TARİHTEN GÜNÜMÜZE KOMŞULUK İLİŞKİLERİ

Öncelikle yazımıza Rabbimiz Allah Teâlâ’nın komşulukla ilgili ayetiyle başlayalım:

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyilik edin. Şüphesiz ki Allah kurumlu, böbürlenen insanları sevmez.”

(Nisâ 4/ 36)

Yine bu hususla ilgili Peygamber Efendimiz de (S.A.S.) bir hadis-i şeriflerinde: “Allah’a yemin olsun ki, kâmil manada iman etmiş sayılmaz, vallahi gerçekten iman etmiş sayılmaz, vallahi olgun mümin olamaz.” buyurmuş, Kim, yâ Resûlallâh?” diye sorulunca: “Komşusu, şerrinden emin olmayan kimse” buyurmuştur.

(Buhâri, Edeb, 29- VIII, 12)

Buna ilaveten diğer bazı hadislerde de Yüce Peygamberimiz: “Cebrail bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, onu mirasçı bırakacak sandım.”

(Müslim, Birr ve Sıla, 42)

“Komşusu açlıktan kıvranırken, tok yatan kimse iman etmiş olamaz.” (İbn Ebî Şeybe, Musannef, İman ve Ru’ya, 6)

“Sizden biri kendisi için istediğini din kardeşi için -yahut komşusu için- istemedikçe (tam) iman etmiş olamaz.” (Müslim, İman, 71) buyurulmaktadır.

Komşulukla ilgili bazı atasözlerimiz de vardır, onlardan bazıları şu şekilde halk arasında söylenmiş ve söylenegelmektedir.

*Ev alma, komşu al.

*Aç kurt bile komşusunu dalamaz.

*Hayır söyle komşuna, hayır çıksın karşına.

*Komşu hakkı Tanrı hakkıdır. …

*Komşu komşunun külüne muhtaçtır. …

*Komşuda pişer, bize de düşer. …vb. gibi.

Yüce Dinimiz İslâm, insan ilişkilerine çok büyük önem vermiştir. İnsan ilişkilerinin bir boyutu ise komşu ilişkileridir. Türkçe’deki komşuluk “yakın olma, yakınlık” anlamına gelen isim olup genellikle birbirine yakın meskenlerde yaşayan kişilerin ve ailelerin her birini ifade eder.

Komşuluk, toplum hayatımızda yeri ve önemi inkâr edilemeyen içtimai bir müessesedir. İnsan sosyal bir varlık olduğuna, bu sebeple tekbaşına yaşayamayacağına göre etrafında komşularının olması kaçınılmazdır. Komşularla iyi geçinmek ve komşulara iyilik etmek, bir Müslümanın asla vazgeçemeyeceği düsturu ve boynunun borcudur. Rabbimiz; yukarıda ayette de belirtildiği gibi, komşulara da iyilik edilmesini emretmiş ve Rasulullah efendimiz de bu hususa hassasiyetle büyük önem vermiştir. Komşu komşuya adeta bir anne, baba ve kardeş gibidir. Komşuluk ilişkilerinin temeli “yardımlaşma” ve “güven”dir. Bu iki mesele insanlık tarihinin başlangıcından beri vardır ve her devirde de olmaya devam edecektir.

TARİHTE TÜRK – İSLÂM MİLLETLERİNDE KOMŞULUK İLİŞKİLERİ

Tarihi kaynak ve verilere göre komşuluk ilişkilerini başlıklar halinde sıralarsak:

