Misyonerlik ve Misyonerler

Latince “missio” teriminden gelen “misyon” kelimesi sözlük anlamı olarak “görev, yetki” manasına, bundan türetilmiş olan “misyoner” terimi ise, “görevli olan kişi” anlamına gelir. Hristiyan geleneğinde ise misyoner ifadesi; resmi kilise teşkilatı ya da herhangi bir Hristiyan cemaat tarafından, Hristiyan mesajını ve dinini yaymak amacıyla özel olarak yetiştirilen ve bu çerçevede, özellikle Hristiyanlık dışındaki toplumlarda görevlendirilen kişi anlamına gelmektedir. Böyle kişilerin oluşturduğu harekete ise “misyonerlik” adı verilir.

Misyonerlik, sıradan ya da rasgele bir tebliğ faaliyetinin ifadesi değil; o, Hıristiyan geleneğinden kaynaklanan belirli metotları kullanarak Hıristiyan dinsel değerlerinin yayılması ve diğer insanların Hıristiyanlaştırılması için yapılan sistematik aktiviteleri ifade etmektedir. Bu bağlamda misyonerlik, bir kurum olarak İslâm Dinindeki tebliğ ve irşat faaliyetlerinden ayrılır.

Hristiyan misyonerliğinde, Matta İncil’inde vurgulandığı gibi, muhatap alınan kimselerin İsa Mesih öğrencileri yapılmaları ve vaftiz edilmeleri ya da ilk Hristiyan misyoner Pavlus’un bir mektubunda vurguladığı gibi “ne yapıp edip insanların kazanılması” amaçlanmaktadır.

İslâm Dininde ise; Hazreti Peygamberin yaşamından itibaren Müslümanlar, İslâm’ı insanlara ulaştırmada tebliğ ve irşadı, yani İslâmi öğretilerin insanlara ulaştırılmasıyla onların aydınlatılmasını hedeflemişlerdir. Bu doğrultuda Kur’an, çeşitli ayetlerinde Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (Sallallahu aleyhi vesellem) ve O’nun şahsında Müslümanlara, görevinin yalnızca tebliğ (duyurmak) olduğunu, insanların inanıp inanmamaları konusunun ise Allah’la insanlar arasındaki bir şey olduğunu hatırlatmıştır. Nitekim Müslümanlar, yaklaşık 1400 yıllık İslâm tarihi sürecinde, yüzyıllarca egemenlikleri altında kalan bölgelerdeki gayrimüslimleri “ne yapıp edip Müslümanlaştırmaya” çalışmamışlar; onlara İslâm inanç ve değerlerini anlatmışlar, fakat inanıp inanmama konusundaki tercihi kendilerine bırakmışlardır. [1]

Misyonerliğin amacı; Hristiyanlığı dünyaya hâkim kılmak şeklinde ifade edilir. Misyonerler bu gayelerine erişebilmek için, gittikleri her yerde bağlı bulundukları mezhebin kilisesini kurarak, halkı bu kiliselerin etrafında toplanmaya çalışmışlardır. Bu amaçla başta Asya ve Afrika olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde faaliyet göstermişler, emperyalist devletlerle işbirliği içinde hareket etmişler ve onlara müsait zemin hazırlamışlardır.[2]

  1. yüzyıldan itibaren yeniden başlattıkları “Geç dönem haçlı seferleri” ile emperyalist devletlerin asıl amaçları yakın doğuya hâkim olmak ve Doğu’nun zenginliklerini ele geçirmek idi. Bunun için de, özellikle Ortadoğu’da misyonerleri öncü kuvvet olarak kullandılar. Bilhassa 13. Louis döneminde (1601-1643), Papaz Joseph’in de etkileriyle Müslümanlara karşı yepyeni bir Haçlı metodu olarak misyonerlik ön plana çıkarıldı.

