Filistin için Çözüm Yeni Bir Medine Anayasasıdır

ABD Başkanı Donald Trump, 28 Ocak 2020 tarihinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte bir açıklama yaptı. Açıklamada ilan ettikleri safsatalara da “Yüzyılın Planı” ismini vermişler.  İsrail-Filistin arasındaki sorunu çözeceği iddia edilerek açıklanan anlaşma tek taraflı şekilde İsrail muhatap alınarak hazırlanmış. Hemen ifade edelim, uluslararası hukuk kurallarına göre bu anlaşmanın hiçbir hükmü yoktur.

Bu anlaşma meselesinden yola çıkarak İslâm dünyasının ve Türkiye’nin durumunu kısaca incelemeye gayret edelim.

Öncelikle basın toplantısını hatırlayalım. Toplantı, dikkatle takip edenlerin gözünden kaçmamış olduğunu düşündüğümüz bir dizi gariplikleri içeriyordu. Netenyahu savruk ve kontrolsüz bir mutluluk içerisindeyken Trump, görevini yerine getirmiş bir astın mahcubiyetini, kendisinin alışılagelmiş mübalağalı beden dili ile örtmeye çalıştığı, her iki kaybeden politikacının kameralara zafer pozu verme gayretini gösteriyordu.

Amacının barış sağlamak olmadığı gün gibi ortada olan sözde barış planı açıklamasının yapıldığı toplantıya Türk gazetecilerin alınmaması kendi başına bir kışkırtmadır. Açıklanan planının detayları ve neler getireceği ise açıklayanların güvenilmezliği göz önünde bulundurulduğunda tam bir muammadır.

Planın, Trump ve Netenyahu’nun esas amacının liderlik krizlerini gidermek olduğunu görmek için büyük çaba sarf etmeye gerek yok. Bu satırların yazıldığı sıralarda Trump, görevden azli konusundaki oylamadan kurtuldu.

Trump ve Netanyahu’nun Planı

Planı hazırlayanlar, uygulanma imkân ve ihtimalinin olmadığını gayet iyi biliyorlar.  Çünkü plan meşru değil. Yetki tanınmış kişiler tarafından kaleme alınmamış. Plan ne Kudüs’ün ne Kudüs’ün gerçek sakinleri olan Müslümanların ne de bölgeye kendi istekleri dışında Siyonist oyunlarla sürüklenen Yahudilerin menfaatine değildir.

Açıklanan planın hedefi barış değil İslâm dünyasını kışkırtmaktır. Bu sözde barış planından doğacak hamasi kavgada rant elde etmeyi hesap eden iki düzenbaz var. Birisi, ahlaki zaafları, anlamsız tutum ve tavırları, duygu durum bozuklukları, dengesiz çıkışları ile bilinen Trump’dır. Diğeri ise yolsuzluk, tehdit, zorbalık suçlamalarından yakayı bir türlü kurtaramayan, son dönemde eşi hakkında çıkan rüşvet iddiaları sebebiyle bir darbe daha yiyen, son seçimlerin ardından uzun mücadeleler ile kıl payı iktidara gelebilen Netanyahu’dur.

Amerikalı halkların ve ABD çatısında bulunmaya zorlanan eyaletlerin Trump’ın kendilerini temsil etmediğini açık şekilde ifade ettikleri biliyoruz.

Sorunun Kökenini Hatırlayalım.
İsrail Nasıl Kuruldu?

Yüzyıllar boyunca devletsiz yaşayan Yahudiler,  19. yüzyılın ikinci yarısında devlet kurma çalışmalarına başladılar.  Siyonistlerin devlet kurma çalışmaları bir dönem hizmetkâr olarak çokça kullanılan İngiltere’nin desteği ile sürmüştür. Siyonist hareketlerin başına geçen Theodor Herzl, İngiltere’nin desteği ile Osmanlı Devleti’nin topraklarında, Filistin’de Yahudi devletini kurmak için çalışmaları başlattı. Hemen belirtmek gerekir ki Herzl’in bu çabaları, aklı başında Yahudi hahamları tarafından da kabul edilmemiştir.

Herzl, II. Abdülhamid Han ile iki kere görüşmüş, her ikisinde de hak ettiği tarihî cevapları almıştır.

Siyonistler, devletin inşası için öncelikle bölgenin demografik yapısının değişmesi gerektiğini biliyorlardı. Avrupa’daki Yahudiler ticaretle uğraşıyordu ve Siyonist plan için ihtiyaç duyulan ikinci önemli husus olan finansal desteği bu kişilerden temin ediyorlardı. Rusya Yahudileri ise tarımla uğraşıyordu. Herzl’in ve Siyonistlerin planı uyarınca, Rusya’daki ve Avrupa’daki Yahudileri Filistin’e yerleşme konusunda ikna etmek için ne gerekiyorsa yapılmalıydı. Büyük göçün finansmanının ve motivasyonunun sağlanması için tüm dünyada milyonlarca insanın öleceği dünya savaşlarını tetiklenmeliydi.  Yahudilerin dehşete düşürülüp göçe zorlanması için “toplama kamplarında katliamların olduğu”na dünya ve Yahudiler, inandırmak  gerekiyordu. Çünkü Yahudiler, o dönemde Filistin’e gidip orayı işgal etmek için kendi düzenlerini bozmak istemiyorlardı. İnsanların harekete geçirilmeleri için çoğunlukla ikna edilmeleri gerekmektedir. Siyonistler ise milyonlarca insanı canı pahasına planlarını uygulamaya başlamıştı.

