TATARLAR KİMDİR?

MEHMET ATEŞ

“Tatar” sözü, çeşitli zamanlarda değişik anlamlarda kullanılmıştır. Ruslar, bu deyimi, yüzyıllar boyunca, Avrupa Rusya’sında yaşayan bütün Türk soylu Müslümanlar için kullanmışlardır. (1) Batılı yazar ve araştırmacılar, “Tatar” kelimesini, Türkistan’da ve Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Türkler için kullanmaktaydılar. (2) 

Osmanlılar ise, miladi 16. yüzyıldan başlayarak “Tatar” deyimini, kuzey Türkleri için kullanmışlardır: “Kırım Han’ı” Hacı Selim Giray Han’a name-i hümayundur: … Bu sene-i uğrı yaygın bu yılda dahi planlanmış olan gazve-i meymun ve cihad-ı hümayunumuza katılmaları me-mulu hümayunumuz olub… ve sair ümera ve mirzayanı şecaat disar ve cumhuru tatarı aduvşikar…(1107/1696) (3)

Konunun açıklığa kavuşması için başa dönmek, Tatar kelimesinin ilk defa kullanılışından itibaren kazandığı yeni manaları gözden geçirmek gerekir. Durum incelenince görülüyor ki, İslam dünyasında ilk kullanıldığında, “Tatar” kelimesi ile kast edilen, “Mongol”idi. Miladi 13. yüzyılda yaşamış olan Arap tarihçi İbn’ul Esir, Mongollardan bahsederken daima “Tatar” kelimesini kullanmaktadır: “Tatarların İslam ülkelerine gelişi”,(4) “Tatarların Türkistan ve Maveraün-nehr’e çıkışı, (5) kâfir Tatarların Harzem Şah üzerine yürüyüşü’ (6) Tatarların Kıpçaklara ve Ruslara yaptıklarının anılması” (7) gibi. Tabi, Şamanist, kısmen Budist Mongollardan bahsetmektedir. Cingiz (Cengiz) Han’ın Celalettin Harzem Şah’a yetişmesini anlatırken, Celalettin (Sind Nehrini) geçemedi, Cingiz Han Tatarlarla ona yetişti.” (8) demektedir.

İbn-ı Kesir (Öl:774/1372) , Cingiz Han’ı anlatırken “Tatarların en büyük sultanı, bugünkü meliklerinin babası ifadesini kullanır. (9)

İbni Haldun da, “Bu sultan, Cingiz Han, Tatarların sultanıdır” demektedir. (10) Çok iyi bilindiği gibi Cingiz Han, Mongol hükümdarıdır.

 

Ruslara Göre Avrupa’daki Bütün Türkler Tatar

“Tatar” kelimesi, günümüz Arap araştırmacılar tarafından da Mongol yerine kullanılmaktadır. Mesela, Mongol istilalarını gösteren haritanın yaftası “Tatar” yağmasıdır. Mongollar, 656/1258’de Bağdat’ı işgal edip Abbasi halifeliğini yıkmadan önce, 635/1237’de Moskova’yı zaptettiler. Mongol (Tatar) ordusunda en kalabalık zümre Kıpçak Türkleri idi. Türklerin büyük çoğunlukta olduğu Mongol ordusu, günümüzde Rusya denen bölgeyi, 13. yüzyılın ilk yarısında zaptetmişti. (12) Bu durum, Rusların Avrupa Rusyası’ndaki bütün Türk kökenli Müslümanlara niçin “Tatar” dediklerini açıklar: Mongol (Tatar) ordusunun büyük çoğunluğu Türk’tü; Ruslara göre, bütün Avrupa Rusya’sında yaşayan Müslüman Türkler, Mongol (Tatar)ların torunları idi.

Abbasi halifeliğini 1258’de yıkmış olan Cingiz Han oğlu Tuluy’un oğlu Hülagü ve ordusundan, bütün çağdaş ve sonraki Arap tarihçileri “Tatar” diye bahsettikleri gibi, diğer milletler de 13. yüzyılda yeryüzünün en büyük devletini kurmuş olan Mongollardan “Tatar” diye söz etmektedirler. Mesela Ermeni müellif, Aknerli Grigor, “Tatarlar” Bağdat’ı zaptettikleri sırada… ifadesini kullanmaktadır. (13)

 