Galata’da Saint Benoit Kilisesi’ne yerleşen ve burada Saint Benoit Okulunu kuran Fransız Cizvitler, ilk olarak Müslüman halk üzerinde faaliyet göstermeye çalışmış, ancak, başarılı olamayınca Ermeniler üzerinde faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Hıristiyan dünyası misyonerler vasıtasıyla yürüttüğü “oryantalizm” (Şarkiyatçılık) politikası sayesinde Müslüman toplumlar üzerinde kendi hegemonyalarını kurmayı hedeflemiştir. Doğu araştırmaları alanında çalışan batılı ilim adamları olan oryantalistler, nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslüman halkın oluşturduğu bazı Asya ve Afrika ülkelerinin din, inanç, kültür ve folklor gibi bir millete vücut veren, onu diğer milletlerden ayıran, daha da önemlisi halkın gündelik hayatına, inançlarına ve düşüncelerine tesir eden faktörler üzerinde araştırmalar yapmışlardır. [3]

İlk defa 1815 yılında Viyana Kongresi’nde bir Rus delegesi tarafından ortaya atılan ve daha sonraki dönemlerde bazı diplomatlar tarafından da değişik anlamlarıyla benimsenen “Şark Meselesi” terimi, bu yüzyılda Osmanlı Devleti bünyesinde misyonerliği ifade etmek için de kullanılmıştır. Batılı oryantalistler, artık top ve tüfek ile taarruz yerine, ekonomik, kültürel ve sanatsal yönleri kullanarak, Müslüman toplumları dejenere etmeye gayret etmişlerdir. Şark Meselesinin kukla oyuncuları ise Ermeniler ve Müslüman Araplar olmuştur.

İtalya ve Avusturya Katolikleri, İngiltere, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri Protestanları, Rusya ise Ortodoksları himaye bahanesiyle Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etmeye çalışmışlar, bu müdahaleyi de çoğunlukla gönderdikleri misyonerleri vasıtasıyla gerçekleştirmişlerdir.

Aslında, buradaki asıl hedefin gizli anlaşmalarla paylaşılmış Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılması ve Müslüman dünya üzerine Hıristiyan hâkimiyeti kurmak olduğu anlaşılmıştır. Sözü edilen bu devletler, Osmanlı ülkesindeki bu hedeflerini kolayca gerçekleştirebilmek için çok sayıda misyoner yetiştirmişlerdir.

XIX. yüzyılın başlarından itibaren, bu emperyalist devletler tarafından, Osmanlı ülkesi dâhilinde olan Afrika, Arabistan ve Asya kıtalarındaki topraklara çok sayıda misyonerler gönderilmiştir. Bu misyonerlerin pek çoğu, yukarıda da belirtildiği üzere, genellikle ilim adamı yahut araştırmacı kimliği ile toplumun arasına girmiş, uzun süre onlarla birlikte yaşayıp güvenlerini kazanırken, bir taraftan da bulundukları bölgeler hakkında stratejik değer taşıyan bilgileri hamileri olan ülkelere bildirmişlerdir.

Misyoner okullarında eğitim gören azınlıklar, bir süre sonra Osmanlı idaresine karşı ayaklanmış, bu okullarda öğretmen yahut din adamı olarak görev yapan misyonerler de bu ayaklanmaların meydana gelmesinde en önemli rolü üstlenmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde bilhassa üç misyoner okulu çok önemli üç misyonu üstlenmişti. Bunlardan birincisi olan Robert Koleji’ne Bulgar ayrılıkçılığının liderleri yerleştirilmişti. Harput’taki Fırat Koleji, Ermeni ayrılıkçılığının liderlerinin yerleştirildiği okuldu. Merzifon’da kurulmuş olan Amerikan Koleji ise daha ziyade Pontus hareketinin merkezi durumundaydı.[4]

