“Size ne oluyor ki, elde ettiğiniz küçük bir dünya menfaati için seviniyor ve kaybettiğiniz azıcık bir dünyalık için üzülüyorsunuz.
Size ne oluyor ki, Allah’ın dinine göre birbirinizin kardeşi olduğunuz halde birbirinizi sevmiyor ve birbirinize karşı samimi davranıp nasihat etmiyorsunuz!
Her birinizin isteğinin farklı olması, rağbetin farklı şeylere olduğunu gösterir. Halbuki sadece iyiliğe yönelip, iyilik üzere ittifak etseydiniz birbirinizi severdiniz.
Dünya işlerinizde birbirinize destek oluyor ve samimi davranıyorken, neden ahiret işlerinizde aynı samimiyeti göstermiyorsunuz?
Hatta sizden biriniz sevdiği ve yardımda bulunduğu kimseye bile ahiret işinde nasihat vermiyor, yol göstermiyor!
Eğer sizler ahiretin kâr ve zararına dünyanın kâr ve zararına inandığınız gibi inanmış olsaydınız, muhakkak ahiret hesabını tutmayı tercih ederdiniz.
Çünkü asıl, ahiret hesabının sizi ilgilendirdiğini görürdünüz.
Sizler ;“Yakın ve peşin olan bir menfaati sevmek tabiîdir.” diye bilirsiniz.
Halbuki biz, ileride elde edeceğiniz dünyevi bir menfaat için, şu anda elinizde olan menfaati feda ettiğinize şahit oluyoruz.
Hatta bazen uzun vadeli emeller ya da asla elde edemeyeceğiniz bir menfaat için büyük sıkıntılara katlandığınızı görüyoruz.
Sizler akıl yönünden eksik değilsiniz ki mazur görülesiniz!
Dünyanızla ilgili konularda eğriyi doğrudan ayırabiliyor ve dünya işlerinizde isabetli kararlar verebiliyorsunuz.
Size ne oluyor ki, elde ettiğiniz küçük bir dünya menfaati için seviniyor ve kaybettiğiniz azıcık bir dünyalık için üzülüyorsunuz.
Kaybettiğinizin üzüntüsü yüzünüzde açıkça görünüyor.
Ayrıca dilinizle de bunu “musibet” olarak ifade ediyorsunuz.
Bundan dolayı matem tutuyorsunuz.
Fakat ahiret konusunda ağır kayıplarınız olduğu halde, buna dair hiçbir üzüntü yüzünüze yansımıyor, halinizde bir değişiklik hissedilmiyor!
Eğer sizde hayra yönelik bir arzu varsa, işte ben sizlere gerekli duyuruyu yaptım! Allah’ın katında olan sevabı elde etmek isterseniz ona kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Hem kendi adıma hemde sizin hesabınıza Allah’tan af ve yardım diliyorum.”
Ebu Derdâ (r.a) yine bir sohbetinde şunları anlatır :
“Beş şeyi işlemeyene Allah (c.c) beş şeyi vermez:
1- Zekatını vermeyenin malını Allah korumaz.
2- Sadaka vermeyene Allah afiyet vermez.
3- Devlete vergisini vermeyene malının bereketini vermez.
4- Dua etmeyene Allah icabet etmez.
5- Namaza tembel davranana, Allah ölüm anında “Lâ ilâhe illlallah Muhammedün rasûlullah” Kelime-i tevhidini söyletmez.”
**
Son anlarında hastalanan Ebu’d-Derdâ’yı ziyarete gelenler ona
-“Hangi dertten muzdaripsin?” diye sorduklarında
-“Günahlarımdan” diye cevap verir.
– “Ne arzu edersin” diye sorduklarında da
– “Cenneti…” der.
Ona, -“Senin için bir hekim çağıralım mı?” dediklerinde
-“O’dur beni yatağa düşüren.” diye cevap verir
Ebu’d-Derdâ ilim, irfan, ibadet, cihad ve takva yolunda 60 küsür yıllık bir ömrü geride bırakarak Hz. Osman’ın hilafetinde H. 32 / M. 652 yılında Şam’da vefat eder. Türbesi Şam’da, Hamidiyye çarşısına yakın Dımaşk kalesinin surları içindedir.Allah ona rahmetiyle muamele eylesin .Onun güzel ahlakını aldığı peygamberimizin ahlakıyla bizi de ahlaklandırsın ve onun gayreti gibi bir gayreti bizlere de ihsan eylesin .
Amin…