‘Tatar’, Etnik (Kavmi) Değil Siyasi Bir Anlam ve İçerik Kazandı

  1. yüzyılda Çin’in çok büyük bir bölümü, Türkistan, (14) İran, Irak, Suriye, Anadolu, bugünkü Rusya, Kafkasya, Kırım, Ukrayna, Polonya, Tatarlar (Mongollar) tarafından zaptedildi. Bu Tatar hâkimiyeti altında yaşayan milletler de Tatar (Mongol)sülalesinden hanedanların idaresinde yaşadıkları için “Tatar” diye anıldılar. (15) Böylece 14. yüzyıldan başlayarak “Tatar” kelimesi, kavmi, etnik, soyla ilgili bir söz değil, raiyet olmayı tebeiyyeti (uyrukluğu), hukuki durumu farklı olmakla birlikte vatandaşlığı ifade eden bir deyim haline geldi. Yani, artık “Tatar” sözü, etnik (kavmi) değil siyasi anlam ve içerik kazandı. Türk ülkeleri dışındakiler zamanla “Tatar” (Mongol) hâkimiyetinden çıktı, Hazar denizi ve Kara denizin kuzeyindeki bölgelerde yaşayan Türk topluluklarında Tatar siyasi ismi devam etti. Cingiz Han’ın diğer oğlu Cuci’nin oğlu Batu Han’ın hükümdarlığında, Karadeniz ve Hazar denizinin kuzeyinde, Arapların ve Avrupalıların “Altınordu”, Rusların “Zolotai” dedikleri Kök (Gök) Ordu devleti ortaya çıktı. Batu’nun kardeşi Burka Müslüman oldu, 1255 yılında Kök ordu han’ı olunca Müslümanlığını ilan etti. Bereke (16) adını alan bu zat, Altınordu’nun ilk Müslüman hanıdır. Bereke Han, Anadolu Selçuklu Hanedanından bir hanımla evlendi. Bu evlilikten doğan oğlu İzzeddin’e, sol hat ve sudak şehirleri ile yörelerini verdi. İzzeddin ve annesi binlerce Müslüman Türk’ü Anadolu’dan Kırım’a getirip yerleştirdiler. (17) İslam Gök orduda hızla yayıldı. Ve çok sağlam bir şekilde yerleşti. Kök saldı. (18)

Gök ordu (Altınordu) da hanedan Cingiz Han soyundandı, fakat “Türk unsuru o kadar kuvvetliydi ki, 14. Yüzyıl başlarında Altınordu bu unsurun tesirine direnemedi ve bir Türk devleti haline geldi.” (19) Gök ordu hanı Toktamış 1396’da Timur’a yenilince, bu hanlık parçalandı; toprakları üzerinde Kazan, Kırım, Astrahan ve Kasın (Sibir) hanlıkları kuruldu. Bu hanlıkların sadece hanları ve yüksek kademedeki idarecileri gerçek Tatar, yani Mongol idiler. Fakat idare edilenlere de, hükümdarlarından dolayı Tatar denildi: Türkistan’daki Türklere, başlarındaki Özbek Han’dan dolayı “Özbek” denmesi, son Gök ordu (Altınordu) hanı Toktamış’a karşı ayaklanıp onunla savaşan tümen (10.000 atlı) beyi Nogay’ın buyruğu altındakilere ve onların günümüze kadar gelen torunlarına “Nogay” adı verilmesi, Osmanlı idaresindekilere “Osmanlı” denilmesi gibi. Zamanla hanlar ve yöneticiler de Türkleştiler. Mesela, Kırım’ın ünlü kahramanı, 16. yüzyılda yaşamış olan Gazi Bora Giray Han, Türkçe söyleyen birinci sınıf bir şair ve klasik Türk musikisinde çok usta bir bestekârdır. (20) Nitekim “Çarlık Rusya’sının son yıllarında milliyet prensibi ön plana çıkınca, Rusya’daki halklar kendilerine T’ürk’ mü yoksa ‘Tatar’ mı denmesi gerektiğini tartıştılar.” (21)

 

