Osmanlı’da Eğitim Nasıl Başlardı?

Osmanlı büyük bir medeniyetin adı. Peygamberimize olan sevgisinden, hürmetinden dolayı asırlarca Surre Alayı göndererek hac yolculuğunu şölene dönüştüren, on binlerce insanın ihtiyacını karşılayan Osmanlı, kanadı kırılan leyleğin yarasının sarılması için hastaneler açmayı da ihmal etmemiş. Üç kıta yedi denizde cihanı nizamlayan o büyük devlet her şeyi düşünür de, çocukları düşünmez mi? İşte “Âmin Alayları” parıldayan bir kültür hazinemiz…   

Çocuk doğar doğmaz ak kundağa sarılır ve ismi konulur. Huyu suyu bilinen bir kişi isim babası olur çocuğun ve sağ kulağına ezan okur, sol kulağına kamet. İstenir ki, cefa yurdu olan dünyaya gözlerini açar açmaz yaratanının adını duysun, kal ü beladaki ahdine uysun. Allah’tan korkan, kuldan utanan bir insan olsun.  Allah’ın adını duyarak hayata başlayan çocuk, Yüceler Yücesi’nin emirlerine uyarak devam ettirecektir ömrünü…

İlkokula başladığım günü hatırlıyorum da; rahmetli anneciğim erkenden bizi kaldırmış, önce besmele çektikten sonra “Rabbi yessir vela tuassir rabbi temmim bil hayr” duasıyla başımızı gözümüzü sıvazlamış ve elimizden tuttuğu gibi okula götürmüştü. “Allah zihninizi açık etsin yavrum” diye dua ettikten sonra öğretmene, “Hoca bu çocuk benim değil senin, önce Allah’a sonra sana emanet. Eti senin kemiği benim” diyerek bırakıp gitmişti sınıfa. Yıllar sonra annemin bu hareketinin aslında “Âmin Alayları”ndan kalma bir âdet olduğunu anlayacaktım. Eskiden annelerimize “Osmanlı kadını denilmesi” bundan olsa gerek. Söz buraya gelmişken Osmanlı’nın Âmin Alayları’ndan bahsetmek isterim:
Besmele Çekmeden Yola Çıkılmaz

Çocukların mahalle mekteplerinde okula başlaması ilk örnekleri 13. Yüzyıl’a kadar uzanan belirli merasimlerle olurdu. Çocuğu okula başlayacak aile ziyafetler verir, mektebin hocasına hediyeler hazırlanırdı. Okuldaki diğer öğrencilere de şeker, simit gibi yiyecekler dağıtılırdı. Aileler çocuklarının mektebe başlama gününü kandillere denk getirmeye çalışırlardı. Eğer kandile denk gelmezse, çocuklar pazartesi veya perşembe günleri okula başlarlardı. Pazartesi Hz. Peygamberin hayatında önemli olaylara sahne olan bir gündü çünkü. Doğduğu, hicret ettiği gün… Perşembe de cumanın müjdecisiydi. Mübarek günün başlangıcıydı. O yüzden Pazartesi ve Perşembe tercih edilirdi hayırlı işlerde.

Okula başlayacak çocuğu olan aile, evini baştan aşağı temizler; temizlikten sonra da ailenin kadınları, öğrenci adayı çocuklarıyla birlikte, hamama gidip yıkanırlar ve hamam eğlenceleri düzenlerlerdi…

Okula gidecek çocuk, evin önünde kendisini bekleyen süslenmiş ata bindikten sonra tören başlardı. İlahiciler hep bir ağızdan,

Tövbe edelim zenbimize

Tövbe ilallah,

ya Allah Lütfunla bize merhamet eyle

Aman Allah, ya Allah dedikten sonra,

onları âmincilerin “Âmin, âmin” sözleri takip ederdi.

Çocuk ata bindirildikten sonra, Âmin Alayı yürümeye başlardı. Alayın en önünde, atlas yastık üzerinde sırmalı cüz kesesiyle elifba taşınırdı. Arkasından da başının üzerinde, çocuğun okulda oturacağı minder ve elifbayı koyacağı rahleyi taşıyan birisi giderdi. Bu iki kişiyi ata binmiş çocuk takip eder, arkasından da mektep hocası, hocanın yardımcıları, ilahiciler ve âminciler gelirdi.

Törende çocuğun akrabaları ve davetliler de bulunurdu. Çocukların anneleri ve mahallenin kadınları da okula başlayan çocuğa eşlik ederlerdi. Ayrıca töreni seyretmek isteyenler yol boyunca dizilirlerdi.

Âmin Alayı ilahiler eşliğinde okulun önüne gelince, okul hocasının yardımcılarından biri, öğrenciyi elinden tutarak okula götürürdü. Mektepten içeri giren çocuk, hocasının elini öptükten sonra kendisinden önce içeri alınmış ve hocanın karşısında bulunan minderine otururdu. Besmele çeken hoca cüzde alfabenin ilk harfi olan ‘elif’i göstererek harfin adını yüksek sesle söylerdi. Ardından da, hoca Besmele-i şerif’i takiben elif harfini gösterir ve ilk dersini verirdi. Mahalle mekteplerinde genellikle imamlar ve müezzinler verirlerdi bu ilk dersi. Amin alayları eski devirlerde kısaca böyle olur ve çocuk ilk dersi bu şekilde alırdı.1

Tanzimat fermanıyla birlikte mahalle mekteplerinin ıslahı gündeme geldi ve hayatımızın diğer alanlarındaki değişmelerle birlikte bu güzel tören de yavaş yavaş unutulmaya başlandı…

Destan şairimiz rahmetli Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ne güzel söyler:

Emeklerken diz vurduğun,iz vurduğun her yerde

Ayaklanıp atladığın eşiklere Bismillâh!

Ak höllükler eleyip de belediğim can oğul

Ninnilere, destanlara, koşuklara Bismillâh!”

İnanıyorum ki saf ve temiz yüreklerinden “Âmin! ” sesleri yükselen çocuklara melekler de eşlik ediyordur. Kim böyle bir “Âmin Alayı”nda bulunmak istemez ki?

Bu satırların yazarı, çocuklarımıza okulu sevdirmek isteyen anne babaların, öğretmenlerin, eğitim uzmanlarının ve yetkililerin “Âmin Alayları”ndan öğrenecekleri çok şey var diye düşünür. Siz ne dersiniz?
1 Amin Alayları’yla ilgili yazılarından dolayı Ahmet ÜRGÜPLÜ, İsmail KARA, Ali Birinci ve Vehbi TÜLEK’i vefa gereği anmamız gerekiyor

Yorum Yapın

Navigate