Orta Doğu’da bu misyonu en iyi yerine getiren bir diğer okul ise Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi idi. Bu okul 1866 yılında misyonerler tarafından kurulmuştu. Suriye’deki ilk Protestan Koleji olarak kurulan bu okulun etkileri bütün Arap dünyasında kısa süre içerisinde hissedildi. Bu okulda okuyan Müslüman öğrenciler, hileli yollarla kendi dinlerinden uzaklaştırılmış, kendi dinlerine zıt doktrinlerle eğitilmişlerdi. Bu propaganda neticesinde, öğrenciler son sınıfa geldiklerinde kendi dinlerine karşı hararetli birer muhalif haline gelmişlerdi. Bu okuldan mezun olan öğrenciler daha sonraki dönemde Arap milliyetçiliğinin en ateşli savunucuları ve yeni oluşan Arap devletlerinin liderleri olmuşlardır.[5]

Misyonerler iyi bir eğitim almanın yanı sıra, görevlendirildikleri ülkenin coğrafî, ekonomik, kültürel, siyasî durumu hakkında da bilgi sahibi olmuşlardır. Misyonerlerin hedef aldıkları bölgelere, kitlelere ve toplumlara yönelik ayrı, özel program ve metotları olduğu gibi, zaman ve şartlara göre değişen metotları da olmuştur.[6] Mesela, Protestan misyonerler propaganda yaptıkları insanları değiştirmeyi, düşüncelerine, yaşam tarzlarına müdahale etmeyi düşünmüşler, kurdukları okullar ve yayınladıkları kitaplarla bu amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır.[7] Faaliyet gösterdikleri bölgelerde yaşayan yerli halkın dillerini, dinlerini, örf ve adetlerini en ince ayrıntısına kadar öğrenmişler ve bu konular üzerinde akademik sayılabilecek çalışmalar yapmışlardır.

Atatürk, misyoner okulları için; “bunlar mektep değil, memleketimizde düşmanın işgali altındaki kalelerdir” cümlesini sarf ediyordu.[8]

Misyonerler çocuk yaşta hizmete alınırlar. İleride görevlendirilecekleri işe göre, ilmî, ahlaki ve fikrî eğitim alırlar. Mesela, İngiliz Misyoner Cemiyeti’nin bu konuda izlemiş olduğu yol şu şekildedir. Cemiyet, her yıl, ihtiyaca göre, okullarda eğitim gören çocukların en zekilerinden, babalarının da iznini almak suretiyle, otuz-kırk tanesini seçer. Seçilen bu öğrenciler devlet güvencesi altına alınır. Öğrenciler, yeteneklerine göre, üçer-beşer ayrılarak, dünya üzerinde, İngiliz devleti için önem arz eden bölgelere gönderilirler. Mesela, ikisini Türkiye’ye, üçünü Nûbî’ye ve Sudan’a, dördünü Hindistan’a, üçünü Tibet’e, beşini Rusya’ya vs. yerlere yerleştirirler. Bu çocuklar, gittikleri ülkelerdeki İngiliz elçilik ve konsolosluklarına emanet edilirler. Cemiyetin, bütün İngiliz elçilik ve konsolosluklarına kesin talimatı vardır. İşte bu talimata göre çocuklar büyütülür, okutulur, eğitilir ve yetiştirilir.[9]

“Londra’da bir de Misyon Okulu vardır; ülke dışında eğitim görenler, Londra’ya dönüşlerinde bu okula devam ederek sınav olurlar; kazanırlarsa misyoner olurlar, kazanmazlarsa tekrar okurlar ve misyoner çıkarlar. Misyoner okulunun en önemli dersi, Hristiyanlık Felsefesidir. Bu derste zayıf olanların misyonerlikteki dereceleri aşağı olur. Misyoner olmak için birçok şart vardır; Bu şartların en mühimi, Londra’daki Misyon Cemiyeti Okulu’nda tahsil görmek ve pekiyi derecede diploma almaktır. Amerikalı pek çok misyoner olduğu gibi İsveç, Norveç, Alman ve Danimarkalı misyonerler de vardır.

