Aile, toplumun en küçük yapı taşıdır ve devletin temel mirası, dinamiğidir. Aile; sosyal, biyolojik, psikolojik, ekonomik, hukuksal ve benzeri yönleri bulunan toplumsal bir birimdir. Aynı zamanda aile, geçmişten günümüze toplumda oluşturulmuş maddi ve manevi değerleri kuşaktan kuşağa aktaran önemli bir temel taşıdır. Aile, dünyada meydana gelen değişim ve dönüşümlerin etki ve sonuçlarının en belirgin olarak izlendiği toplumsal kurumların başında gelmektedir. Bu gerçekten yola çıkarak Türk aile yapısının değişim ve dönüşümü ve bu değişim ve dönüşüme etki eden unsurları değerlendirmek, batının ülkemiz, milletimiz ve aile yapımız üzerindeki ifsat projelerine karşı teyakkuzda olmamız gerekir.
Dünyada, yaşanan hızlı değişimlere rağmen toplumsal yaşamın en temel kurumu, toplumsal dinamiği olan ailenin önemini ve varlığı sürdürmelidir. Aile; kadının, erkeğin, çocuğun, gencin ve yaşlının karşılıklı etkileşim halinde olduğu sevgi, saygı, merhamet, dayanışma, paylaşma, birlik ve beraberlik gibi temel insani değerleri öğrendiğimiz ve geliştirdiğimiz mekânlar olup kültür ve medeniyetlerin imarında en etkili kurumlardan biridir…
Bugün batı tarafından ülkemizde aile yapımızı tehdit eden sinsi ve planlı yıkım projeleri hayata geçirilmeye çalışılıyor. Tarihin hiçbir döneminde görülmedik bir hızda, aile yapımızda bozulmalar ve oradan oraya savrulmalar yaşıyoruz. Önce maneviyat üzerinde tahribat, akabinde ahlakı ve aileyi yıkım projeleri… Adım adım kendi inanç ve kültür dünyamızdan uzaklaşıp başka bir inanç ve kültür dünyasının insanları haline getiriliyoruz. Bu projelerden biri de İstanbul sözleşmesidir. Bu aynı zamanda “aileyi parçalama projesidir!”
İstanbul Sözleşmesi nedir?
Türkiye’nin 11 Mayıs 2011’de imzaladığı, 14 Mayıs 2012’de onayladığı, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren sözleşmedir. İstanbul’da imzaya açıldığı için, İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılan sözleşme, cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli tüm ayrımcılık biçimlerine karşı mücadele edilmesi, erkek şiddetinin önlenmesi, şiddete karşı tedbir alınması, şiddete maruz kalan kadınların zararlarının tazmin edilmesi ve şiddet uygulayan kişilerin şiddet eylemi ile orantılı cezalar ile cezalandırılması konusunda taraf devletlere pek çok yükümlülük getiriyor.
İstanbul Sözleşmesi (Avrupa Konseyi Sözleşmesi), güya kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi gibi masumane bir şekilde sunuluyordu. Oysa hemen akabinde sözleşmenin, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği dâhil yani LGBT’lileri (lezbiyen, gey, biseksüel ve transgenderi) de içine alan ve LGBT’li bireylere de korunma ve eşitlik hakkı kazandıran yapıya dönüştü. Böylece LGBT hukuk hiyerarşisindeki metne böylece yerleşti. İşin enteresan yanı, İstanbul Sözleşmesi o gün 246 kabul “sıfır” ret oyuyla ulusal bir uzlaşıyla(!)Meclis’ten geçti. Hem de aynı NATO’ya (404 kabul) ve IMF’ye girişimiz (305 kabul 0 ret oyuyla) geçtiği gibi
Kadına şiddeti önleme’ adı altında Avrupa Konseyi iş birliği ile imzalanan ve bu anlaşmaya dayalı çıkartılan 6284 nolu kanun, aile yapımıza en büyük zararı verdiğini gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Geçen süreçte bu sözleşmenin kadına şiddeti bitirmediğini gibi artırdığı da çok açık bir şekilde görülmektedir.
Toplumların yıkılış sebebi ahlaksızlık!
Tarihte birçok toplumlar ve milletler hep ahlaksızları yüzünden yıkılmışlardır. Aynen Roma’da, Lüt ve İbrahim devrinde olduğu gibi. Filistin diyarının türlü ahlak bozukluklarıyla Allah’ın gazabına uğramış, batmış Sodom ve Gomero iki büyük şehir gibi. Kur anda bahsedilen Lüt kavmi ve birçok milletler gibi…
Bu proje toplumumuzu helak edeceği gibi Türk Milleti üzerinde en büyük küresel oyun ve şeytanı tezgahlardan biridir…Eş değiştirme, kadın kadına, erkek erkeğe, iğrenç seks programlarının adıdır. Küresel merkez ve destekçileri tarafından, Türk ailelerine kurulan tuzaklar, sapkınlıklar ve LGBT’ler horlatıldı… Birçok koldan yürütülen köleleştirme tezgah ve senaryoları tüm çirkinliği ile devam ederken “Ey Milletim uyan!” diyoruz…
Milletimizin ahlak, kültür, inanç değerlerinden kopuşu ve bir sefahat, faşing toplumu haline getirme projeleri devreye sokulurken ey iktidar ve muhalefet el birliği ile, Emperyal, Küresel güçlerin ve onların içimizdeki taşeronlarının oyunlarını bozunuz, milletimize, devletimize sahip çıkınız.
