Roma İmparatorluğu’nun 395 yılında ikiye ayrılması ve Konstantinopolis’in Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun başkenti olması nedeniyle, Konstantinopolis Piskoposluğu önem kazanır. Bizans İmparatoru Piskoposluğa Patriklik statüsü ve ekümeniklik unvanı vererek, siyasi olarak güç kazanmak ister. Bu durum ekümenik olan diğer kiliseler tarafından kabul edilmez ve protesto edilir. Osmanlı ise, Fener Rum Ortodoks Patriğine bazı yetkiler vererek “milletbaşı” olarak görevlendirir. Bu görev sadece Osmanlı sınırları dâhilinde geçerli olup, ekümeniklik anlamına gelmemektedir. Ancak Patrik, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflama döneminde bu yetkisini kötüye kullanarak, İmparatorluğun parçalanması yönünde çok aktif olarak çalışır.
Millî Mücadele döneminde Patrikhane; bir fesat ve ihanet ocağı, Rum çeteleri için silah deposu, militan eğitim yuvası rolünü üstlenir. Lozan’la birlikte Patrikhane, Türkiye’deki Ortodoks azınlıkların dinî vecibelerini yerine getiren dinî bir Türk Kurumu haline getirilir. 1980’li yıllara kadar ekümeniklik söz konusu değilken; 1990’lı yıllardan itibaren ABD, AB ve Yunanistan’ın destekleri ile Patrikhane, ekümeniklik iddialarında bulunmaya başlar. Ekümeniklik, ne laik Türk Devleti’nin Anayasası ve kanunları ile ne de Lozan Antlaşması ile bağdaşmaktadır. Patrik, mevcut kanunların kendisine tanımadığı bir unvanı kullanamaz. Ekümeniklik, sadece Ortodoks dinini ve Ortodoks kiliselerini ilgilendiren bir mesele değildir; aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de bağlar. Nüfusunun % 99’u Müslüman olan Türkiye, kendi topraklarında bağımsız dinî bir Ortodoks otoritesi istememektedir. (1)
Patrikhâne, tarih boyunca Türklük aleyhine sinsice iki yönlü bir politika takip etmiştir
Patrikhâne, tarih boyunca Türklük aleyhine sinsice iki yönlü bir politika takip etmiştir. Bunlardan biri, kendini Avrupa kamuoyunda müslümanların eline düşmüş mazlum bir kuruluş olarak tanıtma çabasıdır. Nitekim 1699 Karlofça Antlaşması’na patrikhânenin dinî serbestisinin engellenmemesine dair bir madde konulmuştur. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’nda ise bu husus Rus çarının teminatı ile daha da pekiştirilmiş, böylece Lozan Konferansı’na kadar bu mazlum kuruluş propagandası başarıyla yürütülmüştür.
Takip edilen politikanın ikinci yönü ise Sırp, Arnavut, Ulah, Bulgar gibi Rum olmayan Ortodoks tebaanın Rumlaştırılarak Bizans İmparatorluğu’nun ihyasına çalışılmasıdır. Bunun ilk tezahürü 1657’de görüldü. İstanbul’daki karışıklıklardan faydalanarak bazı Rum gençlerinin yeniçeri kılığında Türkler’e saldırmasının yapılan tahkikat sonunda patriğin emriyle olduğu ortaya çıktı ve sonuçta Eflak voyvodası ile birlikte ihtilâle kalkıştığı tesbit edilen Patrik III. Parthenios Parmakkapı’da idam edildi.