Amerikan misyonerleri Doğu’da, İngiliz misyonerleri Uzak Doğu’da faaliyettedirler. Protestan olan her memlekette misyoner şirketleri mevcuttur. Her şirketin tüzüğü ve bir idare şekli vardır. İngiliz misyonerleri dört sınıftır. Birinci sınıfı ve en büyükleri mürşitlerdir; bunlara profesör diyorlar. İkinci tabakası; misyonerlerdir. Üçüncü takımı ise misyoner muavinlerdir. Dördüncü kısmı da gönüllü öğrenci misyoner cemiyetidir. Bu şirkete Students Volunteer Missionary Society diyorlar. Bir de, ayrıca misyoner kadın cemiyeti veya şirketi vardır ki bu şirket asıl İngiliz Misyon Şirketi’nin bir şubesidir. Her sınıfın dereceleri vardır. Bu dereceleri aşamayanlar bir üst sınıfa geçemezler.[10]

Misyonerlik faaliyetleri dünya üzerinde en çok A.B.D. , İngiltere, Almanya, Hollanda, Fransa, İtalya, Rusya ve İsrail gibi emperyalist ülkeler tarafından yapılmaktadır. 19. ve 20. yüzyılda misyoner faaliyetleri özellikle Osmanlı topraklarında daha fazla görülmüştür. Bu faaliyetler neticesinde; emperyalizme hizmet eden ülkeler tarafından bilinçli ve maksatlı olarak çıkarılan 1. dünya savaşı ile Osmanlı imparatorluğu parçalanmış ve yıkılmıştır.

Misyoner okulları, Osmanlı topraklarında gayri-müslim tebaa için de açılmış ve bu gayri-müslim tebaa, Osmanlı devletine karşı isyana teşvik edilmiştir. Ermeni, Rum ve Bulgarlar üzerinde misyoner okullarının rolü, gayri-müslim tebaayı devletten koparmak olmuştur.

Misyonerlik faaliyetleri için emperyalist devletler tarafından çok büyük miktarlarda sermaye ayrılıp harcanırken, bir misal vermek gerekirse; Osmanlı Coğrafyasında 1831-1915 yılları arasında sadece basın-yayın çalışmaları için 2.804.104 Amerikan doları harcanmıştır. Bunun yanı sıra 1916 yılına kadar toplam 450 Amerikalı misyoner görev almış ve bunlara da yaklaşık 4500 kadar Osmanlı tebaası, misyoner kurumlarında görevli olarak destek vermiştir.[11]

İslâm Ülkelerinde Müslümanlara yönelik misyonerlik faaliyetlerinin ilk örneklerine VIII. yüzyıldan itibaren rastlanır. Endülüs’te kocası Vali Abdülazîz b. Mûsâ b. Nusayr’ı (713-716) Hristiyanlaştırmaya çalışan Bayan Egilon, (Ümmü Âsım) müslümanlara yönelik çalışma yapan ilk Batılı Hristiyan misyoner sayılır.

“Fransa keşişi” olarak da adlandırılan Clunyli Abbot Hugh ise, bir diğer ilk dönem misyoneridir. XI. yüzyılda Papa VII. Gregory’nin Kuzey Afrika Müslümanlarına yönelik gizli bir misyonerlik çalışması yürüttüğü de söylenmektedir. (12)[12]

Haçlı seferleri esnasında misyonerlik faaliyetlerindeki artış dikkati çekmektedir. Bu faaliyetlerde ilk ciddi açılım XIII. yüzyılda Assisili Francesco tarafından yapılmıştır. Francesco, insanlara Hristiyan mesajının basit tarzda ve güzelce sunulduğunda kabul edilmesinin çok daha kolay olacağını düşünmüş, kendisi de bu yöntemi kullanmıştır. Bu çerçevede Francesco üç misyon seferine çıkmıştır. Bunlardan ilkini 1212’de Fas’a, ikincisini 1214’te İspanya’ya yapmıştır. 1219’da 5. Haçlı ordusuyla birlikte yola çıkarak Mısır’a gitmiş ve orada sultanın huzuruna çıkarak ona Hıristiyanlığı anlatmıştır.[13]