Ey Diyanet, Milli Eğitim, Aileden sorumlu olanlar sizler de size düşen görevi yerine getirmeye çalışınız. Bu toplum İslamı, aileyi tam anlayamadı, güzelliklerini göremedi, bilemedi. İslamı anlatmamak, anlamamak ve bilmemek, sorumsuzluk, ihmal yok oluşa neden olacaktır…
Zihinsel işgallerden kurtulmalıyız!
Tanzimat’tan bu tarafa en büyük tehdit ailenin çözülmesidir. Toplumun geleceği açısından ailenin korunması bir beka bir milli güvenlik meselesidir! Tanzimat’tan beri Türk milletinin, Batıya karşı vermek zorunda kaldığı en büyük, en zor ve en acımasız mücadeledir bunlar. Türk milletini savaş meydanlarında yenemeyen yok edemeyenlerin, Türk milletinin Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet döneminde de hız kesmeden devam eden esas mücadelesi, ahlaki ve mavi cepheyi sarsmak, yok etmek için verdiği mücadeledir.
“Toplumsal cinsiyet ideolojisi, radikal feminist hareket ile eşcinsel hareketin birleşmesinden doğmuştur” diyen aydınlarımız vardır. Cinsiyet eşitliği gibi Soros projeleriyle ailenin çökertilmesi, toplumun imhası ve dönüştürülmesi planlanmaktadır. Bu proje Türkiye’de uygulamadan kaldırılmalıdır. Batının bize sunduğu kendi modelleri, bizim kültürümüzle, aile yapımızla bağdaşır olmadıktan sonra bu uygulamaya derhal son verilmelidir. Bunu bir akıl tutulması, zihniyet kaybı olarak değerlendirmeliyiz.
21.Yüzyılda bu toplumun dönüşümü ve değişimi ile uğraşıyorlar. İki kadın, iki erkek birbiriyle evlenirse aile olacakmış, bu kabul edilebilir mi? Bu ne insani ne de İslamidir! Bu Müslüman ülkede finansörü Soros olan Türk aile yapısını yok etme projesidir!
Batının aile ihtilaflarını çözmek için bulduğu metotları, kendi toplumlarında bile cinsiyetler arasında çatışmayı azaltmayıp artırmaktadır. Toplumsal cinsiyet batı kültürünün ürünü olduğu asla unutulmamalıdır. Eşcinsel evlilikleri “evlilik eşitliği” adı altında cinsel sapkınlıkları normalleştirmeye yönelik ahlak operasyonları toplumumuz üzerinde uygulanırken kimileri taraf, kimileri de dalalet ve ihanet içerisinde hareket ediyor.
Devletimizin resmi kılcal damarlarına kadar giren bu virüs yok edilmelidir. Toplumsal cinsiyeti bize pazarlamaya çalışanlar bunu içimizdeki taşeronlarla, kadına şiddet kapısından içeri sokmaya çalıştılar. Kadının maruz kaldığı şiddet olaylarını önlemek bahanesiyle bize sunulan paketin içerisinde “cinsiyet eşitliği” diye bir kavramla ahlaki ve maneviyatımızı yıkarak, toplumsal ahlaki sendrom olan nikahlı, nikahsız yaşama, aynı cinslerin aile olma statüsünü meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Böylece toplumda namus ve ahlak kavramı yok ediliyor. Cinsel özgürlük adı altında sapkınlıkların her türlüsüne kapımız açmış olduk. Avrupa’nın sapkın anlayışlarına inanç, örf ve adetlerine toplumumuzu adapte etmeye çalıştık. Nasıl oldu da bu gaflete düşüldü bu zamana kadar kimsenin de sesi çıkmadı… Avrupa’nın politik, ahlaki ve siyasi manevralarına alet olamayız. Türkiye İstanbul sözleşmesinden çekilmelidir.
Ey TBMM ve Yetkililer bu vebale ortak olmayın!
İstanbul sözleşmesi nesillerimiz için bir beka meselesidir! Aile yapımıza dinamit koyan, neslimizi tehdit eden, ‘cinsiyet eşitliğinin’ derin bir toplum mühendisliği çalışmasının ürünü olduğu görülmelidir. İstanbul sözleşmesini imza altına alan, bunu savunan ve bu konuda çaba sarf eden kim varsa unutulmamalıdır ki, millet ve tarih sizi affetmeyecektir. İstanbul sözleşmesi toplumu ifsat projesidir. Bir toplumun yok ediliş projesidir. Gelecek nesillerin lanetle anacağı kirli, ahlaksız, iğrenç sözleşmenin iptal edilmesi gerekir. Aile kurumunu yok eden, ifsat eden, yurt dışından destek gören bu projeye ülkemizde ön an-ayak olan bazı dernekler ve vakıflar da maalesef mevcuttur.
