Arif Nihat ASYA
MİSAFİR
Artık ne sefer var, ne zafer talibiyim
Mademki şu hür ülkelerin sahibiyim
Lâkin bana söyleyin çocuklar: kendi
Yurdumda, neden böyle, misafir gibiyim?
MAGOSA
Üstünde uçan, kuş değil… artık yarasa…
Gönlünde bugün ayrı, yarın ayrı tasa…
Taşlar mı, kovuklar mı senin nasibin ey
Zengin Maraş’ın yanında yoksul Magosa
AY
Ay, pencereden bakınca bir komşu gibi
Dursak da, görünsek de, gülüm, uslu gibi
“Kıskandırıp, imrendirelim derdik ayı…”
Kıbrıs kanımızdaydı ılık bir su gibi
KANLIDERE
Gökten sana bir çetin kader verdi veren…
Söyler bunu, Kanlımescit’in, Kanlıdere’n,
Ey Lefkoşe, kan dökülmedik bir kuytun
Kaldıysa eğer söyle, neren; söyle, neren?
RENK
Kıbrıs, sana ey gül, “Hala Sultan” diyecek
Serdarına fethin “Lala Sultan” diyecek
Kirpikle dikip, işleyip ay-yıldızını
Bin rengin içinden “ala” sultan diyecek
AĞABEY
Ey merhamet, alçakta mı, yüksekte misin?
Dönmekte mi ey kurtuluş, ölmekte misin?
Biz, burda neler çekmekteyiz, orda, sen ey
“Ağabey” dediğim, düğünde dernekte misin?
KUĞU
Çıktın yola, ey sevgili, yol vermedi su!
Gördün ki köpükler pusudur, dalga pusu;
Hem kendine ağla şimdi, hem sevdiğine,
Ey Akdeniz’in ellere kalmış Kuğusu!
FAL
Bir gün sana bir falcı kadın gelip ikbâl açar;
Bahtında, bakar ki, mutluluk dal dal açar; “
Gam çekme, der, üç vakte kadar koynunda,
Ey yavru vatan, bütün çiçekler al açar!”
[1] A. Nihat ASYA. Kıbrıs Rubaileri, 1976. Şiirler: s.81-160