Barış ve huzur(!)
Dedemiz büyük devlet adamı Sultan Yavuz Sultan Selim Han; “İstersen Sulh-u salah hazır ol cenge!” buyurmuş. Yani ne demek istiyor, açılımı ne? “Ey millet barış ve huzur istiyorsan ekonomik, siyasi ve askeri gücünle savaşa hazır olmalısın” diyor.
Yakında ABD’de seçimler varmış(!) Trump gelirse ne olur? Joe Biden gelirse ne olurmuş? Türkiye, hangisi gelirse sıkıntıya düşer veya hangisi gelirse rahat edermiş! Türkiye birilerinin dediği gibi 100 yaşına girmemiş nevzuhur bir ülke(!) ABD ise bin yıllık kadim bir ülke (!)Ve biz ABD’nin devlet başkanı seçimlerini ilk defa yaşıyoruz ve onun himayesinde yaşayıp gitmekteyiz(!)
Türkiye ABD’de kim seçilirse seçilsin bin yıl önce vardı ve İnşaallah bin yıl sonrada var olacaktır. ABD’de kim başkan olursa olsun politikaları dün değişmedi yarında değişmeyecek. Dün Obama vardı PKK’nın ve Yunanistan’ın ve düşmanlarımızın yanında idi. Trump, geldi Düşmanlarımızın yanında, yarın Biden, gelirse o da Türkiye’ye düşman olacak ve yine düşmanlarımızı destekleyecek. O zaman neyi konuşuyoruz?
ABD ne dostumuz nede müttefikimiz!
ABD iki yüz küsur yıllık tarihinde bölgemizle ve ülkemizle ilgilenmeye başladığı günden beri bizim düşmanımız, 1908 yılı meşrutiyet önce ve sonrasında Anadolu’da açtığı misyoner okullarını ve ihanetlerini biz unutmadık. O günlerde yaptığı düşmanlıkları tarihin henüz tozlanmaya bile fırsat bulamamış sayfalarında yazıyor. Acı ama devlet adamlarımız yakın tarihimizi bile bilmiyor, aydınlarımız geçmişinden habersiz o başka!
Kim gelirse gelsin, hangi ülkenin yönetimine kim gelirse gelsin bizim için hiçbir önemi yok. Düşmanlarımız başındakiler değişti diye değişecek değiller. Onların düşmanlığı hem inançlarından hem de kendi devlet politikalarından ileri geliyor. Siz savaşa ve barışa ne kadar hazırsınız ona bakın.
Yunanistan ve çifte standart
Geçtiğimiz günlerde Yunanistan Rusya’dan aldığı S300 hava savunma sistemlerini almış, aldığından kimsenin haberi mi yoktu? ABD Yunanistan’a niye yaptırım uygulanmadı. NATO’nun F35 sisteminden çıkarmadı? Askeri yaptırımlar yapacağından bahsetmedi? Üstüne üstlük Kıbrıs Rum yönetimine uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı.
Yunanistan ile Türkiye’nin farkı ne? Yunanistan ABD’nin, Fransa’nın ve Almanya’nın nesi oluyor? Bu ülkeler Türkiye ile ilgili sözüm ona terbiye edici ifadeler kullanırken; Yunanistan’ın ekonomisini güçlendirmeye, askeri gücünü artırmaya çalışıyorlar?
Türkiye S400’leri deneyince bir sürü tehdit ve bir sürü yaptırım sözleri ve düşmanca tavırlar. Bırakın tavırları adamlar zaten Türkiye’nin aleyhine ne varsa arkasındalar, destekçileri. Bizim aydınlarımız ise kim gelirse Türkiye rahat eder. Hoş Türkiye’nin bir tek düşmanı ABD’mi? Rusya dostumuz mu? Fransa ile kankamıyız? Almanya babamızın oğlan kardeşi mi? Siz ne kadar güçlüsünüz ona bakın…
Rus savaş uçakları İdlip’te sivilleri bombalıyordu.25.10.2020 tarihinde ise Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nun kamplarını bombaladı.80 civarında ölüm var. Kim dost kim düşman? Rusya’nın tavrının Azerbaycan desteği ile bir ilgisi var mı, yok mu?
