CÜMLELER

Söyleyişten söyleyişe fark vardır. Sadece yüz ifademizi ve ses tonumuzu değiştirerek bile sözcüklere değişik anlamlar yükleyebiliriz. Bu sayede iletişimin ana öğesi olan kelimeler ve cümleler duygularımızı, düşüncelerimizi yansıtır. Seçilen sözcükler, yüz ifadeleri, beden dili, deyimler, imalar yetişkinlerin dünyasında iletişimi zenginleştiren araçlardır. Ancak çocuklar için sözcüklerin anlamı, kendilerine söylenen ile onların algıladıkları farklı olabilir. Bu farklılığın bir kısmı çocuğun gelişimsel özellikleri ile ilgilidir. Bir kısmı da büyüklerin bu özellikleri göz ardı ederek kullandıkları dille. 

Küçük çocuklar soyut kelimeleri, deyimleri, birleşik sözcükleri anlayamazlar. Bu durum, gülünesi masum yanlış anlaşılmalara neden olur zaman zaman.  Dil becerileri geliştikçe kelimelerin mecaz anlamları olabileceğini ve soyut kavramları öğrenirler. Bu gelişim dönemlerini bilmeyen büyüklerin kurdukları talihsiz cümleler çocuklarda izleri uzun yıllar sürecek etkiler yaratabilir. Örneğin okul öncesi ve ilkokul yaşlarındaki çocuğa; planlanmamış bir bebek olduğunun, anne babasının hiç beklemediği bir dönemde geldiğinin söylenmesi “varlığının istenmediği” duygusuna neden olabilecek kadar ağır travmalar yaşatabilir.  Çünkü çocuklar o yaşlarda sevgi gibi soyut kavramları anlayamaz, davranışlarla ifade edilen sevgiyi anlamlandıramazlar.  Bu yüzden anne babasının kendisini isteyip istemediğini sorgular, hatta kardeşlerinden daha az sevilmesi ihtimali yüzünden kardeş kıskançlığı yaşarlar. 

Çocuklar duyguları da tanımakta ve ifade etmekte zorlanırlar. Büyüklerin yönlendirmelerine ihtiyaç duyarlar. Kurduğumuz cümlelerle verdiğimiz mesajlar çocuğun duygusal gelişimine destek de olabilir engel de.  Örneğin: canını sıkan bir durumla karşılaşan çocuğa teselli amacıyla söylenen  “üzülmene gerek yok”, ya da korkan bir çocuğa söylenen “ korkulacak ne var” cümleleri onun duygularını reddetmektir. Yetersizlik algısına neden olur. Korkulacak bir şey yok ama ben bunu başaramıyorum diye düşünür çocuk. Duygularını saklamayı tercih eder. “Üzülmeni, korkmanı anlıyorum, ……………… dolayı böyle hissetmişsin. Herkes bazen üzülür. Ben de bazen korkarım. Böyle hissetmen normal.”gibi cümlelerle başlayan bir konuşma, duygularını tanımasına, anlamlandırmasına ve sizinle paylaşmasına yardımcı olur.

Diğer yandan çocuğumuza defalarca söylememize rağmen anlatamadıklarımız vardır. Neden böyle bir sonuçla karşılaştığımızı bir türlü anlayamayız.  Devam ederiz söylemeye. Oysa gerçekleşmesini istediğimiz bir şeyi tekrar tekrar söyleyerek yol alamıyorsak iletişimimizde bir sorun var demektir. Kurduğumuz cümleler amaca hizmet etmiyor ya da farkına varmadığımız başka mesajlar taşıyor bile olabilir. Mesela: çocuğumuza çoğu zaman rahatsız olduğumuz, istemediğimiz davranışı söyleriz. Bu şekilde çocuk ne yapmaması gerektiği öğrenir ama yapması gerekeni bilmiyordur. Örneğin: “Bağırmayı bırak” cümlesi, neyi istemediğimizi ifade eder. Bunun yerine “Sakinleş ve bana ne olduğunu anlat” demek amaca hizmet eden bir cümledir. Kimi zaman da çocuk kendisini ifade edemediği için bildiği davranış kalıplarını kullanıyor olabilir. “Artık yeter” yerine “sana nasıl yardımcı olabilirim” demek onu anlamaya yönelik işlevsel bir cümledir.

