DİNLEMEK ve ANLAMAK, ÇATIŞMAYI ÖNLER

 

Dinlemek; sadece kulakla duymak, işitmek değildir. Dinlenileni anlamak, anlamlandırmak ve ayıklamayı yaptıktan sonra bilinç dünyamıza bir değer olarak taşımaktır.   

İyi bir dinleyici olmanın kendine göre şartları vardır. İyi bir dinleyici olabilmek, konuşulan konuya odaklanabilmek ve geri bildirim yoluyla anlatılanı onaylayarak, reddederek, soru sorarak veya iştirak ettiğini beyan ederek, anlatana geri bildirimde bulunması gerekir. Bu dinleme şekli aktif dinleme şeklidir. Aktif dinleme şekli; karşısındakini sadece dinlemek veya duymaktan ibaret değildir. Aktif dinleme yönteminde anlama ve iletişim, daha sağlıklıdır, faydaya dönüktür ve etkilidir. Aktif dinleme yöntemi ile sorunu olan veya mesaj vermek isteyen biriyle münasebette bulunurken, dinlerken, onu yargılayıcı, rahatlatıcı ve çözümleyici pozisyonunda bulunmadan onu problemin nedenini (kaynağını) anlamasına ve sorunları bizzat kendisinin çözmesine yardımcı oluruz. Aktif dinleme yönteminde, mesajı ileten kaynağın içinde bulunduğu durum idrak edilirde çözümleme iyi yapılırsa, çözümde anlaşmak kolaylaşır.

 

ANLAMAK, DİNLEMENİN GEREĞİDİR

Bireyler dinleyici pozisyondayken çoğunlukla duymak istediklerini duyarlar veya ilgisini çekecek olayları, konuşmaları dinlerler. Genellikle anlatıcının anlatmış olduğu birçok konuyu duymazlar. Böylece, iletişim de sağlıksız olur. Dinlemek, insanı mutlaka anlamaya götürmüyor. Anlamak istediğimiz, bütün dikkatimizi verdiğimiz durumlarda anlatılanları anlayamayız, fakat rol yaparak anlamış gibi gözükürüz. Ayıp olmasın diye dinleriz.

Amacı, kararı ve bilgi altyapısı konuyla bütünleşenin dinlemesi faydaya yol açar. Yoksa havanda su dövme seanslarına döner, mecburiyetten dinleyenlere de eziyet olur. Resmi törenler böyledir.

Dinleme ve anlamanın denetlenmesi, test edilmesi, mümkündür. Küçük bir sorgulamayla veya denetlemeyle, yani konuya ilişkin soruları ortaya konur, cevap aranır. Dinleyip dinlememe meselesinin özü anlaşılır.

Anlamak; dinlemenin gereğidir, ancak, herkes her zaman dinleyemez. Anlayabilmek için, kişinin dinlemeye hazır ve açık olmak gerekir. Mesajlarını aktararak sunmayı iyi becerenler; konu öncesi, dikkatleri toplayıcı çalışmalarla algılama düzeyini artırır. İnsanları dinlemeye hazır hale getirirler. Dinlemeyi sağlayan asıl etken, konudan ziyade kişinin mesajı aktarmadaki marifeti temel rol oynar. Anlatamayanı dinlemek gibi, anlamayana anlatmak da zorlar. Beklenen olumlu sonuç, mümkün değildir.

Anlatıcının iyi olması şartıyla, zor ve ağır konuları dahi sıkılmadan ve anlamak mümkündür çoğunlukla. Fakat bazı basit konuları, karma karışık anlatanları ve adeta sıkarak anlamayı engelleyen kişileri de görmüşüzdür. Dinlemek derttir ve anlamak ise hiç istemediğimiz şey olur!

