TARİHTEN GÜNÜMÜZE ERMENİ MESELESİ

Rusların ünlü tarihçilerinden V.L. Veliçko, “Kavkaz” adlı eserinde tarihi Ermeni siyasetini; “Ermeniler tarih boyunca devamlı surette efendilerini değiştirmişlerdir. Roma, Bizans, İran, Rus, İngiliz, Fransız, Alman, Türk… Tarih sahnesine yeni yeni efendi çıktığında, Ermeniler eski efendilerini sistemleri olarak satmışlardır” diyerek Ermenilerin tarihi, siyasi ve milli bir şahsiyetten mahrum bir millet olduklarını ifade etmektedir.

Ermeni adı, bir ırk, millet, boy adı değildir. Asurlular devrinde Armenya/Armenia şeklinde kullanılmış olup, Ermeni kelimesinin anlamı: Yukarı, yüksek bölge manasını ifade etmektedir. Armenya/Armenia coğrafi bir isimdir ve milliyetle, Ermenilikle ilgisi yoktur.

Ermeni adına ilk defa M.Ö. VI. Yüzyılda Pers Kralı Darius’un kitabelerinde rastlanmaktadır. Pers Kralı, egemenliği altında bulunan ve Batı’dan göçmen olarak gelen bu yabancılara “Armenia Bölgesinde Oturanlar” anlamında “Ermeniler” ismini vermiştir.

Türklerin Ermeni ve Avrupalıların Armenian dedikleri Hristiyan melez kavim, hiçbir zaman bu coğrafyada Ermeni adını benimsememiş ve kendilerine “Hay”, ülkelerine de “Hayastan” adını vermişlerdir.

Kafkasya’nın azınlık halkı olan Ermeniler, tarih boyunca Babilliler’in, Asuriler’in, İranlılar’ın, Romalılar’ın, Büyük İskender’in, Selefküslerin, Partların, M.S. 433 yılına kadar da kurdukları “Arsaguni” sülalesinin hâkimiyetleri altında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Arsaguniler’den sonra İranlılar Ermenistan’ı Marzbanlar (İranlı Valiler) aracılığı ile yönetmişlerdir. 637 yılından itibaren Ermenistan’ı Araplar işgal etmişler, bu tarihten itibaren Arapların, diğer taraftan Bizanslıların saldırılarına maruz kalmışlardır.

Profesör Nikerland Krayblis’e (1) göre de; Asya’nın tarihi gibi, Ermeni tarihi de karanlıklar içerisindedir. En eski tarih belgelerinde “Ermenistan” kaydına rastlanmadığını, bilinen tarihi ilk belgelerden “Asur Salnameleri”nde bile “Ermenistan” kaydının yer almadığından bahseder. Bütün bu incelemeler de gösteriyor ki, geçmişteki Ermeni milleti ile bugünkü Ermenistan arasında tarihi bir ilgi yoktur. Doğu Anadolu bölgesi hiçbir zaman Ermeni vatanı olmamış, Ermeniler burada azınlık olarak yaşamışlar, esaslı bir devlet kuramamışlar, güçlü devletlerin idaresinde yaşamışlar, Bizanslıların hâkimiyetinden sonra Selçuklu Türklerinin idaresine girmişlerdir.

Bizans idaresindeki Ermeniler, bu idarenin zulmü altında inim inim inliyorlardı. O devirde yaşayan Urfa’lı Ermeni tarihçi Matieus bu feci durumu şöyle anlatır: “Ermeni milleti işte böyle bir esaret altına alındı. Bütün milletimiz kan içinde kaldı. Ve bu kanlar vatanımızın bir ucundan öbür ucuna kadar tıpkı bir derya gibi aşıp taştı.” (2)

Bizanslılar, Ermeni Kralını öldürmüşler, Ermenilerle meskûn yerleri imparatorluklarına katmışlar, halka zulme başlamışlardı. “Bizanslıların Ermenistan’a girişleri Ermeniler için büyük bir felaketle sonuçlanmıştı. Yapmadıkları zulüm ve vahşet kalmadı. Ani’yi alınca ilk işleri, oradan kumandanları ve ileri gelenleri sürmek, orduları dağıtmak oldu. Demir ve zehir kullandılar. Savunmasız kalan halkı ağır vergilere boğdular… Bu arada dini kurumları da saldırıya uğruyor, Gatogiosları, din reisleri yakalanarak Bizans’a sürülüyorlardı. Aralarında mezhep ve ırk düşmanlığı vardı. Bu hal Türkler’in o bölgeyi almasına kadar devam etti.” (3)