Tarihten Günümüze Misyoner Gruplar

 

Cizvitler (Jesuit): Bu grup, 1534 yılında Hristiyan olmuş bir İspanyol askeri olan Ignatiyos tarafından kurulmuştur. Misyonerlik çalışmalarını eğitim kurumları açarak yürüten Cizvitler, Katolik Kilisesi’ne bağlıdır. Sadece erkeklerden oluşan ve yaklaşık 17.000 üyesi bulunan en büyük misyoner gruptur. Özellikle Amerika ve Hindistan’da yoğun olmakla birlikte dünyada altı kıtada 112 ülkede bulunmaktadırlar. Cizvitler, Amerika başta olmak üzere birçok ülkede üniversiteler ve kolejler açarak gençleri Hristiyanlaştırmaktadır. Bugün Katolik Kilisesi’nin başındaki Papa Francis de bu göreve seçilen Cizvit tarikatına mensup ilk papadır.

Metodistler: Metodist Hristiyanlar Protestanlık mezhebinin bir alt grubu olarak 18. yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Doktrin olarak sadaka vermeyi, fakire iyi davranmayı ve misyon faaliyeti için istekli olmayı öncelemektedirler. Metodist Hristiyanlar, işçi sınıfı ve hapishanelerdeki suçlular da dâhil toplumdan dışlanmış veya hor görülen gruplara yönelik misyonerlik çalışmaları yürütmüşlerdir. İngiltere’de işçi sınıfının oluşmasında büyük etkisi olan Metodist Kilise, Amerika’da çok sayıda siyahi kölenin kendilerini tercih etmesi sebebiyle “siyahi kilise” olarak isimlendirilmiştir.

Fransiskenler: Bu cemaatin kurucusu Assisili Aziz Francis’tir. 1182 yılında zengin bir tüccarın oğlu olarak doğan Francis, genç yaşında babasının servetini terk ederek fakir bir hayat yaşamayı tercih etmiştir. Aziz Francis, Hristiyanları fakir, sakat, yetim ve bakıma muhtaç insanlara yardım etmeye çağırmıştır. Bugün dünyada 30.000’in üzerinde Fransisken papaz vardır.[14]

Anglikanlar: Anglikan Kilisesi İngiltere’nin resmî kilisesidir. Protestan mezhebi içerisinde kabul edilmesine rağmen sadece İngiltere’nin çıkarları için çalıştığından Anglikan (İngiltere’ye ait) olarak isimlendirilmiştir. İngiliz sömürgesi olan ülkelerde yaptığı çalışmalar sonucu bugün yaklaşık 80 milyon müntesibi bulunmaktadır. Türkiye’de de bulunan Kilise Misyonerleri Teşkilatı (Church Missionary Society-CMS) Anglikan misyonerlerin en aktif teşkilatıdır. 1800’lü yıllarda, Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetleri için, İncil’in yerel dillere çevrilmesi çalışmaları yaptıkları bilinmektedir. [15]

Dominikenler: Vaaza önem verdikleri için Vaizler olarak da bilinen Dominikenler, yaşadıkları toplum içerisinde İncil’in ancak ilim yoluyla anlatılabileceğine inanmışlardır. Orta Çağ’da üniversitelerdeki öğretim görevlilerinin büyük çoğunluğu Dominiken’dir. Bu grubun esas amacı sapıklıklara karşı Hristiyanlığı muhafaza etmektir. Misyonerlik anlayışlarındaki temel yaklaşım ise Hristiyan yapılmak istenen toplumun dilini öğrenerek onlarla detaylı şekilde tartışabilmektir. 13. asırda çok sayıda Dominiken misyoner Kuzey Afrika’ya gönderilmiştir. Farabi ve İbni Rüşd’ün eserlerini inceleyerek Batı’da tanınmalarını sağlayan Thomas Aquinas Dominikenlerin önde gelenlerindendir Bugün dünyada 7.000’in üzerinde Dominiken vaiz ve yüzlerce rahibe grubu vardır. [16]