  • Yeni komşuya ‘hoş geldin’e gitmek ve bir ihtiyacının olup olmadığını sormak, 
  • İhtiyacı varsa karşılamak, 
  • Yeni komşunun yalnızlık duymamasını sağlamak, 
  • Komşu yerleşince, duruma göre onu davet etmek, 
  • Çocuklar aynı yaşta iseler, onları tanıştırıp birlikte oynamalarını veya çalışmalarını sağlamak, 
  • Komşuda hasta varsa yoklamak, yardım etmek, yalnızsa bir çorba pişirmek, küçük çocuğu varsa ona bakmak, komşusunun yakınlarına hastalığını haber vermek, 
  • Komşulardan birinin kızı evleniyorsa, evlilik hazırlıklarına yardım etmek (dikiş, nakış, alışveriş vb. konularda), 
  • Komşulardan, bilhassa genç ve yalnız evlilerden biri doğum yapmışsa, tecrübeli komşu hanımlar tarafından loğusayı yalnız bırakmamak, 
  • Komşulardan birinin evinde ölüm varsa, onu yalnız bırakmamak, küçük çocukları kendi evine almak, ölü evine yemek vb. şeyler göndermek, aç oturmalarını önlemek, 
  • Düğün davet gibi hallerde gerekli eşya ve kap kacak yardımı yapmak, 
  • Bu yardım kendisine yapılmışsa, teşekkür anlamında, kapların birine evde yapılmış tatlı ve benzeri şeylerden koyarak geri vermek. 
  • Komşu dedikodusuna meydan vermemek, katılmamak, 
  • Fazla kokulu bir yemek pişirilmişse, komşuya da bir miktar göndermek, 
  • Bayramlarda mutlaka ziyaret etmek ve bayramlaşmak,
  • Ramazan ayında birlikte iftarlar yapmak, hatta köylerde mahalle odalarında topluca iftarlar etmek, Kurban Bayramı’nda kurban kesemeyen komşularına mutlaka kurban eti götürmek,
  • Yakın komşuyu bir dost kabul edip, onun hayatının akışına karışmadan, onunla dengeli ve ölçülü ilişkiler kurmak gibi ve daha birçok komşuluk adet ve gelenekleri vardı.

Esnaf komşuluğu da son derece hassas ve önemliydi. Bir gün İstanbul’un fethinden önce Fatih Sultan Mehmet hazretleri, esnafın durumunu görmek için tebdili kıyafetle sabahın erken saatlerinde alışverişe çıkar. Bir esnaf dükkânını yeni açmışken, Sultan Mehmet içeri dalar ve bana bir kilo şeker, bir kilo yağ, bir kilo da un ver, der. Dükkân sahibi şekeri verir, diğerlerini vermez. Fatih sorar: “Diğer istediklerimi neden vermezsin” der. Adam: “Beyim, ben siftahımı yaptım. Karşı komşu yeni dükkânını açtı, siftah etmedi. Diğerlerini de ondan al” der. Sultan yeni dükkânını açan esnafa yönelir. İsteklerini söyler: Diğer esnaf da aynısını tekrarlar ve “ben siftah ettim, diğer ihtiyacını da yeni açan şu komşudan alıver” der. İşte ecdadımız zamanında komşuluk ilişkileri böylesine sağlam temeller üzerine atılmıştı.

GÜNÜMÜZDE KOMŞULUK İLİŞKİLERİ

Üzülerek söyleyelim; günümüz insanının, yakın çevresindeki insanlardan yalıtılmış bir ortamda yaşamayı tercih ettiği görülmektedir. İnsanın toplumsal bir varlık olmasıyla örtüşmeyen bu durum, köklü değerlerimizden olan komşuluğun özellikle büyük şehirlerde yavaş yavaş tarihe gömülmekte olduğu endişesini yoğun bir şekilde hissetmemize neden olmaktadır. 

Bugün, kim oldukları konusunda hiçbir fikir sahibi olmadığımız insanlarla aynı çatı altında, yan yana ya da karşılıklı dairelerde oturabiliyor, bu durumu sorun etmeden yaşayabiliyoruz. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” öğretisini kabullenmiş bir toplum olarak, komşumuzun açlığı tokluğu bir yana adını bile bilmiyoruz. Apartman sakinleri birbirlerinin isimlerini zillerden veya kapı üzerlerinden öğrenmektedirler. Selamlaşmak, hal hatır sormak, bayramlaşmak, yardımlaşmak gibi güzide değerlerimiz neredeyse unutulmuş vaziyette.