Bizanslılar, Ermeni Kralı Kakik’i feci bir şekilde öldürmüşlerdi. Bu olayı Yunanlı yazar P. Charanis şöyle anlatır: “Bütün Rumlarla Ermenilerin birbirlerinden nefret ettikleri şüphesizdi. Zamanla bu nefret şiddetli düşmanlığa dönüşerek, kendisini çok fena fiiller şeklinde gösterdi. Mesela Ermeni Kralı Kakik, krallıktan azledildikten sonra Rumların piskoposu Caesarla tarafından bağlanarak bir çuval içerisine büyük bir köpekle birlikte konuldu. Çuvalda piskoposun adamları tarafından çıldırtılırcasına dövülen köpek, çuval içerisindeki Kralı parça parça etti.” (4)

Bir Ermeni yazar da Bizans zulmünü şöyle anlatır: “…Bizanslılar Ermenilere öyle baskılar yapıyorlar, akla gelmedik vahşiyane işkenceler tatbik ediyorlardı ki, izahı mümkün değildir… Mesela Ermenilerin Ortodoks Mezhebine girmeleri için, her çeşit zoru kullanmaktan asla çekinmemişler ve mezhep değiştirmek istemeyen Ermenilerin ağızlarına eritilmiş kurşun dökerek çok feci ölümlere sebep olmuşlardır. Bizanslıların bu akıl almaz vahşetleri neticesi yüzbinlerce Ermeni yok olup gitmişlerdir.” (5)

Ermenileri, Bizans zulmünden çekip kurtaran Türkler oldu. “…Selçuklu Sultanı Alparslan, Bizans İmparatoru Romojen Diogones’i Malazgirt’de 1071’de büyük bozguna uğratarak Anadolu’ya ayak basması ile Ermenileri himayesine aldı. Ermeni Kralı David Oğlu Kivrike’nin kızı ile evlendi. Buna karşılık Alparslan’da onunla ebedi sulh ve dostluk kurdu. Kralın, başkenti Lori’ye dönmesine izin verdi.” (6)

Melikşah da Ermenilere çok iyi davrandı. Ermeniler üzerindeki vergi yükünü hafifletti. Sultan Melikşah’ın bu çok hoş görülü davranışı İmparatorluk içindeki Hristiyanların kendisine karşı sevgisini ve devlete karşı bağlılığını artırmıştır.” (7)

İlk Osmanlı-Ermeni ilişkileri Batı Anadolu’da başlamış, 1324 yılında Orhan Gazi devletin merkezi olarak Bursa’yı tesis etmiş, bu arada Çukurova’dan Kütahya bölgesine göç eden bir kısım Ermenileri ruhani reisleri ile beraber Bursa’ya naklettirmiştir. O zamana kadar Ortodoks Bizans’tan büyük zulüm ve katliama maruz kalan Ermeniler, İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından Karaman’dan getirilerek İstanbul’un Samatya semtine yerleştirilmişlerdir. Bizans’ın ortadan kaldırılmasıyla Ortodoks baskısından kurtulan Ermeniler için bundan sonra refah ve huzur devri başlamıştır. Büyük devlet adamı Fatih, Rum Ortodokslarına sağladığı din özgürlüğünü Ermenilere de vermiş, Bursa’daki Ermeni patrikhanesini İstanbul’a taşıyarak bu tarihi şehirde Ermeni patrikhanesini kurdurmuştur. Yavuz Sultan Selim Çaldıran Savaşı’nda Şah İsmail’i yendikten sonra Tebriz’de bulunan birçok sanatkâr ve kuyumcu Ermeni’yi İstanbul’a yerleştirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman devrinde, Ermeni adı verilen toplulukların yaşadığı toprakların tamamen Osmanlı topraklarına katılması üzerine özellikle Van ve yöresinde bulunan Ermeniler İstanbul’a göç etmişlerdir. 1681 yılında, Taşradan gelenlerle birlikte İstanbul’daki Ermeni sayısı 90.000’i bulmuştur.

