22 milyon kilometrekarelik Osmanlı Devleti dağılıp parçalanabildiyse, Türkiye’ye bir şey olmaz, demek gaflettir. Çarşaf kadar imparatorluktan elinde mendil kadar Anadolu kalan bir milletin varlık ve beka sorunu olduğu aşikârdır. Ayağı bu topraklara basan her millet evladının bunu mıh gibi aklında tutması farzı ayındır. Bu sebepten ötürü üstümüze yüklenen vazifelerimiz vardır. Bu büyük davayı hedefe taşıyacak çarelerimiz olacaktır.
Türk Dünyası… İslam Dünyası…
Vazifemiz; 250 milyonluk Türk dünyasına bir o kadar İslam dünyasının büyük Türk düşünürü Gaspıralı İsmail’in özetlediği: “İş’te, dilde, fikirde birlik” hedefine hasretmektir. Bizi bütün dertlerimizden kurtarıp, yüceltip yükseltecek olan yol bu yoldur. Bu yol, hem aklın ve ilmin hem tarihin omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur. Aksi takdirde bir takım odakların ortaya attığı, ilimden ve hikmetten yoksun gündemleri tartışıp dururuz.
Çare; birlik olmaktır!
Sırtlanların pusuda beklediği bir dünyada başka çaremiz yoktur. Yapacak bir işi, güdecek bir davası, dağları delecek bir sevdası olmayanlar için hiçbir sorun yoksa da, asıl olan birbirimizle uğraşmayı bırakıp Osmanlı Beyliğinin Bizans’a odaklandığı gibi sefere ve zafere odaklanmalıyız.
Şahısları değil fikirleri konuşmalıyız.
Atalarımız ağaca yaslanma kurur, duvara yaslanma yıkılır, insana yaslanma ölür, demiş. Şairin; “Kirden arın paktan ol, Karadan geç aktan ol, Hak binası yıkılmaz, Hakka dayan haktan ol!” dediği gibi hakka dayanıp hakka bağlanmalıyız.
Politize olmaya çok yatkınız.
Her birimizin politik tercihleri farklı sebeplere dayansa da politik tavrımızı genellikle siyasi figürler üzerinden gösteririz. Ön kabullerimiz vardır. Tartışılan meselenin ne olup olmadığından çok siyasi figürü izleriz. Tarafımızı ona göre belirler, ondan yana koyarız. Bütün bunların sıkıntılı, sağlıksız durumlar olduğu açıktır.
Birliğin yolu; toplumsal barıştır!
Bizi birliğe götürecek yol ise toplumsal barıştır. Toplumsal barışın ilk şartıysa birbirimizin sevdiklerini ve değer verdiklerini tartışma konusu yapmamaktır. Tıpkı “Siz onların tanrılarına dil uzatmayın ki onlar da sizin Allah’ınıza saygı göstersin.” emrinde olduğu gibi… Çamura taş atan kirlenmeyi göze almalıdır.
Eleştirmek yetmez!
Karşı tarafı eleştirmek yetmez, çözümünü de söylemek gerekir. Yine sözün doğru olması yetmez, söyleyenin de doğru olması gerekir. Bir başka problem ise kendinden olmayanı hiçbir şeye layık görmemektir. Bu anlayış toplumsal ayrışmalara, çatışmalara, iç kargaşaya ve kamplaşmalara sebep olmaktadır. Bu hastalıklı anlayıştan kurtulmanın yolu hak yolunda adaletle yürümek, herkesi kucaklayan kerim devlete ulaşmaktır.