FETHULLAH GÜLEN İADE EDİLECEK Mİ?

Fetö’nün Vatan Bölme Harekâtı

15 Temmuz 2016 günü T. C. Devlet yönetimini ele geçirmeyi hedef alan kanlı bir darbe teşebbüsü yaşanmıştır. Darbe teşebbüsü FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü) olarak adlandırılan illegal bir yapıya sahip kuruluşun askeri yapılanması tarafından yapılmıştır. Darbe teşebbüsünün Türkiye’nin 81 vilayetinde uzun bir hazırlık çalışmasından sonra tatbik edildiği görülmüştür. Uzun zaman içinde, özellikle askeri alanda yapılan darbe hazırlığı neden başarılı olamadı? Darbe teşebbüsünün başarısızlığının askeri, siyasi ve ekonomik sonuçları neler olacaktır? Darbe planı içinde başarısızlık bir hedef midir, yoksa beceriksizliğin bir sonucu mudur? Konu ile ilgili merak edilen başka sorular da sıralanabilir.  

Vatanın bölünmezliğini, milletin varlık ve birliğini tehdit eden FETÖ hareketinin doğru analiz edilmesi, bu şer gücü temizlemenin vazgeçilmez anahtarıdır.

FETÖ Darbe Hareketı Dış Güçlerin Güdümündedir

FETÖ Hareketi 50 yıla varan çalışma döneminde devletin önemli kurumlarına örgüte bağlılığında şüphe edilmeyen kalifiye personel yerleştirmek suretiyle, devletin organlarını ele geçirme hedefinde hazırlık yapmıştır. Devlet kurumlarından öncelikle ele geçirilmek istenen kurumlardan; Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Teşkilatı, Milli Eğitim Kurumları, Üniversiteler, Milli İstihbarat Teşkilatı ve tayin ve atama mekanizması ile devletin idaresinde önemli olan idari merkezlerin FETÖ üyeleri ile donatılması hedef alınmıştır. Bu önemli kurumların yönetimlerinde birinci sırada bulunan makamların yöneticileri siyasi iktidar tarafından belirlenirken, bu makamların ikinci, üçüncü kademelerini, nerede ise tamamen, FETÖ hareketinin işgal ettiği görülmüştür. Kamuflaj içinde dikkatlice yapılan bu işgal çalışması, siyasi iktidarlar tarafından yer yer anlaşılmış olsa da bir tehlike olarak algılanmamıştır. Hatta siyasi iktidarlar örgüt elemanlarını bilerek ve isteyerek devletin önemli idari kademelerine yerleştirmişlerdir. Hareketin yurt dışı çalışmalarına destek olmuşlar, dışarıda okul açmalarına imkan vermişler, yardım etmişlerdir.

FETÖ hareketi siyasi iktidarlar tarafından zararsız, hatta faydalı bir sivil toplum örgütü olarak algılanmıştır. Bu algı ile kendisini ve kötü niyetini gizleyebilmek mümkün olmuştur. Nihayet işin esası anlaşıldığında da vakit geçmiştir. Sükut-u hayale uğrayan devlet yetkilileri “aldatıldık” diye itiraf etmişlerdir. FETÖ örgütünün zararsız görünümü kendisini bir sivil toplum hareketi olarak tanımlayıp, 50 yıllık çalışması süresinde siyasi bir yapılanmaya gitmemiş olmasından dolayı güven vermiştir. Bu uzun çalışma döneminde siyasi faaliyetten uzak bir çalışma programı yapılmış, “neden siyasi çalışma yapılmadığı” sorusuna “euzü billahimine şeytane ve siyaset” diye cevap verilmiştir. Hedeflerinin “devletin işlerini yürüten makam sahibi insanları Müslüman yapar eğitirseniz, iktidar siz olursunuz. ” Görüşünde olduklarını söylemişlerdir.

Siyasi bir çalışma yapmayan, siyasi bir kadrolaşma içinde bulunmayan bir hareketin darbe yaparak siyasi iktidarı ele geçirme gibi bir hedefi nasıl olur?

