Ayasofya’nin hukuksuz olarak müze oluşu

Ayasofya ilk defa, ahşap kilise olarak, miladi 360’da yapılmış, 404’de bir ayaklanmada yakılmıştır. 416’da tekrar inşa edilmiş, 532 de yine yakılmıştır. 537’de ufak kubbeli bir halde inşa edilmiş, 561’de ise bugünkü kubbesi büyütülmüş, içerisi de son derece kıymetli altın ve gümüş gibi eserlerle tezyin edilmiştir. 4. Haçlı seferi, İstanbul’u zapt edince, Ayasofya, şehrin bütün zenginlikleri gibi, tamamen yağma edilmiştir, harabeye çevrilmiştir. 1261’de Bizanslılar, şehri Frenklerden geri alınca, kiliseyi tamir etmişlerdir. 1346’da büyük kubbe çökmüştür. 1356’da yeniden yapılmıştır. 1402’de kilise tamamen haraptı ve kubbe kısmen çökmüştü (Kastil Krallığı Elçisi Cılajivo’nun Seyahatnamesi.) Fatih’in 1453’de İstanbul’u fethettiğinde Ayasofya, harap halde idi.

Ecdadımızın âdetine göre, bir şehir feth olunduğunda, fethi yapan Hünkâr veya Kumandan, ancak cuma günü şehre girer, o zamana kadar mahallin Cami haline çevrilen en büyük kilisesinde, Cuma namazını eda ederdi. Fatih Sultan Mehmed de 30 Mayıs Cuma günü şehre girdi. Ayasofya kilisesi temizlenmiş, kubbenin sağlam kalmış kısmının altı namaz kılınacak hale sokulmuş, muvakkat bir mihrab oturtulmuştu. Akşemseddin Hazretlerinin imametinde, Fatih Sultan Mehmet Cuma namazını kılmıştı. Bu andan itibaren artık Ayasofya kilisesi, Ayasofya Camii olmuştu.

  1. y.y.’a kadar, her bir Hünkârın zamanında gerek Camiin ibadethane kısmına gerek binanın diğer bölümlerine, avlusuna bahçesine, birbirinden nefis Türk mimari, eserleri eklenmiş, bina tamamen bir Türk sanat abidesi olmuştur. (İstanbul Ansiklopedisinin 3. cilt de Ayasofya maddesi).

            1935 yılı başlarında “geçici olarak” ibadete kapatıldı

19.y.y. sonlarına doğru başlayan Osmanlı toprakları ile birlikte birçok eserler sınırlarımız dışında kalırken. İçeride kalanlarda başta, Ayasofya’yı da diğer mabetlerimiz gibi, bakımsız ve harap bir hale düşürmüştü. Cumhuriyetin ilanından ve devletin biraz toparlanmağa başlamasından sonra, Ayasofya’nın da restorasyon ve tamirleri düşünülmüştür.

Maarif Vekili Abidin Özmen (9.7.1934). İstanbul’a gelmiş, teftişleri sırasında Ayasofya’yı da gezmiş, Camiin ibadet dışındaki kısımlarının perişanlığını (Ayasofya’nın o sıralardaki perişan halini, görmüş ve bu yerlerin ihya edilip bir müze halinde halka açılmasının faydalı olacağını düşünerek fikrini Atatürk’e açmıştır. Atatürk, konunun bir uzman heyetçe incelenmesini emretmiş. (Osman Ergin, “Muallim Cevdet” (1937) isimli eserinin 105-107. sahifelerinde anlatır)

1 Şubat 1935’de restorasyon çalışması nedeni ile geçici olarak ibadete kapatılan Ayasofya Cami, bir daha ibadete açılmamış ve halen müze olarak kullanılmaktadır.