Patrikhâne’nin ideali, “megalo idea”
Patrikhâne, kendini mirasçısı saydığı Bizans İmparatorluğu’nu canlandırmayı ideal hedef (megalo idea “büyük mefkûre”) kabul ediyordu. Bunu gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti’ni parçalayıp önce müstakil bir Yunanistan, sonra da yeni bir Bizans Devleti kurma kararı alan gizli Etniki Eterya Cemiyeti’nin tabii üyelerinden Fenerli Rum ailelerinin tesiriyle Eflak-Boğdan’da ayaklanmalar başlatıldı; isyan daha sonra Mora yarımadasına sıçradı. Eflak ve Mora isyanlarıyla ilgisi tesbit edilen Patrik II. Gregorios, II. Mahmud’un emriyle Bâbıâli’ye çağırıldı ve yapılan sorgulamasında Fâtih fermanında belirtilen çerçevenin tamamen dışına çıktığını, kanuna ve kamu düzenine aykırı faaliyetlerde bulunduğunu itiraf etti; ayrıca yapılan tahkikat sonunda, Paskalya gecesi Rumlar’ın müslümanlara saldırmak için hazırlık yaptıkları da anlaşıldı. Bunun üzerine patrik Fener’e gönderilerek Paskalya gecesi patrikhânenin orta kapısında asıldı (1821)
- Mahmud ve onun ardından Tanzimat dönemi yöneticileri dış müdahalelere rağmen patrikhâneyi kontrol altında tutmaya çalıştılar. Batılı büyük devletlerin desteklediği Mora isyanının 1830’da Yunanistan’ın bağımsızlığı ile sonuçlanması, “megalo idea”nın gerçekleşmesi konusundaki ümitleri kuvvetlendirdi. Yunanistan, kurulduğu tarihten itibaren patrikhânenin de yardımlarıyla Osmanlı Devleti aleyhine çalışmalara başladı. Yayılmacı politikasını uygulamak için patrikhâneden faydalanmak isteyen Rusya Osmanlı tebaası Ortodokslar’ın koruyuculuğuna kalkıştı ve buna karşı çıkan Osmanlı Devleti Rusya ile savaşmak zorunda kaldı.
Patrikhâne, 1.Dünya Savaşı’ndan sonra açıktan açığa Türkiye aleyhine çalışmaya başladı
1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin mağlûp olması üzerine patrikhâne açıktan açığa Türkiye aleyhine çalışmaya başladı. Yunanistan’ın toprak emellerini gerçekleştirmek üzere Anadolu’da her türlü hazırlığı yapan patrikhâne bütün kiliselerle Rum okullarını silâh deposu haline getirdi ve Rum halkının Yunan işgaline yardım edecek şekilde eğitimini sağladı. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan askerlerini dualarla karşılayan Ortodoks din adamları, Rum halkını açıkça müslümanları öldürmeye teşvik edip ne kadar çok müslüman öldürürlerse cennete o kadar yakın olacaklarını anlatmaya başladılar; bir taraftan da Rumlar’ın zulme uğradığına dair raporlar hazırlayarak İtilâf devletlerine veriyorlardı. Patrik vekili 1 Eylül 1919’da yayımladığı beyannâmede Yunan ordusunun Türkler’e karşı başarılarını övüyor, Rumlar’ın Yunan ordusuna katılmaları emrini tekrar ediyordu.
Patrikhânenin teşvikleriyle pek çok yerli Rum Yunan ordusu saflarına katıldı. Ayrıca patrikhâne bünyesinde kurulan Mavri Mira Cemiyeti gibi çeşitli kuruluşlar illerde çeteler oluşturarak müslüman halkı katletmeye başladılar. Patrikhânenin tahrikleri daha çok İstanbul, İzmir ve Trabzon gibi Rumca konuşulan bölgelerde etkili oldu
Mustafa Kemal; Patrikhane sınır dışı edilmeli
Lozan Konferansı’nda patrikhânenin durumu ele alındığı zaman Türk delegasyonu, bu kurumun katıldığı zararlı faaliyetleri anlatarak kaldırılması veya sınır dışı edilmesi hususunda direndi. Mustafa Kemal 20 Ocak 1923’te gazetelere verdiği demeçte, bir hıyanet ocağı olarak vasıflandırdığı patrikhânenin artık topraklarımız üzerinde barındırılmaması gerektiğini söylüyordu. Aynı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Lozan görüşmeleriyle ilgili müzakereler sırasında yine bu fesat yuvasının kayıtsız şartsız millî sınırlar dışına çıkarılacağı dile getiriliyordu.