Devletin idaresini gerçekleştirecek siyasi teşkilatlanışa sahip olmayan bir oluşumun hedefinde “iktidar olmak” gibi bir algıyı nasıl sağladığı konusu düşündürücüdür. Siyasi iktidarı ele geçirme planı olmadan, darbe yapmaya kalkan bir topluluk, ancak politik bir gücün destek verdiği, terör örgütü olarak hareket edebilir. Tarihte hiçbir gayri siyasi terör örgütü darbe yaparak devlet kurmuş değildir. O zaman FETÖ hareketinin dışarıdan kumanda edilen güdümlü bir hareket olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. FETÖ hareketini yönlendiren güç, onun siyasetin bütün uzuvlarına girmesini, devletin gücü ile yarışabilecek bir güç sağlamasını istemiştir. Bunun üzerine, siyasi iktidarın “paralel yapı” dediği bir çalışma yapılmıştır. Devlet organları içinde koskoca bir devlet olmuş. ABD ve AB çıkarları doğrultusunda hizmet hareketi olmuştur. Ayrıca birçok yerde yazıldığı gibi dergileri, radyoları, televizyonları, okulları, üniversiteleri, vakıfları, ışık evleri ve büyük ticari şirketleri, bankaları vs. her şeyleri vardır. Öyle bir paralel ki savcıları, valileri, kaymakamları, emniyet müdürleri, öğretmenleri, doktorları, istihbaratçıları (ki bu konuya doymak bilmeyen bir iştahla sarılmaktadırlar), komutanları, generalleri, askerleri, milletvekilleri, bakanları ve daha neleri vardır. Hemen hemen her iktidar olmuş partinin de desteği ve yardımı ile bu noktalara gelinmiştir.
FETO Darbe Hareketi BOP Projesidir

FETÖ’nün silahlı kuvvetler içine yerleştirilen personeli ile darbeye teşebbüs edilip, işin sonunda başarısızlıkla bitiriliyor. Başarısız olunca operasyondan kaçabilen kaçmaya çalışıyor. Mesleği askerlik olan ve elinde her türlü kara ve hava silahları bulunan, general rütbesine kadar gelebilmiş bir komuta merkezinin başarısız bir askeri harekâtı nasıl düşünülebilir? Bu konuda uzman olanların görüşüne göre darbe hareketi başarısızlık üzerine planlanmıştır.

1 Ağustos 2016 günü CNN televizyonunda, Tarafsız Bölge programında konuşan eski Genel Kurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ başarısız darbe girişimi konusunda açıklamalarda bulundu. Silahlı kuvvetler içinde bulunan bir grup FETÖ’cunun yaptığı 15 Temmuz eylemi bir terör eylemidir diyen Başbuğ, darbe girimi sürecinde 3 grup eylemcinin olduğunu söylemiştir. “Birinci grup darbeyi planlayan ana yapılanma cemaatçidir. İkinci grup tereddüde düşen, yapması gereken hareketi yapmayıp, gecikenler. Üçüncü grup ise cemaatçi olmamasına rağmen bu olaydan istifade etmek isteyenlerdir. ” FETÖ’cü örgütün kendine ait net bir amacının olmadığını söyleyen Başbuğ, hareketi dışarıdan yönlendirenlerin bir amacının olduğunu söyledi. Hareketi dışarıdan yönetenlerin kimler olduğunu açıkça isimlendirmeyen Başbuğ’un açıklamalarından söz konusu dış gücün CIA olduğu anlaşılmıştır.

