Meçhul ve Aşina Arasında İNSAN

Müstear Adıyla Ali Talipoğulları

İnsanlar dünyanın yaratılışından günümüze kadar ideolojik bir çatışmanın içindedir. Bazı insanlar aktif, bazıları pasif olarak bu çatışmanın içinde yer almaktadırlar. Çatışmalar, kıyamete kadar da sürüp gidecektir. Dünyadaki yaratılmışların hepsi insana hizmet için yaratılmıştır. Varlıkların tamamına yakını, (hepsi de diyebiliriz) insana hizmet etmektedir. İnsan ise sadece Allah’ın emrine uymak, kulluk etmek için vardır. Allah’a kulluk, kölelik değildir. Tam tersine her türlü köleliğe karşı “hür kalma” iradesidir. İnsan, imanıyla, güçle korunan yanlışa teslim olmaz ve erebildiği hakikati, yaratılış gayesine uygun latif bir eda ile temsil eder!    

İnsanlar aklı ile hareket ederken, hayvanlar ise; hisleri ve iç duyguları ile (içgüdüleri ile) hareket eder. Akıl nimeti insanı kıymetli kılar, varlıklar içinde seçilmiş yapar. Bir şartla:

Akıl nimetinin hakkını vermek şartıyla! Aklın hakkını vermek; hatasız olmak değildir. Hikmeti aramak, öğrenerek hatadan sıyrılmak için çaba sahibi olmaktır. Hatasızlık insanın kendine tapınmasıdır, noksanlık sıfatından haşa arınmasını kabul etme cehaletidir. Aklın hakkını vermek; bütün zamanlarını kıymetli kılmaktır. İnsanlar ideolojik, psikolojik, biyolojik ve antropolojik bir varlıktır. Hata yapmaya meyyaldir. Hatadan dönmekse sağlam bir tövbeyle; ilimle ve ilim öğrenmekle olur. Doğruya erip, onda karar kılmakla maksat hâsıl olur. Yoksa kafiyeli laflar dizip, ardından çamurun farklı renklerinde debelenmek gerçek anlamda tövbe etmek değildir. Her tövbe öğrenilmiş birbirçok doğruda karar kılmayı ifade etmelidir. İrfanı olmayanın veya güveniliri izlemeyen avamın tövbesi bile isyana yeni bir kapı aralamaktır. İrfan, ihsan ve insan…
İnsan olmak, bunlardan dolayı bir beden meselesi değildir, ruh meselesidir!

Hayvanlar ve diğer canlı varlıklar, bitkiler fıtrat (yaratılış) kanununa uyarlar ve hayatları sınav için değildir. İnsan hayatına fayda sağlamaktır görevleri. İyiyi ve kötüyü işleme iradesi sadece insana mahsus olduğu için hayatı boyu yaptığı bütün işlerin sonunda bir sınava tabidir. Bu nedenle zaman (yaşanan ömür) sorumluluklarını unutmadan yaşayan için hayırlı bir sermayedir, kazanılmış azıktır. Herkes yapıp-ettiklerinin mahsulüyle göçer!
İnsanlar; yaratılışa, yaratılış kanunlarına uymayarak kaderine isyan edebilir. Hayvanlar ve diğer yaratılmışlar ise, kaderine isyan edemezler. Böyle bir iradeye ve akla sahip değillerdir.

İnsan beyni ortalama olarak 1300-1450 gram ağırlığındadır. Beyinde ise 14-15 milyar adet hücre bulunmaktadır. İnsanların beynine “birkaç milyon daha hücre ilave edilirse” insanın “ömrü uzayabileceği” düşünülmektedir.

İnsanların fabrikalarda ürettiği en gelişmiş ve en modern müzik aletlerinin çıkardığı sesler; kuşların ve diğer hayvanların çıkardığı müzik sesleri kadar ahenkli ve sınırsız çeşitte, renkte değildir. Yani hayvanların çıkardığı müzik sesleri, insanların ürettiği aletler çıkaramaz.

Kuşlarda ışıldayan farları, çekirgelerin çıkardığı keman sesi, hiçbir aletle aynısı sağlanabilir basitlikte değildir. Hele böceklerin zil sesleri, ökse ve emme borularıyla başka bir harikadır! Bu örnekler insan merakını uyandırarak yeni keşiflerin yolcusu yapar.
Şehirler Büyüdükçe İnsan Küçülüyor Mu?

