Tecrübe, örf, töre
Tecrübe: Önceden denenmiş, doğruluğu kanıtlanmış örnek; iş, davranış, hareket tarzı; sonradan yapılacak benzer işlere örnek yol gösterici.
Hani, geyik sürüsünde sürü saldırıya uğradığında; genç geyikler yaşlı geyiklerin etrafını sararak onlara zarar gelmesine engel olurlarmış! Nedeni, göç zamanında yaşlı geyiklerin belli bir yöne doğru uzunca baktıklarını ve sürünün yaşlı geyiklerin baktığı yöne doğru göç ettiklerini bugün biz bilim sayesinde biliyoruz.
Devrin birinde devletin başındaki zat, ülkesinde 50 yaşın üzerindeki insanların öldürülmesini emreder. 50 yaş üzerindeki insanlar öldürülür. Devletin başındaki bu zat bir gün geri kalan erkekleri toplar ve kendisine üç gün içinde kumdan bir tespih yapılmasını emreder. İnsanlar ne yapacaklarını bilmezler. Yalnız bir kişi babasına kıyamamış ve saklamıştır. Delikanlı babasından yardım ister. Üç günün sonunda insanlar deniz kenarında toplanırlar. Padişah ta gelir, bakar ki tespih yapılmamış, cezalandırılmalarını emreder. Babasını saklamış olan kişi; “Padişahım biz tespihi yapacaktık ama imamesiz tespih olmaz.Padişahımız imameyi yapsın biz hemen tanelerini dizeriz.” der. Padişah; “Hani bu insanların bütün yaşlılarının hepsini öldürmüştünüz? Henüz hepsini öldürmemişsiniz. Eğer öldürmüş olsaydınız bunlar bu aklı bulmayacaklardı.” der.
Tarih milletin hafızasıdır
Tarih Milletin hafızası, yaşlılar bir milletin aklı ve geçmişten gelen tecrübesidir. Onlar sayesinde kültürümüzü kuşaktan kuşağa arı duru ve temiz bir şekilde taşırız. Düşünelim günümüz aile yapısında anne baba işte, çocuklar kreşte… Çocuk geçmişini kimden ve nereden öğrensin? İşten yorgun gelmiş, yemek yapmaya bile takati kalmamış anne-babasından mı, kreşteki çıtı pıtı geçmiş bilgisi olmayan-istisnalar kaideyi bozmaz- anaokulu öğretmeninden mi?
Bizim kadim aile yapımızda; köyde kentte yaşayan insanlarımız dede-nine, ana-baba ve çocuklar birlikte yaşardı. Evde gündüz ana-baba işe gider, geriye dede-nine ve çocuklar evde kalırdı. Dede-nine torunların eğitimi ile uğraşır, terbiye eder, geçmişi ve geleceği öğretirdi. Okulda öğretilmeyen temel dini bilgileri, hayata dair bilgi ve tecrübeyi, büyük-küçük, konu-komşu ile ilişkileri evde nine-dede öğretir. Çocuklar geçmişi ile böylece bağ kurar, dinini ve diyanetinin ilk derslerini ve binanın temelini evde dede ve nineden öğrenir. Sonrasında aile binası kendiliğinden yükselir ve insanlar bir araya geldiğinde millet olurlar.
Millet, kitaplardan öğrendiği bilginin özünü, ana ve asıl bilgi ve deneyimi ailesinden yani büyüklerinden öğrenir. İnsanı insan yapan, milletin bir ferdi, geleceğin mirasçısı yapan geçmişinden aldığı kültür ve deneyimdir. Onun için kültürümüz kadimdir. Onun için kültürümüz kadim kültürler içindedir.
Devletimiz kaç yaşında?
Hep deriz, her zaman övünürüz; “Bizim devletimiz 3 bin yıllık bir devlettir.3 bin yıllık devlet geleneğimiz vardır.” Bu binlerce yıllık devlet geleneği bize ne vermiştir? Devlette neye yarar?
Gelenek, tecrübe, örf ve töre; geçmişteki hatalarımızın düzelttiği doğrulardır. Bu doğrular, tarih boyunca biriktikçe gelenek olur, kanun olur, töre olur. Bu doğrular milleti millet, devleti de büyük devlet yapar. Bu kültür milletin geleceğini tanzim eder, düzenler. İçte ve dışta itibar kazandırır.
Eğer devlet adamları, devleti idare edenler kadim bir gelenekten gelirlerse elbette devlet; siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda mümtaz bir noktaya ulaşır. Yok, nevzuhur siyaset adamları ise ve kadim bir gelenekten bîhaber devlet adamları ise kadim devletin bütün geleneklerini yıkar, yerle yeksan eder. Ortada ne bilgi ne töre ve ne de kadim kültür kalır. Devletiniz kabile devleti haline geliverir. Koca koca kurumlar çocuk oyuncağına döner.