Altı asırlık Osmanlı tarihinde, Osmanlı Devlet Adamlarının sayesinde Ermeni adı, kültürü, dini, kilisesi yok olmaktan kurtulmuş, Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlığa karşı Gregoryen Ermeniler koruma altına alınmıştır. Bünyesinde çok çeşitli etnik-dini kimliğe sahip milleti barındırmasına rağmen, Osmanlı’nın barış, huzur ve istikrar içinde birlikte hayat sürebilme meziyet, kabiliyet ve başarısını göstermesi karşısında Sicilyalı Türkolog Dr. Giovani Pampanini bugün için de geçerli olan şu orijinal tahlili yapmaktadır: “Barış ve hoşgörü içinde, birlikte yaşamak konusunda, bugün dünya Osmanlı’nın çok gerisindedir” diyor.

Osmanlı yönetiminde önemli mevkilere getirilen Ermeniler, sarayda nüfuz sahibi bir kesimi oluşturdular. Osmanlı sarayı; Ermeniler için “Millet-i Sadıka” yani sadık millet, Osmanlı sarayının dostu olan millet statüsü vermiştir. 16. Yüzyılda Vezir Mehmet Paşa, 17. Yüzyılda Kaptan-ı Derya ve Sadrazam olan Halil Paşa Ermeni asıllı olup, Müslüman olmuşlardır. 18. Yüzyılda Divrik’li Düzyan Ailesinden Saray kuyumcuları, Darphane Nazırları, Şaşyan Ailesinden saray hekimleri, 19. Yüzyılda Bezciyan Ailesinden darphane müdürleri, Dadyan Ailesinden Baruthane Nazırları, Balyan Ailesinden Mimarbaşılar, 2. Abdülhamit devrinde Ermeni Hariciyeciler, Balkan Harbi sırasında Hariciye Nazırı Gabriel Noradonghian Efendi, Mithat Paşa’nın Kâhyası Kirkor Odyan Efendi, Kasım 1879’da Osmanlı Dâhiliye Nezareti Genel Sekreteri Artin Dadyan Efendiler Osmanlı Devleti yönetiminde görev almışlardır. Devlet nezdinde Müslüman ve Türk unsurdan ayrı tutulmamışlardır.

Osmanlı Devleti, 17. Yüzyıldan itibaren zayıflama sürecine girmesiyle; ilerleyen tarihlerde, özellikle 19. Asırda sömürgeci Avrupa devletlerinin emperyalist amaçlarına yönelik politikalarının hedef alanı haline gelmiştir. Bu ortamda, ne yazık ki, azınlık unsurlar da sömürgecilerin kışkırtmalarına kanarak, çeşitli ihanetlere ve isyanlara girişmişlerdir. “Şark Meselesi” olarak adlandırılan, Osmanlı Devletinin parçalanması ve yok edilmesi süreci, işte bu gelişmelerin ürünüdür.

Balkanlardaki Türk hâkimiyetinin 19. Yüzyılda nispeten sona ermesiyle, emperyalist sömürgeci devletler dikkatlerini Anadolu, Kafkasya ve Ortadoğu üzerinde yoğunlaştırmaya başlamışlardır. Ermeniler de diğer bazı azınlıklar gibi, yüzyıllarca huzur ve güven içerisinde yaşadıkları Osmanlı yönetimine karşı emperyalist sömürgecilerle işbirliğine girmişlerdir. Hatta bu faaliyetler sırasında Türk ve Müslüman unsura yönelik çeşitli katliamlara başlamışlardır. Bu katliam belgeleri, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığının kayıtlarında satır satır mevcuttur. Ermenilerin yaptıkları katliam, zulüm, ırza tecavüz ve işkenceleri burada tek tek anlatmak, yazımızın boyutunu aşar.