Tataristan ve Bulgaristan

Günümüzde, Rusya federasyonu içinde, başkenti Kazan şehri olan Tataristan vardır. Bu ülkede, halkın yarıdan biraz fazlası Müslüman, yarıya yakını da Rus’tur. Müslümanlar, Türkçe’nin kuzey lehçesini konuşurlar, ataları, ibn Fadlan’ın bahsettiği 922 yılında (Anadolu’nun Müslüman hakimiyetine girmeğe, Türkçeleşmeğe başlamasından, Malazgirt savaşından 149 yıl önce) resmen İslam’a girmiş olan İtil (Volga) Bulgarlarıdır. Arapça kaynaklarda Sakalibe (tek:Saklab) lafzıyla anılan İdil Bulgarlarının isteği üzerine Abbasi Halifesi oraya, İslam’ı öğretecek, cami ve minber yapacak kimseler gönderdi. Giden heyette bulunan İbn Fadlan, bu sefer sırasında gördüklerini yazmıştır. (Bulgarların öteki dalı, Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Balkanlara inenleri, 863 yılında Hıristiyanlığa girip Slavlaştılar; Bulgaristan’dakiler bunlardır.) Tataristan’daki Bulgar Türklerinin lehçesinde çok güzel Türkçe sözler yüzyıllardan beri yaşamaktadır: Oda yerine bülme (bölme), pazartesi karşılığı baş gün, örümcek ağı yerine ürmücek uyası (oyası), mide yerine aşkazan kullanılmaktadır. Şüphesiz, Tataristan’daki Türkçenin kuzey lehçesini kullanan Müslümanlar Türk tür, “Tatar” kelimesi, onlar için kimliklerini belirleyen bir yaftadır. Zamanı gelince, “Tataristan” sözünün Kıpçakistan’a çevrilmesi gerekir.

 

Tatarlar Anadolu’da

Öte yandan, gerçek Tatarlar Anadolu’da 15. yüzyıla kadar görülmektedir. Moğolların Anadolu Selçuklularını 1243 yılında Kösedağ Savaşında yenmeleriyle, Anadolu Mongol (Tatar) istilasına uğradı. Selçuklu devletinin yıkılmasıyla ortaya birçok beylikler çıktı. Bunların içinde, Osmanlı Beyliği en küçük, fakat İslami değerlere bağlılıkta en samimi olanı idi. Diğer beylikler birbirleriyle uğraşırken Osmanlılar, Rum imparatorluğu ve Avrupa’ya karşı cihad faaliyetlerine giriştiler. Kısa zamanda önemli bir devlet haline geldiler ve 4. Hükümdar Yıldırım Bayezid, Sivas ve Tokat yörelerini “kabail-i Tatardan (Tatar kabilelerinden) olan Kadı Burhanettin’in dest-i tagallübünden” (22) sıyırıp aldı. Daha sonraları da Anadolu’da Tatar (Mongol) kabileleri vardı: … zikrolunan Kara Tatar taifesi Cingiziler canibinden (Mongollar) tarafından Selçuklulara nezaret itmek üzere Rum’a (Anadolu’ya) izam olunan (gönderilen) kavimlerden olup, murur-i zaman (zamanın geçmesi) ile Kayseri ve Sivas taraflarında çadırda oturan olarak tavattın etmişler (yerleşmişler) idi. Yıldırım han merhum, Sivası Havze-i hükümete idhal eyledikte (Osmanlı ülkesinde kattığında) bunları tekalifi divaniyyeden muaf idüb (bunlardan vergi almayıp) yalnız seferler olduğunda, esnasında hidemat-ı Harbiyyede istihdam kılınmakta olduklarından (savaş hizmetlerinde kullanılmakta olduklarından) günden güne tekessür ederek (çoğalarak) 40-50 bin nüfusa balig olmuş (ulaşmış) ve Timurlenk Rum’a (Anadolu’ya) teveccüh ittikçe (yöneldiğinde) bunların rüesasını (başkanlarını), saltanat-ı Rum’u va’d ile (Anadolu hükümdarlığını vaad ederek) hafiyen (gizlice) celb eylediğine mebni (kendi tarafına çektiğinden dolayı) der cengi evvel (savaş başladığında) bu anılan zümre Timur askerine iltihak eylemişler (katılmışlar) idi. İş bittikten sonra Timur her ne görüşe, düşünceye dayanarak bunları beraber götürmeyi uygun bulup lakin rızalarıyla gitmeyecekleri malüm olduğundan pek çok askerle dört taraflarını kuşatarak alıp gitmiştir ki, Timur’un Rum’da (Anadolu’da) yaptıklarının en hayırlısı budur. (23)

Daha sonra Yıldırımın oğlu Çelebi Mehmet İskilip civarında 3-5 bin çadır halkı görüp bunların “Tatar” sergerdelerinden Minned Beg’in bağlıları olduğunu öğrenince, hepsinin, Balkanlarda Filibe civarında yerleştirilmelerini emretti. Bu “Tatar”ların yerleştiği yere “Tatar” pazarı denildi. (24)