Düşmanlık Türk’e ve İslam’a
Türkiye Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramaya başlayınca Yunanistan, İsrail, Mısır, Fransa ve daha niceleri ayağa kalktı. Türkiye Yunanistan’ın kıta sahanlığında mı aradı bu gazı, petrolü? Hayır, kendi kıta sahanlığında! Sonrasında ise devlet adamlarımız; “Kimsenin hakkında gözümüz yok!” teraneleri ile her gelene zeytin dalı uzattılar. Kürsülerden de efelendiler. Yunanistan’ın saldırıları karşısında geri adım attılar. Her saldırıya navtex ile karşılık verdiler.
Navtex ne? Neredeyse hiçbir resmi değeri olmayan mesajlar. Yaptırım gücü var mı? Yok! Navtex ilan ettik! Sanki savaş ilan ettiniz?! Bunlar olurken Yunanistan’ın yine yandaşlarının sözüm ona araya girmesi ile görüşmelere başlandı. Neymiş görüşmeler “istigşafi” görüşmeler. Ön görüşme yani, yoklama görüşmesi, Dış İşleri Bakanımızın ifadesi ile “Güven artırıcı görüşmeler.” Kim kime güven duyacak?
67 defa istigşafi, güven artırıcı, ön görüşme yapılmış! Beklide bu günlerde 167’ncisi olmuştur(!) Kime güven veriyoruz veya kim bizim güvenimizi artıracak? Yaptığınız ne ve neden kendi haklarımızın bulunduğu yerler ile ilgili birilerine güven duyurmak zorundayız? Eğer bir faaliyetiniz olacaksa; kendi gücünüzü tartarsınız, muhataplarınızın gücünü ve konjonktürel durumu değerlendirirsiniz ve yapmanız gerekeni yapar, bütün gücünüzle dimdik durursunuz. Kimseye güven vermeye ve artırmaya ihtiyacınız olmaz. ABD, PKK’ya destek verirken sizin güveninizi artırmak gibi bir derdi var mı? Veya Rusya’nın Suriye’de sivilleri vururken ve bizim askerimizi şehit ederken güvenimizi kazanmak gibi bir derdi oluyor mu?
Mesele kaht-ı rical mi işi ehline vermemek mi?
Ülkemizin en büyük sıkıntısı şuan “kaht-ı rical” yani yetişmiş adam kıtlığı değildir. Derdimiz yetişmiş ilim adamlarının, akademisyenlerimizin, devlet adamlarının hak ettikleri yerlerde olmamasıdır. Yani ehliyet ve liyakatin hak ettiği yerde olmayışıdır. Osmanlının son zamanlarında ki; yetişmiş devlet ve ilim adamı olmadığı yani Kaht-ı rical olduğu için ilgili yerlere koyamıyorduk. Günümüz Türkiye’sin de ise bu kadar yetişmiş adam tabir yerinde ise depolar da bekliyor, ehliyetsiz insanlar devletin bütün kademelerini, okullarını işgal etmişler. Mücadelecilerin ve benzer teşkilatların yetiştirdiği devlet adamı bilgisine haiz kadrolar eğer farklı şekilde devşirilmemişse hala ya ölmüş veya görev beklemektedir.
Ekranları ve devletin kadrolarını işgal eden ve isminin başında bir sürü Prof. Doç. Dr. Yazılı aydın yaftalı insanlar, “ABD’de kim kazanırsa Türkiye’nin lehine olur.” diye tartışıyor. Veya “Devletin en tepesindeki kişi yaptığımıza ne diyecek veya ne der?” endişesi ile yetkisini kullanmadığı gibi etkisini de kullanamıyor. Bu ancak müstemleke ülkelerinde olabilecek bir olaydır. Biz kim kazanırsa kazansın biz kendi yapacağımızı, politikalarımızı yerine getirip neticeye bakmamız gerekir. Biz kendi imkânlarımızı değerlendirip yolumuza devam etmemiz gerekir.