Yehova Şahitleri: 1870’li yıllarda Hristiyan bir din adamı olan C. T. Russal tarafından kurulan Yehova Şahitleri mezhebi, diğer gruplardan farklı olarak teslis inancına sahip değildir. Tanrı Yehova’ya inanan ve İncil’in yorumlanmasında diğer mezheplere katılmayan bu grup, kendi İncil tercümeleri ve tefsirleri ile misyonerlik yapmaktadır. Hristiyanlık inancını yaygınlaştırmak için kapı kapı dolaşan Yehova Şahitleri, Hristiyanlık inancını, İsa Mesih’in yaşadığı yıllarda olduğu gibi yaşadıklarını iddia etmektedirler.

Günümüze yakın 1985 yılı verilerine göre, sadece Katolik Kilisesi tarafından yürütülen misyonerlik faaliyetleri şu şekilde sıralanmaktadır: İlkokul çalışmaları: 21 milyon öğrenci, Ortaokul çalışmaları: 11 milyon öğrenci, Katolik kolej ve üniversiteleri: 2,1 milyon öğrenci, Anaokulu: 5.800, Desteklenen hastane: 6.500, Dispanser/sağlık merkezi: 12.000, Yaşlı ve engelli evi: 10.000, Yetimhane çalışmaları: 6.200. [17]

Dünyada, özellikle İslâm ülkelerinde ve Anadolu topraklarında emperyalist devletler tarafından uygulanan misyoner faaliyetleri ile ilgili daha pek çok örnekler vardır.

Müslüman milletlerini ayırmak, parçalamak ve birbiri ile vuruşturmak, Hristiyan ve Yahudi dünyası için daimi bir metot olmuştur. Osmanlı ordularını yenmek mümkün olmayınca, imparatorluğumuzda kardeş milletleri ve tabi milletleri Müslüman Türk’e karşı ayaklandırmak için hainane plânlar tatbikîne başladılar. Devletimizin yaşama pınarı, din, ahlâk ve örfümüzün çürütülmesi ve Hristiyan milletlerin isyana sevki, kardeş milletlerin kavgaya kışkırtılması tez şahlanmaya başlandı. Bunun için de, Amerika, Rusya, Fransa ve İngiltere’de şarkiyat araştırmaları başladı.

“Şark Meselesi” yani Osmanlı İmparatorluğunu ortadan kaldırma hedefine gidecek yollar çizilmeye başlandı. Bilhassa 1789’dan sonra, sözde hürriyet ve sözde milliyetçilik fikirleri Bulgar, Rum, Sırp, Karadağlılar arasında yayılıyordu. İngiliz, Rus ve Fransız propagandacıları ve teşkilatçıları İmparatorluğu dolaşıyorlar ve İmparatorluğun kuyusunu kazacak hürriyet ve menfi milliyet fikirlerini mason localarında fısıldıyorlardı. Osmanlı İmparatorluğunu teşkil eden milletlerin nasıl ayrılacağı ve Müslüman Türk’ün nasıl lime lime edileceği araştırılıyor, planlanıyor ve haince tatbik ediliyordu.

Rumlara, Bulgarlara, Sırplara yazılan uydurma tarihler birbirini kovalıyor, İslâm ve Türk düşmanı kadrolar İstanbul’un göbeğinde misyoner ocaklarında yetiştiriliyordu. Rumlara hürriyet, Bulgarlara muhtariyet. Sırplara müsamaha sloganlarına Yahudiliğin tahrik ettiği İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya pozisyonlarının müsaade ettiği tarzda sarılıyor ve İmparatorluğun muhteşem fakat kadrosuz yanışına vurdukça vuruyorlardı. Yunan, Bulgar, Sırp isyanlarının yangınları yüz binlerce Müslüman Türk’ü ölümün kucağına atıyordu.

