AYASOFYA’YI AÇMAK VEYA MEKTUPLAR AÇMAK

BİR FIKRA

Fıkra bu ya; Stalin yerine geçen Nikita Kruşçev iki mektup bırakmış. Bu mektupları açma çok sıkıştığında birinci mektubu aç, bütün imkânların tükendiğinde ise üçüncü mektubu aç diye vasiyet etmiş!

Kruşçev bir süre sonra öylesine sıkışmış ki birince mektubu açmak zorunda kalmış! Mektupta “ Olanlardan beni ve benim dönemimi suçla!” yazıyormuş. Kruşçev Stalin dönemini yerden yere çalmaya başlamış ve bütün suçu Stalin’e yıkmış.  Biraz rahatlamış, yönetim nefes almış.

Bir süre sonra Kruşçev yine sıkışmış ve her şey bitti dediği anda ikinci mektubu açmış,  mektupta; “Hemen iki mektup yaz.” Yazıyormuş!

KÜÇÜLEN EKONOMİ…

Ülkemizde ekonomi kötüye giderken; birden bire bütün dünyada olduğu gibi korona virüs belası ile baş başa kaldı. Kötü olan şartlar daha da kötüleşti ve ehil ellerde olmayan ekonomik yapı gittikçe çözülemez soruna, kurutulamaz bir bataklığa dönüştü. Hesapsız yapılan harcamalar, bütçe de olmayan ödemeler ve ülkenin sırtına yük olan müşteri garantili otoyollar, köprüler ve hastaneler hazineyi iyice boşalttı. Müşteri sözleşmeli yerlerin Osmanlı’nın son zamanlarındaki “Duyun-u Umumiye” den hemen hiçbir farkı kalmadı.

Ekonominin, sanayinin ve hizmet sektörünün çarklarının virüs nedeniyle iyice yavaşlaması da her şeye tuz biber oldu. İşsizlik aldı başını gitti. Kapıya dayanan borçlar, sokakları dolduran işsizler ordusu! Buda yetmezmiş gibi işsizlerin, yoksulların devletten yardım beklemesi, batılı ülkelerin vatandaşları için açıkladıkları yardım paketlerinin büyüklüğü hükümeti iyice darboğazın içine soktu.

Gerek hükümetin ve gerekse devletin kurumlarının rakamlar üzerinde oynayarak; bütün zengin devletler küçülürken; -hangi mantıkla olduğu bilinmez- ülkemizin birinci çeyrekte 4,5 oranında büyüme teraneleri, enflasyon üzerindeki oynanan rakam oyunları da vatandaşın ikna edilmesine yetmedi.

İTİBARDAN TASARRUF OLMAZ DA NEYDEN OLUR?

Devletin başında tek adam görüntüsü veren ve bunun bazen kendi sözleri ile de ifade eden Sayın Erdoğan ve Maliye Bakanı’nın beyanları ekonominin çarklarının dönmesine yetmediği gibi; kendi vatandaşlarının mağduriyetine rağmen, sözüm ona 110 ülkeye yapılan yardımlar vatandaş vicdanında mâkes bulmadı. Çünkü kendi insanının ihtiyaçları varken başkalarının rahatlatılması insanımızı üzdü.

Vatandaşa, sanayiciye ve Esnaf’a verildiği söylenilen desteklerin destek olmaktan öte borç eteleme ve kredi vermek suretiyle yeni borçlanmalar olduğu herkesçe görüldü ve verilen rakamların hayal ötesi rakamlar olduğu, aklı eren herkes tarafından açıklandı. Buda yetmezmiş gibi beyanlarını desteklemek için TV. Reklamları çaresiz insanları ağlanacak halimize güldürdü.

Ele geçen, cebe giren, mutfağa yansıyan bir şeyin olmaması TV ekranlarından yapılan açıklamaları anlamsızlaştırdı. İnsanlar kendi kendilerine konuştuklarının dışında birde seslerini yükseltmeye başladılar. Kim ne derse desin, hangi konuyu gündeme getirirseniz getiriniz insanlar hamaset istemiyor; kendi gerçeğine bakıyor. Hamasete pirim vermiyor ve İktidarın oyları hayal edemeyecekleri kadar düştü. Nerede ise iktidarın muhalefeti yine kendi içinden çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde 15 Temmuz gazileri kendilerine ödenmesi gereken paraların ödenmemesini protesto eden toplantıları Çalışma Bakanlığının hemen yanı başında yapıldı.

