır, Bu yadırganmaz ama ortaya koyduğu düşüncelerini anlamadan, idrak etmeden,  özünü anlamadan slogan halinde savunan hareketlerin bu kadar teveccüh görmesini ne ile izah edeceğiz?

MİLLİ DAVALARIN TAKİPÇİSİ

Elli yıldır ortaya konulan ve yapılması zaruri olan Milli ekonominin eksikliği toplum hayatında nelere mal olduğu görülmüyor mu? Kıbrıs, Kudüs, Türkistan davalarının haklılığı tarihçe ispat edilmedi mi? Bunları ortaya atan ve ilk savunanlar kimlerdi? “Birlik, barış ve adalet” kimlerin sloganı idi ve bu gün bunlara ne kadar muhtaç olduğumuz ortada değil mi? Toplumsal ve bölgesel barışa ne kadar muhtacız?

Bu ülkenin gündemine milli birlik ve beraberliği 1991 yılında gündem eden ve bu günlere kadar gündemde kalmasını temin eden hareket Yeniden Milli Mücadelecilerin kurduğu,  “Islahatçı Demokrasi Partisi” yani bu günün “Millet Partisi” değil mi? Bu birliğin gerçeğinden uzak bir örneği olan; ülkede iktidar partisi ile ana muhalefetin birlik aramalarına ve ittifaklar kurmalarına örnek olmuştur.

MİLLİ VE YERLİ SANAYİ

Elli yıldır milli ve yerli sanayinin önemini anlatan, güçlü olmanın ancak sanayi ve üretim ile olabileceğini binlerce kez tekrar ettik. Biz milli ve yerli sanayi dedikçe, bilim ve teknolojinin önemini anlattıkça; montaj sanayisini, sanayi sandılar. Montaj sanayisini ağır sanayi sananların ülkeyi getirdikleri nokta ortada değil mi? Dün bağımsızlığını kazanmış toplumların ihracat ve ekonomik rakamlarının yanında ülkemizin rakamlarının ne kadar komik kaldığını ancak okuyan ve ülke için endişe edenler biliyor.

Bu gün hala bırakın yerli uçak yapmayı, yerli bir arabamızın olmayışı bile içler acısıdır. Yaptırılan prototip arabalarla avunurken, onlarında kimin ve kimlerin patenti altında olacağını tarih elbette önümüze koyacaktır. Hamasi nutuklar atan devlet adamlarının halkı, insanları nerelere alıp götürdüğünü insanımız görememektedir. Görmeye başladığı günde yine başka bir fason ve yanlış kişilerin peşinden ham umutlar ile takılıp gitmektedir. Çünkü Ülkemiz ve insanımız üzerinde hesabı olanlar milletin önüne yeni fason partileri koymaktadırlar, hem de yine bizim sandığımız insanlarımızla! Tarihi bilenler ve günümüz siyasetini takip edenler bunu kolaylıkla görebilirler.

ESAS OLAN MÜCADELE…

Acı bir gerçek; insanlık tarihi boyunca hakikati getirenler hem horlanmış ve dışlanmış! Hakikatin ipine sarılmak insanlara zor gelmiş! Ya da işine gelmemiş! O halde bizler bundan vazgeçmeli veya umutsuzluğa mı kapılmalıyız? Elbette değil. Bizler Allah(CC)’in zafer vaat ettiği, inanların mutlaka galip geleceği vadine inanmış bir kitabın inananları ve Peygamberin ümmetiyiz.(Ali İmran 139) O halde Sefer bizim zafer Allah(CC)‘indir. Bizler gerekirse bir 50 yıl daha mücadele etmeye ve millete hakikati anlatmaya devam edeceğiz. Çünkü bizler Rahmet Peygamberinin ümmetiyiz biz “İlahi…” demeden “Allahım bilmiyorlar…” diyeceğiz. Çünkü örnek O, rehber O! Onun yaptığını örnek alacağız. Yardımı Allah(CC)’tan bekleyeceğiz.

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yapın

Navigate