15 Temmuz darbecilerinin TRT’yi işgal ettikten sonra yaptıklarına bakalım.

Devletin televizyonunu işgal eden darbeci çete, Türkiye’ye, dünyaya kendisini açıklarken TRT
spikerinin eline tutuşturduğu bir yazıyı okutmuştur. “Yurtta Sulh Konseyi” denilen bir silahlı grup tarafından idareye el konulduğu söylenmiş, “Birleşmiş Milletler, NATO ve diğer tüm uluslar arası kuruluşlarla oluşturulmuş yükümlülükleri yerine getirecek her türlü tedbiri almıştır. ” denilerek, meşruiyetini kaybetmiş yönetime el çektirildiği bildirilmiştir. Devlet idaresinin tesisi için her türlü tedbirin alındığı ifade edilmiştir. Bütün bu okunan metinler “Yurtta Sulh Konseyi” adına ifade edilmiştir, ama ortada bir konsey yoktur. İdareye el koyan(!) bu konsey nerede? Konseyin başkanı kimdir? Nerededir? Neden ortaya çıkarak kendini göstermiyor? Karşılığı olmayan bu soruları çoğaltmak mümkündür. Ne yazık ki ortada bir konsey veya TSK’ni temsil eden bir kuruluş yoktur. Okunan bildiriden de anlaşılacağı üzere bu bir konsey değil uzaktan kumandalı bir terör çetesidir. Başı ve komuta merkezi açıklanamayan çetenin, devletin başı olan Sn. Cumhurbaşkanını, Sn. Başbakanı yakalamak üzere giriştiği operasyonlarda da başarılı olamamıştır. Elinde her türlü silah ve vasıta bulunan, askeri eğitim almış kişilerin başarısızlığını izah etmek mümkün mü? Sn. Başbuğ’un dediği gibi devleti ele geçirip, hükümeti yeniden oluşturmak bu çetenin yapmak istediği bir hedef olmaktan ziyade terörist bir saldırı gerçekleştirmektir. Terörizmin hedefi kan dökmek, toplumu taciz ve tedirgin edecek kanlı eylemler ve katliamlar yapmaktır. 15 Temmuz akşamı yapılanlar da budur. Yapılan eylemi Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yapılmış olarak gösterilip, şanlı ordumuzun itibarını yok etmek istemişlerdir. Türk Silahlı kuvvetleri ve emniyet güçleri itibarsız hale getirilmiş, emir-komuta merkezi bozulmuş, güçleri zayıflatılmış olan Türkiye’nin hali ne olur? Ülkenin iç ve dış düşmanlara karşı muhafaza ve müdafaa gücünü kırdığınız zaman, ülkeniz yutulmaya hazır bir lokma haline gelmiş demektir. Orduları dağıtılmış, caydırıcı gücü zayıflatılmış bir ülkeyi parçalamak kolay olacaktır. En yakın örnek Suriye’de yaşanmıştır. Hedef vatanın bölünmesi ve parçalanmasıdır.

Vatanın parçalanması, milletin bölünmesi hedefi FETÖ terör örgütünü diğer bölücü silahlı terör örgütleri PYD, IŞİD ve PKK ile ortak bir noktada buluşturmaktadır. Bu terör örgütlerinin hedefi BOP projesinde yer alan 22 ülkenin parçalanması ve sınırlarının yeniden çizilmesi kapsamında “Özgür Kürdistan” devletinin kuruluşunda Türkiye, Irak, İran ve Suriye topraklarında operasyon yapmaktır. Bu bölücü operasyonlar içinde 15 Temmuz hareketi ile Türkiye’nin parçalanmasına ramak kala FETÖ hareketi kahraman Türk Milleti tarafından bastırılmıştır.

