herkesin korkulu rüyası KORONA VİRÜS

Coronavirüs, tüm dünyaya ve ülkemize korku salarken toplum olarak düşünmemiz gereken bazı şeyler var.

Müslüman olsun olmasın herkesin düşünmesi gereken şeyler bunlar!

En başta tevekkül, ecel, ölüm korkusu, rızık, helal ve haram yiyecekler, sabır ve şükür, karantina, İslam’da koruyucu hekimlik, ihtikar ve emr-i bilmaruf ve bunun gibi bir çok şey.

Bunları İslâmî ve insani manada düşünmemiz gerek.

Artık herkesin korkulu rüyası KORONA VİRÜS!

Her gün,  tüm dünyaya sıçrayan virüsten ölüm olayları takip ediliyor ve yurdumuza sıçradı sıçrayacak derken nihayet ülkemizde de tespit edilen bir hafta önceki ilk vakanın ardından  bugün itibarıyle vaka sayısı ülkemizde… olmuş. Allah eksiltsin, çoğalmasın.

Bu tabii ki tespit edilen ve açıklanan rakam.

İnşallah bilinmeyen sayı da fazla değildir. Koronadan ilk ölüm de yaşlı bir iş adamımızın vefatına sebep oldu. Allah rahmet eylesin. Az önce ikinci bir ölüm vakası haberini de okuduk.

Çaresi bulunmayan bir hastalıktan vefat edenlerin şehit hükmünde olacağını peygamberimiz haber veriyor.

Allah’ın  verdiği her derde, hastalığa derman da ihsan edeceğini yine peygamberimiz haber veriyor.

İnsanlara düşen bu dermanı aramak.

İnşaallah en yakın zamanda bu hastalığın çaresi, dermanı bulunur diyelim.

Herkes KORONA VİRÜS’ü   dillendiriyor,  herkes korkuyor ve şikayetçi.

Ve herkes çözüm önerisinde bulunuyor, yetkili yetkisiz.

Bu virüsün evlerimize ve yurdumuza uğramaması adına fert ve toplum olarak bizler neler yapıyoruz veya yaptık?

İki gün önce  haberlere bakarken önceki  gün, SİVAS’ta  bir market açılışındaki indirimden dolayı izdiham yaşanmış.

Hani biz bu virüsten korkuyorduk ne işimiz var kalabalık ortamda, sırf alışveriş için değer mi?

Hem kendi canını,  hem tüm insanları riske atmaya.

Market raflarında yiyecek ve temizlik ürünü bırakmayan  anlayış hangi akla hizmet  ediyor acaba ?

Acaba satın alınan tüm malzemeleri kullanmak nasip olacak mı ?

Bu durum sadece ülkemizde değil, tüm medeni denilen dünyada da görülüyor.

İnsanlar evlerinde kendilerini karantinaya alırken sanki açlıktan öleceklermiş gibi hareket ediyor, market raflarındaki ürünleri kapışıyor.

İhtiyaç olacak mı olmayacak mı demeden.

Tuvalet kağıdından, makarnaya daha bilmem  nelere varana kadar.

İnsanın aklına neler getiriyor bu durum.

Askerlerimizin hali, Filistin’de tecrit altında bulunan müslümanlar, Suriye ‘de savaş bölgesinde olanlar, kamplardaki mülteciler, fakirler, garipler, ülkemizde mülteci olarak bulunanlar, esir Türkler ve daha aklımıza gelen, gelmeyen açta açıkta bir sürü insan …. köprüaltı çocukları…

Az önce korona virüsten korunmak için üç kişinin İstanbul’da sahte alkol içtikleri için öldüğünü, aynı olayın İran’ da da yaşandığını ve 500 ü aşkın kişinin sahte alkol tüketiminden zehirlendiğini ve 60 kişinin öldüğünü duyunca hayrete düştüm.

Koronadan korunayım derken ölmek …işte öyle bir şeymiş demek.

Peki ya koronadan değil de başka bir sebebten emr-i hak vaki olursa ?

Bu hiç akla gelmeyen bir olasılık gibi görünse de insanlar tüm dünyada ve ülkemizde sadece koronadan ölmüyorlar.