Şehir büyüdükçe suç oranları artar. Kültürün ileri olduğu ülkelerde uygarlık ve teknoloji geriler. Bunun zıddı da doğrudur. Şehir büyüdükçe gökyüzü adeta küçülür. Yapılmışlar, yaratılmışları perdeler ve dikkatler sığlaşır. Şehirdeki fiziki büyüklük; hep çalışan ve sonunda “hiç kılan” arenasında tüketir insanı. Zaman, hortumlarla yutulurken, insanın kendine bakacak zamanı, iç dünyasına dönüp kendini anlayacak ve sorunlarını tedavi edecek gücü yoktur. Büyüklüğün içine serpiştirilmiş girdaplar, hüsranı artıran tuzaklardır. Yani hayatımızda bize biçilen rol ve mecburu olduğumuz yöntemler; boşluğa atılan adımlara dönüşmektedir. Berraklık ve istikrar istemeyen, buhran doğuran bir hayatın ruhu halindeki kapital köleliği; şehri mengene, insanı sefil kılmaktadır. İmkânı ne olursa olsun herkesiyle sefil… Sadece imkânları fazla olanlar, imkân denilen uyuşturucuyla bir zaman için hisleri öldüğünden gecikmeli algılarlar. Hayatı yaşayamaz kimse, rollerinin peşinde sadece tükenirler. Kimisi bir makinenin, kimisi dijital bir cihazın içinde mahkûm bir parça olarak, (haşa) küçük tanrıların verdiği göreve itirazsız teslimdir. İmanı olmayan bu uydurma dinin insanlardan iki isteği vardır:
Para Ve İktidar

Her türlü kazanca ve meşakkatli çabalara rağmen kendini inkârdaysa insan, yorgunluklarımız, kendimizi aramak ve bulmak için değildir! Hayat, “Öğretilmiş çaresizlikleri devam ettirme” hamallığıdır! İmkân zengini olmak, fıtrat dışı hayata bir şey katamaz. Paylaşılmayan, hür kılmayan ve asli gayeye götürmeyen imkân; aslında gerçek fakirliktir, meta köleliğidir, onu üretene köleliktir! Müslüman için; insan ve Müslüman kardeşine kör olan imkân, ateştir!

“Teknolojileri ileri toplumlar, nihayetinde kültürel olarak duraklama gösterir. Kültür; fertleri eğitir. Teknoloji; toplumu eğitir ama sığlaştırmak için de ayrıştırır. Kültür insanı değiştirir, teknoloji (Uygarlık) dünyayı değiştirir”. Uygarlık eğitir, kültür aydınlatır. Biri öğretmeyi (istenileni öğrenmeyi) diğeri düşünmeyi sağlar.

Bir şehir büyüdükçe suç oranı artar. Amerika da yapılan bir araştırmada ortalama “bir insanın yılda 18 ton gıda-giyim malzemesi tükettiği” belirlenmiştir. Bu kadar çok ve çeşitli ihtiyaçları karşılamak için üretimi zorlamak ve artırmak gerekiyor değil mi? Çünkü karşılanmayan ihtiyaç, buhran doğurur.

Din de, ihtilal de acılar ve ıstıraplar içinde doğar. İkisi de refah ve konfor içinde yok olup giderler. Hayat, muammayı yaşamak demek değildir. Ana ilkeleri belli olan hayatı yaşarken gücümüzün yetecek şeyleri halletme sorumluluğu da akla verilmiştir. Hakkını vermekten en çok uzak olduğumuz nimet akıl nimetidir. Hasbi ve hesabi bir oluşla hayata yeniden aklımızı işleterek dönmemiz lazım. Bizi ziyanda kılmayan oluş, “İslam Rönesans’ıdır yani insanın aklı ve gönlüyle dirilişidir”.

Amerikan ilim adamı ve hidrojen bombasının yapımcısı R. Oppernber’in görüşüne göre; “insanoğlunun son 40 sene içerisinde gerçekleştirdiği teknik ve maddi ilerleme bundan önce geçen 40 asırda gerçekleştirdiğinden daha büyüktür”. Kısa bir zamanda pilli elektrikli motorlarla pistonlu motorların yerine, atomlarla çalışan gemiler düşüncesi belirmektedir. İnsanların genleri ve kalıtımı üzerinde büyük ilerlemeler kat edilebileceği çalışma konusudur.