FETÖ Hareketinin Örgüt Yapısı

Fethullah Gülen Hareketi siyasetin içinde yer almış ama örgütlenme biçimi siyasi değildir. Bu nedenle organları siyasi yapılanmadan farklıdır. Siyasi örgüt olmadığı için, ilan ettikleri bir siyasi hedef ve siyasi programları da yoktur. Başlangıçta sivil toplum örgütü olarak algılanan Gülen Hareketi, dini ve sosyal niteliği ile ön plana çıkmıştır. Hayır ve hizmet hareketi olarak kendini takdim eden oluşumun örgütlenme şekli yarı illegaldir. Teşkilatlanma işi yarı gizli ve yasa dışı kurallara göre organize olmuştur. Teşkilatın dini, sosyal, maddi ve ekonomik unsurları açık, vurucu gücü temsil eden unsurları kapalıdır. Teşkilatlanmanın içi başka, dışı başkadır. Teşkilatlanışın görünüşü, zararsız ve faydalı hizmet olarak ifade edilirken zararlı ve hain niyetleri gizli kalmıştır. Her bir sosyal katmanda bağımsız teşkilatlanma yoluna gidilmiştir. Her çalışma grubuna “imam” adıyla bir sorumlu başkan atanmış, her imam başkanlığı altındaki üyeler diğer imamlıklarla ilgi ve belirlenmiş bağlantıları yoktur. Bir imamlık birimi üyelerinin diğer bir imamlık birimi üyeleri ile görünen bağları yoktur. Sorumlu imamlar birbirlerini tanısalar da aralarında illiyet bağı yoktur. İmamlar doğrudan F. G. ne bağlıdır. Bu yapı illegal teşkilatlanmada korunmak ve emniyeti sağlamak amacıyla geliştirilmiştir. Bu bakımdan devletin ve toplumun bütün katmanlarına yerleşmiş olan çete yuvalarının biri diğerine bağımlı değildir.

FETÖ hareketi yaptığı başarısız hamleden sonra çekilme taktiği uygulamıştır. Eğitimde, askeriyede, emniyette, sağlıkta, istihbaratta v. b. de yapılan örümcek kozalarını bir araya getiren bariz bir bağlantıyı bulmak mümkün değildir. Farklı toplum odaklarındaki imamlıklarda bulunanlar diğer imamlıklarca tanınır hale gelse bile bunu belli etmezler. Gizlilik titizlikle korunur. Örgüt aleyhinde söylenen kötü sözler, hatta F. G. ’nin şahsına yapılan hakaretler karşısında tepki vermemek esastır. Örgütün ve çete yapısının korunması pahasına, hakaretler, küfürler ve kötü davranışlar cevaplandırılmaz, tepki verilmez. Örgüt için, şeref, haysiyet, inanç gerekirse ayaklar altına alınır, çiğnenir. Örgüt eğitim çalışmaları bu hassasiyet duyguları içinde yapılmaktadır. Böyle bir ahlaksız çalışmanın insanlıkla, Müslümanlıkla alakası olamaz.

FETÖ hareketinin çekirdeği öğrenci evleridir. Evlerin bir imamı vardır, yani evden sorumlu olan kişi. İki ya da üç ev bir semte ve semt imamına bağlıdır. Semtler bölgelere, bölgeler büyük bölgelere, büyük bölgeler ilçelere, ilçeler şehirlere, şehirler ülkeye, ülkeler kıtalara, kıtalar da en sonunda Hocaefendi’ye bağlıdır. Hatta öyle ki O Muhterem Zat’a(!) dünya yetmez ve evrende başkaları da varsa oraları da “hizmet”e katmak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır. Bu insanların hepsi birbirini denetler, not verir ve bir üstündekine durumu iletir. Yani şıkır şıkır işleyen koskoca bir sistem. . .

Örgütte F. G. ile doğrudan görüşenler ve talimat alanlar birinci halkada yer alan imamlardır. En kıymetli imamlık örgüte en çok himmet desteği getirenlerdir. Maddi desteği olmayan kişiler örgüt lideri nezdinde kıymetsizdir. Herkes F. G. ile doğrudan görüşemez. Özel problemleri olanlar imamları vasıtası ile F. G. ile görüşme isteğini bildirirler. Görüşme konusu ve istekler imam tarafından F. G. ne anlatılır. Huzura kabul edilen kişi hakkındaki problem ve istekler sorulmadan F. G. tarafından izah edilir ve dua ile gönderilir. F. G. ile görüşen kişi, onun her şeyi bildiğine, gaipten haber(!) verdiğine inanarak huzurdan ayrılır. İtirafçıların anlattıklarına göre F. G. Hz. Peygamber ile görüşüp istişare ettiği(!) konusunda açıklamalarda bulunmuştur. Müritlerin F. G. ye bağlılığı İslami söylemlerle anlatılan Kur’an’ın tefsiri(!) olarak yapılan propaganda ve derslerle sağlanır. Müritlerin hizmet dışında kitap okumaları, başka Kur’an meali ve tefsir okumaları, başka kaynaktan eğitilmeleri yasaktır.
FETÖ Hareketinin Dini Karakteri

