İSLAM RÖNESANSINA BAKIŞ

Kavram Seçimi Tartışmaları

Son 30 yıldır Müslüman aydınlar tarafından “İslam Rönesansı” kavramı üzerine çalışılıyor. Kavramın adlandırılması değişik çalışma gruplarında farklı farklı da olsa hem yurt içinde, hem de yurt dışında önemli aşamalar kaydedildi. Rönesans kavramı ile ilgili açıklanması gereken noktalar var: Şimdilik en önemli nokta olarak “İslam” ile “Rönesans”a birbirini tamamlama rolünün verilmesidir. Rönesans kelime anlamı ile    ” kendine gelme”  “bilim, düşünce ve sanatın yeniden dirilişi” ya da “yeniden doğuş” anlamlarına gelmektedir. Batı’da kendi şartlarında başarıyla uygulanan bu metodun çağımızın iletişim, etkileşim imkânları doğrultusunda İslam dünyasında da uygulanması ya da denenmesi gerekli görülmüştür. Pratiklerin etkili sonuçlar ortaya koyduğu görüldü. Bu durumun en güzel örneği bu anlayış ile gerçekleştirilen meal, tefsir, kelam, Siyer, psikoloji ve psikiyatri… vb çalışmaların aydınlar ve meraklılar tarafından ilgiyle takip edilmesidir. Bu konuyla ilgili düşünce pratiği yapma gereği duyduk.

 

İslam Rönesans’ına Neden İhtiyaç Duyuldu?

İslam’ın ilk asırlarında mezhep, fırka, cemaat ve tarikat ayrılıkları ile birlikte gelişen din olgusu zamanla Vahyin Resul tarafından canlı olarak uygulandığı Asr-ı Saadet Döneminden farklı bir boyuta taşındı. Bunun sonucu değişik coğrafya ve siyasi ortamlarda farklı İslam itikatları ile yaşayış tarzları ortaya çıktı. Her birinin ortak özelliği Kur’an ve Resulüllah’a dayanıyor görünmesine rağmen bunlardan uzaklaşmalarıdır. Bunun sonucu İslam Medeniyeti yaklaşık beş asırlık yükselme, insanlığa umut olma sürecinden sonra özellikle son üç asırdır ölüm – kalım (nekahat) sürecine girmiştir. 19. Yüzyıldan itibaren bu duruma kafa yoran az sayıda düşünce insanı, sorunlu olanın “İslam” değil, kendini “Müslüman” olarak tanımlayan toplumlarda olduğunu saptamasıdır. Bu değerli düşünce insanlarına göre ilk beş asırdaki bilimsel düşünme, Vahye (dolayısı ile Resulüllah’ı örnek alan – çünkü O, yaşayan Kur’an’dı) dayalı itikat, istişare (danışma ve demokratik idare) ve adalet terk edildiği için gerileme kaçınılmaz oldu. “… Muhakkak ki Allah bir topluma verdiği nimeti, onlar, kendilerindeki iyi hali fenalığa çevirmedikçe bozmaz…” (Rad 11) buyurulmuştur. Bu durumda özellikle düşünce disiplini, itikat ve yönetim alanlarında “öze dönüş” fikri ortaya çıkmış, buna da Batıdaki örneğinden dolayı güncel ‘Rönesans’ tanımı uygun görülmüştür.

Bu “öze dönüş”e verilecek ad konusunda epey fikir yürütüldüğü anlaşılıyor.”Reform” ve “Baas” gibi yakın anlam taşıyan değişik isim ve bunlara dayalı metotlar akla gelebilirdi.

Rönesans Avrupası’na ait “reform” tercih edilmedi. Çünkü o hem sadece bozulmuş din kurumlarını kilise öncülüğünde içine düştüğü bataklıktan çıkarmaya çalışırken inançsızlığın değirmenine su taşımış, din anlayışı ve kurumlarını “yeniden biçimlendirirken”  başlangıçtaki “öz”den tamamen uzaklaştırmıştır.

İslam Dünyasına ait “Baas” (diriliş) kavramı da Soğuk Savaş döneminin Nasır, Saddam, Hafız Esed ve Kaddafi gibi kanlı diktatörleri,  anımsattığı için ilgi görmemiştir.

İşte burada 19. Yüzyılda Jaqob Burckhardt tarafından Avrupa’nın 15. Asırdan itibaren önce düşünce ve sanatta, ardından bilim, teknoloji, siyaset ve ekonomide uyanışına uygun görülen “Rönesans” adı karşımıza çıkıyor.

Rönesans ile Avrupalı kendi medeniyet kökünün aslını aramış, özüne dönmüş, aklın ve bilimin kılavuzluğunda günümüzde de etkili olan bir kalkınma ivmesi yakalamıştır.

Rönesans Bakışı İle Kur’an’dan Dersler

Allah’ın, yarattığı insanlıkla iletişimini “risalet” ve “vahiy” yoluyla sağladığını biliyoruz. Bu cümleden Hz. Muhammed son “Resul” (elçi) ve Kur’an-ı Kerim de insanlığa gelen son “vahiy”dir.

