NATO’YU DEĞERLENDİRMEK

Soğuk Savaş ortamının ideolojik ve pratik getirileriyle yeterince sorgulanmayan NATO’ya dair, jeopolitik algı ve tasarımlar, 1990 sonrası dönemde Uluslararası İlişkiler disiplinindeki eleştirel düşüncenin de katkılarıyla tartışılmaya başlanmıştır. Değişen jeopolitik kimlikler, yeniden çizilen mental haritalar, ittifakı kuran Washington Antlaşması’nın özellikle dibacesi ve ilk dört maddesinde belirtilen örgütün askeri kimliğinin dışındaki kimliklerinin daha öne çıkması gibi gelişmeler, NATO’yu ve onun dönüşüm ve genişleme sürecini yeniden değerlendirmemizi zorunlu kılmaktadır.

Nitekim 1990 sonrası dönemde ittifakın temel kuruluş gerekçesi olarak gösterilen SSCB’nin çözülmesiyle NATO’nun nasıl bir tavır alacağı yoğun şekilde tartışılmıştır. NATO, uluslararası barış ve güvenliği tesis etmek adına kurulmuş bir örgüt olarak lanse edilmiş ve uluslararası barış ve güvenliğe tehdit olarak gösterilen Doğu bloğunun çözülmesiyle örgütün öncelikleri ve stratejileri de kabuk değiştirmeye başlamıştır. “NATO’nun dönüşümü” olarak adlandırılan bu süreci anlamak, örgütün geleceğiyle ilgili de önemli ipuçları verecektir.

Asıl değişim 1990 sonrası dönemde yaşanmıştır ve bu değişim aynı zamanda ittifakın varlık ve meşruiyet dayanaklarını da derinden etkilemiştir. Zira artık örgütün temel kurulma gerekçesi olarak lanse edilen ‘tehdit’ ortadan kalkmış, iki kutuplu yapı sona ermiştir (1)Bir kırılma noktası olarak da değerlendirilen Soğuk Savaş’ın sonu, NATO’nun sadece stratejilerini değil, amaçlarını da etkilemiş ve 1990 sonrasında yapılan her zirve, ittifakın geleceğiyle ilgili önemli tartışmalara ev sahipliği yapmıştır. İttifakın kurumsal yapılanması da paralel olarak yeniden gözden geçirilmiş ve NATO, bünyesine kattığı yeni üyeleriyle birlikte yapılanma olarak bölgesel fakat faaliyet alanı olarak daha uluslararası bir örgüt konumuna doğru adımlar atmaya başlamıştır

NATO’nun kuruluş öncülüğünü Siyonist/ Evanjelist bir Yahudi olan ABD Başkanı Harry Truman yapmıştır. Kurucuları arasında hem Bilderberg Graup’a hem de CFR’ye üye çok sayıda kişi vardır. NATO’nun üst kademesine yükselmenin yolu, CFR, Bilderberg ya da Trilateral örgütlerinden ( gizli yapılardan) geçer.

NATO’nun en güçlü Genel sekreterlerinden Jaseph Luns, George Marshall ve Dean Acheson CFR üyesi idi. NATO’nun ilk Başkomutanlığını da bir CFR üyesi olan Dwight Eisenhower’dır. Yine Lord Carrington ve Alexander Haig, Paul Henri Spaak, Manferd Wörner ile Avrupa Müttefik kuvvetler Komutanlarından Andrew Goodpaster’de Bilderberg üyesidirler. NATO Genel Sekreterliğini yapmakta olanlar dönemlerinde Bilderberg toplantılarına katılmak zorundadırlar.

CIA başkanları ve NATO Genel Sekreterleri, “ Tapınak Şövalyeliğinin Erdemleri” adlı eğitimi almak zorundadır. Aytunç Altındal’a göre AB’nin kurucularının tamamı tapınak şövalyesidir.

NATO, dünyanın dört bir yanına askeri birlikler konuşlandırırken, aynı zamanda “ askeri misyonerler” de gönderiyordu. Evanjelist misyonerlerin yapmış olduğu dini misyonerliğin askeri versiyonudur. NATO’da Türkiye hariç tüm ülkeler Hıristiyan’dır. Bugün Ortadoğu, Kafkaslar da bulunan askeri üslerde asker papazlar tarafından görev yapılmaktadır.