F. Gülen vaaz memuru olarak 1960’lı yıllarda camilerde cemaatleşmeye başlamıştır. Kendisi Müslüman bir cemaate lider(!) olmak üzere hazırlanmıştır. Dini lider olmak için referans alınan kaynak bilinmemektedir. F. Gülen tanışmış olduğu beynelmilel çevreler tarafından yönlendirilmiştir. Bunların başında CIA görevlileri gelmektedir. CIA, ABD de faaliyette bulunan ve Moon tarikatı adıyla
bilinen dini örgütün Hıristiyanlık anlayışını F. Gülen’e referans olarak almıştır. F. G. Müslümanlık anlayışını Moon tarikatının Hıristiyanlık kurallarına benzer şekilde yorumlamaya başlamıştır.

Birleşik Kilise ya da Moon Tarikatı

“Moonculuk Kuzey Koreli Sun Myung Moon tarafından Güney Kore ‘de kurulmuş bir harekettir. Kore’de “Tong” Batıda ise “Birleşik Kilise” , “Kutsal ruh Birliği”, “Birleşik Aile”, “Moon Teşkilatı “ vb. isimlerle anılır. ”

“1920 yılında Kuzey Kore’de doğan Moon önceleri Budist, sonra Presbiteryen Kilisesine girmiş daha sonrada Yehova Şahitleri dinini benimsemiştir. 1936 da İsa’’nın kendisine görünerek “Tanrının Krallığını” kurmasını teklif ettiğini açıklayınca Yehova Şahitleri dininden kovulmuştur. Güney Kore’ye geçen Moon burada da yaklaşık 20 yıl boyunca Allah’la, Budha’yla, Musa ile konuştuğunu etrafa yaymıştır. Moon’un fikirleri 1950 yılında G.Kore sınırlarını aşarak Japonya ve Batıya yayılmıştır. Moon 1954 yılında Güney Kore’nin başkenti Seul’de, bütün dinleri birleştirmeyi amaçlayan, uzlaştırmacı (sinkretik) “Birleşik Kiliseyi” kurmuştur. Moonculuk hareketi 1959 ‘da Amerika’ya taşınmış ve burada da gelişmeye devam etmiştir. ”

“Birleşik Kilise”nin teolojisi, yeni bir dini anlayış üzerine kurulmuştur. Bu hareket mensupları, Mesihi bin yıllık devre anlayışına sahiptir. Onlar, hayatlarını “Göğün Krallığı”nın yeryüzünde yeniden hakim olması gayesine adamışlardır. Bu noktada diğer Mesihi yeni dini hareketlere ve bir bakıma Yehova Şahitlerine benzerler. ”

“Moon’nun “İlahi Prensip» kitabı, Hıristiyan Kutsal Kitabının, bütün dinleri birleştirmek üzere, yeni bir yorumunu sunmaktadır. Bu kitapta Tanrı, birtakım temel, evrensel prensiplere göre alemi yaratan, zati nitelikleri bulunan, bir varlıktır. ”

“İlahi Prensip»e göre yanlışın düzeltilmesi Mesih ile gerçekleşecektir. Mesih ve karısı, Adem ile Havva’nın yapamadığını yapacaktır. Onlar, gerçek ana-babayı oluşturacaklar ve onların evlilikte takdis ettikleri kimseler, asli suçsuz doğan çocuklara sahip olacaklardır. ”