Maalesef plan, Türk Milleti ve İslâm dünyası aleyhine tıkır tıkır işletildi. İslâm dünyasının kalbi artık sökülüyordu. I. Dünya Savaşı sonunda, 2 Kasım 1917’de İngiltere öncülüğünde Balfour Deklarasyonu süreci başlatıldı. 1920 yılında Milletler Cemiyeti, Filistin’i İngiliz mandası olarak tanıdı.

Siyonistlerin planı sonraki yıllarda da işlemeyi sürdürdü. Dünyanın çeşitli yerlerinde dağınık şekilde bulunan Yahudiler, hayatta kalmak için tek çareleri olduğuna inandırıldıkları İsrail’in kurulmasını sağlayacak demografik yapıyı tesis etmek üzere kışkırtılmış, korkutulmuş bir sürü halinde Filistin’e göç ettirildi. Nazilerin 1940’lara kadar uyguladığı söylenen soykırım, İsrail’in inşası planı bakımından hayatidir. Filistin’de kurulacak hayali İsrail Devleti’nin halkını oluşturmak üzere büyük Yahudi göçü böylece başlatılmış oldu.

Filistin’e sürülen bu muazzam insan akımı, bölge halkının tepki vermemesi için gizlendi ve yıllarca sürdü. II. Dünya Savaşı bittiğinde İsrail’in kuruluşu için artık son safhaya geçilebilirdi.

Sahne önünde iki kukla devlet olan İngiltere ve Amerika’nın da desteğini alarak, “Filistin Meselesi” dedikleri Filistin’in işgalini Birleşmiş Milletlere götürüldü. BM, Kasım 1947’de Filistin’de iki devletli çözüme gidilmesine karar verdi. Toprakların Yahudi ve Arap devleti arasında paylaşılmasına karar verildi. Yahudiler elbette bu kararı kabul etti. Kudüs’e BM denetiminde milletlerarası bir özel bölge statüsü tanındı. Bu sözde çözüm İsrail-Filistin Savaşı’nın başlatılması ile yeni işgallerin, askeri operasyonların başlamasını da sağladı.

BM planı sonrasında, 14 Mayıs 1948 yılında David Bengurion İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etti. İsrail, o günden beri kurulma amacı olan sözde kendilerine vadedilmiş toprakları ele geçirebilmek için,  dünya savaşlarını bile göz almıştır. Kendi inancının mensuplarını ikna edilebilmesi için soykırımlardan istifade etmeyi doğru saymıştır. Siyonist grupların yönetiminde Büyük İsrail hedefine ulaşabilmek için masum insanların, Müslümanların ölümü üzerine kurulu ilerleyişini sürdürmektedir.

ABD, İsrail ve Siyonizm’in Gerçekleri

Günümüzde İsrail’in İslâm bölgelerindeki kanlı politikalarının en büyük destekçisi elbette ABD’dir. ABD-İsrail’in bugünkü ilişkisi, yönetimlerindeki emperyalist, Siyonist mantık uyarınca, yeri geldiğinde Rusya ve İngiltere ile ilişkileri de içeren girift bir yapıdır.

Sömürgeci mantıklar, kendilerini bu dünyada tezahür ettirecek aç gözlü insanlara ve yönetimlere muhtaçtırlar. Kim emperyalizmi, Siyonizmi elle tutabilir. Bir yerlerde saklanan insan üstü bir yaratık da değildir.  Siyonizm ve emperyalizm sadece birer kanlı, batıl düşünce akımıdır. Bu batıl ideolojiler, kendi menfaatleri uğruna milyonlarca insanın kanını dökmeye razı hizmetkar bulmadan yaşayamazlar.

Filistin Meselesinin Çözümü

Filistin meselesi, ne sadece ABD ve İsrail’in başındaki menfaatperest azınlık grupların hezeyanları ile ilgilidir ne de İslâm dünyasındaki yöneticilerin hamasi sözleri ile çözülebilir. Dikkat edilecek olursa, İsrail’in her adımından sonra aynı hamasi klişeler söylenir. “Filistin kırmızı çizgimizdir”… Kaç kırmızı çizgi aşıldı. Adım adım Büyük İsrail Devleti kurulurken yapılması gereken gölge kavgası değildir.

Asıl olan kendi yurtlarından koparılarak İsrail’in kurulması için Filistin’deki Müslümanların yurtlarını işgale zorlanan, göç ettirilen aklı selim sahibi Yahudiler ile mazlum Müslümanların haklarını adil şekilde yönetecek yeni bir Medine Anayasası yazılmasıdır. Kudüs’ü Hazreti Ömer’in fethedişi hâlâ günümüze ışık tutar.

İsrail’de Yahudilerin kurduğu onlarca siyasi parti, sivil toplum kuruluşu, İsrail devletinin işgalci ve katil olduğunu zaten ilan etmektedir. Hamaset ve seçimlere yönelik kürsü politikaları yerine fetih öncesinde Bizans’a Osmanlı’yı davet eden Hristiyan halkı örgütleyen, Boşnak kardeşlerimizin Müslüman oluşunu sağlayan, İslâm bilincini ve diplomasi geleneğini temsil edenlerin, ehil olanların göreve gelmesidir.

Yorum Yapın

Navigate