Muhalefette bulunan meclis partilerine gelince; onlarında İktidar partisinden pek bir farkı yok.”Hasan Kasap. Kasap hasan misali”  Gerçekten sorunların çözümünü bilenlerin vatandaşlarımızla buluşmasının önüne geçmek için onlarca fason benzer partileri çıkardılar ve çıkarmaya devam ediyorlar. Sorunları çözecek partinin yerine koydukları birçok parti yetmezmiş gibi; yüzlerce binlerce engel koydular, tıpkı iktidar partisi gibi.

50 yılı aşkın bir zamandır ülkenin sorunlarına çözümler üreten, iktidarları uyaran, yanlışların düzeltilmesi için samimiyetle uyaran ve her seçimde milletten ruhsat isteyen “Millet Partisi” ve düşüncesi, her zaman fasonları arasında ya boğuldu veya seçimlere girmesi engellenerek vatandaşın gözünden uzakta tutuldu. Gerçekten meclise girerek muhalefet yapmasına bile izin verilmedi. Fasonları tarafından düşünceleri, çözüm yolları vatandaşa kendi fikirleri imiş gibi anlatıldı fakat icraata gelince; uygulanmadı veya kötü taklitleri uygulandı o da çözüm olmadı.

SUÇLAR İKTİDARDA OLAN MUHALEFETİN(!)

Politikaları ile iktidara yön veremeyen, yönetemeyen muhalefetinde büyük payı vardır. Muhalefet gerçek anlamda muhalefet yapmış, yapabilmiş olsaydı ülke bu kadar kötü yönetilemezdi. Eğer gerçekten muhalefet kendini savunmak yerine; yanlış yönetimleri ve çözüm yollarını gerçek anlamda halka anlatabilmiş, mecliste gerçekten gündeme getirebilmiş olsaydı, yapılmayan ve yapılamayanları halka, millete getirmiş olsaydı, elbette hükümette kendine çeki düzen verme gereği hissederdi.

Tıpkı Stalin-Kruşçev fırkasında olduğu gibi sıkışan hükümet bütün suçların müsebbibi olarak ya muhalefeti gösteriyor veya milletin sinir uçlarına dokunan gündemler icat ediyor. Millete neye mal olacağına bakmadan! Bu günlerde de; Çavbella suçluları bulunmuş ve hesabı sorulmuş gibi unutulup gitti. “Ayasofya ibadete açılsın mı açılmasın mı?” Tartışmasına gündemde tutmaya çalışıyorlar. İşi bitince o da unutulup yerini alacak.  Netice olarak da Muhalefet görevi imiş gibi; ortaya atılan topa herkes şut çekmeye çalışıyor. Yani milletin gerçek gündemi ile ilgilenen yok.

SAMİMİYET;  İLLAKİ SAMİMİYET

Ayasofya için 1934 yılından bu yana millet, bu konuda hassas olanlar; “Ayasofya ibadete açılmalıdır.” Diyerek; binlerce beyanat yüzlerce gösteri yaptılar. Bu beyanat ve gösterileri yapanların bir kısmı da bu gün iktidarda olan Sayın Erdoğan ve arkadaşları! Nerede ise 18 senedir iktidarda ve sıkışana kadar bu konuda hiçbir adım atmadı. Danıştay kararı bekliyor. Bir kalemde onlarca kanun çıkaran İktidar partisi Ayasofya’yı ibadete açmak yerine kullanmayı tercih ediyor. Çünkü çözüm unutulup giderken, mağduriyet her zaman pirim yapıyor.

Bu günden sonra Ayasofya ibadete açılsa bile bu kadar tantana çıkardıktan sonra ülkemizin ne gibi sıkıntılar yaşayacağını bile bilemiyoruz. Egemen milletler bu konuları tartışmaz. Milletinin vicdanı ne söylüyorsa yapar ve geçer.