 

ANLATMAK, ANLAŞILMAK İÇİN DEĞİLSE KAYIPTIR

Anlatmak, mesaj vermek; anlaşılmak gibi vazgeçilmez sonuçla bir bütündür. İnsanlardan anlatma işi için sorumluluk üstlenenlerden, en önce, amaca uygunluk yeteneğinin tespitiyle seçilir. Bunlar eğitilir ve son aşamada da anlatan olma sorumluluğunun sahibi kılınır. Bir faaliyeti amaçlayan kurum, kuruluş ve insanlar; zarar etmekten ve ettirmekten, yanlış anlatımda bulunmaktan ve yanlış anlaşılmaktan sakınırlar. Etkin bir faaliyet için, seçici ve dikkatli olmaları, hem kendileri hem de toplum için kazançtır. Aktarmadaki verim; zaman ve moral kaybını önler. Bunun için, anlatmak; anlatabilme eğitimini, söyleme yeteneğini kullanabilenlerin konuyu geçerli yöntemlerle beraber anlatması, albenili bir karaktere sahip olması şartıyla bir bütündür. Her mesaj, her ağızla yerini bulmaz.

Dinlemenin gerçekleştiğini anlayabilmek, iletişim sürecinin en önemli yönlerinden biri olan denetlemeyi gerektirir. Önemsenmesi gereken bu iş, çok hassas bir meseledir. Denetleme, nazik bir iştir. Nezaketi gerektirir. Yoksa yapılanı harap eder. Denetim, iştirak sağlayanın geri iletimiyle ölçülür.

Anlamak için aktif dinleme gerekir. Dinleyiciyi hazırlayıp konu süresince sıkılmadan sürükleyici kıldıktan sonra, geri iletimde bulunabilmeyi sağlar. Monolog, dinlemeyi engeller. Diyalog tarzı anlatımların dinlemelerinde, dinleyen anlatımda pay sahibi kılınarak konuya dinamizm kazandırılır.

Sadece konuşmaya mecbur ve mahkûm olmak gibi, sadece; dinlemeye mecbur olmak da göstermelik bir iştir, amaçsız bir faaliyettir. Faaliyeti ve mesajı değerli kılan şey; sonucun amacı destekler nitelikte olmasıdır.

 

SÜRTÜŞME VE ÇATIŞMA; ENERJİYİ TÜKETİR, İLKELLİĞE SÜRÜKLER!

Kişiler iyi niyetli ve yeterli olursa çatışma olmaz. Ancak toplumumuzda çatışma; sesli veya sessiz seyriyle yaygındır. Bireysel, kurumsal, toplumsal etki derecesi farklı da olsa, yaygındır. Değişimin dünyadaki hızlı döngüsü; yereli, millî değerleri ve imkânları savurduğu için, kültürel kimliklerden sıyrılıp boşluğa düşmeler hızlanmıştır. İnsanların bilindik faaliyetleri artık, bu dönemde, iktisadî bir değer ifade etmiyor. Meslekler değer kaybettiği, kendilerini yeniden donatmayı bilmediği için adeta çözümden uzaklaşarak çöpleştirilmiştir. Sahipsiz insanlar, ayağa kalkmanın âcizidir. Vatandaşı olunan devletler, bu kayıpları telafi ve tedavi emenin mesulüdür. İnsanları fikren kalkındırıp eğitime dâhil etmemesi sebebiyle toplum sermayesindeki çözülme artmış, hem meslekler, hem de eğitim hasara uğramıştır. Anlam dünyası gelişmemiş, imkân yetersizliği insanları bunaltmış, ilişkilerdeki saygı-sevgi akordu bozulmuştur. Gelir dağılımındaki bozukluğu, eğitimdeki körlükten dolayı ihtiyaca cevap vermeyen vasıfsızlık, gelir dağılımımdaki adaletsizlik ve haksızca elde edilen zenginlikler (edinimler), toplumların barışçıl ayarları bozmuştur.

İnsanın insana zarar vermemesi için öncelikle gereken; doğru bilgidir. Doğru bilgiyi de doğru kullanacak ehliyetlileri, koruyucu ve himaye edici kamu iradesini ister. Bugünkü halimiz, asla hastalığı iyileştirmek değil, yaygınlaştırmaktır! Çünkü çare için doğruyla ilgilenememek, çaresizliği sürtüşme ve didişme hastalığına dönüştürür.

Emsal ülkelerin de bizim halimiz de bu hâldir.