Bugün Evanjelist olarak nitelendirilen Püritenler, Amerikan Yahudileri ile kurdukları ittifak sayesinde; Truman, Carter, Reagan ve Baba Bush’un döneminde küresel emperyalizmi yönlendiren güçlerden biri haline geldiler.

Biraz gerilere gidelim. Osmanlı devleti zamanında Evanjelistler ilk misyonerlik okulunu Filistin bölgesinde kurdular. Bunu Suriye ve Lübnan izledi. İzmir’e gelen ilk Protestan misyoner Levi Parson  Osmanlı İmparatorluğunu ortadan kaldırın(Türkleri) Yahudilerin yurtlarına dönmeleri için engel kalmaz diyordu. 1890 yılında 813 okul,117 kilise 17 bin öğrenciye ulaştılar. Bulgaristan’ı n kurucu kadrosu Evanjelist misyonerlerin açtığı Robert Koleji’nde yetiştirildi. Arap milliyetçilerini de Suriye Protestan koleji, Ermeni ve Rum milliyetçilerini de Merzifon’daki Anadolu koleji yetiştirdi.1820-1893 yılları arasında Osmanlı Devletinde 3 milyon İncil olmak üzere 10 milyon kitap dağıtılmıştır.(2 )

Bir anektot ekleyelim: Amerikan Board’ın en deneyimli Evanjelist misyonerlerinden Dr. Cyrus Hamlin Robert Koleji’in arazisi yer arar. Ahmet Vefik Paşa, devrin Sultanı Abdülaziz’in rızası olmamasına rağmen yüklü para karşılığı tapulu arazisini satar. Hamlin “ Fatih’in İstanbul’u aldığı surlardan bu milletin kültürünü fethedeceğini söylemekte sakınca görmez.”(3)

Osmanlı Devleti’nde paşalar öldüğü zaman nereye defnedileceği zamanın hükümdarına sorulur. II: Abdülhamid şu tarihi cevabı verecektir. “ Kayalar Kabristanı’na defnediniz ki; Robert Koleji’de çalınan çan seslerini kıyamete kadar kulaklarında çınlasın(4)

İnsanımız tarafından “ Halk adamı, Karaoğlan” diye bilinen NATO’nun en sadık adamlarından biri olan Bülent Ecevit.. Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından CIA ajanı soruşturması yürütülen Tansu Çiller ( 5) CHP’nin efsane Genel Sekreteri, FETO’nun akıl hocası Kasım Gülek, Eski Başbakanlardan R.Saraçoğlu, Dışişleri Bakanlarından İpekçizade İsmail Cem ve Emre Gönensay bu kolej’den yetişti. Sanat ve iş dünyasını saymayalım.

Osmanlı döneminde Ermenistan ve İsrail’i kurmak isteyen ABD/ Batı ittifakı bugünde Kürdistan ve Büyük İsrail’i kurmak için Türkiye ve Tüm Ortadoğu’yu parçalamak istiyor. Dün Ermeni terör örgütleri Hınçak ve Taşnak’a verilen destek, bugün PKK/YPG ve FETÖ’ye veriliyor. Asala’nın bittiği zamanda PKK’nın sahne alması tesadüfle izah edilemez.

NATO’nun varlık sebebi, “ Ortak değerler bağlı ortak savunma” şeklinde tanımlanmıştı. Türkiye ile diğer ülkeler ve arasında ortak değer olmadığı halde niçin NATO’ya alındı. Türkiye Avrupa’nın güvenliği için jeostratejik olarak vazgeçilmez bir konumdaydı. Osmanlı’nın mirasını yeniden canlandırmaması ve Batı normlarını benimsemiş seküler bir rejimden ayrılmaması için, Türkiye daima kontrol altında tutulması gereken bir ülke idi. Türkiye NATO eliyle kontrol altında tutulursa (yani Batı limanında demirli), diğer Müslüman devletlerin terbiye edilmesi daha kolay olacaktı.