Tarihçi ve MHP Kayseri Milletvekili Prof. Yusuf Hallaçoğlu; Ayasofya’ Atatürk’ün imzası taklit edilerek müzeye çevrildiğini iddia ediyor. Ayasofya’nın tekrar Cami olarak ibadete açılması için TBMM Başkanlığı’na teklif veren Hallaçoğlu, söz konusu karara ilişkin iki tarihi belgedeki Atatürk imzalarının farklı olduğunu Emniyet Genel Müdürlüğü’nün de doğruladığını kaydetti. Halaçoğlu, konuya ilişkin ilk kez günışığına çıkan belgeler bulunduğunu belirtti. Halaçoğlu “Ayasofya Atatürk’ün imzası sahte şekilde taklit edilerek hukuksuz şekilde müzeye dönüştürülmüştür. Müze olarak kullanılamaz” diyor.

             ‘Hukuksuzluk söz konusu’

Ayasofya’nın 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile müze haline getirildiğine dikkati çeken Halaçoğlu;

“Bu karar Resmi Gazete vb. devletin hiçbir resmi yayınında yayınlanmamış, bununla ilgili herhangi bir kayda da rastlanılmamış. Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından 07.06.1995 tarihinde, Ayasofya Kararnamesi’nin Resmi Gazete ’de yayımlanıp yayımlanmadığına dair verilen bir dilekçeye 14.06.1995’te Genel Müdür Özgür Erkman imzası ile ‘24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete ’de yayımlanmadığı tespit edilmiştir’ cevabı veriliyor. 1924 Anayasası’na göre de bugünkü anayasaya göre de tasarı, teklif ya da kararnamelerin, yasa ya da KHK olabilmeleri için Cumhurbaşkanı’nın onayından sonra Resmi Gazete’de yayımlanmaları gerekiyor. Ama Ayasofya için böyle bir durum söz konusu değil. Burada açıkça hukuksuzluk var.” 3 gün önce imza imkânsız, diyor.

Halaçoğlu, Ayasofya’nın müze yapılmasına ilişkin bir tuhaflığın da Bakanlar Kurulu kararnamesinin altındaki Atatürk imzasında göze çarptığını vurgularken, “Mustafa Kemal’e Atatürk soyadının verildiği 2587 sayılı Özel Kanun, Resmi Gazete’de 27.11.1934 tarihinde yayımlandı. Atatürk’ün imzasının bulunduğu Ayasofya kararnamesinin tarihi ise 24.11.1934. O halde, 3 gün öncesinden. Atatürk’ün kararnameyi imzalamış olması da mümkün gözükmüyor. Burada açıkça bir sahtecilik söz konusudur” diye konuştu.

Halaçoğlu, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Ayasofya Kararnamesi üzerindeki Atatürk imzası ile diğer Atatürk imzalarının farklı olduğunu tespitini yaptığını kaydetti. Halaçoğlu, Emniyet’in “ilgili dilekçeniz ekinde fotokopisi bulunan 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nde Cumhurbaşkanı adına atılı bulunan imzanın, yine dilekçeniz ekinde sunulan Atatürk’ün örnek imzalarına biçimsel açından fark gösterdiği ilk bakışta belirlenebilmektedir” cevabını verdiğini belirtti.

            ‘Müze olarak kullanılamaz’

Halaçoğlu, “Bütün bunları alt alta koyduğunuzda burada bir imza sahteciliği bulunduğunu söylemek kaçınılmaz” dedi. Ayasofya Camii’nin 19.02.1936 tarihli tapu senedine göre Fatih Sultan Mehmet Vakfı adına cami olarak tapulu olduğunu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Kütük Defteri’nde de ayın şekilde cami olarak kayıtlı olduğuna dikkati çeken Halaçoğlu, “Ayasofya’nın şu an müze olarak kullanılması yasalara aykırıdır” dedi. Halaçoğlu, TBMM Başkanlığı’na sunduğu bir yasa teklifiyle Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesini istedi. (24.11.2013mynet.com/haber/gündem)

 

Ayasofya 481 sene, cami Kur’an-ı Kerim tilaveti ve Ezan sesleri yankıları ile yaşamıştı. Ayasofya bugün aynı sesleri yeniden duymak hasreti içindedir.

 

 

Yorum Yapın

Navigate