Olumsuz cümlelerin yanı sıra olumlu cümleler de zaman zaman yanlış mesajlar verebilir.  “Sen iyi bir çocuksun” cümlesi iyi niyetle söylenen bir ifade olmasına rağmen çocuğa gereğinden fazla sorumluluk yükleyen, hata yapma hakkını elinden alan, mükemmeliyetçi olmaya iten bir cümledir.  Hangi özelliğinin, hangi davranışının iyi, güzel, hoş bulunduğunu söylemek ise teşvik edicidir. “Sınavdan iyi not aldığın için seninle gurur duyuyorum” cümlesi de olumlu ama yanlış mesaj veren ifadelerden biridir. İyi not almadığında değersiz olacağı, kendisiyle gurur duyulmasının sadece başarısına bağlı olduğu algısı yaratabilir. Bunun yerine “çalışmanın karşılığını aldın, kendinle gurur duyabilirsin” demek hem çalışmasını takdir etmek hem de özsaygısının gelişmesine katkı sağlamak olur.

Bir de genellikle çocukluğumuzda bize söylenmiş olan, ne diyeceğimizi bilemediğimiz zamanlarda kullandığımız kalıp cümlelerimiz vardır. “Beni üzersen annen-baban olmam”, “Akşam baban gelsin yaptıklarını anlatacağım”,  “Büyüklere karşı gelinmez”,  “Sen bunu yapamazsın”  gibi. Bu cümlelerin her biri çocuğun kişiliğine, benlik algısına, ailesine olan güvenine zarar veren tehlikeli mesajlar taşır. 

Yunus Emre’nin “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. 

                              Söz ola ağulu aşı yağ ile bal ede bir söz ”  

dizelerinin haklılığını hepimiz kabul ederiz. Ancak muhatabımız çocuklar olunca sözcükler, cümleler daha dikkatli seçilmeli. Çünkü anne babalarının gözünün içine bakan, dünyayı ve kendilerini onların gözlerinden anlamaya çalışan çocuklar, bizim sözlerimizden hiç tahmin etmediğimiz kadar etkileniyorlar. Bilmeden, düşünmeden, iyi niyetlerle, alışkanlıkla söyleyiverdiklerimiz boşuna bir çaba olmaktan öte kimi zaman zarar veren bir hale gelebiliyor.  Amaçladığımız mesajın yerine ulaşması ve yanlış anlaşılmaması için kullandığımız dil; çocuğun yaşına, gelişim özelliklerine uygun ve onun anlayabileceği açıklıkta olmalı. Etkili bir iletişim doğru anlaşılmakla mümkün. Ne demiş Mevlana: “Ne kadar çabalarsan çabala, anlattığın karşındakinin anladığı kadardır.

 

DUYMAYAN KİM? (alıntıdır)

Adamın biri doktora gider.

-Doktor bey, galiba eşimde işitme kaybı başladı. Ne yapabiliriz? Diye sorar. Doktor:

-Eve gittiğiniz zaman, karınızın arkasında, biraz uzakta durun. Normal bir sesle ona soru sorun. Eğer sizi duymazsa biraz daha yaklaşın ve sorunuzu tekrarlayın. Hangi mesafede duyduğunu tespit edelim, der.

Adam eve döner. Karısı mutfakta yemekle uğraşmaktadır. Adam mutfağın kapısında durur ve normal bir sesle:

-Hayatım, ne yiyoruz bu akşam? diye sorar. Karısı cevap vermez. Adam bir iki adım atar ve bir kez daha sorar:

-Hayatım, ne yiyoruz bu akşam? Kadın yine cevap vermez. Adam kadının çok yakınına gelir ve tekrarlar:

-Hayatım, ne yiyoruz bu akşam? Karısı cevap verir:

-Üçtür “ köfte” diyorum ya.

Yorum Yapın

Navigate