NATO antlaşmasının gizli hükümleri arasında “ Gladio” örgütlenmesini öngören maddesinin varlığı, NATO eski genel sekreteri ve İngiliz politikacı Lord Carrington’un Newsweek dergisindeki röportajıyla ortaya çıktı. Üye olan devlet “ derin devlet kurulu” oluşturmak zorundaydı. Gizli yapılanmada yer alacak unsurlarının eğitimini CIA ve İngiliz gizli servisi(MI6) tarafından sağlanacaktı. Üye ülkelerde kurulan gizli örgütlere değişik isimler verildi. İtalya’da Gladio, Yunanistan’da B-8, Fransa’da Rüzgar Gülü, Almanya’da Gehlan Hareketi..

NATO üyesi devletlerin içerisinde oluşturulan bu “ devlet içinde devlet” yapılanmaları, normalde sadece savaş durumunda devreye sokulacak olmalarına rağmen, politik tercihlerin oluşturulmasında, ülke politikalarının dizayn edilmesinde ve darbeler yoluyla iktidar değişikliklerinin gerçekleşmesinde önemli görevler üstlenen ordular haline geldiler.

Marshall yardımları çerçevesinde 10 Ağustos 1947 yılında Türk-Amerikan Yardım Misyonu ismiyle American Military Missin For Aid Turkey( AMAT), Türkiye’deki derin devlet yapılanmasının ilk başlangıcıydı. Zira NATO’nun Türkiye’deki derin yapılanması olan Özel Harp Dairesi(ÖHD) henüz kurulmadan, AMAT Türk subaylarını eğiterek ileride kurulacak “Derin NATO’nun” temellerini atıyordu.( 6)

1949 yılında Türkiye’nin NATO’ya üyelik teklifi iki defa kabul görmedi. Ama Türkiye Sovyet işgalinden çekindiği için NATO’ya girmeye kararlıydı. ABD/Batı Evanjelist ittifakı Türk askerini çıkarı ve değerleri doğrultusunda kullanabileceğini Kore Savaşı’nda gördü. NATO’yu kuran güç Türkiye’yi üye kabul etti. ABD’nin Türkiye’yi savaşsız işgal edeceğinden dönemin yöneticilerinin haberi bile yoktu. 19 Eylül 1951 tarihinde TBMM’de onaylandı. 1952 yılında artık NATO üyesi olan Türkiye’de de diğer ülkelerde olduğu gibi NATO’nun gizli orduları (Derin devleti) kurulacaktı.(7)

Türkiye’de kurulan NATO gizli ordusunun başına Daniş Karabelen(1952) getirildi. İşin ilginç yanı 27 Mayıs’ta gizli ordunun başında Albay Refik Tulga vardı. 27 Mayıs darbesinin önemli organizatörleri arasındaydı. 38 kişilik Milli Birlik Komitesi’nin tamamı ABD’de eğitim görmüş NATO subaylarıydı. Ne ilginç tesadüf değil mi?

Henry Kissinger, “Yeni Dünya Düzeni” konusunda arıza çıkaran ya da seçkinlerin çizdiği yolda zikzaklar çizen liderleri bertaraf etmekte bir hayli mahirdi. Bu bağlamda Adnan Menderes’in bir askeri darbeyle bertaraf edilmesi, elbette NATO destekli gücün ne ilk ne de son icraatıydı. İtalya Başbakanı Aldo Moro, Pakistan Başbakanı Zülfikar Ali Butto ve Pakistan Devlet Başkanı General Ziya ül Hak derin NATO kurbanlarındandır.( 8)

NATO’nun İtalya’daki P2 yapılanması süreci ile Türkiye’deki FETÖ yapılanması aynı yıllara denk geliyordu. İnanılmaz benzerlikler söz konusuydu. P2 İtalya’da 1970’lerde kullanıma girerken FETÖ 1990’lardan sonra kullanıma girecekti.