Vahyin muhatabı bir kavim, ırk, soy, dil veya coğrafya değil, tüm insanlıktır. “… Bu Kur’an,  bütün insanlık için bir öğüttür.” (Yusuf Suresi 104)

“De ki:… Bu Kur’an, sizi ve ulaşabildiği herkesi uyandırmak için vahyolundu…”           (En’am Suresi 19)

“Elif, Lam, Mim… Bunlar sana inen bilgelik dolu kitabının ayetleridir… Güzel ahlak sahipleri için bir yol gösterme, sevgi ve merhamet kaynağıdır.” (Lokman Suresi 1-3)

Vahyin metodunu Yüce Yaratıcı şöyle açıklıyor: “Kur’an’ı hayatın içinden seslenerek insanlar sorun yaşadıkça cevaplar vererek, bölüm bölüm indirdik.” (İsra Suresi 106)

Çağımızın baş döndürücü sorunları karşısında Allah insanlara tüm resullere ilettiği şu ilkelerle çözümler bildirir. Birçok ayet arasında yazının dar alanında şimdilik uygun gördüğümüz İsra Suresinden seçtiğimiz şu ayetlere kulak verelim:

“Allah ile birlikte başka bir Tanrı edinme. Sonra rezil rüsva olur, ortada kalırsın.

Rabbin kesin olarak şunları emrediyor: ‘O’ndan başkasına ibadet etme. Anne babaya iyi davran. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlayacak olursa onlara öf bile deme. Onları azarlama; tatlı dilli ve güler yüzlü ol.” (İsra Suresi 22-23)

“İçinizde olanı en iyi rabbiniz bilir. Eğer İyi güzel ve doğru kimseler olursanız Allah kusurlarınızı bağışlayacaktır.

Akrabaya, yoksula, yolu kesilmişe hakkını ver, fakat saçıp savurma.” (İsra Suresi 25-26)

“Ne cimri ol, ne de israf et. Cimrilik pişmanlığı, israf yoksulluğa yol açar.” (İsra Suresi 29)

“Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara da size de rızkı veren biziz. Doğrusu onları öldürmek büyük bir cinayettir.

Zinaya yaklaşmayın. Çünkü zina fuhuştur, kötü bir yoldur.

Allah’ın saygın kıldığı canı haksız yere öldürmeyin…

Ergenlik çağına gelinceye kadar ihtiyaçları için harcamak dışında yetimin malına el uzatmayın. Sözünüzün eri olun; Çünkü söz namustur.

Ölçtüğünüz vakit tam ve doğru terazi ile ölçün; Bu hem hayırlı, hem de sonuç bakımından daha güzeldir.

Bilmediğiniz bir şeyin ardına düşmeyin. Çünkü kulak göz ve gönül; bunların her biri ondan sorumludur.

Yeryüzünde kibirlenerek yürümeyin. Çünkü ne yeri delebilir, ne de boyca dağlara yetişebilirsiniz.” (İsra Suresi 31-37)

“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. şeytan aralarında çekişip durmalarını ister. Zira şeytan insanın apaçık düşmanıdır. (İsra Suresi 53)

Resullerin dışında genel anlamda insanların Allah ile irtibatı “ibadet” ve “dua” ile sağlanır. Ancak “risalet” Yaratıcı’dan yarattığına yönelik iken; “dua” ise yaratılandan Yaratıcı’ya olan istek ve sığınma eylemidir.

“De ki: “Ey Rabbim! Gireceğim her işe doğruluk ve içtenlik üzere girmemi, bitireceğim her işten de doğruluk ve içtenlik göstererek çıkmamı sağla! Bana katından yardımcı bir güç ver!” (İsra Suresi 80)

Son vahyin somut hali olan kitabımız için Allah’ın tanımlaması şudur:

“… Kur’an… Iman edenler için şifa, sevgi ve merhamet kaynağı olurken zalimlerin hüsranını artırıyor.” (İsra Suresi 82)

İnsanlığı merhamete ve sağduyuya çağıran vahiy

“‘… bu apaçık sözleri ancak göklerin ve yerin Rabbi,  vicdanının sesini duyabilesin diye indirdi.’… ”  (İsra suresi 102)

Toplumsal, ekonomik, siyasi, ekolojik açıdan küresel sorunların çözümü için pratik yani kolay ve herkes tarafından uygulanabilir ve net formülü ortaya koyuyor: “vicdanın sesi!”…

Günümüzde bu ilkeleri anlayacakları lisan ve yöntemle tüm insanlığa ulaştırmak bilgi sahibi tüm mümin ve Müslümanların görevidir. Böylece İslam Rönesansı “İnsanlığın Rönesansı” (yaratılışta verilen söze dönüş) yani “kurtuluş” olur.

Yorum Yapın

Navigate