“İşte bu düşünceler altında Birleşik Kilise Mensupları, Moon ve Karısının gerçek ana-baba ol
duklarına inanırlar. Hareketin mensuplarına ait literatüründen Moon’un kendisini Mesih olarak gördüğü ve takipçilerinden de böyle görmelerini beklediği anlaşılmaktadır. Mensupları da Moon›u «Tanrının Göndermişi “ kabul etmektedirler. ” (dünyadinleri. com)
F. Gülen’in Dini

F. Gülen, Hz. Peygamber ile görüştüğünü ve ondan talimat aldığını anlatmaktadır. Kur’an’ın haşa eksik taraflarını(!) tamamlayacağını söylemektedir. İnsanlığı kurtaracak ve gelmesi beklenen Mehdi’nin kendisi olduğuna inanmaktadır. İslam’ın Hanif dini olarak Hz. İbrahim’den başladığını söyleyen F. Gülen, Hz. İbrahim’den sonra gelen üç büyük dinin birleşmesi gerektiğini söylemektedir. Bunu “dinler arası diyalog” olarak adlandırmıştır. Bu görüş birçok kilise tarafından desteklenmektedir. Özellikle Mooncular tarafından benimsenen bir görüştür.

F. G. Dinler arası diyalog görüşü doğrultusunda Papa’ya mektup yazmıştır. Mektubunda “Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. ” (9 Şubat 1998, Aksiyon, 167. sayı) diyor.

Ancak Müslümanlar birbirinin kardeşidir. Allah indinde kabul edilen tek din İslam’dır. İslam’ın dışında başka hizmet kapısı ne olabilir? İşte bunun cevabı mektupta:

“Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik” (9 Şubat 1998, Aksiyon, 167. sayı)

Kâfirler birbirlerinin yardımcılarıdır. Papalık misyonunun hedefi dünyayı Hıristiyanlaştırmak ve İslam’ı ortadan kaldırmaktır. Hıristiyan dünyasının haçlı zihniyeti tarihin hiçbir döneminde değişmemiştir. Bir Müslüman ile bir Hıristiyan’ın hayatında özlemini duyduğu hangi ortak ideali olabilir? F. G. nin mektubunu göz önüne alırsak, vatan ve millet davasına karşı Hıristiyan dünyası ile birleşmek ve papalığa hizmet etmek ideali F. G. nin temel davası olmuştur.

Vatikan’ın ve F. G. nin ortak hedefi “İsa’nın doğumunun birinci bin yılında Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’nın Hıristiyanlaştırılma zamanı. ” F. G. haçlıların vatanı istila etmesi konusunda Vatikan ile aynı görüştedir. Müslüman – Hıristiyan ayırımı olmayan, diyalog projesi ile küresel bir din oluşturulacaktır. Nasıl ki, dünyada az gelişmiş olan ülkeleri, dünya bankası borç batağında boğmaya çalışıyor, işsizlik, yoksulluk, açlıkla tek hakim güce muhtaç hale gelmiş, tek merkezden idare edilen devletçikler haline dönüşmüş bir dünya ile küresel güce sahip olmaya çalışıyorsa; dini inanışta da küresel bir din oluşturmak Vatikan’ın temel hedefidir. Hak ve adaletin hamisi İslam’a hayat hakkı yoktur. Maddi ve manevi unsurları ile karşımızda ittifak etmiş FETÖ’yü de içine almış bir haçlı kadro vardır. Bu kadronun tüm faaliyetleri küresel siyasetin bir parçasıdır. Bir yandan sıcak savaşlarla, diğer yandan dinler arası diyalogla, yani acıtıcı sert ve yumuşak gücün karışımı ile İslam’la savaşılmalıdır. Ruhban sınıfı olmayan İslam’ın ruhbanlaştırılması ve bozulması gerekmektedir. Vatikan bu alanda ortaya çıkan ilk merkezdir. Vatikan aslında dünyanın en zengin küresel şirketidir. Küresel bankerlerle, küresel silah şirketleri ile küresel enerji güçleri ve medya devleri ile bütün küresel aktörlerle el ele çalışmaktadır. Kiliseleri ve cemaatleri ile dünyanın en geniş istihbarat ağı ile devletleri kontrolü altında tutmaktadır. Birçok ülkelerde hükümetleri deviren darbelerin gerçekleşmesinde aktif rol oynamaktadır.