Böylece şu durum ortaya çıkıyor ki, Anadolu’da Mongol (Tatar) hakimiyeti devam etseydi, Osmanlı devleti veya başka bir güçlü siyasi kuruluş ortaya çıkmasaydı, Anadolu’da yaşayanlar da Karadeniz’in kuzeyinde olduğu gibi, başlarındaki Mongol hanedanlardan dolayı, büyük bir ihtimalle “Tatar” diye anılacaklar, bu kelime onların etnik değil, fakat siyasi yaftası olacaktı. Yine, çok büyük ihtimalle, Gök Ordu’da ve ondan sonra kurulan hanlıklarda olduğu gibi, Mongol (Tatar) hanedanı ve Mongol kökenliler Anadolu’da da Türkleşeceklerdi.

 

Ruslar Ve Avrupalılar Osmanlı Türkleri Dışındaki Bütün Türk Halklarına ‘Tatar’ Dedi

Öte yandan, “Tatar” diye anılan bu kavme Mongol denilmesi, Cingiz Han zamanından sonra olmuştur. Mongol tabiri Moğolistan ve Orta Asya’da yerleşmiş fakat Mongol imparatorluğunun batı kısmında hiçbir zaman yaygınlaşmamıştır… Daha sonraları Rusya’da ve Avrupa’da, Osmanlılar dışındaki bütün Türk halklarına “Tatar” dendiğini (25) görüyoruz.

Bilindiği gibi, insanın ana dili, onun soyunu, kökenini belirleyen en önemli unsurdur. Dil kullanılırken, konuşmada, söyleyişte fark olursa, bu fark ‘ağız’ veya ‘şive’ denir: Erzurum ağzı, Kayseri ağzı gibi. Fark, yazıya geçerse, ‘lehçe’ (diyelek) adını alır. Türk lehçelerinin çeşitli tasnifleri vardır; en belirgin hatlarıyla, 4 lehçe kabul edilir:

1-“Türkçe’ dediğimiz Anadolu lehçesi (Oğuz lehçesi, batı Türkçesi, lehçe-i Osmani)

2-Azeri lehçesi: En büyük temsilcisi, meşhur şair Fuzuli

3-Türkistan Türkçesi (Çağatayca, Hakani lehçesi, günümüzdeki Özbekçe). En büyük şairi: Ali Şir Nevai

4-Tatarca denilen, Kırım ve Kazan Türklerinin konuştuğu kuzey lehçesi (Kırım’ın Yalı boyunda İstanbul Türkçesi, iç kısımlarıyla kuzeyde Tatarca konuşulurdu.

 

Sonuç

“Tatar” kelimesi 13. yüzyılda ‘Mongol’ kelimesinin yerine kullanılmıştır. Tatarlar (Mongollar), Çin, Türkistan, İran, Anadolu, Irak, Suriye, Sibirya, Rusya, Doğu Avrupa, Kırım ve Polonya’yı 13. Yüzyılda zaptettiler. O zaman Hazar denizinin ve Karadeniz’in kuzeyinde Gök Türk, Hun, Peçenek, Kıpçak ve Bulgar Türklerinin torunları yaşamaktaydı. Tatarlar (Mongollar) 13. yüzyılda bütün bu bölgeleri zaptettikleri zaman, bu işi gerçekleştiren ordularında, Türkistan’dan gelen yeni Türk kitleleri de vardı. Gerek eskiden Hazar denizi ve Karadeniz’in kuzeyinde yerleşmiş olan ve gerekse Mongol ordusunda gelen kalabalık Türk kitleleri, Mongol hâkimiyetinde yaşadılar. Mongol (Tatar) hâkimiyetinde olarak Hazar denizi ve Karadeniz’in kuzeyinde yaşamış olan Türkler, siyasi yafta “Tatar” diye anılır hale geldiler. Günümüzde Karadeniz’in kuzeyinde ve Rusya’da yaşayan ve “Tatarca” denen kuzey Türkçesini konuşan Müslümanlar, bunların torunlarıdır. Çıkan netice şudur ki, “Tatar” kelimesi, 20. yüzyılda, soy gösteren, başka bir deyimle, kavmi, etnik tabir değildir, tarihi kimliği bildiren bir sözdür. Nasıl ki Osmanlı idaresinde yaşayan her fert ‘Osmanlı’ idi, Osmanlı tabiiyetinde idi, Osmanlı uyruğu idi; Ermeni, Yahudi, Rum, Arap, Çerkez, Gürcü, Arnavut vb. ‘Osmanlı’ idi, “Tatar” (mongol) idaresinde yaşayan kuzey Türkleri de “Tatar” idi.