“Ermeni Sorunu” sadece Türk Dünyasının bir sorunu değil, Ortadoğu’da, Kafkasya’da çıkar ve emelleri olan emperyalist devletlerin hepsini birden ilgilendiren milletlerarası bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihi bir gerçektir ki, Ermeni meselesi hiçbir zaman sadece, Ermenilerin hareketi olarak gündeme gelmemiştir. Bugüne kadar ABD’nin, Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, Almanya’nın, İsrail’in, Yunanistan’ın desteklemediği hiçbir Ermeni hareketi olmamıştır. Boğazın Hasta Adamını ortadan kaldırmanın ve topraklarını parsellemenin adını “Şark Meselesi” olarak koyan batılı emperyalist devletler, farklı bir kisveye bürünüp, Ermenilerle izdivaç yaparak, onları Kafkasya’da kendi siyasi ve iktisadi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. (8)

ABD Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanlığını yapan Bruce Fein, sözde Ermeni soykırımı iddialarını değerlendirirken şu açıklamada bulunmuştur. “Beyaz Saray araştırma yaptı, Ermenilerin 2 milyon Müslüman Osmanlıyı katlettiği ortaya çıktı. Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyorlar” dedi. (https://www.timeturk.com/tr/2009/06/23/ermeniler-2-milyon-osmanliyi-oldurdu.html)

Ermeni Meselesi; 19. Asırda beynelmilel siyasi güçler tarafından ihdas edilen ve vatanı parçalamaya yönelmiş bir harekettir. Bu gün bu meselenin pratik hedefi, Doğu Anadolu vilayetlerimizde bir Ermenistan Devleti kurmaktır.

1918 yılına kadar Doğu Anadolu’da yaşadığı kabul edilen ve bu tarihte, İttihat – Terakki hükümetleri tarafından çıkarılan bir “Tehcir Kanunu” ile; bulundukları yerlerde isyan çıkarmaları ve Müslüman Türk halkına karşı katliamlar yapmaya girişmeleri neticesinde, Osmanlı İdaresi tarafından İmparatorluğun muhtelif bölgelerine yerleştirilen ve bir kısmı da diğer ülkelere giden Ermeniler’ in, Doğu Anadolu’ya dönerek bir Ermenistan Devleti kurma istek ve hayalleri Ermeni meselesinin temel hedefi olarak gösterilmektedir. (9)

Ermeniler’ in; Batılı Devletlerin ve Rusların da desteğiyle, Anadolu’da yaptıkları katliam, zulüm, işkence, ırza tecavüz, ibadethanelerin tarumar edilmesi gibi insanlık dışı vahşice ve barbarca hareketleri unutulmamış ve milletimizin bağrında hala kanayan bir yara olarak yerini korumaktadır.

Üzerinde yaşadığımız bu mübarek toprakların ne pahasına alındığını tarih yazmaktan acizdir. Anadolu son kalemizdir. Türkiye’yi Kürdistan, Lazistan, Ermenistan, Yunanistan ve Türkistan gibi parçalara ayırmak için; Batılı emperyalist devletler ve piyon olarak kullandıkları uşakları tarafından, şeytani planlar yapılmakta ve türlü türlü entrikalar üretilmektedir.

Bu nedenle bütün bu gerçekler bilinmeli ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak millet düşmanlarının hain planlarını bozmalıyız.

Bir çağrı ve son Not: Ermeniler; tarihteki hayatlarını tekrar hatırlayarak nankörlük etmemeli, kimin dost, kimin düşman olduğunu iyi tanımalı ve akıllarını başlarına alarak, bu necip milletle yeniden dost olarak yaşamalıdırlar.

——————————-

1)-Prof. Nikerland Krayblis, Rusya’nın Şark Siyaseti ve Vilayeti Şarkiye Meselesi, Çev: Habil Adem

2)-İsmail Hami Danişmend, Türklük Meseleleri, İstanbul Kitabevi, s. 217

3)-Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1976, s. 76

4)-P. Charanis, The Armenians in the Byzantime Empire, Livrano Pertrant, Lisboa, 1963, s.56

5)-Leyon Dabağyan, Ermeni Meselesi, Son Havadis Gazetesi, 12 Mayıs 1981, s.4

6)-M. Altan Köymen, Alp Arslan ve Zamanı, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Kültür Yayınları,s.27

7)-Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu,Sultan Melikşah,Başbakanlık Kültür Müstş.,Kültür Yaynl. S.111

8)-Tarihi Belgelerin Işığında Ermeni Sorunu, Doçent Dr. Erol Kürkçüoğlu, Atatürk Ünv.Araşt.Mrk.

9)-Ermeni Meselesi ve Türkiye, Abdullah Yaman, Otağ Yayınları, Temmuz 1973

Yorum Yapın

Navigate