Ayrıca beyine yeni hücreler eklenebilirse; insan ömrünün uzama ihtimali üzerinde durulmaktayken, bunlar, henüz gerçekleşmemiş hayalî beklentilerdir. Ayrıca çalışmaların hedeflediği, başka şeyler de vardır. Mesela; “Uyku süresi azalacaktır veya azaltılacaktır” ve “İnsanların istediği çocuğa sahip olabileceği” hususları düşünülmekte, tasarlanmaktadır. Kalkınmış ülkeler “çalışma saatlerini gün ve ay olarak azaltabileceklerdir. Haftalık çalışma saatlerinin 30 saatten 9 saate ineceği” söylenmektedir. Kaynak- Bu düşünceler gerçekleşirse insanın durumunun ne olacağı düşülmekte midir acaba?

“ABD’de 1965 senesinde 69 milyon otomobil, 60 milyon televizyon cihazı ve 7.7 milyon adet motorlu bot ve yat vardı. Amerikalılar aynı yıl yaz tatili için 30 milyar doları dinlenmek için harcadılar. Bu Hindistan’ın o yıllardaki milli geliri kadardı. Amerika’da şahsi gelirin beşte biri lüks için harcanıyor. Zengin ülkeler 15 milyar doları kozmetik için harcadılar.

Dünyanın en zengin ülkesi ABD’de yıllık olarak, takriben 5 milyon ağır suç işleniyor. 1960 ile 1970 arasında suç artışı nüfus artışının 14 katı kadar olmuştur. 1964’te bu memlekette her 25 dakika da bir ırza tecavüz, her 5 dakika da bir gasp, her 5 dakika da bir otomobil hırsızlığı olduğu tespit edilmiştir”. (Bu bilgiler, FBI’ın yıllık ilan edilen raporlarından basınımızın yazdıklarından alıntıdır.)

İbn-i Sina der ki; “İlim, rağbet görmediği beldeden göçer gider. İlim rağbet gördüğü yerde ise büyür gelişir ve kök sallar. Bulunduğu toplumu ayağa kaldırır. İnsanları fazilet sahibi yapar.(…)

Fazilet kanuna göre hareket eden insanlar çok değildir. Fakat bu son derece küçük topluluklar insanlığın ve her insanın gurur kaynağını teşkil etmektedir. Kendi hayatımızda sırf fazilet kanuna göre hareket ettiğimiz anlar azdır. Fakat buna rağmen menfaat ve faydamıza bakmadan kendi kendimizin yegâne zeval bulmaz değerlerdir”.

“İstek ve niyet hürdür. Tahakkuk; kanun şartına bağlıdır”.

“Bütün mucizeler tabii ve bütün tabiat mucizevidir”.

Dünyanın en büyük kumarhaneleri dünyanın gelişmiş ülkesinde bulunmaktadırlar. “Amerika Atlantik City’de 16.000 kişinin aynı anda kumar oynayabileceği kumarhaneler” yapılmıştır.

1934 senesinde Sovyetler Birliği’ndeki yazarlar kongresine 700 yazar katılmıştır. Yazarlar kongresi bir daha 1954 yılında yapılmış, sağ kalıp katılabilen yazarların sayısı 50 kişidir. Diğerleri Stalin’in yapmış olduğu temizlik harekâtı sonucu ölmüşlerdir.
Adalet, İmar ve Islah İçin

İnsanın dünya görüşü, tabi olduğu inanç değerleri, ideolojik değerleri, insanın hayat tarzına ve yaşam biçimine yön veren unsurlardır. Farklı, fakat bir olmak; millet olmaktır. Bu birlik zenginliktir. Farklı olmak faydayı artırır. Önemli olan farkların kardeşliğidir.

İnsana; israf, gasp, hırsızlık, madde bağımlılığını yaptıran, kul hakkını yedirmeyi mubah kılan, kumar üreten veya kumarı teşvik eden, zina yaptıran temel husus; batıl inanç değerleridir. İnanç değerleri sağlam olanlar, bu yanlışların önüne geçer, bir nevi takoz olur. İnanç değerleri sıhhatliyse, bulunduğu toplumu huzura götürür. İdeolojik yapısı ve akidesi sağlam olan fertler ve toplumlar biyolojik ve psikolojik olarak da güçlü olurlar. Sağlam kafa sağlıklı düşünceden peyda olur.