Belki bundan: ‘Çatışma ve sürtüşme çıkarma, sadece kötü niyetli olmanın bir sonucu değildir’ anlamı çıkartılabilir. Niyeti aşan sonuç çıkardır. Niyeti fikri yetersizlik tenzih edebilir. O zaman çatışma bir galibiyet ganimeti arzusudur. Çatışma; insanların sadece niyetlerine bağlı değildir, haline, amacına, planına ve durumuna da bağlıdır. Hizmet, değer, imkân paylaşımının olduğu yerlerde çatışma ve sürtüşmeler bunun içindir ki, daha çoktur. Nedeni; ilkeleri çiğnemek, adalete vesile olan hukuku hiçlemek, saygı ve ahlâkı münasebetin dışına iterek bazı beklentileri cevapsız bırakmakla olur. Esas ve önemli olan ise, çatışma, sürtüşme olmadan, her iki tarafın da birbirine yapıcı bir şekilde davranmaları, kazançlı çıkmalarıdır.

 

ÇATIŞMA, BÜYÜK UZLAŞILARA DA VESİLE OLABİLİR

Çatışma ve sürtüşme mikro ve makro düzeylerde seyreder ve iki şekilde yaşanır. Birincisi ‘yıkıcı çatışma’ genellikle, ilişkilerin koptuğu (arkadaşlıkların bittiği, evliliklerin son bulduğu) bir çatışma biçimidir. Bu çatışmada kişiler sorunları genellikle şu şekilde irdelerler: Kafa kafaya vererek veya birileriyle istişare ederek çıkmazdan çözüme doğru çare aramak yerine, taraflardan her birinin kendini ‘haklı’ sayması ve üste çıkmaya çalışması hali görülür. Bu seyir içinde imâlı konuşmalar, konuyu konuşmaktan kaçınmalar, çözüm bulmak yerine eleştirilerin ardı arkasının kesilmemesi sorunları belirgindir.

Karşı tarafın açıklarını arama, takip ve dedektiflik merakı, yaşananları hasıraltı etme çabalarına girmeler, çatışmanın ahlâktan soyutlanmış zeminini hazırlar. Küçük olayları çözmeden, büyük olaylara fırsat verme seansları, çözüme değil, sadece çözümsüzlüğe katkıdır.  Karşı tarafı hep suçlu hissettirme, tuzak kurma eğilimlerini hınçla besleme gibi durumlar… Karşıdaki muhatabı tedirgin etme, muhatabı sevgiden-ilgiden ve ihtiyacı olan diğer maddi şeylerden mahrum bırakmalar… Bütün bunlar, içindeki zulmü masum saymanın ölçüsüzlükleridir. Haklılık duygumuzu baskın kılma körlüğü içindeki aldanış durumlardır. Ve ardından da kızgınlığı alevlendirip, kırgınlığı masumiyet rolüyle bastırmak gibi dolambaçlı bu yollar çözümsüzlüğe doğru uzar. Bu yöntemleri kullanarak çatışmanın karşı tarafındaki insanı ezer. Yapılanların hiç biri, tarafları sağlıklı iletişim iklimine ulaştırmaz. Bu yordamsız hâllerle birlikte çatışmanın sonucu, hüsranla noktalanır. Çok güçlü bağların bile kopmasına neden olur.

 

TAARRUZ VE SAVUNMA DA ÇATIŞMA UNSURLARIDIR

‘İnsan insanın kurduysa’, hayat hamlelerle geçer. Bazen uzlaşma olur, çıkarlar için. Bunda da “Kolla beni, kollayayım seni” mantığı hüküm sürer. İletişimde, münasebetlerde problemli anlar ve düzeyler olur, olabilir. Problemli anların savunma ve taarruz seanslarıyla yüklü olması çözümsüzlüğü artırır. ‘Baskın basanındır’ havasıdır. Taarruz ve savunmalar arttıkça iletişimin kalitesi düşer. İnsanlar birbirini anlamazlar. Sadece odaklandıkları, tartıştıkları şeyde üstünlük kurmak isterler. Bu halin sonucunda, ‘işin bir kârlısı yoktur, iki zarar edeni vardır’.