Artık günümüzde, özellikle büyük kentlerdeki hayat şartlarının tabiî bir sonucu olarak o eski geniş ve geleneksel aile yapımız küçülmüş, sadece eşler ve çocuklardan oluşan çekirdek aile tipi yaygınlaşmış, komşuluk ilişkileri de zayıflamış, eski canlılık ve gücünü kaybetmiştir. Günümüz insanları uzayı fethediyor ama insanların gönüllerini fethedemiyorlar. Uzayın kapılarını açıyorlar ama bir türlü komşularının kapılarını açamıyorlar. Göklere çıkıyorlar, yerin derinliklerine iniyorlar ama bir türlü bir üst kattaki komşularının yanına çıkamıyorlar, ya da bir alt kattaki komşularının yanına inemiyorlar. Evlerindeki harika kutunun penceresinden bütün dünyayı seyrediyorlar, olup biten herşeyi görüyorlar ama yanı başındaki komşusu ile görüşüp tanışamıyorlar.

Peki, nasıl oldu da bizim toplumumuzda komşuluk ilişkileri bu hale geldi? Maalesef; emperyalizmin en önemli türlerinden biri olan ve toplumları içten çürüten, bitiren “Kültür Emperyalizmi” sayesinde, Türk-İslâm toplumları kültürel dejenerasyona uğratılarak yozlaştırıldı. İnançları, ideolojileri, milli kültürel değerleri, güzel örf ve adetleri yıkılarak, yerine materyalist, kapitalist, neme lazımcı, sadece kendini düşünen ucube, yıkıcı fikirlerin enjektesiyle kendi toplumuna karşı yabancılaştırıldı. İnsanlıktan gitgide uzaklaştırıldı.

İYİ KOMŞULUK İLİŞKİLERİ NASIL OLMALI?

Samimi bir tanışma ve devamında gelecek olan içtenlikli selamlaşmalar iyi bir komşuluk için çok önemli bir başlangıçtır. Selamlaşmanın aramıza atacağı sevgi tohumları karşılıklı iyi davranışlarla yeşerip büyüyecektir. Bu hususta en güzel rehberimiz; Yüce Rabbimizin biz kullarına emrettiği ayetleri ve sevgili Peygamberimizin örnek yaşantısıdır. Komşuya iyilik etmek, ana-babaya iyilik etmek kadar kıymetlidir. Kâmil bir imana sâhip olan bir mü’min yanı başında komşusu aç iken tok olarak sabahlayamaz, komşusu çıplak iken kendisi her gün bir başka takım elbise giyerek caka satamaz, komşusu kışın yakacak odun, kömür bulamazken kendisi sıcak yuvasında rahat edemez. Hiç kimse, benim her şeyim var, komşuya muhtaç değilim diyemez. Müslüman etrafıyla ilgilenir, komşularının derdini kendisine dert edinir. Peygamber Efendimiz pişirilen yemeklerden fakir komşulara da pay ayırılmasını emretmiştir.

Komşuların sevinçleri de, üzüntüleri de paylaşılmalıdır. Müslüman olmayan komşuya dahi iyilik yapmamız emredilmiştir. Kendimiz için istediklerimizi komşularımız için de istemeliyiz. Komşularımızı incitmemeye özen göstermeliyiz. 

Peygamber efendimiz (sav) komşunun komşu üzerindeki sorumluluklarını şu şekilde ifade etmiştir: 

  1. Hastalandığında geçmiş olsun ziyaretine gitmek.
  2. Öldüğünde cenazesinin kaldırılmasında bulunmak.
  3. Borç istediğinde vermek.
  4. Darda kaldığında yardımına koşmak.
  5. Bir nimete kavuştuğunda tebrik etmek.
  6. Başına bir musibet geldiğinde teselli etmek.
  7. Evi onun rüzgârını (güneşini, manzarasını) engelleyecek şekilde yüksek yapmamak.
  8. Ne pişirdiğini ona belli etmemek, belli ederse pişirdiğinden ona da vermek.

(Mecma’uz-Zevaid, VIII, 168-170)

Yorum Yapın

Navigate