Mustafa Kemal, meclis ve basın patrikhânenin kaldırılması ya da sınır dışına çıkarılmasında ısrarlıydı. Lozan Konferansı’ndaki Türk delegeleri de aynı istek doğrultusunda hareket ediyorlardı. Fakat Yunanistan’ın baskılarıyla İngiliz heyeti ve öteki heyetlerin çoğu patrikhânenin mânevî varlığının önemi üzerinde durup özellikle patriğin İstanbul’u terketmesi halinde Rum Ortodoks cemaatinin dinî reisini kaybedeceğini söylediler. Onlara göre kilise hukuku, patrikliğin görevlerini sadece dinî konularla sınırlamaya uygundu; yalnız evlenme ve boşanmalar kiliseye bırakılabilirdi. Uzun süren tartışmalar sonunda Türkiye, patrikhânenin Osmanlı Devleti döneminde verilen bütün imtiyazlarının kaldırılarak siyasî ve idarî işlerle uğraşmamak, sadece dinî hizmetleri yerine getirmek şartıyla ve bu konuda verilen sözleri senet kabul etmek suretiyle İstanbul’da kalmasına izin verdi.(2)
Patrikhane ekümeniklik istiyor
Fener Rum Patrikhanesi ile dış güçlerin, bugün Türkiye’den din ve vicdan özgürlüğü gibi masum kılıfa sokulmuş üç ana talebi vardır. Bunlar:
Fener Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişilik verilmesi,
Patrikhane’nin ekümenliğinin tanınması,
Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ve ekümenik olmasıdır.
Türk-Ortodoks Kilisesi Sözcüsü Sevgi Erenerol’un bu konuda söyledikleri oldukça dikkat çekicidir:
“Patrikhane tüzel kişilik kazanırsa çok büyük hukuki imkanlara sahip olacaktır. Dava açma, mal edinme, vakıf ve dernek kurma, Ayasofya’nın Patrikhaneye devri dahil bütün eski Ortodoks mal ve mülklerinin geri alınması, İstanbul dışındaki eski akropolitliklerini resmen tanıma, yer yüzündeki bütün Ortodoks patrikleri ile bağımsız kiliselerin ve bunlara bağlı tüm kiliselerin evrensel tahtı, Ekümenik Patriklik olarak yurt içinde ve dışında tanınma, devlet başkanı statüsünde protokolün ön sıralarında yer alma gibi birçok hak elde etmiş olacaktır. Yine bu şekilde Ayasofya dahil bütün camiye dönüştürülmüş kiliselerin tekrar eski işlevlerine döndürülmesi, İstanbul ve Türkiye’nin, dünya Ortodoksluğunun merkezi yapılarak Türkiye üzerinde III. Roma’nın (Patriğe göre Yeni Roma) kurulması bir hayal olmaktan çıkacak, Yunan Megali İdeası gerçekleşme yolunda hız kazanacaktır.” (3)
Ekümeniklik unvanının tanınması talebi Patrikhane’nin evrensel, yani uluslararası kimliği bulunduğunun Türkiye tarafından açıkça kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Patrikhane, kendisini Türk devleti tarafından ‘dokunulamaz’ bir konuma yükseltmek peşindedir. Fener Patriği ve hamileri ısrarla bu konu üzerinde durmakta ve Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadırlar. Türkiye siyasi ve diplomatik ilişkilerinde bu konuda oyuna gelmemeli ve tavizkâr bir duruma girmemelidir. Tarih boyunca bir çıbanbaşı gibi içimizde bulunan ve devamlı kanayan bir yara olan patrikhanenin ihanetleri ve ihanet planları hiçbir zaman dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Fener Patrikhanesine verilecek Ekümeniklik statüsü emperyalizmin “Şark Meselesi” adını verdikleri Türklerin Anadolu topraklarından sürülme ve yok edilme projesinin gerçekleştirilme safhalarından biri olacaktır.
FENER PATRİKHANESİ’NİN İHÂNET PROGRAMI
İslam’ın ve Türkün ezeli ve ebedi düşmanı Patrikhane’nin belirtilen ihanet programı; Edremit’in Cunda-Ali Bey- adasında Papaz İkonomoz tarafından kurulan akademinin 1884 tarihli ders programı, adanın eski belediye reisi merhum İzzet Esen tarafından ele geçirilmiştir.