ABD’ye rağmen…
Türkiye 1947 yılında Rusya’nın Türkiye’yi işgal etme endişesi ile ABD’ye yazdığı mektuptan sonra ABD ülkemizin bütün bürokrasini nerede ise ele geçirdi. Üstelik her hangi bir Rus saldırısı karşısında Türkiye’nin nasıl savunulacağının değil ne kadarının işgaline izin verileceğinin planlarını yaptı. O gün bu gündür bu ülkede İnsanlar; “ABD’ye rağmen Türkiye’de bir şey yapılamaz.” diye düşünmeye başladı ve en ücra hücrelerimize kadar bu teslimiyet hastalığı işlendi. Devletin yönetimine talip olanlar ABD icazetini kendilerine zorunlu hissettiler.
Bu teslimiyet neticesidir ki, ABD 1960’lı yıllarda gönderdiği 1508 barış gönüllüsü öğretmen görünümlü ajanları vasıtası ile ülkemizin demografik yapısını çıkardı ve senelerce bütün propaganda vasıtaları ile kendi propagandasını yaptırdı. Ne yazık ki bu gün ABD’ye kafa tuttuğunu sandıklarımızın bile ABD’nin Yahudi lobilerinden kahramanlık madalyaları var hala unutulmadı.
Fikri hür vicdanı hür…
Türkiye; fikri hür, vicdanı hür, ekonomisi ve siyaseti hür devlet yapısına kavuşturulmalıdır. Türkiye dostunu ve düşmanını, düşmanının dostunu, dostunun düşmanını bilmelidir. Gücünü bilmeli ve gücünün neye yeter, neye yetmez bilmelidir. Oy endişesi ile vatandaşını kandırmaktan vazgeçmeli. Kürsü siyasetini bırakmalıdır. Vatandaşına karşı şeffaf olmalıdır. Denetimden kaçmadan gerektiğinde hesap verebilmeli ve her zaman millet önünde alnı açık olmalıdır. Ne başının arkasında farklı düşünceler, ne de milletten gizli saklı politikaları olmamalıdır.
Millet ve devlet bir bütündür.
Türkiye’de iktidar olanlar en çok oy alan ana muhalefetten başlayarak en az oy alan partiye kadar görüşüp, konuşup bilgi alışverişi yapmalıdır, ilişki içinde olmalıdır. İktidar sahipleri kendi il, ilçe başkanları ve muhtarlarla istişare edilmesi veya onlara seslenilmesi ülkeyi bir ve beraber yapmaz. Ülkenin diğer yarısı ile de görüşülmeli, istişare edilmelidir. Ülkenin milli ve değişmez politikalarını bütün bir milletin temsilcileri ile tayin etmek ve savunmak zorunludur.
Devlette;” Ben görüşmem.” Diye bir şey olamaz. Sevmeseniz bile dost-düşman herkesle görüşüp konuşmak zorundasınız. Gerek iç siyasette ve gerekse dış politikada herkesle millet ve devlet meselesini görüşüp, konuşmak devleti idare edenlerin görevidir. Devletin ve milletin hiçbir yerinde kavgaya kimsenin hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Devletin bütün kademelerinde bulunanlar millet tarafından seçilip gönderilmiş, devletin ve milletin hizmetindeki memurlardır. Memur memurluğunu bilmek ve ona göre davranmak zorundadır. “Mahkeme kadıya mülk değildir.” Devletin sahibi millettir. Hiçbir yönetici hangi makamda olursa olsun devletin sahibi olmadığı gibi millet ne maraba nede reayadır. Türk Millet devletin efendisidir.