Küresel sermaye sahipleri Türkiye’yi, “ Komünizm” üzerinden ABD/ Batı Evanjelist ittifakının sömürgesi haline getirmeye çalışırken sağ kesim” din” sol kesim” devrim” adına mücadele veriyordu. İşin ilginç yanı solu Rusya, sağı ABD destekliyor diyen Mehmet Ağar’( Emniyet Genel Müdürü ve Bakanlık yaptı.)ın aksine CIA ajanı Aldrıch Ames, 75 dolar vererek Dev-Genç’in içine sızdıklarını Bir Casusun hatıralarında anlatıyor.

NATO ve CIA’nın ele geçirdiği kritik devlet kurumlarından biri de MAH’tı( Milli Amele Hizmetleri) Osmanlı’da müthiş bir hafiye geleneği ve Teşkilat-ı Mahsusa gibi örnekleri dururken MAH, CIA’yı da kuran Reinhard Gehlen ekibi tarafından 6 Ocak 1927 de kuruldu. Adnan Menderes döneminde Naci Perkel MAH’a atandı. Kut-ül Ammara’da İngilizlere esir düşen ve beş yıl esirlik hayatı yaşayan Naci Perkel milliciydi. NATO onun döneminde etkili olamadı. Baskılara dayanamayan A. Menderes1953 yılında onu görevden aldı. Yerine Tümgeneral Behçet Türkmen atandı. Birçok mensubunu Amerika’ya eğitime gönderdi. Sonraları teşkilatın başına geçecek olan Fuat Doğu’da onlardan biriydi. Fuat Doğu ben MİT başkanlığı yapmadım. CIA Şube Müdürlüğü yaptım diyecekti.        Behçet Türkmen’in başına geçmesinden sonra pis kokular gelince A. Menderes Müsteşar Ahmet Salih Korur’u soruşturma ile görevlendirildi. Salih Korur tüm bilgileri rapor halinde sundu. Türkmen görevden alındı. Emekli olunca Coca Cola’nın Türkiye’deki ortağı oldu. Menderes’te 1960’da CIA’nın adamını almanın cezasını idamla ödedi.

Yeşil Kuşak- Yeşil Düşman

1989’dan itibaren SSCB’nin dağılması küresel Haçlı ordusunun görevini ne yazık ki sonlandırmadı. Komünizm bitti NATO işlevsiz hale gelecek diyenler fena yanıldılar. Orgeneral Jonh Galvin, dünya basınına yeni tehlikeler tehdit ediyor diyerek İslam köktenciliğini ve İslami terörizmi işaret ediyordu. 1990 yılında İskoçya’da yapılan NATO zirvesinde de İngiltere Başbakanı Thatcher yeni düşman “ İslam” diyordu.

NATO Genel Sekreterlerinden Willy Claes de “ NATO askeri ittifaktan daha fazla, bir şeydir.” Kendisini Kuzey Amerika ile Avrupa’yı birbirine bağlayan uygarlığın temel ilkelerini savunmaya adamıştır. Demek ki NATO’nun asıl görevi Batı değerlerini savunmak. Lüksemburg Başbakanı Claude Juncker’in Türkiye’nin kültürü müsait değil, tam üye olamaz demeci ile Alman Şansölyesi Helmut Kohl’un Türkiye’nin bir Asya ülkesi olduğunu söylemesi boşuna değil. Bizim İdarecilerimiz ne NATO ne de AB’yi anlamamış oldukları kesin.

Samuel Huntığton’a göre İslam ve Konfüçyüs dünyası, Hıristiyan Batı’ya karşı giderek yükselen bir “ nükleer ve dini tehdit” oluşturuyor. Değerlendirmesiyle dinler ve kültürler açısından bir çatışmadan bahisle “ Dinler arası Diyalog” devreye sokuluyordu. Bir yandan da NATO  askeri tedbirler ile İslam’ı Evanjelistleştirmek için çalışıyordu. NATO tarafından İslam’ın yeni düşman olarak ilan edilmesiyle birlikte, İslam dünyasında kan ve gözyaşı hiç eksik olmuyordu. Bosna- Hersek, Kosova, Filistin, Somali, Keşmir, Myanmar, Afganistan, Irak son olarak Suriye’de vahşetler yaşanıyordu.