Kemal Yaman tarafından 1971 yılında yayınlanan “Millet Düşmanlarının İhanet Planları-Belgeler“ kitabında söz konusu program yayınlanarak, Türk Milletinin varlık ve beka davası için hizmete talip olanlara rehber olmuştur.
BİRİNCİ KISIM
TÜRKLER HAKKINDAKİ TEMEL DÜŞÜNCE
MADDE I: Türkleri eski bir düşman olarak Rumlara tanıtmak.
TÜRKLER ALEYHİNE BEYNELMİLEL PROPAGANDA
MADDE 2: Türklerin en ufak hatalarını büyüterek, Avrupa’ya duyurmak, medeni âlemi Türklere düşman etmek.
TATBİK EDİLECEK İKTİSAT POLİTİKASI
MADDE 3: Türkleri iktisaden çürütmek; bunun için en zengin Türkleri sakat ticaret yollarına götürmek, bol faizli krediler açmak, ağır şartlarla rehin kabul etmek.
Türk mâmûlatının sahtelerini, çürüklerini yapıp, aynı Türk malı damgası ile satışa çıkarıp Türk müesseselerini iflasa sürüklemek, her türlü Türk malı ile rekabet etmek milli bir vazifedir.
Herhangi bir Rum’un Bu hususta yapacağı fedakarlığın karşılığı Rum bankaları, ticaret kuruluşları tarafından ödenecektir. Ayvalık ve havalisinde “Midilli Bankası” ve Mirmika” yani karınca teşkilatı her zaman hizmete hazırdır.
TÜRK AHLAKINA VE İSLAM DİNİNE KARŞI POLİTİKA
MADDE 4: Türk milletini ahlak, milliyet, din ve gelenekleri bakımından çürütmek. Bu hususta:
- Küfürler öğretmek, küfrü Türkler arasına yaymak, laubalileştirmek
- b-Türkleri zinaya, diğer ahlaksızlıklara teşvik etmek. Bilhassa asil Türk aileleri arasına genç, güzel Rum kızlarını ve kadınlarını hizmetçi, cariye olarak verip, bu aile ocaklarını yıkmak. Devrin büyük ricali yanına Rum dilberlerini yerleştirip, Rum emellerinin kolay elde edilmesine çalışarak, milli dil ve duyguları bozmak.
- Gençlerine apaş-külhanbeyi ruhu aşılayarak, Türk geleneklerini çürütmek. Gençler arasında kabadayılık ruhunu yayarak, sevgi, saygı ve bağlılıkları kırmak. Onları birbirine düşürmek, milli terbiyeyi bozmak.
- d- Argoya benzeyen bir küfür dilini Türkler arasında yaymak suretiyle milli dava ve duygularını bozmak.
TAKİP EDİLECEK DİN POLİTİKASI
MADDE 5: Türkleri dini bakımdan sarsmak:
a- Hocalar papazlara sokulmaz. O halde onları Rum zenginler, tüccar ve esnaf vasıtasıyla elde etmek. Bol hediye, veresiye vermekle pekala elde etmek.
b- Hocaları içkiye alıştırmak, onlara ilk kadehleri kadınların elinden içirip, sarhoş, rezil halde elâlem içinden geçirip herkese göstermek Rumlara dini bir zafer olur.
c- Hocaları her türlü uydurma inanışlara saptırmak.
D- Hocalara yanlış vakıalar anlatıp, Türk ahali ile hocaların arasını açmak.
İKİNCİ KISIM
Akademinin yetiştirdiği politikalara, teşkilatçılara ve sabotörlere verdiği talimat ise, şu maddelerden ibarettir:
RUMLARIN VE KİLİSELERİN SİYASİ HEDEFİ:
MADDE 1: Türk hükümranlığını baltalamak. Bu işi azar azar geliştirip, İstanbul’u ele geçirmek. Eski Kostantiniye’yi yeniden kurmak.
İSYAN VE FİTNE HAREKETLERİ
MADDE 2: Türk halkı arasına daima fitne ve fesat sokarak devletle milletin arasını açıp, isyanlar organize edip, zamanında aradan çekilerek, Türkler arasında kardeş kanı akıtma komiteleri tertip edip, Türk köylerini basmak.