İletişimde kullanılan dil kadar, sergilenen hâl de önemlidir. Çatışma varsa, münasebetin seyri çizgi dışıdır ve amacı sapmıştır, kalitesi düşmüştür denilebilir. Savunmacı olan, benliğini koruma derdindedir. Taarruz eden, bir şeyler koparma, ezme, kabul ettirme veya bastırma derdindedir. Sonuç olarak münasebetsiz tartışmalar ve polemikler, netice verici olmadığı gibi kopmalara, uzaklaşmalara neden olur. Kendimizi hiçbir zaman çatışma ortamında savunma yapar duruma getirmemeliyiz. Yoksa taarruza şekil veren kızgınlıklara pirim vermiş oluruz. Taarruzla ‘hücum!’ çekmiş oluruz! Bu aşırı iki doz da hem zihni ve hem de bedeni yorar. Esas olan: Konuşmak, görüşmek, anlamak, düzeyli münasebetler kurmaktır. Problemleri; seviyeli teatiler çözer, kavga değil!

Baş edilmez niza ve kavga durumlarında, çatışma ve çarpışmaları, konunun uzmanları veya adli makamlar hukukla çözer. Adil bir yargılama sonucu, razı olunacak cevap ancak bu sonuçla elde edilebilir.

Yumuşaklıkla, sabırla çıkmazın sonuçlarını bekleyeceğiz. Zira birini azıtmak, azmaktan farksızdır.

İnsanların keyfine ve duygusal ilişkilerine mahkûm kılınan, güven esaslı diyaloglar sorun doğurur. Sonu çatışmadır! Kalıcı değer ise; ilkeli münasebetlerde, yazılı sözleşmelerde ve hukuklun şehadetiyle mümkündür. Burada da idareci ve yöneticilerin rolü önem kazanır. Ailede, kurumda, toplumda yönetici…

 

HASARDAN TEDAVİYE…

Çatışma; psikolojik temelli, bir bireysel ve sosyal hastalıktır. Domino taşı etkisi de gösterebilir. Çoğu kez taraflarda hasarlar oluşturur. Nadiren de iyi tedavilerle daha büyük buluşmalara, bütünleşmelere neden olabilir. Niyet ve yaklaşım iyi çözüm için her zaman çok önemlidir.

Yapıcı tartışmada, önce, sorunun ne olduğu ve nelerden kaynaklandığı analiz edilir. Gizli-saklılar varsa ortaya konur. Bu aşamadan sonra, niyetler anlaşılır kılınır ve çözüm yolları düşünülür. Bulunan çözüm yolu, karşı tarafla veya taraflarla paylaşılır. Konuşmak, tartışmak, uzlaşmak için, en uygun zaman ve zemin belirlenir. Zaman belirlendikten sonra sorunun karşı tarafa, doğru bir şekilde anlatılmasına, aktarılmasına sıra gelir. Bu tedavi, sıradan bir iş değildir, ehliyetli olanların refakatinde gerçekleştirilir. Soruna neden olan halin, doğru anlatılıp anlatılmadığı, anlaşmaya yeten kabulün gerçekleşip-gerçekleşmediği hususu denetlenir.

Buluşmanın, anlaşmanın genel yapısının uygunluğu denetlendikten sonra, karşılıklı istek ve beklentilerin belirtilmesine geçilir. İstek ve beklentiler denkleştirilerek, çatışma ve sürtüşme sonlandırılır. Tatmin edici çözümü sağlanır. İnsancıl ilkeler belirlenir, kabule sunulur. Hak, hukuk ve ahlâk çizgisinde ilişkilerin devamı sağlanır.

Böylece iyiliğe, barışçıl münasebetlere yeniden bir kapı ve çok yol açılır.

Bu kapı hepimizin çıkış kapısı ve her daim ferahlığı olsun. Çatışmayla zaman ve imkân kaybeden değil, çalışarak ülkesi ve insanlık için değer üreten olmamız sadece önlenen bir gerçeğimizdir. Hepimize anlamayı diliyorum. Çünkü anlamak; akletmeye kapı aralayan ve bizi bahtiyar kılmaya vesile olabilen en kıymetli insanî bir çabadır.

Yorum Yapın

Navigate