Kısacası 20. yüzyılda kendilerine “Tatar” denilen Rusya Müslümanları, Mongol değil ataları Mongol (Tatar) idaresinde yaşamış ve zamanla Mongolları da Türkleştirmiş olan Türklerdir.

 

…………………………..

 

Prof. Dr. Mehmet Maksudoğlu (Makalesinden)

1) Shirin Akiner, İslamic Peoples of the soviet union, (London: 1986) p:55

2) Stanley Lone- Poole Turkey (Londra: 1986) p:74

3) Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Name-i Hümayun Defteri 5 ss 205-208

Osmanlı sultanı 2. Mustafa, Kırım Han’ı Hacı Selim Giray’ı Uguru yaygın bu yılda dahi kararlaştırılmış olan kutlu gaza ve semavi cihada bütün emirler şecaat bürünmüş (yiğitlik timsali) mirzalar ve hayvan avlar gibi düşman avlayan Tatar halkı ile birlikte katılmalarının semavi (mesaj: İslam’ın temsilcisi halifenin) ümidi olduğunu bildirip, çağırmaktadır.

4) İbnul Esir, El Kamil Fi Tarikh (Beyrut: 1982) c. XII. S. 358

5) age. XII.361

6) age. XII. 369

7) age. XII. 387

8) age. XII. 397

9) İbn-i Kesir, El Bidaye We’n Nihaye (Beyrut: 1985) c.VII. s. 127

10) İbni Haldun, Kitabül İber (Beyrut: 1981) c. VS. 593

11) İsmail R. Farugi and Lois Lamba al Farugi, The cultural atlas of İslam(Nev York 1986) p.253

12) Shririn Akiner, Loc. Cilt. 55

Günümüzde Rusya denen ülkeyi, Ruslar, daha sonraki yüzyıllarda ele geçirdiler; Rusların ana vatanı, bilindiği gibi Baltık Denizi yakınlarında pek de geniş olmayan bir bölgedir. Oradaki Slavlar kendilerini idare edemedikleri için, Rus isimli İsveçli Prens tarafından yönetildiler. Rus adı da böyle yaygınlaşmış olsa gerektir. Anadolu’daki Türklerin Türkistan’a dönmeleri gerektiğini ileri süren Jirinovsky’nin mantığına göre, (her millet kendi asli yurduna gideceğine göre) Rusların da Baltık yöresindeki o bölgeye dönmeleri gerekir.

13) Aknerli Grigor, Moğol tarihi, çev: Hrand D. Andreasyan, İst. Ünv. Edebiyat Fak. Yay, İstanbul 1954 s: 39

Miladi 1271 (720) yılında yazılmış olan bu kitapta, Moğollardan, daima Tatarlar diye söz edilmektedir. Mongol: Cingiz Han’ın kavmi, Moğol içlerinde Türk kabilelerin de bulunduğu federasyon. Bu yeni bilgiyi, öğretim üyesi olarak 2003-2004 öğretim yılında bulunduğum Kazakistan’daki Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesinde öğrendim. Mehmet Maksudoğlu

14) Türkistan yerine Orta Asya deyimini Ruslar ve Avrupalılar kullanırlar. Bu deyimi J. Stalin de tervic etmiştir. Batı Türkistan da Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan ve Kırgızistan yer almaktadır. Doğu Türkistan ise Çin hakimiyetindedir; Çinliler oraya Sinkiyang (yeni kazanılmış ülke) adını vermişlerdir.

15) Kazanlı bir Türk olup Kazan millet meclisi üyeliği de yapmış olan Abdullah Battal Taymaz, Kazan Türkleri (İstanbul) 1341/1925. S.16

16) Arapça kelimelerde, durma halinde, sonraki yuvarlak te (te merbuta) okunmadığı için Bereke diye okunur. Türkçe’de de kullanılan bereket demektir. Aynı durum nizamiye, hakimiyet-i milliye, külliye kelimelerinde de görülür; hepsinin sonunda, yazılıp da okunmayan (daha doğrusu, h sesiyle okunması gerekirken ihmal edilen) yuvarlak t vardır. Bu cümleden olarak; al adıyla çalışan mali kuruluşun Türk ağzında söylenişi ol berekettir.