CIA, 1970’lerden beri Mısır’daki Müslüman kardeşleri Marksist ideolojinin Arap kitlelerine yayılmasını önlemek için kullandı. Endonezya’da Sukarna’ya karşı Sarekat İslam, Pakistan’da Cemaat El İslam hareketi açıkça ABD tarafından desteklendi. Bunların ötesinde İngiltere Dışişleri eski sekreteri Robin Cook, Avam Kamarasında açık açık El Kaide’nin Batı istihbarat teşkilatlarının bir ürünü olduğunu söyleyebiliyordu.( 9)

ABD’ye Afganistan üzerinden İslam coğrafyasına tam anlamıyla yayılmasına fırsat verdi. Zira Afganistan’ı kontrol eden Pakistan, İran, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ kontrol etmek demekti. ABD, “Yeşil Kuşak Projesi” kapsamında Afganistanlı mücahitleri, hem de Ortadoğu’dan devşirdiği savaşçıları istediği yerde kullanmak için eğitiyordu. Buralarda yaşayan Müslümanları Kapitalizmin bekçileri haline getiriyordu. Özellikle de Afganistan’da ekilen haşhaşın eroin olarak dünya pazarlarına sürülmesinden milyar dolarları kazanıyordu.

Bir zamanlar CIA tarafından eğitilen Suudlu Usame Bin Ladin görevi bitince 11 Eylül saldırılarının faili olduğu gerekçesiyle ortadan kaldırılıyordu. ( İşin tuhaf yani Ladin’in ailesi ile ABD petrol işine de devam ediyordu. YN)

Afganistan’ı işgal eden İSAF, BM kararlarıyla kurulmasına rağmen Nisan 2003 yılında NATO’ya devrediyor görevini, yani Afganistan bu tarihten itibaren Evanjelizmin işgaline giriyordu. Çünkü yeraltı kaynakları bakımından zengin ilk beş ülke içinde Afganistan yer alıyordu. Doğalgaz, petrol, altın, elmas, bakır bir yana uranyum ve lityum rezervlerinin %30’u Afganistan’da bulunuyordu.(10)

NATO’nun Türkiye Faaliyetler:

Soğuk Savaş’ın bitmesiyle İtalya, Yunanistan, Belçika, İngiltere, Fransa, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinde NATO’nun derin örgütü ya ortaya çıkarılmış ya da pasifize edilip yargı önüne getirilmiştir. Akla Türkiye’de NATO derin yapılanması olmadığı düşünülemez. Bunun cevabı da NATO ek protokolünde saklıdır. Böyle bir örgüt daha Ülke NATO’ya alınmadan ABD Genelkurmay Başkanlığı’nın 28 Mart 1949 tarihli gizli olan “ Kapsamlı Stratejik Görüşler”( 11)  adlı belgede gizli ordu kurulmasına dikkat çekiliyordu.

1952 yılında NATO’ya dahil edilen Türkiye “ komünizm” tehdidi ile Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. 1961 anayasası ile adı Özel Harp Dairesi(ÖHD) adını aldı. Burada görev yapan tüm personeli hain ya da işbirlikçi olarak görmek haksız bir tutum olur. 3 Aralık 1990’da Genelkurmay Harekat Başkanı Korgeneral Doğan Beyazıt, ülkemizde NATO derin yapılanmasının olmadığını, ÖHD’nin ise düşman işgaline karşı sivil halkı örgütlemek için var olduğunu belirtiyordu. Eylül 1991’de Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ÖHD’nin yapısının değiştiğini ve Özel Kuvvetler Komutanlığı olduğunu ve Tümen seviyesine yükseltildiğini belirtiyordu.(12)

Hiçbir zaman açıklanmayan ama NATO’ya karşı olduğu basın tarafından iddia edilen Jandarma Korgeneral Hulusi Sayın ile yine Jandarma Korgeneral İsmail Selen Paşaların NATO derin yapılanması mı yoksa PKK mı ?! Öldürdü hala belli değil… Yine NATO’ya mesafeli duran Orgeneral Eşref Bitlis, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Binbaşı Ahmet Cem Ersever, Tunceli jandarma Komutanı Albay Kazım Çillioğlu, Jandarma Albay Rıdvan Özden’in öldürülmeleri büyük operasyonun parçasıydı.(13)