Beynelmilel Hıristiyan dünyasının hedeflerinden söz ederken Washington’daki Georgetown Üniversitesini de bahis konusu yapmak gerekecektir. Üniversite 23 Ocak 1789’da Katolik Kilisesi Başpiskopos’u John Carroll tarafından kurulmuştur. Uluslararası ilişkiler bölümü dünyanın en iyisi olarak bilinmektedir. Kamu siyaseti, hukuk ve işletme bölümleri dünyanın en iyi eğitim kurumları olarak sıralanmaktadır. Georgetown University, uluslararası ve kültürlerarası bir ortamda eğitimin bütün özelliklerini gösterir. Bu üniversitenin bir özelliği de dünyanın bütün dil ve dinleri konusunda isteyen öğrencilere sınırsız eğitim ve araştırma yaptırmasıdır. Ana binadaki Launger kütüphanesinde 2,5 milyon civarında kaynak vardır. Eğitim konularında ve teolojide araştırma kürsüleri ile diğer ülkelerde tayin edilmiş bürokratlar arasında ABD’yi temsil eden çok sayıda, öğrenci mezun etmiştir. Mezunları arasında devlet başkanı olmuş kişiler de vardır.

Moonculuk ABD’de yeni din olarak bilinmektedir. Georgetown Üniversitesinde verilen din eğitimi ile geliştirilen araştırma ve sempozyumlarla türetilen “Ilımlı İslam” görüşü esas alınarak, dinler arası diyalog ile yeni bir din türetilmiştir. İbrahimi dinlerin karması olarak sunulan bu yeni dinin ruhbanı ise CIA’nın gayretleri ile F. Gülen olarak ilan edilmiştir. Böylece “Ilımlı İslam” adıyla ruhbanlaşmış yeni bir din icat edilmiş oldu.

F. Gülen’in Yeşil Kart almak için ABD mahkemelerine referans olmak üzere 24 mektup gönderildiği basında yer almıştır. Bu listeye göre, Georgetown Üniversite dekan ve hocalarından F. Gülen’nin Yeşil Kart alabilmesi için referans mektupları verenler olmuştur.

26-27 Nisan 2001 günlerinde gerçekleştirilen, CMCU kuruluşunun (Müslüman Hıristiyan Anlayış Merkezi) Georgetown Üniversitesi’ndeki konferansının konusu “F. Gülen:

The man and his movement (Bir adam ve onun hareketi) idi. Bu konferansta konuşanların vurguladıkları konu; F. Gülen’in son elli yılda gelişen ve yükselen İslam’i hareketler içinde teşkilatlanıp, kurumlaşan tek hareket olduğu ifadeleri idi. Eski CIA şefi Graham E. Fuller’in RAND şirketi namına Türkiye Nurculuğunu araştırmak üzere yaptığı çalışmalar göz önünde tutulursa, ABD ile entegrasyonun gerçekleştirilme noktasında olduğu söylenebilir.

Türkiye Cumhuriyeti devletine ihaneti tescillenmiş olan FETÖ örgütü lideri F. Gülen’in Türkiye’ye iadesi için yığınla diplomatik temaslar yapılmıştır. ABD’de CIA tarafından korumaya alınmış olan FETÖ liderinin ve teşkilatının ABD’nin politik projeleri kapsamında kullanıldığı görülmektedir. ABD F. Gülen’i henüz terörist listesine almamıştır. ABD, F. Gülen’i iade edecek mi? Bu durumda sorunun cevabı, şayet F. G. ABD için gerekli ise ve bir görevi varsa iade etmeyecektir. Ne zaman ki miadı dolmuş olur, son kullanma tarihi gelmiş olursa o zaman çöpe atılacak demektir.

Yorum Yapın

Navigate