İngiliz, korona ile ilgili yardım gönderdiğimiz İngiliz. Hazinemize ait 459 ton altınımızın teslim ettiğimiz İngiliz, iktidarınız döneminde madalyalar alığınız İngiliz yakınlarda Rumlar lehine çözülmediği için çözülemeyen, çözümsüz hale gelen Kıbrıs’ta 200 kilometre toprağı Rumlara peşkeş çekti. Hükümetimizden ses, seda yok. Tıpkı 18 adanın Yunan tarafından işgalinden sonra sesimizin çıkmadığı gibi.

LİBYA’DA SON DURUM…

Devletimiz Libya kara sularında bayrak gösteriyormuş. Göğsümüz kabarır. Bu bayraklar Kıbrıs’ta, işgal edilen egede de gösterilsin ki, devletimizin gücü ile iftihar edelim.

Libya’da yükün büyüğünü çekerken, kimse elini taşın altına koymadığı halde Basının ifadesi ile Darbeci Hafter güç kaybetmeye başlayınca arkasında bulunan güçler Birleşmiş Milletler dâhil ateşkes istemeye başladı. Devlet adamlarımız da ABD ile aynı kanaatleri paylaşmanın yolunda.

Türkiye birilerinin dümen suyunda gidecekse, niye bu kadar risk ve yük aldı, askerini şehit verdi? Bizim insanımız ve kaynaklarımız sebil mi? Türkiye’nin aleyhine olursa Hafter’i destekleyecekler, Türkiye başarılı olup, itibar kazanınca biz onların dümen suyuna gireceğiz. Böyle bir dış politika olur mu?

Hükümetimiz lütfen mektup açmaktan vazgeçsin ve işi ehline verilmesi için demokratik nizama geçişin yollarını açsın. Hükümet oy kaybediyor hatta muhalefetteki partiler oy kazanıyor da olabilirler. Değişen bir şey olmaz işi ehline vermediğiniz takdirde “Millet için yerin altı üstünden hayırlı.” Olacaktır.

SURİYE VE KIBRIS…

Yanlış politikalar sebebiyle Suriye bataklığında debelenirken, Kıbrıs’ta kaybettiklerimizin hesabını yapan bile yok! Kaldı ki ülkeniz insanları sıkıntı içinde kıvranıyor ve sizin zaten yetersiz ve zor da olan sanayinizin nerede ise yarıya yakın çarkları durmuş! Siz hala hayal kuruyor ve hamasi sözlerle, afaki laflarla halkın karnını doyurmaya çalışıyorsunuz. Lafla karın doymuyor Muhterem Efendiler. Karın doyurmak için ekmek gerekir ekmek, ekmek içinde üretmek!

YENİ BİLİM KURULLARI KURULMALI

Hükümet mademki seçime gitmeyecek! -hoş gitse ne var gitmese ne var.- Hani korona ile ilgili bir bilim kurulu kuruldu ya; ekonominin düzeltilmesi için de yeni bir ekonomik bilim kurulu kurmalı. Hatta dış politikadaki yanlışların düzeltilmesi için de bir bilim kurulu kurmalı. Sosyal adaletin tesisi için, hukuk müessesesinin korunması ve kurulmasını denetleyecek bir kurul da kurmalıdır. Bilim kurulları, Sayın Erdoğan’ın ve hayal dünyasında gezen Sayın Maliye Bakanının, diğer sayın bakanların bozduklarını kendilerine ikaz etsin ve düzeltsinler, doğrusunu göstersinler.

Hani bir şarkıcı vardı meşhur olmuş bir şarkısında; Ben sizin babanızım ben ne dersem o olur(!)” diyordu ya!  Devlet,  devlet adamlarının “ben ne dersem o olur.” mantığıyla ve sıkışınca mektup açarak devlet yönetilmez. Devlet yönetmek bilgi işidir. Devlet yönetmek ehliyet işidir ve işi ehline vermek işidir. Bir işi başaramadığınızda işi ehline vermekte erdemdir.

Bizden söylemesi…

 

 

 

 

 

Yorum Yapın

Navigate