ABD/Batı ortakları Ortadoğu’da başlattıkları savaşın Müslümanlara karşı olmadığını göstermek için Türkiye, Suudi Arabistan, Suriye, ve Mısır’ı haçlı koalisyonuna aldılar. Körfez Savaşı öncesi ve sonrasında NATO’nun Ortadoğu’ya yerleşmesini Çekiç Güç alt yapısını kurarak sağladı. ABD’nin 600 askerden oluşan özel tim Türkiye üzerinden Irak’a girdi.( NATO’nun yerleştiğini NSC 10/2 kodlu belgelerdeki talimatlardan anlıyoruz.)

600 kişilik ABD özel kuvvetlerinden oluşan birlik NATO’nun da kullandığı Diyarbakır Pirinçlik ve İncirlik üslerine konuşlandılar. Her iki üsse yerleşen Çekiç Güç Türkiye’den daima bilgi sakladı. Türkiye’ye yerleşen Çekiç- Güçten sonra diplomat kimlikli ABD ve İngiliz yetkililerin sayısı arttı. Dışişleri yetkilileri bu kapsamda gelen diplomatların pasaportlarını incelediklerinde şaşkına dönüyorlardı. Diplomat görünümlü sivil kişilerin vizeleri bile yoktu. Gittikleri yer ise Güneydoğu Anadolu bölgesiydi gerisini siz düşünün sevgili okurlar.

NATO’nun kontrollü kaos ortamı oluşturmak için bir çok ünlü yanında Güneydoğu Anadolu bölgesinde infazlar gerçekleştiriliyordu. Türk ordusunun içine çöreklenmiş NATO uzantılarına ait çok gizli bilgilere ve Çekiç-Güç’ün Güneydoğu’da çevirdiği dolaplara ilişkin çok gizli belgelere sahip olduğu anlaşılan Binbaşı Ahmet Cem Ersever ve ekibi ortadan kaldırılıyordu.

28 Şubat ayrı bir inceleme konusu diyelim. Hizbullah ile Radikal İslam’ın sahneye çıkışıdır. Kuruluşu 1970’lere dayansa da NATO’nun İslam’ı hedefe koyduğu  faili meçhul cinayetlerin arttığı 1990’larda Büyükşehirlerde yaralama ve soygunlar yapmasına rağmen asıl faaliyet alanı Güneydoğu Anadolu idi.Hizbullah etiketi altında işlenen cinayetler, aslında sıradan bir terör eylemi değildi. Derin NATO’nun Türkiye’deki uzantıları NSC 10/2 belgelerindeki talimatlar doğrultusunda naylon terör örgütleri kurma siviller içine sızarak “legal” yapıları “ illegalleştirme” stratejisini büyük bir profesyonellikle uyguluyordu. (14)

Sovyetler Birliği’nin dağıldığında, komünizmin ezeli düşmanı “ebed-müddet” olarak gören milliyetçiler ile bir zaman “ Allahsız” komünizme karşı set olan “ radikal İslamcılara” artık ihtiyaç kalmamıştı. Emperyalistler artık küresel düzene uyan, katı devletçi anlayıştan uzak, liberal turuncu devrimlerle yıkılabilecek ve yarı sömürgeye açık bir anlayışın iktidara getirilmesi NATO’nun yeni konseptisini itirazsız uygulayacak Ilımlı İslamcılara ihtiyaç vardı.

NATO’nun 8-17 Kasım 2017 tarihleri arasında Norveç’te yaptığı “ Trident Javelin 2017” tatbikatında Türkiye’nin düşman ülke olarak gösterilmesi dikkatleri Türkiye- NATO ilişkilerine çevirdi Hemen belirtelim ki NATO bunu ilk defa yapıyor değildi. 2002 yılında Amerika’nın Nevada Çölü’nde gerçekleştirilen “ Milennium Challenge” de de Türkiye ve Ortadoğu’nun işgali hedefleniyordu. 250 milyon dolar boşuna harcanmıyor olsa gerek.