Anlaşılacağı üzere, şimdiye kadar Berke diye okunagelen yanlışı böylece düzeltmiş oluyoruz. Bir sufi nin elinde Müslüman olan zata, İslam’a girince, (bereket) adı veriliyor. İslam kültürüne yabancı Batılıların bu yanlış okuyuşu yüzünden Bereke, Berke diye söylenegeldi. Yabancılar Börkü Yarku da Berkyaruk okudukları için bir zamanlar bizdeki lise tarih kitaplarında da öyle yazıyordu.

17) Ataullah Boğdan kopanski, The Sabres of Two east, an untold History of Muslimis in Eastern Europe (İslamabad: 1994) p.38

18) Kırım Türkçesi’nde güney kuzey yerine kıbla, sırt denilmesi, bunun çok güzel bir örneğidir: Kırımlının yüzü Kabe’ye, sırtı kuzeye dönüktü. 1853’te başlayan Kırım savaşı sırasında, Kırım’ın güney tarafındaki Akyar (Rusların Sevastopol dedikleri), Osmanlı gemileri tarafından topa tutulurken, Kırımlıların söylediği “Kıbladan kelgen top seslerin kurtuluşka corayman” (kıble yönünden gelmekte olan top seslerini kurtuluşa yoruyorum), bu gerçeği göstermektedir.

19) Shirin Akiner, Loc. Cilt. 55

20) Kırım Han’ı Gazi Bora Giray’ın (kuzey rüzgarı) şu mısraları, şiir sanatındaki üstünlüğünün ölümsüz delilidir:

“Rayete meylederiz kameti dil cu yerine/ Gönül çekici sevgili endamı yerine bayrak aşığıyız.

Tuuğa dil bağlamışız kakülü hoş bi yerine/ Sevgilinin hoş kokulu yerine tuğa gönül vermişiz.

Bir pei şekl sanem, bir gözü aahu yerine/ Tapılacak(sanem: insan şeklinde put) kadar güzel ceylan gözlü yerine

Severiz esbi hünermendi saba reftaarı/ Cihad yolunda rüzgar gibi uçan küheylanı severiz.”

Şiir, bütünüyle bir şaheserdir. Bayrak sevgili endam sevgilinin saçı at kuyruğundan yapılmış tuğ münasebetleriyle başlayan mugazelin etraflıca açıklanması oldukça uzun sürer. Burada şu kadarına işaret edelim ki; bu gazel, bilhassa saba rüzgarı gibi giden hünerli attan bahseden 3. mısra, hakkı verilerek okunduğunda, süratle koşan atın nal sesleri yankılanır.

21) W. Barthold, “Tatar” encyclopaedia of İslam (Leiden: 1934) IV. P.701

22) Osmanlının 1453 yılında yıktığı devlet, Roma imparatorluğunun 395’te ikiye ayrılıp batı kısmını yerine Avrupa kavimlerinin 476’da yıkması üzerine Balkanlarda ve Anadolu’da devam eden Roma(Rum) devletidir. Bizans ise milattan önce 200 yıllarında kurulup çoktan tarihe gömülmüş bir devlet idi. Fatih’in yıktığı Roma (Rum) devletine Bizans denilmesinin hiçbir ilmi gerekçesi yoktur; altında siyasi sebep vardır. Bkz: Muhammed Şemsettin Megalommatis, Hristiyanlık ve Romalılardan önce İstanbul’un bir bölgesinin adı olan Bizans terimi modern Yunan kurumları tarafından tarihin değiştirilmesinin esas araçlarından biridir. Ve bu da onu reddetmek için diğer bir sebeptir: Batı, doğu ve Türkiye doğudan batıdan konferanslar dizisi II İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür işler daire başkanlığı yayını, İstanbul 1997. S: 39

23) Ibıd, s.24 Bartholt, ibn Arap şaha göre Yıldırım Bayezit’in tavsiyesi üzerine Timur’un bu Tatarları (Moğolları) alıp götürdüğünü belirtir: agm. S: 701

24) M.N. Paşa age. S: 30; W Barthold, agm, s: 701 Barthold, tatarların Rumeline nakil tarihi olarak 1419 yılını verir.

25) W. Barthold, agm, s: 701

Yorum Yapın

Navigate