ABDULLAH BİN ZÜBEYR: DARAĞACINDAKİ ŞANLI ŞEHİT…

Dar ağacından ebede kadar sürecek bir hutbe…

İdam sehpasında bir adam sallanıyor…

Kim bilir kaç gün kaldı orada? Niçin indirmiyorlar ki? Zaten idam edilmiş, niçin bu ceset buradan indirilmiyor?

Ve bir yaşlı kadın geliyor oraya. Gözleri kör anlaşılan, diyor ki:

“Ey hatip! Ne zaman bitecek hutben? Ne zaman ineceksin oradan? Zulüm bitmez, sen hutbene devam et…”

*

Hatip hutbesine devam etmiş midir sizce?

Bir süre sonra indirilir o darağacından günlerdir orada asılı kalmış başsız şehit… Vücut, paramparça olmuş…

İndirilir hatip hutbeden…

Verdiği hutbenin ihtişamından korkarlar ve indirirler apar topar bu sözlerden sonra…

Şimdi tekrar soralım mı?

Hatip hutbesini bitirmiş midir? Ne dersiniz aziz kardeşler… Bitmiş midir?

Ben diyorum ki bu hutbe bitmez… Hiç de bitmeyecektir…

Zulüm ile abad olanlar için, seyredenler için bu hutbe bitmez…

O kör ninemiz öyle diyordu:

“Abdullah’ın başı kopuktur. Ama o, ölümsüzlüğü temsil ediyor. O, zülme karşı mücadelenin faziletini ve ölümsüzlüğü temsil ediyor… Herkes bu hatibin hutbesini dinlesin…”

 

****

Böylesi muhteşem bir dirayet, inanç ve inançta, mücadelede sebat… İnsanlara örnek olmaz mı?

Bu örnekleri gören insanın imanı coşmaz mı?

O sahneyi gördüğünüzü varsayın… Veya hayalinizde canlandırın… Aslında hayal etmek için gözlerimizi bile kapamaya gerek yok…

Tarihler yazmış, okuyoruz, öğreniyoruz olayları…

Peki ama kim bu darağacındaki adam, başı kopmuş, paramparça vücutlu bu genç adam? Ya o kadın kim?

Asanlar kim, insanlar kim?

Mekan neresi?

Neden, niçin sorularının ardı kesilmez ki?

O adam, o genç adam, Abdullah bin Zübeyr… Herkesin bildiği, Cennet’le müjdelendiği, Aşera-i Mübeşşera’dan olduğu hadislerde rivayet edilen Hz Zübeyr’in oğlu…

O kadın. O muhterem kadın… Hz .Ebubekir’in kızı. O nine, Hz .Aişe’nin ablası. O kadın, eli öpülesi; Zatün-Nitakayn denilen hatun…

Hicret esnasında, Sevr mağarasında saklanan babası ile sevgili Peygamberimize yiyecek taşıyan ve yola çıkacaklarında Medine’ye doğru yol hazırlığı yapılırken mağarada, hazırladığı çıkınları bağlayacak şey bulamayınca derhal kuşağını belinden çözüp, ikiye bölüveren ve çıkınları bu kuşaklarla bağlarken, gülümseyen Nebi’nin;

“Ya Esma! Allah senin o kuşağının yerine Cennet’te iki kuşak verecek, zatün nitakayn’sın sen.” hitabına erişen…

Eline geçen az bir malı tasadduk için sabahı bile beklemeyen bu hatun kişi sevgili Peygamberimizin aziz baldızı…

O, Hz. Esma bint-i Ebubekir…

Çağlar ötesinden hutbenin sesi geliyor halen kulaklarımıza…

Açalım kulaklarımızı daha iyi anlamak için ne diyor hutbede hatip:

“Zulüm ile abad olunmaz.” diyor tek cümle ile…

Peki zulmü yapanlar? Emeviler adına Haccac-ı Zalim…

Mekan neresi? Tin suresinde belirtilen Emin Belde:

“Bismillahir-rahmanir-rahim. Vet – tini vez-zeyTun. Ve turi sinin. Ve hazel beledil emin.” “İncire, zeytine, Tur-i Sina’ya ve Emin Belde’ye yemin olsun ki!” buyurur Allah Kur’an’da…

Yani bu bölge Emin Belde… Her türlü cinayetin haram olduğu, Harem-i Şerif bölgesi.

Kabe’mizin bulunduğu yer…

Kabe mancınıklarla dövülmüş, darağacına çekilen yiğit bir mancınık taşıyla ağır yaralanmış… Ve sonra. Sonrası malum…

Peki niçin bu katliam?

Saltanat davası. Peki şu anda hayırla yadedilen kimdir? Haccac-ı Zalim midir? Hz. Esma ve Zübeyir şehit midir?

Buna siz karar verin…

Yaptığı zulümler uzun süre devam eden bir insan nasıl yaşar, nasıl ölür?

Ecel gelmeye yakın Haccac’a ruhi sıkıntılar musallat olur. Nasıl olmasın ki? Ardında iki yüz bin kesilmiş baş, yirmi sekiz bin mahkum bırakan bir adam nasıl yaşar, vicdanı rahat mıdır? Geceleri yastığa başını nasıl koyar?

Gözünün önünde kesik başlar dolaşmaz mı?

54 yaşında, mide ağrıları dayanılmaz halde elem ve keder içinde, Allah’ın kendisini mağfiret edip etmeyeceği korkusuyla ölüp gider…

İnsanlar ölümünü sevinçle karşılarlar… Şükür secdesine gider kimileri, ağlar kimileri sevinçten.

Mezarı nerededir derseniz eğer, bilinmeyen bir yere gömülür. Mezarı tahrip edilmesin diye…

Hiç hayrı yok mudur peki bu zalim Haccac’ın…

20 yıl valilik yapmış. Olmaz olur mu? Elbette hep kötülük yapmamış…

Bizim en önemli bildiğimiz hayrı; Kur’an-ı Kerim’in noktalama ve harekelenmesi işidir ki, önemlidir… Çok önemlidir bu husus… Yazım hatalarını önlemiş böylece. Haccac’ın Kur’an harflerini tek tek saydırmış, muhtelif surelerde geçen on bir kelimenin imlâsını belirli bir kıraate göre tespit ettirmiştir. Kendisinin her gece Kur’ân-ı Kerîm okuduğu söylenir…

Halife Mervan’ın muvafakatiyle yaptığı işlerden biri de Arapça’nın resmi dil olması, divan defterlerinin Arapça’ya çevrilmesidir.

Yeni para basımı, ziraata verdiği önem, sulama kanalları yapımı, ölçü tipi tespiti, posta teşkilatını kurması…

Daha kim bilir neler yapmıştır…

Ama bu yaptıklarını kim biliyor desek, ben bile çoğunu bilmiyordum…

Rahmetle anılmak için zulümden vazgeçmek gerekir… Keşke bunu Haccac-ı Zalim bilseydi…

Bu arada Haccac-ı Zalim Urve bin Mesud’un torunudur…

Urve Taifliler tarafından onları İslam’a davet ettiği için öldürülmüştür… Onun misali Yasin suresinde anlatılan Habib-i Neccar gibidir…

Allah tüm geçmişlerimize rahmet eylesin…

Yorum Yapın

Navigate