Şimdi soralım: NATO veya ABD, Türkiye’nin içişlerine karışma yetkisini nereden alıyordu? Üzülerek belirtelim ki ikili anlaşmalar NATO ve ABD’nin dolaylı olarak içişlerimize müdahale yetkisini veriyordu. 1947 ‘ yıllardan itibaren meclis onayından kaçırılan gizli anlaşmalarla(15) Türkiye adeta ABD’nin 51. Eyaleti haline getirildi. 1947-1960 yılları arasında ABD ile 34 anlaşma yapıldı. (16) içerikleri ne yazık ki açıklanmadı.

14 Temmuz 1958 tarihinde Irak’ta yaşanan askeri darbenin yarattığı korku ikliminin ardında yapılan anlaşmayla” Türkiye’de meşru hükümete karşı yapılacak bir ihtilal teşebbüsü veya iç karışıklığın, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin müdahalesi ile bastırılması kabul edildi. Bu durum ABD’nin içişlerimize karışması demekti. Türk topraklarına yönelik silahlı saldırı bahane edilerek, NATO veya ABD’ye Türkiye’ye müdahale yolu açılmış oluyordu.

Türk hükümeti adına Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, ABD hükümeti adına Ankara Büyükelçisi Flatcher Warren’in imzaladığı 6 maddelik imzalandığında yürürlüğe girecekti. Anlaşma iptal edilmedi.( Erdal Sarızeybek’e göre Bedirhanlar ahvadından olup Bedirhanlarda Sabetaycılar ile hem akraba hem de iç içedirler.)

ABD’nin Türkiye’ye “ yasal” olarak müdahalesini öngören 5 Mart 1959 tarihli işbirliği, anlaşmasının 3. Maddesi, Bağdat Paktı kapsamında yapılan 1958 tarihli Londra Deklarasyonu’na ve ilgili notalara atıf yapılarak TBMM’den geçirildi. Bu şu idi “ Türk topraklarına silahlı bir tecavüz ya da iç karışıklık olması durumunda” ABD’nin Türkiye’ye asker çıkarma yetkisini kapsıyordu.

15 Temmuz kalkışması sırasında da yaşanabilirdi. Darbe girişimi erken bastırılmasaydı. FETö’cü darbeciler halkın direnişi karşısında söz konusu anlaşmaya dayanarak ABD’den müdahale isteyebilirlerdi.

Türkiye, NATO içinde ikinci büyük orduya sahip olsa da ABD/ Batı Evanjelist ittifakı hiçbir zaman Türkiye’ye güvenmedi. NATO’nun Türkiye’den sakladığı üç tür isimli belgelerde bilgiler vardı. Bu gizli bilgileri NATO karargahında görevli Albay Erçıkan ortaya çıkardı. Olay uzun ama eline geçen dosyayı Amerikan ve İngiliz albaylar ister. Dosyanın gizlilik derecesi “Cosmis Top Tecret” demesi üzerine NATO’ da “ Top Secret” ve “Cosmis Top Tceret” dışında Vagram adında sır dolu belgelerin olduğunu bilgilerin dışarı sızması halinde öldürüleceğini Albay Erçıkan’a bağırarak söylerler.

Vagram dosyasını okuyan Atıf Erçıkan şok yaşıyordu. NATO tan 30yıl sonrasını planlamıştı. Sovyetlerin yıkılışından sonra en az 5-6 Türk devleti olacak, batıdaki Türkiye Cumhuriyeti ile birleşirlerse Hitler Almanya’sı veya Stalin Rusya’sından daha tehlikeli bir kuvvet Batılıların karşısına çıkar.( NATO 309) NATO bu belgeleri 1960’lı yıllarda hazırlamış ve adım adım hayata geçirmişti. Sovyetlerin çöküşünü izleyen günlerde PKK Türkiye’nin başına bela edildi. Ülkenin 10 yıl içine kapanmasını sağladı.