Türkiye’nin başına bela edilecek bu projede “Cinsiyet eşitliği” kadın erkek eşitliği değil, bu erkekle erkeğin, kadınla kadının evliliği projesidir! Papa bile Avrupa’da bu sapkın faaliyetlere savaş açarken, Rusya yasaklarken bizimkilerin suskunluğu ne ile izah edilebilir? Biz 2011-2012 yıllarında Türk ailesini yıkımın eşiğine götürecek bu faaliyetlere onay verirken Rusya’da Moskova Yüksek Mahkemesi, 2012 yılında “Eş Cinsel Onur Yürüyüşü” nün 100 yıl süreyle Rus başkentinde yapılmasını yasaklama kararını çıkarmıştı. Yasak kararına gerekçe olarak da eş cinselliğin nesil bozukluğuna yol açacağını göstermişlerdi. Anlaşılıyor ki, bataklığın sebebini iyi keşfetmişlerdi. Nitekim Soros vakıflarının kullanılmasının yolunu kapatırken, bu faaliyetleri özendirecek tüm sitelere de erişim yasağı getirmişlerdi.
Türkiye İstanbul sözleşmesinden çekilmelidir.
“2011 İstanbul Sözleşmesi”, “6284 Sayılı Aileyi Koruma (!) Kanunu’nun ilgili maddeleri, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” yasaları Türk aile yapısında onulmaz yaralar açmaya devam etmektir. Bu ailenin, ahlakın, inancın iflasıdır. Bir milletin yıkımıdır. İnsanımızı, ailemizi ve milletimizi daha fazla tahrip etmeden derhal kaldırılmalıdır!
Türkiye’de mevcut iktidar yeterli istişare etmeden, aceleyle oldu bittiye getirilerek İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülke olması dikkat çekicidir. İstanbul Sözleşmesi adı verilen ucube, adeta aile yapımızı ve toplumu çökertmek için kaleme alınmış bir metindir. Bu sözleşme erkeğin kadın üzerindeki sözde iktidarını kaldırmak için değil, bizzat küresel emperyalizmin toplum yapımızın genleri ve kodları üzerinde oynama yaparak, aile ve toplumsal yıkımı tesis etme gayesindedir… Mesele kadınları korumak değil, erkeği ve kadını tüketim objesi ve metaı haline getirmektir.
Aile için tehdit oluşturan unsur ve projeler karşı dikkatli ve uyanık olunmalıdır. 6284 Sayılı Kanun yeniden gözden geçirilerek, Türkiye’nin başına gelecek en büyük belanın cinsiyet eşitliği teorisi olduğu görülmelidir
Devletin temeli ailedir. Aile milletimizin ve istikbalimizin güvencesidir. Aileyi yok eden yasalar derhal kalkmalıdır. Aile bu ülke için onurlu bir hayat biçimidir. Toplumun hayatta kalma sigortasıdır… İnancımızı, geleneksel değerlerimizi hedef alan; ailemizi, toplumumuzu, neslimizi ve insanlığı yok etmeyi hedefleyen bu sapkınlığın “onur” ya da “eşitlik” kavramlarıyla meşrulaştırmaya çalışılma girişimlerini kınıyor ve lanetliyorum.
Uyan! Ey Türk Milleti…Uyan İslam alemi ve İnsanlık!
İnsanı, aileyi, toplumu, milletleri ve insanlığı yok etmek için ortaya atılmış yaldızlı sözlerle meşrulaştırılmaya çalışılan bu sapkınlığa karşı vicdan sahibi tüm insanları mücadeleye çağırıyoruz. Milletimizin sağduyusu ve imanı galip gelecek bu uygulama kaldırılacaktır. Nesillerin yeniden dirilişi, ihyası; insanı manen, ahlaken yetiştirmek, nesillerimizi kültürümüzle yeniden tanıştırmak, değerlerimizi öğretmekle mümkün olacaktır. Bu uğurda Hakkı üstün tutup batıla karşı mücadele görevimizi sürdürmeliyiz
Bu bir milletin, devletin geleceği meselesidir. “Ba’de harab-ül Basra” olmadan işi çözmeliyiz. Dava ülkeyi, devletini, milletini sevenler, gelin çocuklarımıza “Kur’an Ahlakını” “peygamberimizin ahlakını” öğretelim. Gençlere dinimizi sevdirelim. İslamın eğitim metodunu, çağın eğitim araçları ile ailelere ve çocuklara en güzel şekilde sunalım. Bu konuda devlet yetkililerine, ilahiyatçılara, eğitimcilere ve biz anne-babalara çok iş düşüyor. Kur’ân-i Kerîm’i sadece dilimizde değil, hayatımızın her alanına katalım ki, huzurlu ve mutlu olalım.
Çözüm samimiyettedir. Çözüm öze dönmekte, biz olmakta, milli kültür ve inanç sistemimize sarılmakta, yani topyekûn devletin ve toplumun bütün kurumları ile düşman projelerine karşı koyarak, imkanlarını seferber edip mücadele etmesinde yerli, milli ve ahlaki bir eğitim modeli ortaya koymasındadır…