Devlet adamları değişsede temel siyaset değişmez
Devletin başındaki devleti yöneten siyaset adamları ne kadar çok değişirse değişsin meydana gelen değişiklikler çok zaman münferit değişikliklerdir. Çünkü devletin asıl yapısı, devletin iç ve dış politikaları ile kadim devlet politikaları gelen siyasilere göre değişmez; değişen siyaset adamlarının gelişme ve kalkınma ile ilgili küçük dokunuşlardır. Milletin düşmanları ve dostları da değişmez. Ana çizgiler hep aynı kalır. Bunu da devlet geleneğinden yetişen devlet adamları bilir ve temin eder. Devlet geleneğini bilen bürokrasi her zaman siyasilerin eksiklerini tamamlamak için hazır olmuştur.
Osmanlı devletinde bu yüzden Enderun mektebi, Türkiye Cumhuriyeti devletinde ise Siyasal Bilgiler Fakültesi gibi eğitim kurumları kurulmuştur. Ancak, ne yazık ki devlet adamlığı eğitimin yanında bizzat sahada öğrenildiği için gerek Osmanlının son yüzyıllarında ve gerekse Cumhuriyet tarihi boyanca devlet adamı katlığı yani kah-ı rical çekmişiz.
Devlet adamı kıtlığı…
Bu kötü gidişten endişe eden, devlet adamı yokluğunu gören Yeniden Milli Mücadele Hareketi, bu günün Millet Partisi kadroları onlarca yıl devlet adamı yetiştirmenin gereğini hem anlatmış hem de gerçek manada devlet yönetecek kadrolar meydana getirmek; tarihten gelen kültürü gelecek kuşaklara aktarmak için canını dişine takmış çalışmıştır.
Eğer test edilmiş ve onaylanmış kadim kültürünüzü kuşaktan kuşağa ve gelecek kuşaklara aktaramaz ve yaşanmasını temin edemezseniz kadim ailenizi koruyamazsınız; ailenizi koruyamazsanız devletinizi koruyamazsınız. 1700 yıllarda bozulmaya başlayan devletimizin 1900’lere kadar yaşamasının bir tek nedeni vardır. O da sağlam aile yapımızdır. Bu sağlam aile yapımız ve kadim kültürümüz bize bittik tükendik dediğimiz bir zamanda TC gibi bir devleti hediye etmiştir.
“İki Türk devlet kurar”
Tarih biliminin tespitidir:” İki Türk bir araya gelirse devlet kurar.” Oğuz Kaan’dan bu güne Türk Milleti hiçbir zaman devletsiz kalmamış ve nice devletler yıkıp, nice devletler kurmuştur. Türk Milleti asker bir millet olduğu halde devlet kurmayı ve idare etmeyi bütün milletlerden çok iyi bilir. Onun için üç bin yıllık devlet geleneği, tecrübesi olan millet her yıkılan devletinin yerine yeni bir devleti kurumları ile birlikte kurmaktadır. Bunun bir tek sebebi vardır, üç bin yıl içinde kazanılmış tecrübe, örf, töre ve bilgi.
Hâsılı tecrübeyi, geleneği yok sayamazsınız; yok saydığınız takdirde her şeye yeniden başlamak zorunda kalırsınız. Yani sözün kısası eskilerin ifadesi ile “Sil baştan yeniden!” demek zorunda kalırsınız ki, binlerce yıllık kazanımları elinizin tersiyle itmiş olursunuz. Aileniz köksüz bir aile, milletiniz köksüz bir millet, devletiniz köksüz bir devlet olur ki, yaşama şansı ne olur; tarihe bakmak gerekir.
Köksüz millet de devlette olmaz!
Köksüz millet olmadığı gibi köksüz devlet te olmaz. Eğer bir devletin veya halkın kökü yoksa sanaldır, yapaydır, vasaldır. Varlığı için başkalarının yardımına muhtaçtır. Tıpkı Ortadoğu’da Osmanlı sonrası kurulan devletler gibi. Onun için Türk devletinin tarihini; Karahanlı, Göktürk, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet diye ayıranlar doğru düşünmemektedirler. Çünkü devletimiz binlerce yıllık bir tarihe sahip, kökleri tarihin derinliklerinde olan kadim bir geleneği olan devlettir. Sadece hanedanlar ve yönetim şekilleri değişmiştir o kadar. Devleti idare edenler de bunu böyle bilmeli, böyle davranmalı, varsa hatalarından töreye dönmelidirler.