ABD/ Batı Evanjelistleri Türk Cumhuriyetlerinde FETÖ ile eğitim ağıyla kontrol altına almaya çalışırken Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Estonya, Letonya, Romanya, Litvanya, Slovanya, Slovakya, Gürcistan, Bulgaristan, Arnavutluk ve Kosova gibi ülkelerde ABD/ NATO üsleri kurarak Türkiye’yi çembere alıyordu. Böylece Türkiye’nin kuracağı birlikteliğinin önü kesiliyordu. ( Bu arada bizim öngörüsüz siyaset ve devlet adamlarımızın yaptıkları eklenince ABD/NATO hedefine ulaşmada zorluk çekmedi)

15 Temmuz öncesinde (24 Mayıs 2016) Binali Yıldırım’ın Başbakanlığa başlamasından bir gün sonra Dışişleri Bakanlığı, Bakanlar Kurulu’na tavsiye edilmek üzere MGK toplantısına bir NATO teklifi sundu. 30 Mayıs 2016’da Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmasıyla 1 Haziran2016 resmi gazetede yayınlandı. Tıpkı 5 Mart 1959 tarihinde ABD’ye verilen Türkiye’yi işgal yetkisinin aynısını veriyorlardı.

15 Temmuz’da Türkiye’ye müdahale etmesi planlanmıştı. FETÖ’cü kalemler NATO’nun Türkiye’ye müdahale edebileceğini Lale Kemal, Ali Bulaç yazmaya başlıyordu zaman gazatesinde.15 Temmuz olmuş ama başarılı olamamıştı.

SONUÇ:

TSK’nın geleneksel milli sistemi değiştirilerek, NATO standartlarına uyumlu hale getirildi. Adnan Menderes döneminin Dışişleri Bakanlarından Fatin Rüştü Zorlu’nun NATO daimi temsilciliği  döneminde söylediği gibi Türk ordusunun %95’i NATO’ya bağlandı.( 17)  Küresel düzenin teorisyenlerinden “ Karanlıklar Prensi” diye anılan Richard Perle, ABD askerini Türkiye’de tutmak ABD’ye 90 bin dolara mal oluyor. Oysa Türk askerinin yıllık tutarı 6 bin dolar( 18)

NATO savunma konsepti çerçevesinde Türkiye’nin bütün stratejik bölgeleri “NATO üssü” bahanesiyle ABD’nin kullanımına verildi. Üstelik yapılan anlaşmalarla ülkenin Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı dahil üslere giremeyecek hale getirildi.

Öncelikle Hem Menderes döneminde ve 2016 da yapılan anlaşmalar derhal iptal edilmelidir. NATO’ya görevlendirilen subayların iyi seçilmeli ve NATO’ya karşı uyanık olmak lazım olmalıyız.

Kaynaklar:

  • Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi • 31 / 2014
  • Bayram Küçükoğlu Türk Dünyasında Misyoner Faaliyetleri s.97-98
  • Nurettin Topçu Büyük Türkiye s.48
  • Osman Ergin Türk Maarif Tarihi s.785
  • Hürriyet Gazetesi 17 Temmuz 1997
  • NATO’nun İslam’la Savaşı Murat Akan s.127
  • TBMM Araştırma Raporu 2010 s.6
  • NATO’nun İslam’la Savaşı Murat Akan s.140
  • Https// www. Globalrescach.ca/america
  • Anadolu Ajansı 31 Ocak 2017
  • İntelligence Newsletter 19 Aralık 1990
  • NATO’nun İslam’la Savaşı Murat Akan
  • NATO’nun İslam’la Savaşı Murat Akan s.222-223
  • NATO’nun İslam’la Savaşı Murat Akan s.287
  • Hüner Tuncer Menders’in Dış Politikası Kaynak yay.2013 s.104
  • Çağrı Erhan Türkiye ile ABD ikili anlaşma kutusu.. İletişim yay.2009 S.556
  • Sabah gazetesi Çetin Altan Bir Nato Ordusu 3.darbe yapabilir mi? 15.9.2000
  • Semih Hiçyılmaz Halklara karşı Bir Örgütlenme NATO Sosyal Araştırmalar v. Ağustos 2004 s.63

 

 

Yorum Yapın

Navigate