HARPLER ESNASINDA YAPILACAK HİYANETLER VE BALTALAMALAR
MADDE 3: Bir harp sırasında Türk halkını sefalete götürecek her çareye başvurulacak. Türk topraklarında zahire ve lüzumlu gıda maddeleri halkın elinden süratle gizlice alınıp, adalara sevk edilecek, komşu memleketlere satılacak. Rum tüccarın uğradığı zarar milli bankalar tarafından tüccara para olarak ödenecek. Bütün bunlar; devletin bir harp ile meşgul olduğu, yahut iç isyanlar çıktığı, devlet idaresinin zayıf olduğu sırada yapılması gerekir.
HASTAHANELERİN VAZİFESİ
MADDE 4: Doktor ve eczacı Rumlar, Türk hastaları, bilhassa kimsesiz hastaları gizlice zehirleyip öldürecek. Kör, sağır, sakat ederek saf dışı bırakmaya çalışacaklar. Bu tavsiyeler gizli olarak tatbik edilecek.
ZİRAAT POLİTİKASI
MADDE 5: Türk çiftçisi ağır faizlerle toprağından edilecek. Bu borçların kolayca kabarabilmesi için, harman veresiyeleri, seneteyn, zeytin mahsulü satışları ile başlayan bu borç para vermeler, başka zaruri masraflara teşvik edilen Türk çiftçileri borcu ödeme zamanında bunalacaklar, ellerindeki toprak kolay, ucuz şartlarla, borçlu olduğu Rum tüccara satmak mecburiyetinde bırakılmalıdır.
TÜRK DEVLET ADAMLARI HAKKINDA TATBİK EDİLECEK PLAN
MADDE 6: Kadılar, devlet idare âmirleri rüşvet, ziyafet, hatta kadın ikramları ile Eterya’nın emrine alınmalıdır. Bu işler, tamamen akademiden yetişmiş ajanların talimatına ve akademinin tayin edeceği şahıslarla, bunların vereceği direktiflere göre tatbik edilecektir.
YANGIN, SABOTAJ VE SUİKASTLAR
MADDE 7: Fırsat çıktıkça, bilhassa resmi devlet binalarında yangınlar çıkarmak, ölümlü kazalar yaratmak, harp gemilerinde yangın çıkarmak, yaralar açmak.
MANASTIRLARIN VAZİFESİ
MADDE 8: Birer ileri karakol ve gözetleme yeri olan manastırlardaki azizlerin istekleri derhal verecekleri mektupları, kendi işlerinden evvel derhal sahiplerine götürülüp teslim edilmelidir. Bu tavsiyelere aykırı hareket edenler, aforoz edilip, lânetlenir. Kredileri kesilir. Buradaki camiadan kovulur.
SANAT POLİTİKASI
MADDE 9: Bütün Rum ustaları, Türk çırak kullanmaktan suret-i kat’iyede men edilmiştir. Politik düşüncelerle bir Türk çırak almak icap ederse, Rum usta bu çırağı hizmetçi gibi kullanmalıdır.
İşlerindeki hevesli gençleri de ters muamele etmek, hırpalayıp iş yerinden uzaklaştırma çaresi aranacak, böylelikle şehirden bir Türk sanatkârın daha eksilmesi temin edilmiş olacaktır.” (4)
Patrikhane’nin ihanet programı günümüzde yeniden iyice tetkik edilmelidir. Milli birlik ve beraberliğimizin muhafazası için aramıza sokulacak nifak çalışmalarına müsaade edilmemelidir.
1- Doç. Dr. Emruhan YALÇIN, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin Ekümenikliği Tartışmaları ve Gerçekler, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 50, Güz 2012, s. 479-514
2- Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,C.12, M. Süreyya Şahin, Fener Rum Ortodoks Patrikhânesi
3- Sadi Somuncuoğlu, “Patrikhane ve 551 Yıllık Hesap: İstanbul’da Yeni Roma İmparatorluğu”
- Kemal Yaman, Millet Düşmanlarının İhanet Planları, S.207-212