İdeolojisi sağlam olan toplumlar; biyolojik ve psikolojik ve antropolojik olarak da sağlam olur. Bu toplumlar hayatın tüm safhalarında sağlam olurlar. Güven verici bir sükûnet ve istikrar tıynetidir/ âdetidir. İdeolojisi çürümüş ve idealleri deprem geçirmiş topluluklardan/milletlerden evliya çıkması zordur. Evliya; kâmil kuldur ve duası kabule yatkındır. Fikri, düşüncesi, inancı hak ve hakikat ilmine dayanmayanın tekâmülü, kemali bir sanıdır veya ticari amaçlıdır! Cehaletin istila ettiği toplumlarda kıymetli kavramlar uyanık tacirlerin elinde kirlerle boyanır. Bu çarka esir milletler; ilimle meşgul olmaz ve ilim adamı da çıkaramaz. İlmî buluşlar yapamaz ve ilim adamı çıkaramazlar. Büyük askeri deha sahiplerini ve askeri komutanları çıkaramazlar. İlmî buluşlarla milletler sofrasına oturmak için hak ettikleri, sahip oldukları kimlikleri yoktur! “Bana bir kelime öğretene köle olurum”, “İlim Çin’de de olsa” gidin bulun getirin!
Milletimizin olması gereken hayat anlayışı budur ve ilme bakış açımız da budur. Ne yazık ki bu anlayış yöneticilerimize ve eğitim kurumlarımıza, camilerimize hâkim bir anlayış değildir.

Hasletlerine (ideallerine) bağlı olmayanlar, millî değerlerini yitirmiş milletler karşılaştığı zorlukların önünde yıkılırlar. Başka devletlere yem olurlar ve tarihe gömülürler. Tarihteki toplumları incelediğimizde, bunu bariz bir şekilde görmemiz mümkündür.

Bu gün toplumumuza baktığımızda; ilimde, ahlâkta, siyasette veya maddî ve manevî olarak tarihin neresinde olduğumuzu, hangi dönemi yaşayarak canlandırdığımızı söyleyebiliriz? Gurur duyacağımız bir yerde olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Demokraside, hukukta, adalette, ilimde, dünya ölçekli ticarette gelişmenin neresindeyiz? Kendimizi doğru tartmalıyız. Teşhisimiz doğru, tedavimiz de doğru ve bize yakışan olmalıdır.

Sorunlarımız bizden saklanıp söylenmiyor mu, neden? Hayatın her alanında dışarıya gerçekten bağımlı mıyız? Türkiye yüzde kaç veya ne kadar hürdür ve bağımsızdır? Dışarıya bu kadar bağımlı hâle gelmemizin sebebi yönetenlerin yönetilmesi ve onların bu vaziyeti toplumlarına açıklama cesareti gösterememeleri midir? Nedir işin aslı? Müsebbipleri kimdir, kimlerdir?

Bu sorunları tedavi edecek potansiyel ve projelerden gerçekten mahrum muyuz? Yoksa bu problemleri çözmeyeceklerin kazandığı iktidarlar/ makamlar, ahlaksız bir ihale ile kırık dişlileriyle iş görmez hâle mi getirilmiş devlet çarkımız? Çözenlerin vardığı yer değil de çözülenlerin eskiyene kadar kullanıldığı “sen in- sen bin” makamı mı?

Varın siz söyleyin ve gerekeni yapın, ne olursunuz!

Makamları, ayarı düşüklerin durağı kılanlara Allah akıl ve vicdan versin. Bu konular üzerinde her vatan evladı, davası insanlık olan herkes, derin bir şekilde düşünmelidir. Hepimiz; yol bulmak için, düşünmek zorundayız!

Allah; bize, bu millete, bizim kurtuluşumuz için gönderdiği dine, devletimize zevâl vermesin. Bize okuma ve anlama aşkı versin. Adaletle ülkeyi imar ve ıslah gücü versin.

 

Yorum Yapın

Navigate