Günde yatağında ölen bir sürü insan var.

Trafik kazalarında, iş kazalarında, cinayetten, tabii afetlerden ölen bir çok insan var, şehit düşen bir çok insan ve hele açlıkla mücadeleyi kaybedip açlıktan ölenler …

İnsanlar ölüm bana şah damarımdan daha yakın diye düşünmüyor.

“Ölümün bizi nerde beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim derken insan,  hemen bir de atasözünü hatırlayıveriyor:

“Ecel gelmiş cihana baş ağrısı bahane !

“Korona da bahane!

Elbette ki bir müslümanın en önemli görevlerinden birisi ALLAH’ın kendisine emanet olarak verdiği cana sahip çıkmak ve sağlığını korumaktır.

Sağlığımızı korumak en başta dini bir vecibedir.

Bu arada başkalarının sağlığını tehlikeye atacak davranışlardan da kaçınmak bir vazifedir.

Bu salgında insanlar sadece kendilerini değil, ailelerini ve tüm insanları da düşünmek zorunda.

HİCRETİN 12 YILI Yermük harbinde,  Ashab-ı kiram birçok şehit verdi ve birçoğu da gazi oldu.

Şehadet şerbeti içerken bile birbirlerine ne kadar bağlı olduklarını,  birbirlerini ne kadar sevdiklerini gösterdiler.

Ashab-ı kiramın ileri gelenlerinden Hazret-i Huzeyfe anlatıyor:

-“Yermük muharebesinde idi.  Çarpışmanın şiddeti geçmişti ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar düştükleri kızgın kumların üzerinde can veriyorlardı.

Bu arada ben de,  güç bela kendimi toparlayarak,  amcamın oğlunu aramaya başladım.

Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra,  nihayet aradığımı buldum.

Fakat ne çare!..

Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu,  göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu.

Dudakları hararetten adeta kavrulmuştu.

Daha evvel hazırladığım su kırbasının ağzını açtım suyu kendisine doğru uzatırken,  biraz ötedeki yaralıların arasından İkrime’nin sesi duyuldu:

-Su! su!…

Amcamın oğlu Hâris,  bu feryadı duyar duymaz göz ve kaş işaretiyle suyu hemen İkrime’ye götürmemi istedi.

Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım.

İkrime elini kırbaya uzatırken Iyaş’ın iniltisi duyuldu:

-Allah rızası için bir damla su!

Bu feryadı duyan İkrime,  elini hemen geri çekerek suyu Iyaş’a götürmemi işaret etti.

Suyu o da içmedi.

Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa Iyaş’a yetiştiğim zaman kendisinin son nefesinde kelime-i şehadeti söylediğini duydum.

Benim getirdiğim suyu gördü.

Fakat vakit kalmamıştı…

Başladığı kelime-i şehadeti ancak bitirebildi.

Derhal geri döndüm,  koşa koşa İkrime’nin yanına geldim.

Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim!

Onun da şehit olduğunu müşahede ettim.

Bari dedim,  amcamın oğlu Hâris’e yetiştireyim.

Koşa koşa ona geldim.

Ne çare ki o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula ruhunu teslim edip,  şehit olmuştu. ”

N’OLDU BU İNSANLARA DA BU HALE GELDİLER?

Bu insanlar önceleri müşrikti.

Hele ki İKRİME !

Ebu Cehil’in oğlu İKRİME babasını bile geçmişti kötülükte.

Mekkenin fethi esnasında da öldürülmemek için kaçmış,  fakat eşinin peygamberimize onu affetmesi için ricası üzerine eşini tam gemiye binip Habeşistan’a kaçmak üzere iken geri getirip müslüman olmasına vesile olmuştu.

Sevgili peygamberimiz (SAV)onu iltifatla karşılamış ve İslamın bu azılı düşmanı müslüman olup samimi bir imana sahip olmuştu.

NEYDİ ONLARI MÜŞRİK İKEN, BENCİL İKEN BÖYLESİ DİĞERGAMLIĞA SAHİP KILAN UNSUR?

KALIN SAĞLICAKLA…

 

 

Yorum Yapın

Navigate