Hıyanetler Bitmiyor Bu Sefer Kardeş Milletlerin Eline Hıyanet Reçeteleri Tutuşturuluyordu.

İngiliz Entellijans servisleri ve Rusya’nın gayretleri semere veriyor ve Macar Yahudisi VAMBERY sahte ve menfi bir Türkiyat ilmi tezgâhlıyordu. Teodor Herzl’in bu akıl hocası, Şecere-i Türkî’yi bozmak için, Yahudi Resududdîn gibi Türk milletinin tarihini ve ideallerini tahrif ediyordu. Şimdi beynelmilel Yahudiliğin emireri emperyalist devletler Anadolu’yu da parçalayıp, son müstakil varlığımızı da yem yapmak İstiyorlar. Misyoner yuvaları, Mason locaları, Türk, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Laz, Kürt, yerli, muhacir diyerek son vatan parçasını da lime lime etmek istiyorlar.

Ey bu din, bu devlet, bu vatan ve bu bayrak için gaza meydanlarında şehit olmuş ataların çocukları! Ayrılmayınız, birleşiniz. Kıblemiz bir, kitabımız bir, vatan bir, bayrak bir, devlet bir, gaye aynı. Düşmanlarımızın sesine değil, siperlerde yan yana şehit olan dedelerimizin bütün tarihimizi dolduran ve uğuldayarak bizlere kadar gelen sesine kulak veriniz. Milletim Uyan![18]

[1]– Misyonerlik, Şinasi Gündüz, Mahmut Aydın, Kaknüs Yay. s.17

 

[2]– İslâm âlemi ve İngiliz misyonerler, bir misyoner nasıl yetiştiriliyor? Yzb. Ahmet Hamdi Bey, Yeditepe yayınları, sayfa:4

 

[3]-Mustafa Sibâî, Oryantalim ve Oryantalistler, terc.: Mücteba Uğur, İstanbul 1993, s. 12.

 

[4]– Bayram Küçükoğlu, Türk dünyasında misyoner faaliyetleri s. 89; Ahmet Gürkan, İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Ankara, s. 337-338.

 

[5]– A. Gürkan, s. 337-339

 

[6]– M. Erdem, s.281

 

[7]– Numan Malkoç, “Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’deki Protestan Misyonerliği”, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, İstanbul 2004,s.172

 

[8]– Küçükoğlu, s.94

 

[9]– İslâm âlemi ve İngiliz misyonerler, bir misyoner nasıl yetiştiriliyor? Yzb. Ahmet Hamdi Bey, Yeditepe yayınları, sayfa:18

 

[10]– İslâm âlemi ve İngiliz misyonerler, bir misyoner nasıl yetiştiriliyor? Yzb. Ahmet Hamdi Bey, Yeditepe yayınları, sayfa:45

 

[11]– Osmanlı Suriye’sinde bitmeyen mücadele, Selim Han Yeniacun, s.47

 

[12]– Cutler, s. 3706

 

[13]-Neill, A History of Christian Missions, s. 99

 

[14]– Alponsus Pluth, Carl Koch, The Catholic Church: Our Mission in History, Minnesota: Saint Mary’s Press,

 

[15]– Resul Çatalbaş, “Anglikan (İngiliz) misyoner teşkilatlar,” Journal of Faculty of Theology of Bozok University, 2, 2 (2012/2)

 

[16]– J. Walz, “Muhammad and the Muslims in Thomas Aquinas”, Muslim World, No. 66,

 

[17]– Şinasi Gündüz, “Misyonerlik ve Hristiyan Misyonerler”

 

[18]– Türkiye’de vatan bölme faaliyetleri, Yeniden Milli Mücadele Mecmuası, 23 Haziran 1970

 

Yorum Yapın

Navigate